- 343 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendini Anlatmak
Kendimi hayat ve içinde yaşadığım topluma nasıl anlatacağımı henüz tam olarak öğrenemedim maalesef. Ve bir insan kendini nasıl anlatabilir ki?
Toplum, çevremiz; içinde yaşadığımız atmosfer, gerek sosyal ve gerekse psikolojik olarak hiçbirimizin diğerimizi anlamadığı bir zamanda yaşıyoruz. Ve hemen her konuda bilgi sahibi olduğumuz kanısına vararak fikir beyan ediyoruz. Oysa herkes ilk önce her konuda bilgi sahibi olma imkanı ölçülerinde eğitilmediği ve eğitilmediğimiz için fikir beyan etmeside işin ciddiyetin koparak cıvımasına neden olan bir durum ortaya çıkar.
Ben de bu sebepten dolayı anlaşılmak veya kendimi anlatmak için yazmıyorum bu satırları … Yüreğimden yüreğime, düşüncelerimden özüme, özümden tözüme, yüzegimden gözüme, gözümden de zerrelerime hitap ederek durumu idare etmek için titretmeye veya yeni elbiseler giydirmek için uğraşıyorum harflerle … eğer kendimi kendime anlatmazsam kime anlatabilirim ki? Yazmazsam sol yanım öksüz kalır, belki de ölür korkusuyla vuruyorum cümlelerin derinliklerinde kendimi bulmak için. Değerli bir arkadaşla yazışıken bu düşünceleri ifade etmek geldi akılsız aklıma …
Her yiğidin farklı bir yoğurt yeyişi olduğu gibi, benim de yoğurt yeyişim ve hayat denen vesveseye bu şekilde meydan okuyarak kendimi eksistansiyalist düşlerin şeritlerinde yürürken buluyorum bu kaosla biraz olsun boy ölçüşmek için. Habire üstüme gelen bu hayat için bana güç veren, beni anlayan ve anlatan sadece yazmak oluyor. Ya da bu kadar zorbalığın, dehşetin, kadın katliamlarının olduğu evrende, yoksulluktan ve açlıktan çocukların öldüğü bir yeryüzünde beni ayakta tutan, acılarla yaşamayı öğreten yazmak oluyor. Kimsenin benim halimi hatırımı sorup sormaması da öyle artık büyük kaygılar yaşatmıyor bana! Yazmak, sadece yazmak, okumak, okurken düşünmek, düşünürken sorgulamak, kendi kendime bile meydan okumak, ancak ve ancak beni yazarken bir nevi olsa rahatlatma modusuna taşıyor.
Ruhumun benden uzaklaşarak ayrılması, nasılsın diye bir soru yöneltmesi, egoist yanlarımı törpülemesi, frenlemesi, her gün sahile vuran dalgaların içinde gidip gelirken kendini bulması sadece yazraken kendisiyle bütünleşiyor. Yitiriyrum kendimi, kendi debimle beraber, kuruyor yataklarım, bir derenin ağuştos’a dayanamayan ve kuraklığa yenilen yatağı gibi, eğer yazmazsam. Kaynak, içimde ki velvelerin, derin acıların, kederlerin, yıprantıların, yıkıntıların, sessizliğin, ezilmişliğin, bükülmüşlüğün, kasvetin kahrıyla yıkılırken vuruyorum tuşlara ve savuruyorum kelimeleri tuşların sessizliğinde avaz avaz bağırarak. Yazma hazzı veriyor bana bu tadı. Artık herkesi olduğu gibi sevmeyi değilde, onları öyle kabullenmeyi öğrenirken haykırıyorum içimde ki sırları cümlelere dökerken. Soğumuyor hiç bu yazma hissi, sorumlulukların en ciddisini bana yüklerken kendisi koltuğuna çekilmiş ve Mehmet Uzun’dan bir pasaj okurken bana yazmak sadece kalıyor. Soğumuyor bu sorumluluk sevgisi, çünkü sevgi sevmez soğukluğu … Elbette bu yaşamın en güzel tarafı, sevgi mercisinde ve mertebesinde buluşmaktır dostca, kardeşçe ve sevgilice … Her sivilce burada bir harf olup düşüyor içime! Neden iyi insanların, hümanistlerin, devrimcilerin, duyrlı olan herkesin bu kadar acı çektiği sorusu bir çok insan gibi benimde beynimi kurcalarak, bu sorulara cevap ararken, felsefeyle flört ederken hep bu sorular gelip takılıyor veya olta atarak önümde dolaşıyor. Böyle durumlarda boğazım düğüm düğüm düğümleniyor ve çözemiyorum. Yazmak olmasaydi belki de, çoktan ... etmiş olabilirdim. Bu kadar acıya ancak usta şairin söylediği gibi; „kelimelerin kifayetsizliği“ daynabiliyor. Bu sebeple bana ise sadece yazmak kalıyor!
