- 1080 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIKKALE GÖNÜL DOSTLARI ŞİİR GRUBU ŞAİRLERİMİZDEN RABİA SAYLAM TAŞDEMİR HANIMEFENDİYİ TANIYALIM.....
Şiir nedir,dedim googleye aşağıdaki usta yazar ve şairlerin şiirle ilgili sözleri çıktı karşıma.Ben beğendim sizlerle de paylaşmak istedim.
Şairin şiiri, onun kişiliğidir; bütün hayatıdır. Bu anlamda şiirsel yapının, neredeyse organik bir şey olduğunu düşünüyorum. Yaşayan, kımıldayan, soluk alıp veren canlı bir organizma.Ataol Behramoğlu
Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır.Cahit Zarifoğlu
Şairler, söz sultanlarıdır; hekimler saltanatlarını vücut üzerinde kurarlar; şairlerin dil güzelliği ruha zevk verir; hekimlerin özverileri hastaları iyileştirir.İbni Sina
Burada bir şiir var… Beni deli eden şeyleri ne kadar açık söylüyor. Siz beni anlamıyorsunuz.Sabahattin Ali
Gül ıtırıyla selamlar sabahı, şair yaratır… Öyle seveceksin ki kelimeleri, yalnız senin için raks edecekler. Kelimeler de bütün sevgiler gibi kıskanç. Senin olmalarını istiyorsan, onların olacaksın; yalnız olacaksın.Cemil Meriç
Bilim aklın şiiridir; şiir de yüreğin bilimidir. Maksim Gorki.
Manası anlaşılabilen şiir, gerçek şiir değildir. T. S. Eliot
Benimle yaşlansana, kitap okurum, çay demler şiir yazarım sana.
Şiir, büyük zekaların rüyalarıdır. Alphonse de La Martine
Bilirim kim dokunsa şiire eline bir kıymık saplanacak. Didem Madak
Şiir tek kişilik bir zevktir, yalnızlığın sanatıdır. JeffreyMoore
Şiir yazmak için şair olmak gerekmez, şiir yürektekini kağıda döktürür.
Şiir, bir köpük kadar yeni, bir kaya kadar eskidir. R. W. Emerson
İnsan annesi için şiir yazmalı; hiç değilse hayatında bir kez. Buket Uzuner
Şiir; sesle anlam arasında o uzayıp giden kararsızlık. Paul Walery
Sen bana bir şiir kadar yakın ama acı sonla biten bir roman kadar uzak.
İyi şiir, insan idrakini tatmin etmez; allak bullak eder. Montaigne
Şiir; zekâ ülkelerinde, uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan şeydir. Balzac
Şiir, konuşma ile susmayı bir araya getirmektedir. Thomas Cariyle
Bazıları şiir sevmez, çünkü onların yaraları yoktur, yaraladıkları vardır. Attila İlhan
Şiir sadece hayatın bir delilidir. Hayatınız iyi yanıyorsa şiir sadece küldür.
Şiir yazmanın insanı uçurumun kenarına sürükleyen bir yanı var. Charles Bukowski
Şiirin düz yazıdan farkı şudur, az kelimeyle çok şey söylemek. Voltaire
Şiir, düşünceyi duygu haline getirinceye kadar, yoğurmaktır. Yahya Kemal Beyatlı
Şiir, insanlara bütün hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir. A. Tarkovski
Rakı gibi kadınları meze, şiir gibi kadınları cümle sandınız ya bundan gayrı iflah olmazsınız.
Bir kavganın, bir mücadelenin, çiçek açan hayatın dilidir şiir. Zülfü Livaneli
Bazı yarım işleri artık tamamlıyorum. Bazı yarım şiirleri, bazı yarım baş ağrılarıyla. Didem Madak
Şiir kabiliyetinin özelliği; sahibini onu ortaya koymaya zorlamasıdır. Goethe
Şiir öyle bir dildir ki başka hiçbir dile çevrilemez. Hatta yazılmış göründüğü dile bile. Jean Cocteau
Yalnız şiir okuyarak, şiir yazılamayacağını anlatmak istedim ona. Cemal Süreya
Şiir mavi bir gökyüzüdür. Şiir zifiri karanlıkta parlayan bir ışıktır. Şiir sessiz gecelerin sessiz çığlığıdır.
Şiir, kurşun rengi dünyayı mavileştirir açmayan güneşi açtırır, yağmayan yağmuru yağdırır. İçimize dışımıza. Oktay Akbal
Şiir gecelerin sessiz çığlığı, yalnızlığın kusursuzca paylaşıldığı, kederlerin kelimelere yüklendiği yerdir.
Şiir, heyecanla aklın dengesini içerir. Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar. Attila İlhan
Şairlerin neden şiir yazdıklarını, pelikanların yavrularını neden kanlarıyla beslediklerini anladığım gün anladım. Nazan Bekiroğlu
Şiir sözün unutulmayanıydı, ölümün elinden bir şeyler kurtarmak demekti. En güzel sözler şiir biçiminde söylenen sözlerdi ve gök kubbenin altında en uzun yaşayan sözler de şiir kalıbına girerse yaşayabiliyordu. İskender Pala
Her şeyden önce, unutma ki sevişmek gibi bir şeydir şiir yazmak; duyduğu tadın paylaşılıp paylaşılmadığını hiç bilemez insan. Cesare Pavese
Bunlar uzayıp gider.Şiir şiirleri söyleyen ve yazıya döken şairlere gelen ilham-ı ilahi ile güzelliklerin onların dilinden kaleminden dökülen güller misali dünyayı sevgi ve saygı saadet rüzgarlarına boğan ilahi nağmelerdir.
Şiir sevgidir,şiir saadettir.Şiir barıştır,şiir güzelliktir.Çirkin olanı güzelle değiştirme sanatıdır şiir bana göre..
***
Kırıkkale’mizde Gönül Dostları Şiir Grubu adında her ay Kültür Merkezinde buluşup kendi aralarında ikişer üçer şiir okuyup sohbet ortamında vakit geçiren bir topluluğumuz var.1990’ larda kurulduğunu söylerler.
2010 yılından itibaren her ayın ikinci pazar günü Öğretmenevi Mescidinde Demir Doğan Kandemir (Yetimi)
Başkanımızın imamlığında öğle namazını kıldıktan sonra Kültür Merkezi 2.kattaki salonumuzda toplanan Kırıkkale Gönül Dostları Şiir Grubu Şiir Dinletisine bendeniz de hemen hemen her ay katıldım.
Eşi yıllar önce vefat edip dul kalan, Düzce’de üç yıl evvel depremde öğretmen oğlu kalp krizi geçirip 40 yaşında vefat eden, Şair Ana’mız Şadiye Eryılmaz Hanımefendi evvelden olduğu gibi ben aralarına katıldığım günden beri de her ay bize pasta, börek meşrubat ikramında bulunurdu.
Aramızda yakınları ölenler için bir kaç gün evvel vefat eden bir önceki yazımın konusu olan,93 yaşında olan Şeker Dede namıyla ma’ruf Abdulfettah Piliç tarafından Kur’an-ı Kerim okunup dua yapılır sonrasında yaz günleri saat 15.30 a kadar, ikindiye kadar devam eden Şiir Dinletilerimizde herkes bir iki şiir okur selamlama konuşması yapardı.
Müsafir olan dinleyicilere proğramı değerlendirme için konuşma fırsatı verilirdi.En gençleri 50 yaşındaki bendeniz olduğum için de servis işi bana düşerdi gocunmadan yapardım.
Varı yoğu 10-15 kişi olurdu bazen onbeşi de bulurdu yazları köyde işi olanlar oğlunun kızının yanına gidenler gelemezdi.
Aramızdaki bazı şairlerimizin oğlu Belediye Başkanı, bir başkası Ajans Gazete sahibi,İl Gazetesi zaten bizim evimiz yuvamız olduğu için bizi Belediye organizelerine iftar yemeklerine götürür proğramı orada veya televizyonda internette canlı yayınlanan proğramlarda icra ederdik.
Bahşılı Belediye Başkanımız İbrahim Uyar’ın davetiyle üç defa Anneler günü ve Çanakkale şiir dinletimizi Bahşılı Belediye binasında halk huzurunda bir defasında da Karaahmetli Tabiat Parkı’nda yapmış idik.
Çok eskiden kurucu Başkan olarak meşhur asker emeklisi hatip proğramcı Albay Asım Yakarer Başkanımız kurmuş bu Şiir grubunu ve de 60-70 kadar şair üyesi ile iki otobüsle şehirlerarası geziler yapılmış diye söylediler.Asım Beyle üç yıl evvel bir Yurtta ramazanda teravih namazında görüşme fırsatı buldum kendisi de teyit etti bu durumu.
Emeklilik sonrası fırsat bulabildim şiire bir bakıma.Şiir Emeklilik Sendromu yaşamama fırsat vermedi.
2013’ ten bil itibar en son ayın toplantısına kadar aksatmadan her ay aralarına katıldım.
