- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA
İnsan görünümünde bir insanoğlu geldi memleketin birine.
Geçerken mi uğradığı yoksa miskin bir kervandan mı arta kaldığı hiç anlaşılamadı.
Zaten onu hiç kimse anlayamamıştı.
Öylesine körpe bakışlıydı ki rivayetlere bile göğüs geçiren bir tonla sakallarını sıvazlaması yetti herkese.
Yaban kazları güneye uçarken dahi böylesine süzülmemişlerdi.
Gelenin kendilerine benzemediğini fark eden ahali büyüklük gösterip mütevazı bir tonla;
Siz bize babalık yapın dediler!
Tahta oturmak talihi sınamak olur derler.
Oda alçak gönüllülük yapmaktan değil fırsattan istifade etmeyi kâr görüp kabul etti teklifi.
Baba olmak kolay değildi ama söylenenlerin algılanması çok zordu çünkü baba az şey farz eyleyip çok şey yargılardı;
Zaman tasfirine girildiğindeyse anlaşılamayan çok vaatlerde bulundu.
Elini dizine vurmayan bir erkek ne kadar muhabbete yatkın olursa oda öylesine halk diline uyumluydu.
Babanın en zarif yanı görüneni çok önceden tanıması ve yüz yıl sonra olacaklara bile teferruatla girmesiydi!
Oysa ettiği lafların birçoğu kuru söylentiler gibi yerleşti halkın diline!
Kar nasıl suya dinince varırsa edilen lisan çağrışımları da kulak merkezinde o kadar misal bulur derdi.
Yankısıda efsanevi söylevlerde dilden dile dolaşan mısralarda kaldı.
Babayı tasvir etmeye hacet olmadığını sananlar konuştu.
Babayı beğenisine yorumlayamayanlarda göbeklerinde sefa eyledi.
Hepside yorgundu çünkü baba zamanın cephesinde savaşandı.
O günahıyla sevabıyla kendisine biçilen kaftanı sırtına alıp terki diyar eyledi.
Alışkanlığında kusur olmayan yerlilerde onsuz yaşamayacaklarını anlayınca tez birlik onu başkalarında aramak yoksulluğuna girdi.
Nitekim de buldular! İşin garibi ortaya başka lakaplarda baba kılığı altında onun çırakları türemeye başladı.
Her önüne gelen onun zırhına girmeye çalışıyordu; İlk babanın seyrine girense kendini diğerlerinden ayırıp adına Devlet Baba dedi.
Boyu posu yorganına uygun olmasa da herkesten farklı bir tarzla kalıbını uygar göstermeye yöneldi. Dört metre boyuna uygun kilosu vardı.
Onu gören herkes bilirdi ve tanırdı!
Bir zaman geldi kimse taklidine yanaşamaz oldu.
Yaşam kavgasına görkemle giren yinede soyluluğu kendinde arayan baba oldu ki yaptığı her işte de hükmünü törelere göre verdi;
Hayat hikâyesi korkuluğa tanıklık eden bir melek siması olmadı;
Öncelikle birden fazla eşe zevcem demekle başladı işe.
Harem değildi sofrası fakat topluma uyumlu olduysa da kesin sayısını bilmezdi kadınlarının;
Öz evlat diye direten baba bolluğa susamışçasına yerli aşklara sığındı desekte üvey evlatlara da gönlünü açması zor olmadı.
Hızını alamayan bir erkekliğe boyun eğdiğindeyse üvey evlatlara sır oldu devlet baba.
Kızlı erkekli çok evladı oldu.
Memleketin savaşçı ve çalışkan insana ihtiyacı var dedi ve nüfusun artması için elinden geleni halkın beline koydurdu.
Sürekli bir artışa girince Figaronun düğünü yaşandı memleketin sermayesinde.
Temel taş günü birlik yaşamak oldu derelerde yinede ahlak karakterine övgü yetmiyordu.
Akşam olupta eve dönen her erkek arzuyla karısına yaklaşınca gebeliğe ermek diyorlardı.
Fakat âlimlerde nüfus artışına bir Baba muskası taktırıldığını anlayınca Babanın ailelere döşenen vezirliğini tarihçi gözüyle yorumlayamadılar.
Meğer Babanın sofu belleğiymiş kadınları ziyaret eden diye yutkundu devranın zeybekleri.
