- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ABD EMPERYALİZMİ VE TÜRKİYE
Dünyanın tüm egemen uluslarının imzaladığı Lozan’ı imzalamayan ABD, 1927 yılına değin Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımamazdan geldi. 1927’ de büyük elçi yollamak istediğinde Lozan’ı imzalaması istenmiş ama Lozan’ı imza için Kongre kararı alınamamış, yani Lozan Antlaşması reddedilmişti. Büyük elçi’nin kabulü için Modüs Vivendi uygulandı ve Amerika Türkiye’yi geçici bir anlaşmayla lütfen tanımış oldu.
’’Türkiye ABD ilişkilerinin temelindeki bu gerçek nedense bilinmiyor. Eğer bu gerçek bilinmiş olsaydı, belki de günümüzün çıkmazına düşülmezdi !..Bir dünya hegomanı ülkenin isterik amaçları karşısında, tarihe karşı utanılası bir umarsızlığa teslim olunmazdı. Gerçekten umarsız mıyız?
’’Peki bizler, bu toprakları bir ulusal bilincin ayaklanmasıyla yurt yapan iradeyi hegemon- emperyal bir iradeye teslim mi edeceğiz? 80 yıl önce kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla bu topraklara atılan adımları kabul etmeyen ve bu uğurda canını verenlere karşı borcumuzu, bu toprakları o gün alamayanlara buyur gel diyerek doğrudan mı ödeyeceğiz?..
Amerika’nın gözüne giren davranışlarda bulunup onların desteğiyle ’’Küçük Amerika’’ olma sevdasına kapılan politikacılarımızdan biri Adnan Menderes’tir.
Prof. Dr. Sebati Özdemir, 4.3. 2003 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ’’Uşaklar Onursuzlar Arasından Seçilir !..’’ başlıklı makalesinde ’’Kore’ye asker gönderme maceramızı’’ şöyle anlatıyor:
’’Demokrasi Şehidimiz Adnan Menderes Kore savaşına asker gönderme konusunda demokrat ve yardımsever kimliğiyle oldukça cömert davranmıştı. Nadir Nadi, anılarında bunu ’’Menderes Hükümeti kraldan çok kralcı davranmış, Kore’ye tam teşekküllü bir tümen göndermek istediğimizi söyleyerek Amerikalıları şaşırtmıştı. Batıdan yana çoğu devletlerin sembolik biçimde bir tabur, bir bölük, hatta bir sağlık ekibi ile gittiği bir Uzak doğu seferine böylesine görkemli bir güçle katılmamızı Amerikalılar da olanaksız gördüler. Nihayet takviyeli bir tugay göndermemiz üzerinde anlaşmaya varıldı. Gene de Amerikalılardan sonra Kore’de en çok askeri bulunan biz oluyorduk’’ diye anlatır.
’’Ve Kore’ye asker gönderdik...Daha, belki de şehirlerini doğru dürüst görmemiş askerlerimizi trenlere doldurarak bilmedikleri, tanımadıkları ve hatta adını bile duymadıkları bir ülke uğruna; Kore’ye gönderdik. Çünkü bunlar ’’otuz iki sentlik’’ askerlerdi; yani ucuza mal oluyorlardı, yani canları çok ucuzdu. Kuzey Kore ve Çin’le savaşan Türk Tugayı’ındaki bu ’’ucuz’’ askerlerin-resmi raporlara göre-1000’e yakını öldü. Bu şavaşta askerlerimiz kendi vatanları uğruna değil Güney Kore uğruna daha doğrusu ABD’nin Uzak doğu’daki çıkarları uğruna ölmüştü. Yani Türkiye’de demokrasi için iktidara gelen Demokrat Parti, Amerikan çıkarlarının bedelini kendi ülkesinin evlatlarına ödetmişti...
Menderes hükümeti bununla yetinmemiş; Cezayir’de inanılmaz bir zulüm ve soykırım yapan Fransa dahil tüm emperyalist devletlerin politikalarını destekleyerek, onlardan ekonomik kalkınma çabalarımıza yardım sağlayabileceğini sanma gafletine düşmüştür.
O devirde ve sonrasında, tüm emperyalist devletlerin ülkemize karşı tutumu, emekli büyük elçi Sacit Somel, 11.08.2003 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan ’’Sanayileşmemizi Engelleyen Dış Güçler’’ başlıklı ve çok büyük önem taşıyan makalesinde şöyle özetliyor:
’’Batı ülkeleri, tarihte daima sanayi yolunda yaptığımız atılımları baltalamaya çalışmıştır.
1949 yılında kalkınmamız için Amerika’dan bize plan hazırlamalarını istediğimizde çok ilginç öğütlerle karşılaşmıştık...
Amerika bize kalkınmamız için ülkemizde soba, basit pompa, pulluk, çekiç ve testere üretmemizin çok yararlı olacağını bildirmiş, daha önce Rusların yardımı ile kurulan şeker fabrikalarının ve dokuma tezgahlarının da ortadan kaldırılmasını istemişti. Amerikan heyeti ile yapılan görüşmelerde, Amerikalıların ne kadar kötü niyetle hareket ettiklerini gören Dış işleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun sinirlenerek ’’bizim en büyük hatamız kayıtsız şartsız Amerika’ya tabi olmamız. Türkiye sırtını Amerika’ya dayamakla hiçbir sonuca varamaz. Aksine kendimizden çok şey veririz , yine de onları memnun edemeyiz. Türkiye Nato ve Amerika’nın yanı sıra üçüncü dünya ülkeleri ve Sovyetler ile belli ölçüde ve Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda yeni bir politika izlemek zorundadır...demişti.
’’Bundan sonra rota federal Almanya’ya çevrilmiş, onların daha büyük yakınlık göstereceği umulmuştu. Fakat onlarda demir çelik fabrikası, rafineri gibi tesislere yanaşmıyorlardı. Almanlarla görüşmeler uzayıp giderken Alman başbakanı Erhard, birdenbire Adnan Menderes’e dönerek sordu: ’’Siz ağır sanayide niçin bu kadar ısrar ediyorsunuz ekselans? Size avans para verelim. Türkiye’de tarımı geliştirin. Entansif tarım yapın. Avrupa’nın hububat, meyve, sebze ambarı olun. Eksperlerimizi gönderelim. Üreticileriniz için kredi değil peşin para ödeyelim. Erhard, ağır sanayi kurma isteklerimize bir türlü razı olmadı, dolayısıyla görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.