- 211 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Kimin derdi daha çok...
Hep sitem ediyor hep kahrediyor hep karşısındakiler suçlu o hep haklı...onu anlamıyorlar değeri bilinmiyor...çok tanıdık geliyor değil mi, çoğumuz böyleyiz, kahır doluyuz, hep anlaşılamamaktan şikayetçiyiz...daima karşıdaki hatalı düşüncesiz ihmalcidir, aramaz sormaz, oysa ki biz onun için neler yapmışızdır, kıymetimiz bilinmemiştir bir türlü, haksızlığa uğrayan bizizdir başkaları ise haksızlık yapandır...özür dilemeleri gerekir, hatalarını telafi etmelidirler, hatta ve hatta ayaklarımıza kapanıp gözyaşı dökerek senin değerini bilememişim seni hiç anlayamamışım ne olur beni affet demek zorundadırlar...
kahır gazap içimizi kavuran yangın, her gün yeniden harlanan, asla sönmeyen... yeni bir hata bu alev topuna atılan bir odun gibi yangını büyüttükçe büyütür...taraftar ararız kendimize, anlatırız etrafımızdakilere, haklıyım değil mi dercesine karşımızdakilerin bize yaptıkları her hatayı abartarak ballandırarak en ince ayrıntısına kadar anlatır anlatırız...bizi dinleyen kişi evet ya çok haklısın gerçekten de seni hiç mi hiç anlamamışlar kıymetini bilmemişler aramamışlar sormamışlar derse bir parça rahatlayabiliriz belki fakat içten içe kaynamaya fokurdamaya devam eder içimizdeki o düdüklü tencere...
deriz ki bak filanca beni yıllardır aramadı sormadı sonra o da benim yaşadıklarımı yaşayınca beni aradı ve ya ben seni hiç anlayamamışım dedi, illaki aynı acıyı yaşaması mı gerek, yahut da aynı acıyı yaşaması gerekmiyor ki...ikisi de aynı kapıya çıkar oysa ki...ikisi de bir nevi bedduadır ah etmektir...bak bana soğuk davrandı sonra akşam ayağı kırıldı ya ben çok üzüldüm ağladım deriz, aslında ölse öldüğünü duysak bile aslında hiç affetmemişizdir, bunu itiraf edemeyiz onun yerine üzüldüm ben herkesin iyiliğini sağlığını isterim deriz...ben sevgi doluyum diye övünürüz...
çok gariptir insan, tuhaftır, dürüst olduğunu söyler en yalancı odur aslında, sevdiğini söyler nefret doludur, affettiğini söyler bir kaşık su bulsa boğmak istiyordur, gerçek yedi kat egonun altında gizlenmiştir, kişi kendisinin öfkesinden nefretinden bi haber ötekini suçlamaktadır, bir oh demediği kalmıştır neredeyse...
seven sever ne kadar sevgi dolu olduğunu anlatma ihtiyacı duymaz sadece sever...affeden affeder bağışladım diyerek büyüklenmez...kalbi temiz olan ben çok iyiyim falan demez...
sana aktarıyor kötülüyor senin içini kirletiyor zehrini sana akıtıyor sonra da ben onları çok seviyorum ben sevgi doluyum kalbimde zerrece kötülük yok diyor...
kahır gazap kaynıyor yüreklerde, sitemler ahlar beddualar... hayat böyle geçmez, iyimser pozitif olduğunu söyleyenler bile zehir gibi dilleriyle etrafa kötü enerji yaymaktalar...dinleyeni perişan etmekteler gücünü enerjisini emip yok etmekteler...oysa insanın ancak kendisine yetecek kadar yaşam enerjisi ve beden kuvveti vardır...birileri hakkında yapılan olumsuz konuşmayı dinleyen birisinin beyni karıncalanır midesi bulanır bacakları kolları dermansız kalır...yazık günah değil mi, niçin birbirimizi tüketiyoruz...
