- 707 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Anadolu'nun Kayıp Halkı: LUVİLER
Bundan 3 bin 200 yıl önce Akdeniz kıyılarındaki şehirleri, limanları, sarayları yerle bir eden bir dünya savaşı yaşandı. Bu savaşçı halk, Akdeniz’de Milet’i, Girit’te Minos uygarlığının başkenti Knossos’u, Kıbrıs’ta, Suriye’de liman kentlerini yakıp yıktı. Ortadoğu’yu kasıp kavuran savaş, Mısır’a kadar uzandı. Mısır’ın en önemli Firavunu III. Ramses başını zor kurtardı. Ramses’in mezar taşına bu savaşçıların, başlarında boynuzlu miğferleri, ellerinde ok, kalkan ve kılıçları, savaş gemilerinde kuş kafası resimleri çizildi. Kuzey’den denizden geldikleri, 6 kavmin bir birlik oluşturduğu notu düşüldü.
Kimdi bunlar?
Bilge Umar’a göre bunlar Anadolu’nun ilk yerli halkı Luvilerdi. Bu bulguya Hitit kazıları incelenirken, onların bazı dinsel metinlerinde, bazı mühürlerinde ve anıt kitabelerinin tümünde “nasili” adını verdikleri kendilerine has hiyeroglif yazılarından başka bir dilin bulunmasıyla rastlanmıştı. İlk başlarda bu yazının Hititlere ait olduğu düşünülse de aslında bu yazının yine kendilerinin onlara bu ismi verdiği Luvilere ait olduğu keşfedilmişti. Bu metnin Anadolu’da Hitit egemenliğinden 2000 yıl önce kullanılmaya başlandığı söyleniliyor. Arkeolog Firuzan Kınal Mersin, Hacılar ve Alişar kazılarından elde edilen bulgulara göre Anadolu’da M.Ö 6000 yıllarında ortaya çıkan Tunç Çağını yine Luvilerin yarattığını söylüyor ve bu görüşü Bilge Umar tarafından da destekleniyor.
Hititlerin başkenti Hattuşa’da bulunmuş ve Akatça çivi yazısında yazılmış belgelerde, Luvi dilini konuşan halkların yaşadığı bölgeye Luviya deniyordu. En az 900 yıl boyunca kullanımda kaldığı belgelenen Luvice, hiyeroglif işaretleriyle yazılırdı. Güney ve Batı Anadolu’nun tamamında konuşulurdu. İsviçreli Asurolog ve Hititolog Emil Forrer 1919 yılında ilk defa çivi yazılı arşivlerdeki Luvi dilini okumayı başardı. 1953’ten sonra Hattuşa’daki Luvi metinlerinin yayımlanmasıyla beraber Luvi çivi yazısı, Luvi hiyeroglifleri ile ilişkilendirildi ve 520 işaretten oluşan Luvi hiyeroglif yazısı anlaşılmaya başlandı. Arkeologların aksine dil bilimciler arasında Batı Anadolu’da Luvice diye bir dilin konuşulduğu tartışmasızdı.
Luvilerle ilgili kanıtların bulunmasının da ilginç bir hikâyesi vardır; İlk tarihi kanıtlar, 1878’de Afyon’a bağlı Beyköy’de bir tarlada 10 metre uzunluğunda kireç taşından yapılmış bir yazıtla bulundu. Bu yazıtın üzerinde bir takım şekiller vardı. Köylüler bu taşa bir anlam veremedi. Köy heyeti taşın yeni yapılan caminin temelinde kullanılmasını kararlaştırdı. O yıllarda bölgede kazı yapan Fransız Arkeolog George Perrot buna karşı çıksa da, köylülere derdini anlatamadı. Bunun üzerine arkeolog Perrot, taş temele atılmadan üzerindeki şekilleri bir kâğıda tek tek çizdi. Sonra ülkesine döndü.
Aradan 134 yıl geçti.
2012 yılında İngiliz antik çağ tarihçisi James Mellaart öldüğünde özel arşivinin arasında Fransız arkeolog Perrot’un Afyon’da taştan kopya ettiği metin de çıktı.
Melleart’ın oğlu metnin kopyasını İsveçli tarihçi Dr. Eberhard Zangger’e verdi. Zangger İsveçli ve Hollandalılar’dan oluşan 20 kişilik bir bilim insanı grubuyla bu yazıları çözmeye çalıştı. Yıllar süren uğraşlardan sonra yazılar çözüldü.
Afyon’da 1878 yılında bulunan taş yazıtın çözümüne başta İngiliz İndepented Gazetesi olmak üzere birçok Avrupa medya organı geniş yer verdi. Yazıtın deşifre edilmiş tam metni ve araştırma “Proceedings of the Dutch Archaeological and Historical Society” dergisinde yayınlandı.
Bu yazılar, Bronz Çağından kalmaydı. 3 bin 200 yıllıktı. Anadolu’da Hititler’den önce yaşayan Luviler’e aitti.
Yazıların çözümlenmesiyle Luvilere ait kültürel özellikler de ortaya çıkmıştı. Luviler, birçok araştırmacı ve akademisyene göre Truva’ya denizden gelen ışık insanlarıydı. Anadolu’nun ilk halkıydı. Luvi ışık demekti. Birçok dile buradan geçti. Hititçe’de Lukka, Latince’de Lux, İngilizce’de Light, İtalyanca’da Lure, İspanyolca’da Luz, Almanca’da licht ve niceleri… Işık insanları silahsız bir dine inanıyordu. Onlarda yaratan ve yaratılan yoktu. Yaratılmışların bütünü yaratanın kendisiydi. İkilik küfürdü. En büyük en küçükteydi. İnsanın özü ruhuydu. Ruh ışıktı ve ölümsüzdü.