Toplantılarımızın birinde henüz aralarına yeni katıldığım sırada uzunca 20 kıtalık Televizyon..1 adlı şiirimi okuyordum yarıda kaldı.Böyle uzun bir şiir mi olur dediler..Şiir dediğin en fazla beş kıta olur sıkmaz insanı diyenler oldu.Uyarı elbette güzeldi ama uslup uygun değildi.
Yılmadım pes etmedim 2013 ten bil itibar en son ayın toplantısına kadar aksatmadan her ay aralarına katıldım.
Başkanımız Demir Doğan Kandemir (Yetimi abi )geçen sene eylülde korona virüsten vefat edene kadar Öğretmenevinin bahçesinde şiirlerimi ona bizzat düzelttirdim.
Şimdilerde usta şairlerimizin köylüm olan iki yıl önce vefat eden usta şair rahmetli Hasan Ulusoy’un şiirlerini sosyal medyada ve sitelerde yayınlamakta ve de inceleyip şiirdeki edebi sanatlar konusunda bilgilenmekteyim.
Kuralı kaideyi öğrendikten sonra Ressamda Şairde kendine özgü eserler vermeye başlayacaktır diye düşünüyorum.
Şiir grubumuzda yıllarca mesaj trafiğini iletişimi sağladım, yaşlı usta şairlerimizin dualarını aldım.Koronadan bu süreçte dört üyemizi kaybettik.
Yaklaşık bir yıldan fazla hafta sonu yasakları başladığı andan bil itibar bir süredir toplantılarımıza ara verdik.
Kırıkkale İl Gazete’sinde cumartesi günleri yine şiirlerimiz aralıksız çıkmaya devam etti.Çıkan şiir sayfamızın resimlerini üyelerimize Watsap üzerinden paylaşarak devamını sağladım.
Geçen günlerde telefon açıp Hocam yeniden kaldığımız yerden toplantılarımıza devam edelim diyen yaşlı şair abilerimiz vardı.
Rabia Saylam Taşdemir kardeşimizi 2010 yılında ilk kez Kırıkkale’de Gönül Dostları adlı Şairler topluluğunda tanıdım Şair Annemizle beraber ilk defa..
Kendi halinde yaşını başını almış,hayatın çilesini cefasını çekmiş, Anadolu insanı bu şaire Hanımefendinin yüzünden gülücükler hiç eksik olmuyordu..
Her ayın ikinci pazar günü öğle namazından sonra Kültür Merkezinde yaparız toplantılarımızı..
Şair arkadaşlar büyüklerimiz,annelerimiz ikişer şiir okurlar her zaman günün konusuna uygun olarak..
İşte burada tanıdım Kırıkkale İl Gazetesi Şiir köşesinde şimdilerde Kale-haber Gazetesinde yazı ve şiirleri yayınlanan Şaire Rabia Saylam Taşdemir kardeşimizi..
O günden beride en az ayda bir kez görüşürüz.Şiir eğitimi almış geçen yıllarda katıldığı toplantılarda çok güzel kafiyeli,hece ölçüsünde şiirleri var..Rahmetli Başkanımız Demir Doğan Kandemir Yetimi Abi onun için,içinizde en güzel heceyi kullanan arkadaşınızdır derdi
Şiirlerinin son kıtasında önceden Hasreti-Hamitli Hasreti mahlasını kullanan Şaire Hanımefendi şimdilerde Hilali mahlasıyla şiirine damgasını vuruyor.
Birkaç yıl evvel Kültür Bakanlığı Halk Şairi ünvanına layık görüldüler.Ondan sonra da bendeniz,Ömer Dede Kılıç beyde aynı yolla Halk Şairi ünvanını aldık.Hayırlara vesile olsun diyorum.
Geçen yıl eylül ayı sonunda benim ilçem olan Çelebide Ozanlar ve Şairler Şöleninde sunuculuk yaptılar.Türkiyenin her tarafından kendi imkanlarıyla gelen konuk şairler göz doldurdu.Günlerce bu şölen gazetelerde konu edildi.
Gönül Dostları Şiir Fırtınası Grubumuz olarak Şiir Toplantılarımıza uzun bir yıl aradan sonra geçen ay yeniden büyük bir katılımla Şehitler Parkı karşısında bulunan Genç Kalemler Belediye Tarihi Konak evinde başladık.
Aramızdan Belediyeden emekli olmuş Sadettin Karelök’ü Başkan olarak belirledik.Genç Kalemler Konağı hafta içi hafta sonu devamlı açık gençlerin ders çalıştıkları bir yer.Dolayısıyla gençlerle bir arada olarak yeni yüzleri yeni şairleri aramıza aldığımız çok güzel oldu.
Ayrıca Toplantı yapmak için İl Kütüphanesinin Konferans Salonuna da Valilikten olur yazımız geldi.Arada büyük Toplantılarımızı inşallah hem orada hem de Kültür Merkezi Ana Salonda yapmayı planlıyoruz..
***
Rabia Saylam Taşdemir,kimdir diye telefonda kendilerine sorduğumda bir çırpıda aşağıdaki kısa biyografisini gönderdiler:
Ben Rabia Saylam Taşdemir,1965 yılında Kırşehir ilinin Kaman ilçesine bağlı önceleri Belediyelik şimdilerde köy olan Hamit’te dünyaya geldim. İlkokul mezunu ev hanımı üç çocuk annesiyim.
Çocukluğum köyümde geçti, doğayla hayvanlarla iç içe doğal bir çocukluk yıllarımız oldu. İlkokulu köyümüzde taş mektep denilen okulda okudum.Köyümüzde Orta okul ve lise olmadığı için dedem ilçedeki okullara gitmeme musade etmedi .
Keskin Saglik okulu ve Kayseri Saglik Okuluna puan derecesine göre kabul edilmistim ama kız çocuğu okuyup ta muallim mi olacak diye ailemin isteğiyle gönderilmedim.
İlkokulu bitirdikten sonra evde kardeşlerimle birlikte tarla bağ bahçe ve köy işlerinde anneme yardımcı oluyorduk, gerektiğinde tarlada, nohut, mercimek, fasulye biçtik, gerektiginde çayır, çimen toplar, anadutla traktöre sap yüklerdik.
Babam bazen traktörü bana verirdi, tarlanın içinde ben kullanirdim, yaz günleri annem tarla işlerinde çalışırken biz de evde koyun, keçi sağar, kuzulara bakardık, yerine göre inek ve manda sağdığımiz da olurdu.
On altı yaşında görücü usulü evlendim Kirikkale’ye yerleştik esimin işi gereği halen Kırıkkale’de ikamet etmekteyiz.
Bu evlikten iki kız iki oğlan dört çocuk annesiyim. İlk kızımız iki günlükken hayatını kaybetti. Şu an iki oğlum birde kızım var. Kendim okuyamadığım için çocuklarımın eğitimleriyle özelikle ilgilendim hepsi bir meslek sahibi oldular.
Rabbime sonsuz hamd-ü senalar olsun dünyada kimseye muhtaç olmayacak birer meslek sahibi oldular.Biri öğretmen birisi gardiyan ve diğeri ziraat teknisyeni olarak hayatlarını sürdürmektedirler .
Şiir yazmaya çocuk yaşta başlamıştım fakat köy işlerinden pek zaman bulamıyordum.Evlendikten sonrada devam ettim.
Son on yıldır sosyal faaliyetlere ve etkinliklere katılmaya başladım. İlk olarak Siysad Antojisinde yer alırken Uluslar arası Antoloji, Çanakkale Antolojisi ve bir kaç yerde daha siirlerim yayınlanırken bugünler de Kırıkkale İl Gazetesi ve Kale- haber Gazetelerinde de yayınlanmaya başladı
Bir iki eserimde beste yapıldı.Edebiyat Defteri adlı Şiir sitesinde hem şiir hem de makale yazmaya devam ediyorum...
Şiirlerinde Hilali mahlası kullanan Rabia Saylam Taşdemir Hanımefendi,geçen yıl Kültür Bakanlığı tarafından Halk Şairi olarak kabul görmüştür.
Şairimizin en büyük arzusu en kısa zamanda hece vezniyle yazmış olduğu şiirlerinden oluşan ilk şiir kitabını çıkartıp sevenlerine ulaştırmaktır.
Edebiyat Defteri Şiir Sitesindeki sayfasında yer alan Şiirlerinden ve yazılarından örnekler vererek yazımıza devam ediyoruz.
***
BENİM GÜZEL KÖYÜMDE..
Dolunay doğarken yamaçlarında
Tarlada hasatlar eker köyümde
Koca çınarında yeşil yaprakta
Güllerde bir başka kokar köyümde
Cıvıl cıvıl kuşlar seherde öter
Tertemiz havası cana can katar
Sıra sıra dağlar gözümde tüter
Yamaçları başka bakar köyümde
Yaz gelince kuzu bulur koyunu
Salınan güzelin görsem boyunu
İçtikçe kanarsın kaynak suyunu
Suları da başka akar köyümde
Son baharda açar güz menekşesi
Yanar ocaklarda kütük meşesi
Kış ayında bile hoştur neşesi
Sobamız odunlar yakar köyümde
Bir yiğit gidince herkes yas tutar
Küçükler büyüğe saygıyla bakar
Anneler yaş döküp boynunu büker
Nineler kahırdan bıkar köyümde
Kimler gelip geçti tozlu yollardan
İbretler alsaydık geçen yıllardan
Yakılan ağıtlar düşmez dillerden
Dertler bizi başka yıkar köyümde
Çalışırdık işte hiç yorulmadan
Gardaşa babaya biz darılmadan
Rabia konuşan dil yorulmadan
Sözler başka güzel çıkar köyümde
BEYİN OĞLU.
