- 347 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
-TOP POP DERKEN HOP DEMEK DÜNYAYA-(4)
Futbol dünyasında son yılların popüler sorularından biri de, dünyanın en iyi oyuncusunun kim olduğu noktasındadır. Çoklukla da kapalı uçlu, Messi mi Ronaldo mu biçimindedir, ki uzun bir futbol yaşamına yayılan istikrarlı üstün performansta bunu doğrulamaz mı? Diğer bazı önemli yıldızların bu kalıcılığı yakalayabildiği söylenemez.
Mesela Brezilyalı Ronaldinho gerçek bir top cambazı, tam bir virtüözdür. A Milli takımımızın da dünya üçüncülüğünü kazandığı 2002 dünya kupasında Brezilya ile İngiltere arasında oynanan çeyrek final müsabakasında dikkat çekici bir parlama yaptığı akla gelebilir de. İnanılmaz bir gol ve müthiş bir asistle takımını mağlubiyetten galibiyete taşır açıkça. Takımıyla birlikte dünya kupasını kaldırması da bu başarıyı taçlandırır hani. Sonrasında Barcelona ile çok başarılı bir dönem geçiren, şeytani bir zeka ve yeteneğin karelerini bizlere sunan, Avrupa ve dünyada yılın futbolcusu seçilen olağanüstü yıldız bu formunu 2006 dünya kupası ve sonradan oynadığı Milan’da gerçekleştiremez.
2010 dünya kupasında ise genç teknik adam Dunga tarafından milli takıma alınmaz. Gerekçe İtalya’da başarısız olmasıdır. Pele haklı olarak Brezilya Milli takımının atmosferi farklıdır, otuz yaşındaki Ronaldinho’dan istifade edilebilir dese de, Dunga kör bir inatla, dunkof vari bir tutumla kararından dönmeyecektir. Örneklerine daha önce de rastladığım teknik adam kapris ve kompleksi olarak görürüm açıkçası. 1994 dünya kupasında şampiyon olan Brezilya’nın kaptanı olan Dunga 2010’da milli takımı belirlerken yıldız oyuncu baskısı altında kalır zannımca. Her alanda, sektörde görülebilecek küçük duygular anlayacağınız. Neticede Brezilya çeyrek finalde elenip yengeç marşıyla döner ülkesine. Elbette oynasaydı netice farklı mı olurdu bilinmez. Ancak kritik dönemeçlerde seçeneğin, alternatifin yoksa yetenekli ve deneyimli bir ağabey futbolcu neden olmasın?
Ya İbrahimoviç? Fiziksel ve teknik özellikleriyle birlikte bir modern zaman gladyatörü olarak tanımlanmaya hiçbir futbolcu onun kadar layık olamaz belki de. Bosna Hersekli ve Müslüman bir baba ile Hırvat ve Katolik bir annenin evladı. Dengesiz tutum ve davranışlarında bu melezliğin rolü var mı bilinmez ama bir doksan beş boyunda o teknik kalite yanında, tekvandoyla meşgul olmuşluğun avantajlarını da kimi inanılmaz gollerinde görmek mümkün. Ballon D’or ödülüne hiç layık görülmemesi ise kurumsal sistemin bir eşekliğiyle açıklanabilir sanırım. Madalyonun diğer yüzünde kaprisli, yönetilmesi zor ve söylemleriyle bir o kadar küstah bir oyuncu olarak nam salması da durumu izaha müsait elbet.
Bir sözü var ki, ünlü futbolcunun gerçekliğiyle birebir örtüşmekte. Muhabir sorar: Zlatan insan mı, Tanrı mı? İbra cevaplar: İnsan elbette. Ancak unutmamak gerekir ki, köpekbalığı da bir balıktır. Asi duruşunu da çerçeveleyen kişiliği ve kafa yapısı karşımızdadır burada. Ne var ki, her sözünün bu kadar etkileyici ve yerinde olduğu çok söz götürür. Mesela Los Angeles Galaxy’den ayrılırken attığı bir tweetle oradaki taraftar kitlesine seslenir:” "Galaxy taraftarları, siz Zlatan’ı istediniz, ben size Zlatan’ı verdim. Bir şey değil. Hikaye devam ediyor. Şimdi beyzbol izlemeye geri dönebilirsiniz." Latife yapmış, sempatik takılmış diyenler olabilir de, o insanlar bundan ne alır peki? Amerikan insanının beyzbola ya da Amerikan futboluna tutkusunun gıdısına dokunmuş diyelim hadi.
