- 370 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KENDİNİ ARAYAY YOLCU.3.bölüm.
yaşam boyu istenirse eğer her şeyi öğreniyor insan, bedeli büyük ama mutlaka öğreniliyor, yeter ki aramayı bileli.
Bunu anlamak içinde, birikim gerekiyor, insanları acı çekmek olgunlaştırır, ama gereklimi bilmiyorum. Tecrübelerim buna işaret ediyor, acı çekmemiş insan ham demire benzer, bazen de acı olumsuz etki yaratıyordu, ömür boyu kötü iz bırakıyor. Diğer insanların üstümüzde kurduğu egemenlik ve baskı kurmaları, onların isteğine göre yaşamak insanı hasta ediyordu, ruh ve beden hastalık üretir hale geliyordu, lakin bilen yoktu.
Zihinlerimiz bize öğretilene ihtiraz etmeden kabul edebilir, çünkü biz o bilgiler doğrultusunda yetiştiriliyoruz ve başka bir bilgimiz yoktu. Aile ve toplum içinde, bunlar bize zerk, ediliyordu, bunun dışında bir düşünce gelişmiyordu.
Ben bireyim, benim kendi haklarım var, olmalı demek imkânsızdı. Ama içimizdeki hayatı koruma gücü olan, ruhumuz bir şeylerin yanlış gittiğini bize haber veriyordu, hastalık görüntüsü altında, ama neydi. Biraz düşünürsek sebep ortaya çıkıyor, tecrübelerime dayanarak, şunları söyleye bilirim.
Kentleşmeyle ortaya belirgin bir şekilde çıktı bu şikâyetler, insanlar sebebi belirsiz hastalıklara yakalanıyorlardı, dokturlar bir açıklama yapmıyordu veya hasta anlamaz diye açıklama zahmetine girmiyorlardı.
Son yıllarda yayın yoluyla ulaşıla biliyor, bu sorunların nedenlerine, lakin halk hala bilinçsiz, çok az insan bu tür bilgilere sahip, daha çok yıllar geçmesi gerekiyor galiba, çoğunluk bu bilgilere ulaşabilmesi için.
Bu insanlığın ayıbı değimli? Bu kadar yayın aracı var iken hala bilgili kişi sayısı çok az. Gereksiz yere ilaçlara bağımlı yaşamak zorunda kalıyoruz oysa insanlara gerekli bilgiler verilse bizler kalıplaşmış doğrularımızı ortadan kaldırıp geleneksel bilgi kurallarına değil de bilimin insan beyni üzerinde daha çok bilgi sahibi olup bunu okul seviyesinde insan beynini çöze bilseler, mükemmel nesillere ulaşıla bilir. Yeter ki şu ezberci öğretim anlayışından uzaklaşalım.
İnsanlık kendi içsel çatışmasına esir olmuş durumda, var olup gidiyor, ben kendi içsel çelişkilerimi analiz edebilirim ama diğer insanların karmaşık düşünce ve duygularını bilemem ve kimse için fikir ortaya koyamam, insan en iyi kendisi bilir içsel çatışmaları nedir.
Bilgilenir ise kendisi çöze bilir, ne ilaçlar çare nede nasihat. Birine boş ver gitsin hayatını yaşa demek çok kolaydır. Peki, o içinde bulunduğu bunalımı nasıl yener bir bilgi veren var mı? Yok, sadece keyfine bak derler, nede kolay söylerler, oysa bu tavsiyede bulunan insanların itiraf edemedikleri yığınla sorunu vardır, kendi sorunları onu o kadar sıkıyordur ki bir başkasının sorununu dinlemek ağır gelir, baştan savmanın en kolay yoludur bu.
Doktorlar da aynı yolu izler bolca nasihat ve İlaç vermekten başka şansı var mı? Onları da suçlamak doğru değil bilim her gün başka bir şey keşfediyor buğun doğru bildiğimiz yarın yanlış olarak ortaya çıkıyor.
Çözüm insanı keşfetmek her birey kendini iyi tanımalı, öğretim sistemimiz insan yetiştirmek konusunda kılı kırk yarmalı. Kesin bir fikrim yok ama yanlış yapılanları seziyorum, yazımın seyri boyunca bunu işlemeye özen göstermeliyim.
İnsan acı çekerek olgunlaşır diyor bütün kaynaklar! Acı çekmek olgunlaşma amaçlı, yapılırsa, ancak başarılı oluna bilir. Başkalarının bize eziyet etmesiyle aynı kefeye konulmamalı. İnsanlar büyük doğal felaketler yaşar, ailede çok ölümler olur, hastalıklar yaşar ve kurtulur, bunlar insanı gerçekten olgun kılar. Bir de olgunlaşma amaçlı bilinçli acı çekme yöntemi vardır, mesela, Eski dergâhlarda çile odaları vardır, olgunlaşması gereken dervişler kısıtlı yiyecekle ve içecekle, insanlardan uzak çile çekerlerdi ve olgunluk seviyesine yükselirlerdi. Bunlar bilinçli çile ve acı çekerek olgunlaşma amaçlı, olanlardır.