Zira kanaate birazda namus dikeni eklendi;
Babanın öz ve üvey çocukları sayıldığındaysa ortaya çıkan rakam hüsranı mübarek eyledi;
Maşallah dedirttiyse de öz evlatlarına Allah nazardan saklasın dedi belinin molla söylevi mevlanın baskısına;
Öz evlatlar boy ve pos olarak iyi büyüdülerse de üvey evlatların yerli elbiseleri taşkınlığa tutundu; Daha cılız ve daha delikanlı olanlar düzene daha yufka bakanlardı.
İlk bakışta hemen üvey evlat oldukları belli olurdu;
Horlananlar babanın sofrasından uzakta oturanlar oldular her ne kadar mevlit okudularsa da felsefe endamına;
Akıl başta değil özlem yaşında dedi Baba cesur beline.
Kıyaslana kıyaslanaysa dumana sis dedirtti halkın yasakları üvey evlatlara;
Varislerin aklı paslandıkça cepleri palazlandı yaşam aşkına sefa girince;
Günlerini gün etti Babanın yosmalara güvence olan mirasçıları;
Masraflar arttıkça baba uygarlığa sığmadı;
Aylak aylak dolaşmak yerine gidip iş bulun kendinize! İnşaat, fabrika, şirket, ne olursa olsun yalnız gömlek değiştirmeyeceğiniz bir iş olsun dedi baba.
İsterseniz çiftlik açın ama törelere uygun bir meslek edinin kendinize.
Cevap olgun oldu vaad projelerle babaya sığınmak olunca.
Kafalarında bin bir türlü imgeyle büyüklüğe giren evlatlar bolluğa girdap deyip babayı ziyarete geldiler yaptıkları projelerle.
Ballandıra ballandıra anlatmak vardı yerli halkın dilinde.
Babanın onayını alansa hemen kesenin ağzını açıp gerekli finansı sağlam elde tutuyordu;
Nitekim babadan parayı aşıranlar barlarda pavyonlarda har vurup harman savuruyorlardı;
Gönül eğlendirip keyifle aç kurtlar gibi yaşamak kolay değildi.
Tabi bu arada sıkıntıya da girmeye çabası dedi öz ve üvey evlatlar;
Paralar suyunu çekmeye başlayınca uyanık dolaşmak yokluktu.
Zıkkımın kökünü yedi dedirtmek istemeyenlerse öz evladın üveye verdiği güveylikti.
Hak yoktu lakin Babanın sıfatı kuşatılmaya yelken açmıştı;
Rezalet duraklara girdi ahalinin öfkesi,çünkü ılık yaz gecelerinde babanın fırtınası estirildi sokaklarda nara atan beyler oğulları olunca.
Zaman aşımına niyet girer derler ya yinede söz sözdür diye atölye kuranlarda oldu mirasyedi öz olunca.
Amaçları fabrika kurup kaliteli mal üretmek olunca da para kazanmak yerine memleketi kalkındırmak gocuntusuna girdiler,iftihar ettikleri daha çok babanın nefsiyle antrenman yapmış olmalarıydı.
Bu bir nevi emek kavgası oldu;
Babanın serveti tükenmek bilmiyordu derken ilerisi olgun bir havaleye nispet oldu.
Dümene geçmek isteyen oğul babaya haram yemem der ya işte ıslah olanlardan biri geldi bir gün babaya;
Baba, bende ilik kurutmak isterim dedi;
Anadan doğma açım lakin sefillikten de dirilenim.
İstedim bir fabrikada benden kurulsun ki oruç açtığımızda ekmek kuşlara da yetsin;
Çalıkuşumu dedi baba uçkurunun aydınlığına;
Ne fabrikası?
Araba fabrikası elbet, hızdan alamadım daha gökkuşağına hikmet olan arzularımı.
Allah herle içirtmesin der baba;
Canın hazıra konmak bu gidişle!
Benden habersiz hemende fabrika kurdun demekki?
Bu kadar hazır cevaba ne demeli? Gidip görmek isterim fabrikamı.
Öz oğul araba üreticisi olsada kuşlara karşı çok büyük bir merakı vardı;
Projelerinde hep kuş isimleri geçerdi, örneğin serçe, sığırcık ve ağaçkakan gibi;
İlk önce serçeden örneklemeler yaptı ve daha sonrada sığırcığa terfi etti, daha sonrada ağaçkakana; İleride de kartal, devekuşu ve tavus kuşu gibi projeleri vardı;
Tavus kuşu biraz süslü olduğu için onu daha çok bayanlara göre dizayn etmeyi düşünüyordu; eğer bayanları araba piyasasına çekerse onlarında eşlerini zorlayarak tavus kuşu piyasasının geliştirileceğini planlıyordu.