Hiç kuşkusuz kırkına kadar İngiliz, Fransız, İspanyol, İtalyan liglerinde başarıdan başarıya koşmuş İsveçli yıldız potansiyel itibarıyla son dönemin en büyük ismi olarak alkışlanabilir de, FİFA ve UEFA’nın konuyu şahsiyetle birlikte ölçtüğü apaçık. Ne demeli, haklıyla haksız arasında patinaj yapmaya müsait bir bakış açısı bu. Bir kez dahi ödüle layık görülmemesi sporcuda bir ekşime de meydana getiremez mi? Görünen o ki, Ballon D’or’un bir balon misali yerçekiminden kurtulup uzayın derinliklerinde kaybolması an meselesi.
Ne ki, önümüzdeki iki isim belli. Ronaldo mu, Messi mi? Farklı özelliklerde iki istikrar abidesi karşımızda. Ortak noktaları okul birincisi tipolojisi içerisinde disiplinli, sistemli, çalışkan, başarıya her an aç ve başarısızlığa asla tahammüllerinin olmaması. Ne var ki, bunu destekleyen damarlar farklı.
Arjantinli Messi kişisel tekniği, oyun zekası, doğal yeteneği de üstün bir takım oyuncusu. Birinci sınıf bir sistem içi yıldız. Portekizli Ronaldo ise doğal yetenek oyuncusu değil. Disiplinli kişiliği ve çok çalışmasıyla, sistemli olmasıyla aynı seviyeyi yakalayan ve zirvede de şımarmayan, pozisyonunu daima koruyan bir isim. Tüm zamanların en iyisi olmalarının önündeki handikap, ikisinin de bir dünya kupası şampiyonluğu bulunmaması. Elbette son dönemin ve günümüzün en iyi futbolcusunun, en büyük yıldızının bu ikiliden biri ya da öbürü olması doğal ve hatta kaçınılmaz görünüyor.
Messi bu seneyi saymazsak hep Barcelona’da oynar. Başka bir takımda, ülkede de başarısını teyit etmiş değil. Şöyle ki, bu onun tam tersi artısı da olabilir. Düşünsenize, aynı ortamda oyuncu zamanla monotonlaşabilir de. Beraberinde çıtayı düşürebilir de. Ama Lio böylesi değil. Ciddi tutarlı kişiliğini hiçbir şey bozmuyor. Meşhur tabirin aksine, evlilik aşkı öldürmüyor. Aynı kadınla, aynı sevgiliyle sonsuzluk vaat ediyor. Onun gerçek aşkı, başarısı kendisi çünkü. Barça ile parçalamayı sever yıllar boyu. Ne çare ki, bu yıl transfer olduğu Paris Saint-Germain’de yaşının da ilerlemesiyle birlikte eski performansının yerinde yeller esmekte.
Buna mukabil Cristiano kaç ülke ve takımda başarısını destekler bu süre zarfında. Manchester United, Real Madrit ve Juventus’da başarılı olduktan sonra geçtiğimiz yıl otuzaltı yaşında olarak tekrar United tarafından transfer edildi ki, başlı başına bir olay olsa gerek.
Buna rağmen Ballon D’or ödülünü hala Messi götürüyor. İki yıl önce beş beş berabere iken, Lio yedi beş öne geçti. Özellikle bu sene Fransa’da başarı gösteremediği halde, eski yılın baz alındığından hareketle ödüllendirilmesi önümüzde. Şöyle ki, bu sefer ödülün Messi’ye verilmesine bırakın Messi’nin kendisinin inanmasını, hayranları bile mesafe duyuyor. Bayern Münih’in Polonyalı yıldızı Lewandovski geçtiğimiz yıl leblebi gibi gol atarken ikinci olmakta söz gelimi. Ödül töreninde yaptığı konuşmada Messi’de ödülü Lewandovski hak etti derken yüksek tevazu mu gösterir acaba?
Ballon D’or bin dokuz yüz elli altıdan bu yana Avrupa’da yılın futbolcusu bağlamında verilen saygın bir ödül. Önceleri Avrupalı değilse Avrupa’da oynayan oyunculara verilmemesinin hakkaniyetli olmadığına kanaat getirilmiş olsa gerek ki, doksanlardan bu yana bu mahsuru düzeltilir. Son on iki on üç yılda Messi ile Ronaldo arasında gidip gelmesi iki oyuncunun tüm futbol yaşamlarına yayılan istikrarlarına bağlı da, cılkının çıkmadığını söylemek oldukça zor olmalı. Hele ki, son ödülün form durumunu da aşacak biçimde Messi’ye altın tepside sunulması dikkat çekmekte.
Arjantinli yıldızın marka değerinin kaymağını yediği de öne sürülebilir. Eğer buysa, ödül törenlerinin geleneksel Messi’nin balkon konuşması halini aldığını söylemekte mübalağa olmayacaktır.
-DEVAM EDECEK-
L.T.