Köy kızıyım cilve naz etmem ama
Bakışımdan bil be bil beyin oğlu
Kalbim alev alev vurgunum sana
Yakışımdan bil be bil beyin oğlu
Nikahlım sözlüm yok vallah bekarım
Gönlüm derya deniz yüz be şekerim
Aşkınla göz yaşım süzer dökerim
Döküşümden bil be bil beyin oğlu
Kafam darmadağın karıştı duygum
Sonsuzdur büyük ve küçüğe saygım
Bükmüşüm boynumu umutsuz sevgim
Büküşümden bil be bil beyin oğlu
İçmem viski, rakı bilmem balayı
Özleyince görsem demem sılayı
Çekerim uğruna türlü çileyi
Çekişimden bil be bil beyin oğlu
Baktığım nesnede seni görürüm
Rabia’yım arar izin bulurum
Zamansız karşına çıkıp dururum
Çıkışımdan bil be bil beyin oğlu.
GÖNÜL ŞELALEM.
Gönlümde çağlayan sevda şelalem
Zaman geçip gider nerelerdesin
Bırak ne diyorsa desin el alem
Zaman geçip gider nerelerdesin
Kalbimin mimarı bağımın gülü
Dağların maralı lale sümbülü
Yüregimde saklı şeyda bülübülü
Zaman geçip gider nerelerdesin
Ak gerdan üstünde inci nakışlım
Gönlümün sultanı ürkek bakışlım
Nazar-ı ilahide gönül yakıslım
Zaman geçip gider nerelerdesin
Cemreyle ısınan ilk baharımsın
Sen mi nazarımda ahu zarımsın
Gördüğümden beri gönül agrımsın
Zaman akıp gider nerelerdesin
De hele kaldığın İl’e geleyim
Hilalî der kulun kölen olayım
Böylesi ahuya kurban olayım
Zaman geçip gider nerelerdesin.
BETERİM BABAM.
Kabrin gül bahçesi mekanın cennet
Olsun diye dua ederim babam
Allahım sen bize sabır ihsan et
Ocak ocak yanıp tüterim babam
Çürüdü sol yanım çekmez küreğim
Sen gittin yıkıldı evim direğim
Yana yana küle döndü yüreğim
Hasretinle erir biterim babam
Ardın sıra meler özüm dağlarım
Boş odana bakıp bakıp ağlarım
Dinmez göz yaşlarım akıp çağlarım
Kayboldu benliğim yiterim babam
Ayağına turab olup serildim
Dertler ile gergef gibi gerildim
Cansız bedenine koşup sarıldım
Bugün dünkünden de beterim babam
Mezar imiş kara yeri oydular
Elbisen çıkarıp hemen soydular
Rabia der soğuk eve koydular
Sen kalk yerine ben yatarım babam.
KENDİNİ SORGULA.
Kendine güçlü bir mahkeme kurup
Önce vicdanını sorgula da gör
Aklın hakim olsun kürsüye vurup
Baştan sona bir bir yargıla da gör
Ahlaki sorguda ağrısa basin
Hükmünü vermeden çatılır kaşın
Cezanı kesmeden iyice düşün
Aklınla nefsini vurgula da gör
Sakın inkar etme dosyan elinde
Tutuklusun korku yüklü solunda
Etiğin yeminler hala dilinde
Hele düşündükçe kurgula da gör
Öfkeden çılgına döndüğün anda
O an kalacaksan kaç çeşit zanda
Yapılan hatalar hep ön planda
Bunca hataları sürgüle de gör
Kalbinden geçeni ikrar et dile
Nefsine gelince etmeden hile
Hilâlî der nasip olmaz her kula
Ne varsa ortaya sergile de gör.
EZAN DİNMEZ BAYRAK İNMEZ
ŞEHİTLER ÖLMEZ..
Sinemiz üstünde kudret besledik
Türkiye’mi üç hilalle süsledik
Kan dökerek sırtımızı yasladık
Üç hilal uğruna solanimiz var
Bir tek hayalim var vatanım yurdum
Ben bazen kuzuyum bazı gün kurdum
Hainden yılmaz ki bu güçlü ordum
Üç hilal aşkıyla dolanımız var
.
Güzeler içinde yurdumuz bir tek
Her köşesi cennet her köşe çiçek
Yiğitleri merttir kalleşi köçek
Üc hilale şahit olanımız var
Bayrağımı süsler ayla yıldızı
Hala aklımızda geçmişin izi
El uzatanlara oluruz azı
Üç hilâli göğe salanımız var
Hilâli der üç hilalim inmesin
Dağlarında bozkurt sesi dinmesin
Ezanim susmasin ışık sonmesin
Türkün şehitleri ölmez arkadaş.
CANSIN ŞEHIDİM..
Yine şehit verdik biz bu vatana
Bayrağa renk veren kansın şahidim
Duaciyiz yerde her bir yatana
Toprakda yeşeren cansın şahidim
Kutsal vatanımız sizinle doğdu
Türklerdeki iman düşmanı boğdu
Sancağın önünde başını egdi
Hilâli koruyan sensin şehidim
Yıldızda sen varsın ayda sen varsın
Mertliğe ayrılan payda sen varsın
Tarih kokan kutlu soyda sen varsın
Ayrı ayrı yiğit sansın şehidim
Her karış toprakta ayak iziniz
Yüreklere düşer yine közünüz
Çizilmiş göklere en son pozunuz
Sen ki unutulmaz ünsün şehidim
Adını andıkça yüreğim yanar
Dinmeyen bu acı sabrımı sınar
Dost gıpta ederken düşmanlar kınar
Genç nesile doğru yönsün şehidim
Düğün gibi derler şehide ölüm
Hilâlî kurbandir ey cennet gülüm
Kahrolsun pusuyu kuran o zalim
Sen ne ilksin nede sonsun şehidim..
AZRAİLİM MİSİN DEDİ..
Görmek istemezmiş artık yüzümü
Azrailim misin sen nesin dedi
Zehir sanmış bal damlayan sözümü
Azrailim misin sen nesin dedi
Doğrusu bu lafa fazla kırıldım
Oku değdi sol yanımdan vuruldum
Kafam bulanktı yeni duruldum
Azrailim misin sen nesin dedi
Yol gösterir iken sabır diledim
Yüreğimde bebek gibi beledim
Şimdi göz yaşımla bağrım suladım
Azrailm misin sen nesin dedi
Yanlış konuşur da hatırı bilmez
Oldukça inattir üstüne almaz
Düştüğü girdapta ışığı görmez
Azrailim misin sen nesin dedi
Cahilin tasindan içilmezmis su
Hilâli dön olma densizle komşu
Kafasında gezer kendi kurgusu
Azrailim misin sen nesin dedi..
ADIMI ÇOKTAN UNUTMUŞ..
Yıllarca bekledim onu görmeyi
Duydumki adımı çoktan unutmuş
Sabırla bekledim hesap sormayı
Duydum ki adımı çoktan unutmuş
Oysa ne hayaller kurmuştuk senle
El ele göz göze durmuştuk senle
Söz yüzüğü bile sormuştuk senle
Duydum ki adımı çoktan unutmuş
Aklımda fikrimde pek odaklıydın
Yüreğimin ta içinde saklıydın.
Beklemek ne belki sende haklıydın
Duydum ki adımı çoktan unutmuş
Ben ki senin için çok engel aştım
Hayalim yıkıldı bir hayli şaştim
Hüzünlendim o an dolumda taşdım
Duydum ki adımı çoktan unutmuş
Sanmıştım adımı asla unutmaz
Beni başkasıyla eş değer tutmaz
Seven yüreğine başka yar katmaz
Duydum ki adımı çoktan unutmuş
Hilali’ye düştü sitemli yazmak
Ettiğim yemini sen gibi bozmak
Tıpkı senin gibi canını üzmek
Duydum ki adımı çoktan unutmuş..
SARIKAMIŞ’TA..
