- 582 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Tepesi Delik Han
.
Tepesi Delik Han, Öresin Han da diyorlar.
Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ticareti geliştirmek için 2. Kılıçarslan ana yollar boyunca hanlar yaptırmış. Yapılan bu hanlarda gelip geçen kervanlar güvenle konaklasın, ihtiyaçları karşılansın amaçlanmış. Bu hanlar, o günkü şartlarda bir kervanın bir günde ulaşabileceği aralıklarla yapılmış. Bu güzergahlardan biri de Kayseri Konya arasındaki yol. Bu yolun İpek Yolu olduğu da söyleniyor.
Bahsettiğim yol boyunca benim bildiğim hanlar: Horozlu Han, Obruk Han, Zazadın Hanı, Sultan Hanı, Ak Han, Saray Han, Ağzıkara Han, Tepesi Delik Han, Alay Han. 4-5 handa bir daha büyüğü yapılmış. Mesela Sultan Hanı. Daha büyük olanların adına da Kervansaray demişler. Sultan Han’ın çevresinde bugün 10 bin nüfuslu bir yerleşim oluşmuş ve Aksaray İli ’ne bağlı tek köyü olan bir ilçe olmuş. Evet evet sadece tek köyü var bu ilçenin.
Bir zamanlar ticaret kervanlarının gelip geçtiği, yaz kış içinde insanların yatıp kalktığı, nice yaşanmışlıkların olduğu bu hanlar artık kullanılmaz olunca, zaman içerisinde harabeye dönmüş. (Resim 8) Hepsinin ayrı hikayesi var.
2008 yılında Tepesi Delik Han’ın restorasyonunda görev aldım. O tarihi eser harap olmuş. Şimdiki Aksaray-Nevşehir-Kayseri-Konya yolunun kenarında. Ana yola mesafesi 25-30 metre. Aksaray’a 30 km mesafede.
Neler neler duydum. Tepesi Delik Han’ın yakınlarındaki köylüler taşlarını götürmüşler. Ev yapmışlar, ahır yapmışlar, bahçe duvarı örmüşler. Sonra taş götürenlerden birinin çocuğu sara hastalığına tutulmuş "hanın taşı çarptı" diyerek taş alımını durdurmuşlar. Köye gidip sokaklarda dolaşarak taşları tespit ettik ama neye yarar..!
Mesela demir yüklü bir TIR’ın dorsesinden demirler kaymış. TIR şoförü kayan demirleri yerine oturtmak için geri geri han duvarına dayayarak düzeltmeye çalışmış. Hanın büyük bölümü de o zaman göçmüş. Umurunda mı..?
Tepesi Delik Han’ın Aksaray tarafında bir konak ötesindeki han Ağzıkara Han, nispeten sağlam kalmış. Kayseri tarafında bir konak sonrasındaki han ise Alay Han. Bu Alay Han daha büyük. Bir zamanlar Konya Kayseri Karayolu bu hanı ortalamış geçmiş. Daha sonraları kim fark ettiyse, ya da kim insafa geldiyse yolu bir yay çizecek şekilde 100 metre falan kenara almışlar. (Resim 2)
Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hanları restore etme kararı almış. Bize de Tepesi Delik Han düştü.
Restorasyon için taş işinde tecrübeli bir ekip denk geldi. Bölgede cami, minare ve yapılarda epeyce taş işi yapmışlar. O yönden şanslıydım.
Han, plan olarak giriş kapısını karşınıza alıp duruşunuza göre sağa sola beş aks, öne arkaya doğru yedi aks şeklinde.
Hanın yapımında kullanılan taş ocağını araştırdık. 15 km ileride handa kullanılan orijinal taşların ocağını bulduk. Taş siparişini verdik. Yakındaki Bebek Köyü’nden işçiler ayarladık. Yıkıntılardaki taşlardan kullanılabilir olanları ayırmaya başladık. Taşların ayıklanmasında, hanın temellerine ulaşıncaya kadar temizlenmesinde ASLA İŞ MAKİNASI ÇALIŞTIRMADIM. TAMAMEN ELLE, İNSAN GÜCÜYLE YAPTIK. Çıkan toprak ve molozları el arabası ve insan gücüyle 20 metre ileriye taşıyıp istifledik.