Sürüyor yaşam kavgası, kavgam! Kendimle hesaplaşmam, hesaplaşıken kendimle konuşmam, uzun suskunluklarıma cevap olarak yazmam. Münşi satırlarda kendimle konuşmam. Bu oluyor bütün acılarımın ilacı, bu oluyor başımın tacı, o tamamlıyor sadece aksi, eksik ve tamamlamak için aradığım taraflarımı … eğer umudumu kaybetmediysem bunda emeği olan tek şey yazmak olmuştur, yazmak, sadece kendimle konuşurken cep telefonumdan cep telefonuma tuttuğum notları, uzun yolculuklarda okuduğum kitapları, Oslo, planladığım bu yılkı kent yolculuklarını Brüxel, Lichtenstein, Stokholm, Helsinki, Prag ve Varşova’yı hep yazarak anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Umudumu kaybetmemek için uzun yolculuklara çıkıyorum, kendimi uzaklara atarak yakınlaşmak için yazarak bulmak adına. Yakında çevre kirliliğinden dolayı kendi ekseni etrafında bile dönmeyi kaybedecek olan planetin atmosferi’nde varolmak için, çivisi oynamış dünyayı yeniden yerine yerleştirmek için, milyonlarca mülteciye eve, ekmek ve iş olmak için yazıyorum. Yazmak adına inliyorum, sebebi budur bütün acılarım.
O halde kimsenin nasılsın diye bir soru sormasına gerek kalmadan ben bütün gelecek sorulara peşinen cevap veriyorum; yazarken daha iyiyim, iyi olmaya çalışıyorum, ağlamıyorum, ama haykırıyorum. Korkmuyorum, ne gecenin karanlığından, ne de polsi denen faşist eşkiyanın kentlerin sokaklarında devriye gezmelerinden. Korkmuyorum, çünkü kendimi ifade etmek için bir metodum, bir yolum, bir tekniğim var artık. Adına yazmak dediğim. Bununla gürleyip estiğim. Estetik özelliklerin inceliğinde grotesk görünüşler aramadığım için. Yazılarımı yazarken bıraktığım gibi buluyorum bir gün sonra kendimi! Kendi ellerime kelepçe vururken, açılacak anahtar oluyor yazmak. Debelenip duruken, içten samimi duygularla tuşlara vurmak, dünya denen bu kaosun özünde …
O halde kanımca yazmak;
insanın kendi içinde ki suskunluğunu kendine bağırarak anlatmasını bilmesidir.
Yazmak, bir insanın kendi içinde, kimsenin dindiremediği ağrıları ve acıları duymayanlara ifade etme türüdür. Çünkü kimse kimseyi bir kalemden daha iyi anlamaz ve dinlemez. Kalem yücedir, kalem nezakettir, kalem inceliktir ve zerafettir.
Yazmak, bir insanın kendi kendine fezleke hazırlayarak kendini savunmasıdır, yagılamasıdır, hakim, savcı, polis, ekonomist, lobici, borsacı rollerinde görevler alarak bağımsız bir yol bulma arayışıdır.
Yazmak, bir insanın kendi içindeki kimseye anlatmadığı, anlatamadığı, anlatmakta zorlandığı sırlarını ifşa etme, özünü ortaya koyma, içine ki gerçekleri, topluma ve çevresine tarafsız bir şekilde samimice anlatmasıdır. Yazmak acıya, acılara dokunma, onlarla yüzleşme ve onları kontrol altına alarak kendini varetme sanatıdır.
Yazmak, bir insanın kendini kendinden kurtararak, kendi içinden çıkması, kendine dönmesi, aradığını bulmasıdır.
O halde gelip hep birlikte yazalım; sevinçlerimizi, acılarımızı, birikimlerimizi, bildiklerimizi. Unutmayın, bu dünyadan göçüp gittiginiz de ancak onlar sizi yaşatacaklardır.
Saygılar!
Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan - 30.01.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.