Düşmanlar yurdumuzu sarmıştı dört bir yandan
Karar verilecek tek andı Sarıkamış’ta
Vatan elden gitmesin diyen yüce kumandan
Hedef allahu ekber dendi Sarıkamışta
Tam doksan bin mehmetçik dizildi sıra sıra
Kırbasında azık yok elinde boş matara
Düşman pusu kurarak çıksa da ara ara
Sipere gidilecek gündü Sarıkamış’ta
Emir kuluydu onlar yürüdüler ileri
Bir kez şahlandılarmi asla dönmezler geri
Kara kışla savaştı o gün türkün askeri
Aldıkları her nefes sondu Sarıkamış’ta
Gökte bulut ay güneş düzen bozdu o gece
Allahu ekber dağı destan yazdı o gece
Fırtına beyaz kardan mezar kazdı o gece
Mehmetçiğin uykuda dondu Sarıkamış’ta
Vatan ask-i doluydu her birinin özünde
İki damla yaş vardı komutanın gözünde
Şehadet getirdiler her biri son sözünde
Yaratan şehadeti sundu Sarıkamis’ta
NERDESİN.
yanağımda busen var gülüşümde göz izin
Edasına nazına yorulduğum nerdesin
Yüreğimde sevdan var kulağımda son sözün
Ozan diye sazına vurulduğum nerdesin
Gönlümde eşsiz yerin güzellerin başıydın
Iki cihanda bitmez sevdamın ataşıydın
Mutlukluktan ağlayan gözlerimin yaşıydın
Bir zamanlar sevgiyle sarıldigim nerdesin
Şimdi gözüm çağlayan dökülüyor sellerim
Boşta kaldı tut diye uzattığım ellerim
Hazan oldu gönlümde açan vuslat güllerim
Hasretiyle dertlere karıldıgım nerdesin
Deme ki duymuyorsun bu ettiğim çagrimı
Yeniden yakıp gittin küle dönen bağrımı
Hiç bir tabip dindirmez gayri gönül ağrımı
Uğruna sahralara sürüldügüm nerdesin
Gel de artık al götür kalbimde kalanları
Hilâli der silelim geçmişte olanları
Unutalım birtanem falan ve filânları
Uğruna bin kez ölüp dirildigim nerdesin
GÖRDÜN MÜ.
Aklım hayra şerre pek yetmez amma
Hep gariban yoruluyor gördün mü
Bülbül güle aşık gülde muamma
Oda dalda kırılıyor gördün mü
En acı yaralar yürekte şimdi
Bozulan insanlık sürekte şimdi
Seven sevdiğinden ırakta şimdi
Ona da el sarılıyor gördün mü
Yalan oldu doğru olan duygular
Aklı baştan alır türlü kaygılar
Masallarda kaldı sadık sevgiler
Töre yere seriliyor gördün mü
Kulaklarda küpe saçlar omuzda
Taze süt bulunmaz inek çamızda
Kalmadı tere yağ bal soframızda
Artık hazır veriliyor gördün mü
Tarlada kuruyor mahsul taneler
Hilâli der yıkıldı çok haneler
Umut can çekişir yaslı nineneler
Tüm sinirler geriliyor gördün mü
ÖLMEZMİYİM BİRTANEM.
Gündüz güneşim ol gece yıldızım
Ol diyorsan olmaz mıyım birtanem
Gel de duy sesimi ey yürek sızım
Gel diyorsan gelmez miyim birtanem
Gönül kapım açık gel gir içeri
Ya sevdalım ol ya batır hançeri
Gülelim birlikte çekilme geri
Gül diyorsan gülmez miyim birtanem
Öyle masum masum bakma yüzüme
Kızgın ataş salma yanık özüme
Uzatıp mendili ıslak gözüme
Sil diyorsan silmez miyim birtanem
Şöyle oturupta yani başıma
Doluver gönlüme gelme düşüme
Girde baharım ol kara kışıma
Dol diyorsan dolmaz miyim birtanem
Hilali’yem canım yoluna verip
Senden gelen neşe huzuru görüp
Verdiğin huzuru önüne serip
Öl diyorsan ölmez miyim birtanem
GÜLÜ GİBİYDİM.
Gençlik yıllarımdan bahsedem size
Dört mevsimin açan gülü gibiydim
Şöyle özet ile dökeyim söze
Peteklerin sarı balı gibiydim
Dışardan görenler ne bilsin beni
Geçmişten açıldı derince konu
Latife değildir dinleyip tanı
Kahve fincanın falı gibiydim
Çektiği çileyi bilenler varya
Kalbini kırk parça bölenler varya
Ağlar iken bile gülenler varya
İşte o gözlerin seli gibiydim
Bazı gün ipekte olan zarifin
Bazen kitap roman yazan marifin
Bazen yol gösteren alim arifin
Doğruyu gösteren yolu gibiydim
Günden güne için için çürüyen
Bahtı kara bağrı yanık yürüyen
Ve başına kara duman bürüyen
Bağrı yanıkların külü gibiydim
İşim olmaz çok akçeyle azınan
Yanından geçerdim merçe nazınan
Dağlardan aşardım sertçe hızınan
Poyrazın sert esen yeli gibiydim
İşte böyle idi eski hallarim
Hilali’yem şimdi kırık dallarım
Ben beni ararken geçti yillarim
Ne akıllı nede deli gibiydim
DAĞLAR MARALI.
Ben dağlar maralı sen ise avcı
Vurup ta yaralı koyma sevdiğim
yüreğim mahkleme sen ise savcı
Bağrımı sevdanla oyma sevdigim
Kaldır aramızda olan engeli
Bu sevda inanki gayet dengeli
Talih bize taksa bile çengeli
Bu yazıyı kader sayma sevdiğim
Takma ne babamı nede anamı
Ömür geçer heba etme senemi
Göz aydınım deyip delme sinemi
Ellerin sözünü duyma sevdiğim
Mesajlar selamlar kâr etmez bize
Gelirsen hasretlik gelecek dize
Sence gerek var mı bu kadar söze
Aldanıp kötüye uyma sevdiğim
Hilâli der haber saldı dağ kızı
Sakin yüreğine düşmesin sızı
Kefene sarmadan ayrılık bizi
Verdiğin sözlerden cayma sevdiğim.
LİSELİ SEVDİĞİM-AYNI CADDEDE.
Meğer oturmuşuz aynı caddede .
O cama vurunca solum titredi
Bir kez görmek için biraz ötede
Bakarken görünce solum titredi
Başın eğip geldi bakışı nazlı
Yanıma gelişi pek oldu hızlı
Bekliyordum orda ben gizli gizli
Karşımda durunca solum titredi
Solum bir kuş gibi uçtu yerinden
Yarım kalan sevdam sardı derinden
Düştü bir kaç damla yaş gözlerimden
Mendili verince solum titredi
Onu da harcamış ben gibi yıllar
Bak yine kesişti ayrılan yollar
Merhaba diyerek uzandı kollar
Hasretle sarınca solum titredi
Kızının adını Hilâli koymuş
Gizlediği sevda bağrını oymuş
Dedi ki kaderde yazılañ buyumuş
Diyerek sorunca solum titredi.
KARDELEN.
Kara kıs ayının nadide gülü
Kış günü açılır asi kardelen
Güneşe sevdalı bir hayli deli
Ocak şubat martın hası kardelen
Bitmez mi hiç sevdan güneşe karşı
Güzelliğin destan doğaya karşı
Var mıdır aşığın sen gibi düşü
Sevenin kalbinin yaşı kardelen
Mevlam onu özen ile yaratmış
Sonsuz bir sevdayı buzda aratmış
Ondaki bu sevda bitmez muratmış
Kar boranın nazik süsü kardelen
Güneşin uğruna dağlanmış sinen
Heba olup gitmiş en kutlu hanen
Gündüzler sararıp geceler sönen
Kim tutacak sana yaşı kardelen
Mevsimler tükenip bahar olunca
Al beyaz renklerin ansız solunca
Hilâli der gülüm yalnız kalınca
Umut biter çıkmaz sesi kardelen
DE HELE..
Haber aldım seni gitti diyorlar
De hele gittigin dogru mu gurban
O seni çoktan terk etti diyorlar
De hele ettigin dogru mu gurban
Sözlerinde durmak armıydı sana
Bir zenginin kızı yarmıydı sana
Bitirdigin sevda zor muydu sana
De hele bittigin dogru mu gurban
Aramasın beni ayıp demişsin.
Arkamdan yalanlar sayıp demişsin
Varsayalım şimdi kayıp demişsin
De hele yittigin dogru mu gurban
Kalbinden çıkarıp atmişsin hem mi
Duydumki beni tez satmışsın he mi
El kızı koluna yatmışsın he mi
De hele yattıgın dogru mu gurban
Hilâli’nin gözlerinde bitmişsin
Mesaj yazdım okumadan atmışsın
Selam saldım kaşlarını çatmışsın
De hele çattıgın dogru mu gurban.
KAYBETTİN.
Ne hayaller kurmuştuk hepsi bir masal oldu
Sen beni gurbet ele gittiğin gün kaybettin
Vurdunya can evimden düşlerim yarım kaldı
Gurbetin beşiğine yattığın gün kaybettin
Artık dönsen no’lacak elin olduktan sonra
Faydası yok ben ele gelin olduktan sonra
Çıkış yolu arama gülün solduktan sonra
Ağ oğlunun koynuna attığın gün kaybettin
Gayrı umudum bitti bize kavuşmak yalan
Sevdalıyken kurmuştuk tükenmedik çok plan
Dolanıp gelecektin son durağındı sılan
Gurbettin lokmasını yuttuğun gün kaybettin
Kırıldı mı ömründe çektiğin yıkık dümen
Bence çare arama yıkıldıysa tek liman
Hani diyorlardıya derde ilaçtır zaman
Zaman bize kaşını çattığı gün kaybettin
Dilek ağaçlarına mendil taktım bil gitsin
Hilâli der bu aşkı yüreğinden sil gitsin
Sende başka yar sevip mutlu ol ve gül gitsin
Canı dara emanet ettiğin gün gün kaybettin.