10-15 günlük ayıklama ve kazı çalışmasından sonra bizi en mutlu eden olayla karşılaştık; HANIN KİTABESİNİ BULDUK (Resim 6, 7). Tesadüfen oradan geçen Mevlâna Müze Müdürü kitabeyi okudu. Mealen “Bu Han Kılıçarslan zamanında 1258 yılında yapıldı” yazıyordu. Yapan mimarın ismi de var. 1258 yılı. Tam 750 yıl olmuş. Bu han, bu taşlar Fatih’i, Kanuni’yi, Yavuz’u, Atatürk’ü görmüş.
Kitabeyi bulduk.
Kitabe öyle değerli ki servet. Hazine avcıları gelip kaçırırlar. Dağın başı, korkmaya başladım. Yatağımın altında tutuyorum. İşçiler dedikodu yayıyor habire. Bekçimiz sağlam ama. Bir gün herkes duyup görecek şekilde paketlenmiş kitabeyi arabanın bagajına yerleştirdik. Götürüp Konya Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğüne teslim ettim güya. Ben kitabeyi handaki taç kapıda kendi yerine koymak istiyorum oysa. Uzun süre bagajda durdu, sonra yatağımın altında. Mevlâna Müzesi’nden 3-4 kişilik bir heyet geldi istedi. “Kitabeyi Vakıflardan yetkililer aldı götürdü” dedim. Resmi kurumlar da alır götürür, korkuyorum..
Kitabeyi Hanın Taç kapısına yerleştirdik. Şu an orada.
Hanın yıkıntılarının ayrıştırmasını bitirdik. Elde kalan taşların hanın restorasyonunu tamamlamaya yetmesi mümkün değil. Taş ocağından getirdiğimiz taşlarla hanın duvarları yükselmeye başladı. Mümkün olduğunca çimento kullandırmamaya çalıştım. Hele görünürlerde hiç yok, kireç var. Çıkan taşları aralara serpiştirdim. Taç kapıyı da bulduğumuz birkaç özel yapım taşa göre yaptık. Kitabeyi yerleştirdik. Orijinaline uygun olarak hanın üstünü çamurla sıvayıp, kurşun kaplamasını yaptık. Ortadaki ışık kulesini de ismine uygun olarak “Tepesi Delik” yaptık. (Resim 3)
Birkaç yerde restorasyonla ilgili yorumlar gördüm. “Yeniden yapsanız daha iyiydi” diyenler var. Elde malzeme olmayınca ne yapacaktık???
"Padişah armağanı" olarak antik kentlerdeki tarihi eserlerimizi Avrupalılara verdiklerini düşününce!! Örnek mi; paketlenip götürülerek Berlin’de kurulan, bu gün milyonlarca turist çeken Pergamon Müzesi (Resim 4) ve daha niceleri.. TIRdan kayan malzemenin düzeltilmesi için hanı dayanak olarak kullanan zihniyeti düşününce, hanın taşlarını götürüp bahçe duvarı yapanları düşününce..
KAHROLUYOR İNSAN.
Biz neden böyleyiz ki !! ??
Mimar Suat Zobu
.
Tepesi Delik Han Yazısına Yorum Yap
"Tepesi Delik Han" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
6 Şubat 2022 Pazar 20:47:03
Kongrelerde alınan kararlarda "Vatan bir bütündür, parçalanamaz" ifadesine benzeterek "Geri kalmışlık da bir bütündür, parçalanamaz" diye düşünürüm her zaman ya da devenin eğri boynu misali.
Son derece anlamlı ve haklı tesbitler yapan paylaşımınız için kutluyorum tebrikler üstâdım.
Sonsuz selam ve saygılarımla.