Luviler’de bilgi en önemli değerdi. Dinlerini, dünya görüşlerini bilgi seviyesi yüksek insanlarla paylaşırlardı. Düşüncelerini sembollerle anlatırlardı. Bu yüzden Anadolu’da muhteşem bir dilin gelişmesine neden oldular. Bu dil, Luviceydi.
Luviler hiçbir zaman merkezi bir devlet kurmamış. Bilim, sanat ve felsefede dönemlerinin çok ilerisinde oldukları biliniyor. İleri bir matematik ve mühendislik bilgisiyle yaptıkları şehirler birçok Avrupa kentinin yapımına ilham kaynağı olmuştur.
İsviçreli dilbilimci Emil Forrer, 1920’li yılların başında Luvilerin Hititlerden çok daha büyük bir halk olduğunu yazdı. Kibele, Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıça adları da Anadolu’da en yaygın dil olan Luvicedir. Luvi, Hititçe’de ışık insanı anlamına geliyor.
MÖ 2. binyıl boyunca Anadolu’nun büyük bölümünde anadili Luvice olan halklar yaşardı. Bu halklar Yunanistan ve Anadolu’nun en iyi tanınan halklarından olan Minoslar, Mikenler ve Hititlerin çağdaşı, ticari ortakları ve bazen de rakipleriydiler. Gerçekte Luviler yazıyı, Yunanistan’daki saraylarda kullanımından en az 300 sene önce kullanmaya başlamıştı. Luvilere ait bu yazılar Avrupalılar tarafından 19. yüzyılda, Miken, Minos ve Hitit belgelerinden çok daha önce keşfedildi.
Batı Medeniyetinin köklerini sanılanın aksine Yunanlıların değil onların da etkilendiği antik Anadolu uygarlıklarının oluşturduğu bu yeni gelişmelerle ortaya çıkmıştır. İsviçreli Jeoarkeolog Eberhard Zangger, Anadolu’da çok eski kültüre sahip Luvi adında bir halkın yaşadığını, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı ideolojik nedenle bu kültürü görmezden geldiğini savunuyor.
Bu kanıtlarla Yunanlıların sadece Miken uygarlığından değil, ondan daha köklü Luviler’den etkilendiği gerçeğini güpegündüz ortaya çıkarmıştır. Güney Anadolu’daki Helen asıllı yer adlarının kökeninin Luvice olup, Yunan telaffuzuyla türetildiği anlaşılmıştır. Kibele ,Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıça adlarının birçoğu da yine Luviceye aittir.
Zangger, Akdeniz’deki kentleri yakıp yıkanların Luviler olduğu görüşünü MÖ 1190 yılına ait, Afyon yakınlarındaki Beyköy’de bulunan, 30 metre uzunluğunda Luvi dilinde yazılmış taş yazıta dayandırıyor. Bu yazıtta baskınları düzenleyenlerin isimleri, amaçları ve motifleri bulunuyor. Batı Anadolu’da yaşayan Luvilere ait 340 yerleşim yeri belirlenmiş bulunuyor. Verimli toprakları zengin bir bakır, tunç, gümüş ve altın madenlerine sahip. Ülke içlerine kadar uzanan ırmaklar canlı bir ticaret ağını sağlıyor. Afyonkarahisar yakınlarında 1878 yılında bulunan Luvi dilindeki bir antik yazıt ilk kez deşifre edildi. Belgelerde geçen “gizemli deniz insanları”nın Anadolu’nun yerli halkları olduğunu gösteriyor.
İsviçreli Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger, Anadolu’nun tarihinin bilinen gibi olmadığını ve baştan yazılması gerektiğini söylüyor. Luviler tarihte hak ettikleri yeri aldığında günümüzde Grek medeniyeti üzerinde yükseldiğini düşünen Avrupa’nın aslında Luvi medeniyeti üzerinde yükseldiği görülecek. Avrupa’da Luvi diyen tarihçilere deli gözüyle bakıldığını ifade eden Zangger şunları söylüyor: “Ben onlardan biriyim. Senelerce Yunanistan’da çalıştım. Birikimim beni Luvilere doğru götürdüğünde ise aforoz edildim. Çünkü bu arkeolojinin baştan beri yazılan tarihini değiştirecek. Örneğin, Hititlere ve Grek medeniyetine ait olduğu düşünülen birçok şeyin Luvilere ait olduğu fark edilecek.”
Tarihçi Bilge Umar da, “Türkiye’deki Tarihsel Adlar” adlı eserinde Türkçe olmayan adlandırmaların büyük bir kısmının sanılanın aksine Grekçe değil Luvi diline ait olduğunu belirtmektedir.
Kuşkusuz Anadolu’nun antik kavimleri sadece Luvilerden ibaret değildi. M.Ö. 2 bin yılından önce Anadolu’da Hatti ve Hurri uygarlıkları da görülmekteydi.
İlk çağda Anadolu’da yaygın olarak görülen diller; Luvice, Hititçe, Hurrice, Urartuca, Frigçe ve Lidya dilleriydi. Bu dillerden Hurrice ve Urartuca, bugünkü Türkçe veya Eski Yakın Doğu’da Sümerce gibi eklemeli dillerdi. Hurrice ve Urartucada son ekler, kurallara bağlı ve birbirini izleyen bir biçimde kelime kökünün sağına eklenirdi.
Son yapılan arkeolojik çalışmalarla M.Ö. 3. Bin yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kalkolitik ve Neolitik devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, arkeolojik buluntularla göre hüküm vermek gerekirse, Proto-Türk kavimlerinden biri olarak kabul edilen Hurriler, Anadolu’nun en eski sahiplerinden biridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.