CAN ERZURUM..
Dadaşlar diyarı gelirim elbet
Bu gün olmaz ise yarın erzurum
Ata yadigarı görürüm elbet
Elmastır madenin varın Erzurum
Soğuktur dağlardan çağlayan suyun
Selçukludan beri göklüdür soyun
Bir başka güzeldir illerin köyün
Ayva turunç meyve narın Erzurum
Başın dumanlıda karlıdır dağın
Asırlar geçsede değişmez çağın
Baharla süslenir al yeşil bağın
Ak kefenim olsun karın Erzurum
Şehitler yatağı evliya yurdu
Ayşesi fatması el ele verdi
Kadını kızıyla kurdular ordu
Ezelden var idi zârın Erzurum
Ey dadaşlar yurdu selam sizlere
Otağ kurup komşu olam sizlere
Kurbandır hilali balan sizlere
Al bayrak altında yerin Erzurum
VEFASIZA MEYİL ETME.
Verirsen gönlünü vefasız kula
Bağrına yaralar açarda gider
Eğer benzetirsen laleye güle
Kendini beğenir geçerde gider
Hiç olur mu onun lafzı lisanı
Çileden çıkarır mazlum insanı
Yerinde duramaz bozuksa kanı
Ardına bakmadan kaçarda gider
Hangi dala konacağın bilemez
Kendi yarasına merhem olamaz
sevdiğine sadık kalıp gülemez
Sefil baykuş gibi uçarda gider
Eğer oldu ise şeytana uşak
Ne kemeri tutar ne de bel kuşak
Kuru yerde yatar istemez döşek
Malını mülkünü saçarda gider
Olmazmış sarhoşun gece gündüzü
Yokuş zannederek tırmanır düzü
Hafsalası bozuk düzmedir sözü
Durmaz gece gündüz içerde gider
Sakın meyleyleme avare kula
Ey hilali bunlar gelmezki yola
Kefende bulamaz sarar bir çula
Toprağına bile sıçarda gider.
ANLADIM.
Sen gelirken bir köşeye oturdum
Nazlı nazlı gelişinden anladım
Bin derdimi bin doksana yetirdim
Başın eğip gülüşünden anladım
Karşıdan görünce tutuldu dilim
Neden böyle erken solmuştu gülüm
Pek fena acıdı yorulmuş solum
Genç yaşında soluşundan anladım
Senki el kızına güvey olunca
İki gözüm bulut olup dolunca
Hayalinle tek başıma kalınca
Yar ellerin oluşundan anladım
İsteridim sen ananı salasın
Beni evinize gelin alasın
Sende benim gibi şaşıp kalasın
Şimdi selam salışından anladım
Hilâli’yi sardı tarifsiz acı
Sen bana ben sana gayri yabancı
Seni de sarmış o hasretten sancı
Gözlerinin doluşundan anladım.
ANNEMİN NAZLI KIZIYIM..
Bu günümüz dünya kızlar günüymüş
Ben hala annemin nazlı kızıyım
Kız çocuğu ailenin ünüymüş
Ben hala annemin nazlı kızıyım
Dün bu gün ve yarın değişmez kural
Annemin gözünde ceylan ve maral
Biraz üzgün görse veriyor moral
Ben hala annemin nazlı kızıyım
Bende anne oldum kuzularım var
Kalbimde dem tutmuş arzularım var
Felekten hediye yazılarım var
Ben hala annemin nazlı kızıyım
Severken bana hep bebeğim diyor
Kanatsız tek kuşum meleğim diyor
Haktan dilediğim dileğim diyor
Ben hala annemin nazlı kızıyım
Farketmiyor yaşım altmışta olsa
Hilali’nin göze yaşlarda dolsa
Can verir ruhuma gül yüzüm solsa
Ben hala annemin nazlı kızıyım.
***
Edebiyat Defteri Sitesindeki sayfasında yer alan yazılarından ve öykülerinden bir kaç örnek vermek isterim:
ACI SON..
Elif daha küçük bir çocukken kader ağlarını örmüştü. Sanki elifle yarış ediyordu çilesi ...
Henüz bir buçuk yaşlarındayken yakalandığı amansız bir hastalık sonucu uzun süren bir tedaviyle biraz olsun toparlnamya başlamıştıki, üç yaşlarına geldiğinde annesi aniden geçirdiği kalp kırizi sonucu hayatını kaybetmişti.
Elifcik hastaydı birde üstüne öksüz kaldı. Annesizlik zorda olsa babası, küçük Elif’i hiçbir şeye muhtaç etmeden bakmaya çalışıyordu. Ama ne kadar bakabilirdiki?
Çalışması ve kızına daha güzel bir gelecek hazırlaması için işe gitmesi gerekliydi. Elif’i güvendiği bir komşusuna bırakarak işe gidiyor ve akşam olmasını iple çekiyordu. Eve döndüğünde kızını öpüyor, kokluyor’ sarılıyor hasret gideriyordu.
Ama olmuyordu Elif’e bir anne lazımdı. Uygun gördüğü bir bayanla evlenerek Elif’i ve kendini biraz olsun rahatlamış hissediyordu.
Üvey anne Naciye Hanım Elif’i çok seviyordu. Gayet güzel bakıyor,ilgileniyor, sevgisini eksik etmiyordu. Elif altı yaşlarına geldiğinde üvey annesinin de bir kızı olmuştu. Artık sevgisi ikiye bölünmüş, hem Elif’i hem de Emeli birlikte seviyor birlikte ilgileniyordu.
Bu arada Elif okula başlamıştı. Okul bitişini iple çekiyor, kardeşine bir an önce kavuşmak istiyordu. Bir hafta sonuydu Elif babası annesi ve kardeşi gezmek için arabaya binip çıktılar. Birlikte güzel vakit geçiren aile eve dönüşlerinde geçirdikleri feci bir kaza sonucu anne’ baba ve küçük kız hayatını kaybederken Elif ağır yaralı hastaneye kaldırılmıştı.
Aylar süren tedavi sonucu komayı atlatan Elif gözlerini açar açmaz anne, baba ve kardeşlerini sormuştu. Doktorlarında piskolojik desteğiyle oiayı anlatmaları sonucu Elif şok geçirmişti.
Ama hekim gözetiminde olması nedeniyle kolay atlatan Elif artık taburcu edilecekti. Fakat ailesi yoktu. Artık üvey amcası onu yanına almayı kabul eti ve Elif amcaya teslim edildi. Gel görki başına neler geleceğini bilmeden amcada yaşamaya başlayan Elif içine kapanık sessiz bir kız oldu.
Üvey yenge Elif’e eziyet ediyor, ev işerini küçük kıza yaptırıyor, ahır temizleme, koyun gütme v.s gibi zor işlerde çalıştırıyordu, Elif bunlardan arta kalmayan zamanlarda ders çalışamıyor, okulana devam edemiyordu.
Günler böyle sıkıntılı geçedursun,bu arada büyüp serpilmeye başlayan Elif’e üvey amcası göz koymuştu. Köy hayatı bu gelen taliplerini geri çeviriyor kız henüz küçük evlenecek yaşta değil diye yolluyordu. Ama kendisi de sık sık taciz etmekten geri durmuyordu. Elif korkudan kimseye söyleyemiyor, her geçen gün biraz daha ürkek oluyordu.
Artık bir gün üvey amaca Elif’e saldırırken üvey yenge olaya şahit olmuştu. Elif’i kolundan tuttuğu gibi sokağa fırlatan yenge kapıyı kapattı. Elif büsbütün sokakta kalmıştı.
Komşulardan olaya şahit olanlar Elif’in suçsuz olduğunu biliyorlardı. Ama amca variyetli ve köye hakim bir ağa olduğu için kimse bir şey diyemiyordu. Elif’in Ankara’da yaşayan garip fakir bir teyzesi vardı. Komşuları Ahmet Ağa ertesi sabah Elifi alarak Ankara’daki teyzesine teslim etti.
Teyze ve enişte son derece merhametli ve o kadarda fakirlerdi. Üç çocukla zar zor geçinen teyzeye Elif de eklenince beş nufuslu bir aile oldular. Ama bıkmadılar, yılmadılar, Elif’e de kendi çocukları gibi davranıyorlardı. Fakat Elif eziliyor, üzülüyor kendisi yüzünden teyze çocuklarının sıkıntı çektiklerini düşünüyordu.
Bu arada büyük bir alış veriş merkezi olan markette işe başladı. hem çalışıyor hem’de okulunu dışardan bitirmeye gayret ediyordu. Önce orta okul ve lise diplomasını aldıktan sonra öss ye hazırlanıyordu.
Fakat maddi durum yüzünden okuyamayacağını da biliyordu. Aldığı maaşını teyzesine veriyor, ev masraflarına destek oluyordu.
Günler günleri kovalayadursun eniştenin köyünden münasıp bir kısmeti vardı.