Gelgelelim memleketin bir sorunu ön plana çıktı.
Erkeklerin bir bayan sürücüyü gördüğünde hemen onu yolda kıskaca alıp el kol hareketleri yapmalarıydı;
Halkın özlemle yaşayan burnu yedekte can aramakta.
Genç ve zarif kadınlarda iğneyle toplanmayacak yerlerde düdükle aranmakta.
Fatihler bizim atalarımız diyenlerde çakallıktan yakınmakta.
Mübarek elleri öpülesi yasaklarda akıllılarda muska.
Derken bundan kaçıp kurtulmak isteyen kadınlarda önlerine gelen ilk engele çarparlardı.
Bu engeller çoğunlukla canlı olduğu için trafikteki ölü sayısıda her yıl katlanarak artardı.
Bu duruma çare olsun diye memlekette lüzumsuz yere el kol hareketi yapmak yasaklandı.
Büyük ümitlerle yapılan serçe piyasaya çıktığında ona ilk binenin baba olması istendi.
Çünkü babanın o fabrikanın kurulmasında çok emeği vardı;
Serçenin dizaynını yapanlar normal insanları göz önüne aldıklarından babanın boyunu posunu ve kilosunu hiç hesaba katmamışlardı.
Baba serçenin yanına geldiğinde serçe yanında serçe gibi kalmıştı; yani koskoca baba serçeye binip yolculuk yapacaktı ki buda hiç akla sırra girmeyen bir düştü.
Kapıyı açtılar, baba bir eğildi.
Diğerlerininde yardımıyla kafasını içeriye soktu;
Soktu sokmasına da kocaman beden dışarıda kalmıştı;
Haydi kafam sen git gelince bana anlatırsın diyemezdi ki?
Bunu gören işçilerden biri bir demir makasıyla geldi;
Bir başkası levyeyi kaptı;
Biriside başka bir şey alıp kapıyı biraz genişlettiler.
Babayı ite kaka yarısı dışarıda kalsada yerleştirdiler.
Serçe hareket etti.
Deneme kulvarında son sürat ilerliyordu.
Baba korktu şoförü uyardı.
Yavrum biraz daha yavaş gidemezmisin?
Baba bundan daha yavaşı olurmu? Saatte seksen yapmaktayım!
Peki, o zaman sen bilirsin.
Serçe ilk turun yarısına geldiğinde şoför küçük bir çukurdan kaçacaktı ki arka lastiklerden birisi küt diye vurmasıyla arabayı bırakıp kaçtı.
Onu gören diğeri sen kaçarsında ben dururmuyum der gibi aksi istikamete kaçınca babanın kıçı arabanın kıçıyla birlikte yerde sürünmeye başladı.
Allahtan yol düzdüde baba yara almadan kurtuldu.
Baba çok kızgındı.
Hiç kimsenin yüzüne bakmadan, kimseyle konuşmadan öz arabasına atlayıp alanı çabucak terk etti.
Sarayına gelip odasına çekildiğinde hırsından nefesini kıçından alıyordu.
Babanın böylesi krizlerinde hep en yakınlarındaki kadınlar gül suyuyla imdadına yetişirlerdi.
Onlar böylesi durumlarda neyin nasıl yapılacağını bilenlerdi.
Babayı yatağına yatırıp soydular.
Gül suyu döküp kolonya koklattılar;
Böylece biraz daha rahatlattılar;
Derin bir uykuya dalan baba gözlerini açtığında çoktan akşam olmuştu.
Yatağından kalkıp oturdu.
Kendine geldiğinde olanları hatırladı;
Yaşananları her düşündüğünde kızdığını anlayınca unutmaktan başka çaresinin olmadığını gördü. Böylesi durumlarda çabucak krize girerdi.
Krize girmektense unutmak daha iyiydi.
- Eyvahlar olsun size Allahtan korkmazlar, Fabrika kurup araba yapacağız diye o kadar parayı sızdırdınız, yapa yapa bunumu helal ettiniz babaya;
Çulunuzu araba diye nasıl piyasaya sürersiniz?
Kim satın alır bunu?
Kim öder buna onca parayı? Diye kendi kendine konuştu.
Endişeye oyunu vermeden en iyisi unutmaktı.
Babam hep yerli malı kullanmayı salık verirdi.
Sakın bundan şaşmayın derdi.
Rahmetli şimdi şu yerli malımızı bir görse yüzümüze tükürür herhalde dedi tekrar unutmak gerek dedi.
Devam edecek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.