Atlı Hoca ile Yaya Eşkıya (Beddua)
Hikaye Denemelerim-1
Derleyen: Kadir ACI
Anlatan: Rasim GÖZÜTOK, 1947 doğumlu, Pınarbaşı, Tahtaköprü Köyü, Uzunyayla’dan.
Tarihi: 20.10.2016
Yer: Kayseri
Saat.16.00 Cuma günü
HİKAYENİN TAMAMI VERİLMİŞTİR...
İzinsiz alıntı yapılamaz...
ATLI HOCA İLE YAYA EŞKIYA
(BEDDUA)
---Güneşin ilk ışıkları; Zilifter yolundaki meşelikler arasından süzülüyor, Erikli derenin üstünden, köyü de yalayarak bütün kâinatı neşeye boğuyordu.
---Köyde, çalışkan, dürüst bir kişiliğe sahip, işinin ehli bir hoca vardı. Kilimleri ile meşhur Kuruyük[Kuruhüyük]’tendi. Evinin bahçesini çeşit çeşit meyva ağaçları ile donatmıştı on yıl içinde. Daha çok elma ağacı dikmişti bahçesine. Felahiye Merkez Camisine on yıl önce tayin edilmiş, halkın güvenini kazanmış, sevilen biri olmuştu daha ilk senelerde.
---Yine, her günkü gibi erkenden kalkmış, yanık sesiyle, yüreklere nakşeden sabah ezanını huşu içinde okumuştu. Üç ihtiyar cemaati vardı sabah namazında.
---Bahçesindeki çalışmasına ek olarak o yıl, sazlığın ötesinde, özün sağındaki Beylik tarlasını bostan etmişti. Fasulyenin çapalama zamanı geldi diye düşünmüştü. Hatunu azığını hazırlamış, hatta dor atının eyerini vurmuştu bile. Atlayıp çıkmıştı yola. Köyün çıkışına, Bıçakçı Bahri’nin evinin oraya geldiğinde yaya yürüyen birine yetişmişti. Hoca;
--“Selamünaleyküm vatandaş. Yolculuk nere?” demiş.
--“Aleykümselam. Şu köye gidiyorum.” demiş eşkıya!
Rastladığı kişi eşkıyaymış. Onun eşkıya olduğunu bilememiş.
--“Yav! Ben de o tarafa doğru gidiyom. İyi oldu. Sohbet ede ede giderik [gideriz].”
--“Hay hay!” demiş eşkıya.
Hocayı şöyle bir süzüp, “Bunun atını çalabilir miyim?” Diye de içinden hayinlik[hainlik] düşünüyormuş;
--“Hoca Efendi; bunun üstüne nasıl binilir? Sen bunun üstüne nasıl çıktın?” demiş. Hoca da;
--“Ne var yav! Çok kolay! Sol ayağınla üzengiye basarsın, ellerinle eyerin uçlarından tutar, sıçrar, atın üstüne çıkarsın.”
--“Yahu! Bu at, o zamana kadar durur mu?”
Adam Hocayı oyalıyor. Yani aklıynan [aklı ile] hocayı kandırıyor;
--“Yavrum ben atı tutarım. Sen bin. Sen bir zaman [bir süre] git. Ben peşin sıra yayan gelirim. Yan yana, sohbet ede ede giderik.”
--“Tamam.” demiş eşkıya.
Ata binmiş, ‘Gem’den için;
--“Bu ne demiş?”
--“Yavrum bu atı durdurur. At kaçacak oldu mu gemini çekersin.”
--“Elindeki nedir?” demiş kamçıdan için.
--“O kamçıdır. At gitmezse kamçılarsın, gider.” Hoca elindeki kamçıyı da eşkıyaya vermiş. At biraz yürümüş, gemini çekerek atı durdurmuş. Eşkıya;
“Şimdi yürür mü?
“Yürür. Atın gemini biraz gevşet, hayvanı topukla, kamçıyı çal! Daha hızlı gider.” Eşkıya;
--“Yav! Bu gaçar, beni düşürürse!”
--“Bir şey olmaz, kalbini doğru tut.”
Eşkıya atın üstünde, Hocayla dalga geçiyor;
--“Peki, beddua adamı tutarmış diyorlar, aslı var mı?”
--“Tabi ki aslı var. Kur’an da da sıkça geçer. Beddua eden haklıysa, beddua edilen kişi hatalıysa muhakkak beddua onu yakalar.” Eşkıya;
--“Oooo! Demiş. “Sen onları oku da, beddua beni yakalasın.” Demiş, çalmış[vurmuş] kamçıyı ata. Dörtnala sürmüş atı. Tozu dumana katıp giderken, Hoca telaş içinde, peşinden;
--“Yav gemini çek! Gemini çek! Yav beni burda bırakma! Atımı alma! Dur!” Dese de dinlememiş eşkıya. İki kamçı daha çalmış ata. Osman Bey’in değirmenine, Cin’in kavaklarına gelmiş. Öz geniş alana yayılmış, gürül gürül akarken, eşkıya kamçıyı çalmış ata, at eşkıyayı 4-5 metre uzağa fırlatmış, ayağı kırılmış, söğüdün dibinde sızlanıp durmakta. Hoca da yayan, yavaş yavaş gitmiş peşinden. Bir de bakmış ki eşkıya orada atıynan[atı ile] oturuyor. Atı da başını bekliyor. Hoca, içinden;
--“Yav! Ben, kötü fikirli bir insanım. Bak, beni düşündü, bana acıdı, beni bekliyor, iyi adammış!” demiş.
Hoca yetişmiş, selam vermiş;
--“Selamünaleyküm.” deyince eşkıya;
--“Bana yanaşma! Yanıma da gelme!” demiş
--“Niye? Ne oldu?”
--“Sen bana beddua ettin, attan düştüm. Bak, ayağım kırıldı.”
--“Yavrum, sen hep böyle mi yaşadın? Şimdiye kadar onun bunun atına binip, kandırıp, elindekini alıp, böyle mi geldin bu günlere? Öyleymiş ki attan düştün. Bu, benim bedduam değil. Daha evvel almış olduğun beddualardan biri şimdi sana ulaştı. Benim bedduam daha sonra gelecek, seni yakalayacak.”
--“Yav bu kadarı yetmez mi?”
--“Yetmez! Aldığın beddualar bitmedi daha. Onları almasaydın ne attan düşer, ne de ayağın kırılırdı. Ben yine vicdanımla beraber[baş başa], sana yardım eder, atıma bindirir, seni gideceğin yere götürürüm. Atın gemisini ben çekerim. Topal halinle yine kaçarsın sen.” Eşkıya;
--“Yok, Hocam yok! Kaçacak hal mi kaldı bende?”
--“Fikrin başka olunca; topal, sakat yine kaçarsın. Neme lazım! Yuları elimde tutayım da sen ne yaparsan yap!” demiş.
--Hoca, eşkıyayı ata bindirmiş, kendisi de atın yularından tutmuş, yol üzerindeki Delisülügün Değirmenine ulaşmışlardı...
KADİR ACI
Derleyen: Kadir ACI
Anlatan: Rasim GÖZÜTOK, 1947 doğumlu, Pınarbaşı, Tahtaköprü Köyü, Uzunyayla’dan.
Tarihi: 20.10.2016
Yer: Kayseri
Saat.16.00 Cuma günü
Bunlar yaşanmış ve devam eden bir laf olarak insanların arasında konuşulan bir mesel bu.”
K. ACI- Efendim. Teşekkür ederim. Çok sağ ol. Ağzına sağlık. Sen ne cevhermişsin Rasim Amca.