Elif’in baktılar , beğendiler ve yine köy usulu bir evlilk uygun görüldü. Artık Elif’in de bir yuvası olacaktı. Kimseye bağımlı kalmayacaktı. Düğün dernek elif güzel ama çok güzel bir gelin olmuştu görenler onu gıpta ediyor kıskanıyorlardı elif eşinide çok seviyordu
Mutlu ve güzel bir yuvası vardı. Bir de ikiz kızları olmuştu. Elif kendini çocuklarına adamış, onlarlarla zaman geçiriyordu. Fakat kayın valide öyle cahil bir kadındı ki gün geçmeye Elif’in eşini dolduruyor ve kavga etmelerine sebeb oluyordu.
Bu arada tabi Elif’e göz koyan üvey amca da Elif’in peşini bırakmıyor sürekli rahatsız ediyordu. Yine günlerden bir Pazar Elif’in eşi traktörle tarlaya gitmişti.
Elif çocuklarıyla meşgulken üvey amca kapıya dayandı. Kıyametler kopuyor dışarda. Elif içerde hıçkırıklara boğulmuştu. Ekmek bıçağını alarak amcasının üzerine yürüdü. Amca bağırıp çağırıyor "nankör sana yıllarca baktım.
Üstünde o kadar emeğim varken evine misafir bile etmiyorsun " derken kayanana giriyor devreye. Vay seni sinsi yılan demek üvey amcanla kırıştırıyordun da benim oğluma ne diye yamandın? Sanki kıyamet kopuyordu. Bu arada tarladan dönen talihsiz koca olayı görünce şoke olmuştu. Tutunca Elif’ i sokağa fırlatti.
Elif ne kadar yalvardıysada suçum yok masumum "yavrularımı verin bana beni çocuklarımdan ayırmayın " diye yalvarsa da nafile. Eve alınmayan Elif yine teyzesinin evinin yolunu tutar. Ağlayarak kapıyı çalar. Kapıyı açan teyze ah kuzum, talihsiz bahtı kara kuzum, yine mi bi hal geldi başına.
Gel yavrum, bir çare buluruz elbet günler geçiyor. Görüşmeler yapılıyor. Elif çocuklarını almak için dava açar. Mahkemeye fakat kanıt yok. İspat yok. Mahkeme çocukları babaya uygun görür. Elif yine gözü yaşlı, kalbi kırık, boynu bükük teyze evine döner. Eski işine tekrar başlar. Çalışmaya devam eder.
Üvey amca sinsi hain hala rahatsız ediyor, yoluna çıkıyor, takılıyor, taciz ediyor. "Senden vaz geçmeyeceğim, nikahıma alacağım seni" Diye Elif her defasında polise baş vurmasına rağmen bir müddet korumaya alındıktan sonra koruma süresi bitiyor. Yine olay baştan devam ediyor.
Böyle çile dolu kaç yıl geçti bilemeyiz... Arada bir çocuklarını görmeye giden Elif onlara güzel giysiler ve yiycek türü hediyeler alıp yavrularını öpüyor, kokluyor, ağlayarak vedalaşıyor. Yine bir Pazar çocuklarını gördükten, sonra evine dönen Elif ertesi sabah işine giderken, teyzesiyle vedalasıp, hellalik alıyor," teyze bu gün içimde bir sıkıntı var,
Sanki dünya üzerime üzerime geliyor, hoş ya zaten dünya hep üstüme binmiş, merkep gibi ben taşıdıkça o biniyor, sıkılıyorum, ruhum daralıyor, sebebini bilmediğim bir korku var, içimde ölmek var, gidip gelmemek var, hakkını helal et teyzem.
Diye sıkı sıkı sarılıyor" teyzesine. Evden ayrılıp o gün akşma kadar iş yerinde de sıkıntılı bir halde çalışan Elif’e patronu seslendi. "Elif Hanım bugün neyiniz var hasta mısınız? Hiç verimli olmadınız. " Hayır Hakan bey hasta değilim, ama nedensiz bir sıkıntı var üzerimde.
Beni mazur görün bu gün, idare edin, toparlarım, sabaha yorgunum, der. Hakan Bey " Biraz anladım Elif Hanım dün çocukları görmeye gittin, bu gün onun sersemliği var. Haydi işine bak " der.
O gün akşam işten çıkınca etraf sanki zifiri karanlıktı. Yada Elif görmüyordu. Gözlerimi kararmıştı, o da ne karşıdan bir karartı hışımla Elif’e doğru ilerliyordu. "Kaltak öldüreceğim seni, elimden kurtuluşun yok," diyordu.
O da ne amcasıydı bu. Evet evet üvey amcası...Elif daha kendini toparlamadan, aldığı bıçak darbeleriyle kıvranırken, başından aşağı boşaltılan benzin bidonu ve arkasından yakılan bir çakmak alevler içnde kalmıştı. Yaralıydı. Kaçamıyordu. Etraftan görenler yangını söndürmeye çalışıyor, bir yandan ambulans, bir yandan itfaiye ve sivil vatandaşın yardımları.
Ambulans gelene kadar etraftan gelenler çabalayıp çırpınıyor lardı.elifin teyzesine de haber ulaşmıştı olay yerine gelen teyze feryad-u figan yalvarıyordu kurtarın ne olur yavrumu kurtarın diye bağırıyor kırizler geçiriyordu. yapılan yardımlar çabalar sonuç vermemişti,.
Elif yanarak, acılar içinde feci bir şekilde can vermişti. Sokak ortasında, ambulans geldiğinde... Çokk geç olmuştu. Hastaneye bir avuç kemik ve küllerini götürürlerken cani amacada tutuklanarak adliyeye sevk edilmişti. Ama neye yarar, Elif hayatının baharında dünyadan bir murad almadan hayata veda etmişti. Mekanın cennet olsun Elif mekanın cennet olsun..
***
EVLAT ACISI
Ben Aysun çocukluğum küçük bir köyde geçti ne kadar mutlu ve mesut idik o güzel köy hayatında
Ne dert vardı ne keder..
Çocuktuk yeyip içip eğleniyor günümüzü gün ediyorduk hayatın acıları darbeleri bizi etkilemiyordu.
Tabi anne ve babalar ne çekiyor biz bilmiyorduk.
Çünki babam öyle iyi bir aile reisiydiki bize hiçbir sıkıntıyı hissettirmezdi .
İlkokul eğitimimi köyde tamamladım ama köy hayatıyla bu babam nedense okumama bir türlü izin vermedi tarlada bağda bahçede çalışarak günlerimizi geçiriyorduk..
Zaman akıp gidiyor biz acı keder bilmiyorduk
Yaşımda hayli olmuştu on sekiz yaşlarında filan babam beni alıp karşısına bak güzel kızım maral bakışlım
İyi bir kısmetin var evlenme zamanında geldi artık..
Seni cem le evlendirmeyi düşündük münasip gördük senin de fikrini almak istedik
Şaşırmıştım birden gözlerim dolu dolu ağlamaklı bir hal alarak babamın gözlerine acı acı baktım.
Cem de kimdi görmemiştim onu hiç bilmiyordum ama baba..
Ben onu tanımıyorum ki..
Kızım biz tanıyoruz ya iyi bir çocuk sen bunları düşünme artık bak sende görünce seveceksin zaman her şeyin ilacıdır
Ve babamın isteği ile Cemle nişanladık..
Gerçektende bir sorun yoktu gayet güzel anlaşıyorduk Cemin annesi ve kız kardeşi nedense beni hiç sevmediler
Birkaç ay nişanlı kaldıktan sonra evlendik ilk zamanlar iyi gitse de evliğimizin arasında yılanlar akrepler gezmeye başladı her geçen gün bizi zehirlemeye devam ediyorlardı..
Cem neden korkuyordu anlayamadım bir türlü--bu arada birde oğlum olmuştu dünyamı dolduran beni hayata bağlayan eşimden bana hatıra tek meyvemizdi bizim bebeğimi çok seviyor üzgün olduğum anlarda onla kendimi avutmaya çalışıyordum..
Bu arada Cem benden her geçen gün uzaklaşıyor artık aramızda öfke kin dolaşıyordu.
Bir sabah peder çağırdı bizi yanına yürümüyorsa beklememnin bir anlamıda yok kızım çocuğu bize bırakıp gönüllü bir şekilde ayrılığı kabul etmekten başka çaren yok senin..
Ve beni alıp ailemin yanına götürdüler
Babam çok kızdı hiddetle ben kızımı size böyle ziyan edesiniz diye mi verdim bu ne terbiyesizlik ne alkaldarsılık diye bağırmaya başladı aralarında geçen tartışmadan sonraayrılık kararı alındı Alındı ama oğlum ne olacaktı bana söz hakkı verilmiyor yine babalar konuşuyor karar veriyor cem de bende sesiz bakıp kaldık..
Birkaç ay böyle ayrı devam ettikse de olmadı mahkeme karaı ile boşanmamız onaylandı oğlumu biricik yavrumu kanun babasına verdi çünki benim ne bir işim nede ona bakacak param yoktu..
Üstelikte doğuştan kalbinde sorunu vardı yavrumun ameliyat olması gerekiyordu ceminde sigortası ve sağlam bir işi vardı..