Gençlik yıllarımda suçsuz olduğumu bildiğim halde, kendimi savunma gereği duymuyordum, oysa ruhumu ne kadar yaraladığımın farkında değildim. Öğrendiğim vakit iş işten geçmişti, ruhum çok örselenmişti sinir sistemim çökme aşamasına gelmişti, uyku düzenim yok olmuştu, en küçük olumsuzlukta bedenimde tutulmalar, ağrılar ortaya çıkıyordu. Bir ayın, yarısı ruhsal bunalımla geçiyor, diğer yarısı ağrı acı ile geçiyordu, sindirim sistemim bozuktu mutsuz ve sürekli üşüyordum ne kadar kalın giyersem giyeyim mutlaka üşümem için bir sebep oluşuyordu, sıkı giyindiğimde ter basıyordu üşütüp hasta oluyordum. İnsanlar beni aralarına almak istemiyor hissine kapılıyordum, bu da beni daha da yalnızlığa itti, çünkü insanların şakası bile acı veriyordu bana.
Bıkkın bir sesle senden usandık biz yanıyoruz sen donuyorsun, gibilerden şakalar yapılıyordu, bu da bende alınganlığa sebep oluyordu, onlardan ne kadar uzak kalırsam iyi olurum düşüncesi yer edinmişti bilincime, zaten sınırlı olan komşu ve arkadaşlarım da uzaklaştı, gerçek dost diyebileceğim kimsede yoktu zaten.
İnsanların aleyhine çok konuşan kişilere asla güvenmezdim, benimde arkamdan konuşmadığı ne malumdu. Beni bu kadar güvensiz ve karamsar yapan neydi acaba, cevabı, ilerleyen sayfalarda sırasıyla ortaya çıkacaktır, bir çırpıda anlatılır gibi değil çünkü kolay ulaşmadım o sonuçlara, çok yıllarımı aldı çok çaba sarf ettim, bugünkü düşünce ve bilgileri aramakla ömrümün, çoğu geçti.
Hala geçmişimin izlerini silmeye çalışıyorum, büyük ölçüde çözdüğüme inanıyorum, ama
Öğrenmenin asla sınırı olamaz, tam anlamıyla yeterli olduğuna inandıramam kendimi, hayat boyu en doğru olanı aramayı amaç edindim, dilerim gerçeğe bir gün ulaşa bilirim.
Tecrübe ve azim yetiyor diyemem, öğrenmenin yaşı ve sınırı yok.
Çocukluk yıllarımda başlayan, hep bilinmeyen ve duyulmamış olan her konuya karşı ilgim vardı, bana ilginç gelen her konuyu can kulağıyla dinlerdim, iyi bir dinleyiciydim gözlemlemekte başarılı sayılmam fakat kulak yoluyla algılarım daha kuvvetliydi.
Ufku açık bir çocuktum, ama bir kusurum vardık ki, bana zorluklar yaşatıyordu, dikkatimi toplamakta güçlük çekiyordum, hala da izlerini taşıyorum, o sebepten okumamı hızlandırmak mümkün olmadı.
Okula başladığım günü hala net hatırlıyorum, annem beni göndermek istemiyordu kardeşlerime bakmam gerekti, bende istemiyordum, okulu kötü zor bir şey olarak kafamda canlandırıyordum. Ablam okuyordu anneme yardım edecek kimse yoktu, o da kendince Haklıydı en azından ablam okulu bitirsin öyle gönderelim diyordu. Ablam 14 yaşında idi o yıl son yılıydı benden 7 yaş büyüktü.
Köyün muhtarı annemi zorla ikna etti ve okula başladım. Sınıflarda çoğunlukla,
Erkekler okuyordu, kızlar azınlıktı, ailede azda olsa ileri görüşlü bir veli varsa kızını okula gönderiyordu, aile tutucu ise asla kızını okula göndermezdi. Babam ve annem çoğu aileden aydın sayılırdı, niyeti kötü değildi sadece yardıma ihtiyacı vardı.
O gün çok komik bir olay yaşanmıştı. Köy bekçisi haber getirmişti, kızını al ve okula gel diye, küçük kız kardeşimi götürdü benden 2yaş küçüktü, eve döndüklerinde, annem çok sinirliydi, muhtara ve köy meclis üyelerine küfürler yağdırıyordu, ağzına ne gelirse...devamı var...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.