ben hayatımda bir kere çok isyan etmiştim, canımdan can kopmuştu, kahırla ağlamış aklımı yitirmekten korkmuştum, kimse gelmedi diye feryat etmiştim, sonra baktım yanlış etmişim, benden kat be kat kötü durumda olan birini görmüştüm sesi çıkmıyordu, pişman olmuştum, öğrenmiştim sessizce acı çekmeyi, karşıdakilere sitem etmemeyi, sonra fark ettim karşımdakilerin bana olan sitemlerini ya da başkaları ile ilgili serzenişlerini...
artık anlıyorum ki laf sokmak iğnelemek sitem etmek çok kötüymüş...asıl olan kendim ne yapıyorum ben neyim demekmiş...dünyada milyarlarca insan yaşıyor, haksızlığa uğrayanlar, doğuştan hasta engelli olanlar sonradan başına olmadık iş gelenler...kimseninki kimseye benzemiyor...kimsenin derdi daha küçük değil...herkesin çektiği acı sıkıntı kendine göre...
yoruyoruz birbirimizi sitemlerle, yoruluyoruz aynı zamanda...hepimiz bir bütünün parçalarıyız aslında...farkımız yok birbirimizden...anlaşılmak istiyoruz anlamaktan acizken...
derdini yanarsın seninki de dert mi ki derler ağlarsın niye ağlıyorsun ki derler senin için ağlıyorum dersin inanmazlar, sonra bir başkası için ağlar sana niye ağlıyorsun diyen, ona da ağladığı kişi niye ağlıyorsun der, kimse kimseye güvenmez mi inanmaz mı...
empati empati diye çırpınıyoruz bize empati yapılsın istiyoruz başkasının derdini şöyle bir dinleyip hemen kendimizi anlatmaya devam ediyoruz, düşünün bir kere tıpkı böyle olmuyor mu...ne empati ne bir şey...herkes kendi küçük dar kafesine sıkışıp kalmış gibi bir diğerini gönülden dinlemiyor ne yazık ki...
kimin derdi daha çok...kiminle paylaşabiliyoruz...kim derdimizi paylaşıyor...kim bizi anlıyor...biz kimi gerçekten anlayabiliyoruz...
çoğunlukla yalnızız...on çocuğu olan da yalnız...tek başına olan zaten diğerleri kalabalık diye düşünüyor yanında birileri olana suçluluk hissi veriyor, siz üç kişisiniz beş kişisiniz ben tekim diyor...senin yüreğin dağlanıyor içine sinmiyor yanındakiler...her an herkes sevdiklerini ve kendi canını yitirebilir...bilinmez ömür ne kadar taksim edilmiş...sevdiğini kaybeden kaybetmeyenlere sitemkar konuşabilir mi...bir insanın yaşaması kimin elindedir...üzüntü keder enjekte edilir...korku kötü beklenti içine girilir...tat alınmaz yaşanan günden...o yalnız dersin ona yetemiyorum dersin...elinden bir şey gelmez...
o hep yalnızım tekim dört duvar içindeyim dedikçe ve anlamak için illaki yaşaması mı lazım dedikçe başkalarından söz ederken acaba beni de mi kastediyor dersin...o sözleri irdeler bana bunu söyledi şunu söylemek istedi demek ister, kendi sözlerinin farkında değildir, karşıdakiler hata yapmayayım onu incitmeyeyim dedikçe daha çok hata yaparlar...kimsenin niyeti ona acılarını hatırlatmak değildir fakat o hayat hikayesini öyle çok tekrar etmiştir ki dinleyenlerin beynine kazımıştır adeta ve onlar da onu anladıklarını göstermek için sen de ne çekmişsin dediklerinde duymak hatırlamak istemez, niye hatırlatıyorlar ki der...
kimin derdi daha çok bilinmez bilinemez...
Gülhan Çeliktaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.