Oğlum henüz onbir aylıktı anne sütü ile besleniyordu aldılar yavrumu benden etimi canmı yüreğimi parçalarcasına ayırdılar beni yavrumdan..
Ak sütümü damla damla dökerek
Kendimi çok üzüp ağladım bugün..
Şu garip boynumu öne bükerek
Yüreğimi ezip ağladım bu gün..
Arkasında giderken el sallamaktan göz yaşı dökmekten başka bir çarem yoktu..
Günlerce unutamadım ve bu ayrılıkla yavrumu bir daha on yıl görmedim on yıl boyunca hep hasret hep özlem..
Belki birgün kavuşurum diye ümitle bekledim yavrumu benden hep kaçırıyorlar göstemiyorlardı bende görmekten artık vaz geçmiştim çünki her görüşmemiz bizi dahada özlem ve hasret dolu günlere sürüklüyordu..
Ayrılığı şimdi ilk defa tattım
Yavrum elbiseni koklayıp yattım..
Sevgimin içine göz yaşı kattım
Yaşlarımı süzüp ağladım bugün..
Bebeğim büyümüştü annesini soruyormuş herkeslerden öldü annen demişler öldüğümü söylemişler ona ahh keşke ölseydim ölebilseydim de evlat acısını ve yaşarken ayrılığı tatmasaydım ben..
Kopardılar benden nazlı gülümü
Bağladılar elim ile kolumu..
İster oldum yaşar iken ölümü
Canlarımdan bezip ağladım bugün..
Bir gün eski ahbaplardan biri yavrumun ciğer paremin annemi anlatın bana demesi üzerine annen ölmedi kandırdılar seni yaşıyor dediğini duyunca köşe bucak il il aramaya durmuş bebeğim benim..
Ve sonunda numarımı bulup bana telefon ettiğinde on yıl sonra yani on yaşında bana sorduğu ilk soru şu idi
Anne beni neden bırakıp gittin..
Bir kez daha yandı ciğerim ne cevap verecektim yavruma ne dediler ne anlattılar şimdi cevapsız kaldım telefonun başında..
Bebeğim kıydılar bak ikimize
Bilsen ne hainlik ettiler bize..
Kapandı yollarım gelemem size
Sokaklarda yalnız gezdim ağladım bugün..
Sadece kader diyebildim kader yavrum böyle imiş ayırdılar bizi ayırdılar ikimizi..
Söz bebeğim bundan sonra senden asla ayrılmayacağım en kısa zamanda görmeye geleceğim ve
Görmek ne çare ki biz ikimiz iki yabancıydık sanki ne ciğerparem bana yaklaşabiliyordu nede ben ona bir zaman alışmadık buna..
Umudum muradım yarıda kaldı
Hayalin her gece rüyama geldi..
Artık uykularım bir kabus oldu
Hasretini yazdım ağladım bugün..
Yıllar böyle geçip gidiyordu ayda bir kez olsun gelip görüyordum özlemim geçmiyordu ama eskisnden daha iyiydik yavrumu her görüşümde biraz daha solmuş bir halde buluyordum hastaydı bebeğim gözümün nuru hekimlere götürüyor tedavisinin yollarını arıyordum ama çare yok bilinmez bir illet belikki yavrumuda sarmıştı..
Yıllarca kavuşsak diye bekledim
Elin yavrusun sarıp kokladım..
Kul Rabia yorgun artık tekledim
İsmini yüreğime kazdım ağladım bugün..
Nazlım melek yüzlüm bebeğim bir gece ansızın fenalaştı doktorların tüm çabalarına rağmen kurtaramadılar bir kuş gibi ellerimden uçup giti yavrum kavuşmadan ayrıldı yine yolumuz..
Bu ayrılık beni öyle derinden yaraladı ki artık ne yaşayacak gücüm nede hasrete dayanacak mecalim kalmadı
Allah kimseye evlat acısı tattırmasın ..
***
HAYATIMDAN Bİ KISSA..
Ben Aylin altı yaşlarında küçük bir kız çocuğuyum haytımda geçen ibret verici bir olayı kaleme aldım biz koyde yaşayan mutlu dört nüfuslu bir aileydik babam çiftçiydi tarla işlerinde çalışıyor bizlere hormonsuz sade rızk kazanan biriydi.
Annemse ev hanımı yerine göre tarlaya babama yardım etmek için birlikte gidiyorlardı bense küçük kardeşimle evde kalıyor kardeşimede bakıyordum köydeki evimiz dere kenarında yeşilikler içine küçük birde bahçesi olna sevimli güzel bir evimiz vardı..
Evimizi seviyordum akşama kadar bahçede kardeşimle oyunlar oynardık annemle babamın gelmesini dört gözle beklerdik bu arda köy okulunada başladım derslerim çok iyi gidiyordu başarılı bir öğrenciydim.
Yaz geldiğinde babam bazen bizi de tarlaya götürüyordu güz aylarında fasulye toplamaya giderdik o kara toprağın üzerine dökülen beyaz fasulyeler inci tanesi gibi parlardı onları toprakların arasından toplamıyı çok severdim..
Bu arada büyümeye serpilmeyede başlamıştım yine bir yaz günüydü annemle babam tarladayken ben onların gelmesini bekliyordum acıkmışlardır diye güzel yemekler yapmıştım hava çok bulutlu dışarıda delicesine yağmur yağıyordu.
Kardeşimi eve aldım dereden akan sular delicesin çoşuyordu açık unuttuğum mutfak kapısından iki kedi yavrusu girip yaptığım yemekleri yemek için dökmüşlerdi birde ne göreyim aman allahım yemekler hep dökülmş annem ve babam yorgun gelecekler açlardır şimdi onlara acele ne pişireceğim..
O kadar sinirlenmiştim ki.Kedi yavrularını ayaklarından yakalayıp derenin o sel yatağına fırlattım hayvanlar çırpınıyordu suların önünde kurtulmak için çaba sarfediyordu anne kedi ise hemen onların arkasından kendini dereye attı ben bunu heyecanla seyrediyor bir yandan da gülüyordum cezanızı çektiniz diye anne kedi yavrularını döşüne bastırdı ve sularla adeta boğuşuyordu ama ne çareki üçüde kurtulamadan sulara teslim oldular..
Olayı babama anlattığımda babam çok kızmıştı yavrum ne olursa olsun bir canlıya bu kadar acımasız davranılmaz diye yıllar geçiyor büyüp serpiliyordum ama bu olayıda hafızamdan bir türlü silemiyordum çünki yaptığım yanlışın vijdan azabını her an duyuyordum genç bir kız olmuştum .
Evlenme çağımda gelmişti maddi sıkıntılar nedeniyle babam beni okutamadı köyümüzün ileri gelenlerinden zengin bir ailenin oğluyla evlendim çok mutlu bir yuvam ve ailem vardı yıllar akıp gidiyordu ve bende anne olmuştum bir kızım ve bir oğlum vardı dünya tatlısı onları çok seviyordum hayatımın en güzel günleriydi çocuklarım..
Oğlum ve kızım sekiz ve on yaşlarındaydı bir gün yine felaket bir yağmurlu hava sanki gökmü delindi şiddetli bir yağmur ve dereden akan sel suları aman allahım bana o dehşetli günü hatırlatıyordu birden aklıma geldi ..
Çocuklarım çocuklarım dere kenarında annemlerin evinin bahçesinde oynuyorlardı hemen fırladım yağmur çamur demeden koşuyordum nefesim kesilmişti dizlerim tutmuyordu ..
Sanki bir yandan da bağırıyordum elif hasan diye ama çok geç tıpkı yıllar önce suya attığım kedi yavruları gibi benim kuzularımda sele kapılmış suların içinde çırpınıyorlardı eşim hemen atladı sulara ikisini de bastı bağrına ama öyle azgın bir selki anlatamam üçüde çıkamadı günlerce bekledim dere kenarında bulunacaklar gelecekler yaşıyorlar diye ümitle bekledim ama nafile..
Günler sonra iki yavrumun ve eşimi çamurlar içinde cesetlerini buldular gözlerine kumlar topraklar dolmuştu yüzleri morarmış kulaklarından kanlar akıyordu dehşet verici bir acıydı bu ama yaptığım bir günahın bedelinimi ödemiştim yoksa tıpkı o kedi ve yavruları gibi benim eşim ve çocuklarımda hayatını seller içnde kaybetmişlerdi
Bu olayı yıllar boyu unutmadım unutmayacağım..
(YAZAN RABİA SAYLAM TAŞDEMİR ÖYKÜ AYLİN KÖSE 14/11/2013
BU ÖYKÜ GERÇEK HAYATTAN ALINMIŞ BİR HAYAT HİKAYESİDİR..)
***
MUTLU BİR PAZAR SABAHI..
Ebru o gün çok mutluydu. Cıvıl cıvıl neşe dolu olarak erkenden uyanmıştı. Koşarak babasının odasına daldı, neşeyle bir kuş gibi sekerek babasının boynuna sarıldı.
—Baba babacığım hava çok güzel bugün pikniğe gidelim;
Babası biraz çekimser;— Ama kızım bugün dinlenme günüm.—Olsun babacığım gelince dinlenirsin.
—peki, güzel kızım şeker parem hadi hazırlanın da çıkalım.
Babanın onayı ile birlikte aile mutlu bir şekilde evden çıkarak piknik yerine gelirler. Az sonra başına geleceklerden habersizce sofralar serilir, mangallar yakılır, mutlu ve neşeli bir şekilde günün tadı çıkarılır. Bu arada minik Ebru babası ve kardeşiyle top oynamak için ırmak kenarına inerler.
Tam bu sırada suya düşen topun arkasından koşan ebru dengesini kaybederek ırmağa düşer ve anında çırpınarak sulara gömülür. Hemen arkasından suya atlayan baba çaresizce sularla boğuşarak bıkmadan usanmadan yavrusunu aramaya başlar ama nafile…
Sonunda arama kurtarma ekipleri gelir. Dalgıçlar günlerce süren bir arayıştan tam bir hafta sonra ebrunun cansız cesedini düştüğü balçıktan on metre ilerde bulurlar.
Küçük Ebru gözlerine kumlar dolmuş, kulaklarından kanlar sızıyor, yüzü gülümser gibi hüzünle soruyor… Cesedin üstünde sanki şehit olduğunun farkındaymış gibi… Artık yoktu küçük Ebru sonsuzluğa yolcuk ederken yeniden doğuş olan Ahiret âlemine göç etmişti.
***
HAYATIMIN DÖNÜŞ NOKTASI..
Henüz on beş, on altı yaşlarında deli dolu yaşayan bir gençtim hani derler ya köyde yetişen saf ve tertemiz akan berrak su gibi olur diye işte ben Halil o suyu kendi ellerimle kirleyip kendimi batağa süren yine ben oldum.
Deli, dolu, bir hayat yaşıyordum. Neyim eksikti? sevgimi? Asla. En iyisini en tatlı sevgileri veriyordu annem ve babam. Paramı? Asla. Yokluk nedir bilmedim. Harçlıksız kaldığımı hatırlamıyorum. Ama öyle bir yola girdim ki alkol, kumar her türlü kötü alışkanlık ne ararsan var.
Annem yalvarıyordu. Halil’im ciğer parem, gözümün nuru yapma etme bunu, hem dünyanı hem ahretini yıkıyorsun. Ama nafile dinleyen kim. sanki dünyaları yaratan benmişim gibi dinlemiyordum kimseyi. Babamsa çaresiz annemi teselli ediyordu.
-Hanım üzülme sıkma canını daha yaşı çok genç askerden gelince düzelir. Hele birde
Yuvası çocukları olsun gör bak nasıl akıllanacak yavrumuz.
Yıllar su gibi akıp gidiyordu. Okuyarak okulumu başarı ile bitirdikten sonra kutsal bir meslek olan avukatlığı seçmiş güzel bir işin sahibi de olmuştum. Bu arada askerliğimi de yapmış ancak ne hikmetse eski huylarımdan kopamadığım gibi mevcut bu huylarımın yanına yeni kötü alışkanlıklar eklenmişti.
Kendimi frenleyemiyor, bar, pavyon meyhane gibi yerlerin değişmez müdavimliğinin yanında içki, kumar âlemlerinin değişmez elemanı bulunmaktan kendimi alamıyordum.
Bu arada tanıştığım hanımefendi bir kızla evlendim. Durumumu söylemediğim gibi sezdirmediğimden de olsa gerek zavallı bilmiyordu. Ama aradan zaman geçtikten ve durumu öğrendikten sonra bu benim kaderimmiş diyerek kabullendi. Ama yine de sözlerini eksik etmiyor:
-Yapma etme bey, gel Allaha Tövbe et bağışlar. Evine yuvana dön, çocuklarına örnek baba ol diyerek sürekli annem gibi nasihatler ediyordu. Ancak bu sözleri dinleyecek Halil nerede.
İşimi hiç aksatmıyor mesleğimin getirdiği görev ve sorumluluklarımı ihmal etmiyordum. Ama akşam olupta iş bittikten sonra birinci adresim meyhane ve kumar masaları oluyor evim, eşim ve çocuklarım ikinci planda kalıyordu. Bu arada dünya tatlısı bir oğlum ve bir kızım olmuş buda beni kesmediğinden yaşantımda hiçbir değişiklik olmamıştı.
Günlerden bir gün evden çıkarken eşime ve çocuklarıma veda edercesine sarıldım. Bunun üzerine eşim:
-Bey hiç yapmadığın bir şeyi yaptın.
Sana neler oluyor diye panikledi. Zavallı ümran beni o kadar çok seviyordu ki acaba ben bu kadına layık mıyım diye bazen kendi kendimi sorguladığım olurdu.
O gün evden ayrıldıktan sonra akşam arkadaşlarla buluştuk. Yine bir meyhanede kafa dağıttıktan sonra üç arkadaş vakit gece yarısı olmak üzere kullandığım araçla Ankara sokaklarında nara atarak türküler şarkılar söyleyerek dolaşmaya başladık.
Sarhoşluğun verdiği etkiyle direksiyon hâkimiyetini zor kontrol ederken bir ara frenin tutmadığını fark ettim. Araç tamamen kontrolümden çıktığından bir yol kenarında ağaçlara çarparak kuvvetli bir gürültüyle durduğumuzu hatırlıyorum.
Sonrasında bilmediğim birtakım garip insanlar tutup sürükleyerek götürüyorlar bir yandan da:
-Atın bunu ateşlere, gayya kuyusuna atın cehenneme atın.
Diyerek söyleniyorlardı. Derken başka bir ses:
-Durun henüz erken azap edilecek diyordu. Bilmediğim yaratıklar çeşitli hayvanlar Akrepler yılanlar etlerimi koparıyor bana cefa ve acı veriyorlardı. Sürekli olarak bağırıyor, inliyor yardım istiyordum Kâbuslarla dolu bu günler kaç gün, kaç ay sürdü bilmiyorum.
Günler sonra kendime geldiğimde bir hastanenin yoğun bakımında idim başımda bir doktor ve hemşire bekliyordu. Şöyle kendimi yoklayıp kalkmak istedim ama nafile bacaklarım yoktu. Üstelik bir güzümde sargı içindeydi göremiyor muydum yoksa bağırmaya başladım.
Doktorların yaptığı sakinleştiriciden sonra bana söyledikleri tek şey seninle o arabadaki arkadaşların ne oldu biliyor musun şeklindeki soruydu. Şimdi iki aylık mevta oldular. Haline şükret dediler.
Bir kaç gün sonra normal yatağıma aldılar yoğun bakımdayken benden sorumlu olan hemşire odama gelerek size bir şey sormak istiyorum dedi. İki ay boyunca yoğun bakımda nöbetlerde ben başınızda kalırken her gece sayıklıyordunuz.
Bir şeyler söylüyor, yalvarıyor, bazende atmayın, kıymayın bana diye haykırıyordunuz. Bunun sebebini öğrenebilir miyim acaba verilen narkozlar ve sakinleştiriciler acınızı dindirmiyor muydu? Peki diyerek cevapladım.
-Benim oradaki sayıklamalarımda bana ahiret âleminde göreceğim ve çekeceğim cezayı gösteriyorlardı. Onun için bağırıyor, ağlıyor acı çekiyordum sonra gaybdan gelen bir ses:
-Durun onun için dünyada Allah’ın ayetini okuyanlar dua eden ve bekleyenler var henüz orada yiyecek lokması var diyordu ve tekrar bırakıyorlardı.
Onun için ağlıyordum. Ancak şimdi Allah bana hayatımı bağışladı. Eşimi çocuklarımı tekrar görme şansım oldu. Bundan sonraki hayatımda mevlamın bize emrettiği emir ve yasaklar doğrultusunda bir hayat yaşamak istiyorum.
Olsun bacağım kesilse ne çıkar, gözümü kaybetsem ne çıkar, çünkü ben o ayaklarla çok harama gittim. o gözlerle çok harama baktım. Bu boğazla ne haramlar yuttum. Bundan sonra asla ama asla haram ve yasaklara bakmayacağım.
Allahım beni ve ailemi yeniden doğacağımız o ahiret âlemine alnımızın akı ile çıkmayı yaşadığımız hayatta da sana kulluk etmeyi bize ve tüm ehli iman kardeşlerime nasip eyle.
***
Geçen ay ki Toplantımızda bir araya gelip Gönül Dostlarımızla beraber sohbet etmiştim.
Mutad olarak her hafta cumartesi günleri çıkan İl Gazetesi Şiir sayfasında Rabia Hanımefendi’nin mutlaka bir şiiri bulunur.Yine Kırıkkale pazar günü hariç her gün çıkan Kale-Haber gazetesinde bir kaç yazısı da yayınlanmış olup isteyenler oradan okuyabilirler.
Rabia Saylam Taşdemir kardeşimiz bugünlerde kıymetli eşleriyle beraber Kırıkkale merkezde bulunan evinde dinlenmekle vaktini geçiriyorlar.
Allah eşiyle beraber uzun ömürler versin.
Onu inşallah uzun yıllar yeni şiirleriyle yeni eserleriyle dinlemek görmek istiyoruz.
Sağlıcakla kalınız..
07.02.2022//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.