- 382 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KENDİNİ ARAYAY YOLCU. 1.bölüm
ÇOCUKLUK YILLARIM.
Çocukluğum yoksul bir köyde geçti, babam bize baka bilmek için yaz kış durmaksızın çalışırdı. Annemin işi daha zordu, hem tarla da hem de, ev işleri, hayvanların bakım, bizim bakımımızı, derken gün boyu koşuşturup dururdu.
Hatıralarım yedi yaşlarımdan itibaren hatırladıklarım öncesinde ne yaşadım bilmiyorum. Çünkü ön dişlerimin çekildiği günü net hatırlıyorum. O yaz sonu okula başladım, birde babamdan ilk kez yediğim tokat ı iyi hatırlıyorum.
Annem bana hayvanların yanına git ablan eve gelsin demişti, bende biraz naz yaptım, gitmem diye, o da babama şikâyet etmekle tehdit etmişti, zorla olsa da yola çıkmıştım, yolda babamla karşılaştım, korkuyla yanından sıvışmağa çalıştım, neden geç kaldın kız dedi.
Bizi dövmezdi ama ondan çok korkardım. Annemi dövdüğüne şahit olmuştum, fakat bize bağırırdı dövmezdi.
O gün çok kızmıştı demek ki, yüzüne bakmaya cesaret edememiştim ayaklarım titriyordu ona yaklaşmayı istemiyordum ama yol çok darı ve bir yana kaçamazdım çok dik ve bayır patika bir yoldu, aşağı kaçsam yuvarlanırdım yukarı hiç kaçılır gibi değildi, yere bakarak yaklaştım. Kız sen neden inatlık yapıyorsun, diyerek okkalı bir tokat patlattı(anlaşılan annem ona haber vermişti) yere düşmekten son anda kurtuldum, yanından uzaklaştım suratım uyuşmuştu elimi yüzümde gezdirdim elim kan olmuştu, korkumdan ağlamadım, duyduğum his utanç mıydı gururumum kırılmıştı, bilmiyorum. Ablamın yanına vardığımda suskundum ve ağlamaklı bir görüntüm olmalı, ablam sordu neyin var babam seni dövdü mü? Diye ısrarla sordu hayır dedim, gelirken düştüm diye inkâr ettim, pek inanmadıysa da inanmış gibi davrandı.
Akşam eve döndüğümde bana gülüp alay ettiler, çünkü dayak yediğinden utanmıştım, onlara komik gelmişti anlaşılan...
Çok kolay kırılan bir yapıya sahiptim, bu yüzden hayatım boyu çok acı çekmeye aday biriydim ve de öyle oldu, kırılgan olmam beni hastalıklı bir yaşam sürmeme sebep oldu. Çocukluğumda hep yalnızdım, kolay arkadaşlık kuramıyordum, arkadaşlarım beni küçük düşürüp alay eder diye ödüm kopuyordu, bende hata bulup alay konusu olurum korkusu yaşıyordum, çocuklardan uzak durmaya gayret ederdim. Oysa bir çocuk için kötü bir durumdu. Hatasız insan ola bilir mi? Bu yetiştirenlerin yanlışıydı. Çocuktum fakat her yaptığım yanlışın karşılığı ya dayak veya bir sürü sözdü. Yaşımızdan büyük hizmetler bekleniyordu, her şeyi mükemmel yapmamız şarttı, hata kabul edilmiyordu. Günümüzde dahi görüyorum, annelerin nasıl çocuk yetiştiriyor, hala büyük bir çoğunluk, çocuğunun hatası karşısında, şu sözleri sarf ediyor, (aptal, salak, zaten sen neyi iyi yaparsın, geri zekâlı, akılsız, sayacak olursam yazıyı bunlarla tamamlarım galiba)günümüzde bilim, anlatıyor insan yetiştirmenin zorluklarını, sağlıklı insan nasıl yetişir, hala çözülemedi. Belki az bir kısmımız farkında, çocuk insan muamelesi görmeli doğduğu andan itibaren, özen gösterilmeli onu korkutmadan utandırmadan sevgiyle ve onları dinleyip fikirlerine saygı duyulmasını biliyor, ama çok azımız biliyoruz. Bir kısmımız yalan yanlış bilgilerle aşırı korumacı oluyoruz. Onları koruyalım diye kararları hala biz veriyoruz. Yere düştüğünde koşup yerden alıyoruz,(başarısız olduklarında) bu da yanlış, düştüğü yerden kalkmayı bilmeyen çocuğun, hayatta başarısız olacaktır.
Bunun sonu uyuşturucuya mahkûm olma sonucu doğurur, ilaç veya diğerleri.
Toplumları oluşturan insanlar, doğuştan itibaren itilip, kakılıyor ise o toplumdan ne beklenir, yetişkin olduğunda potansiyel suçluları oluşturuyor. Dayakçı kocalar, babalar anneler, Bu şekilde anlayışa sahip toplumlardan hayır beklenmez, Benim yetiştiğim çağda, çocuklar küçük yaşta sorumluluk alıyordu, bu doğru bir olaydı, Hayatı erken yaşlarda tanımış olunurdu, sorumluluk sahibi insanlar çoğunluğu teşkil ederdi, zorluklar karşısında güçlü olmayı bilen insanlardı. Toplum şehirlerde yoğunlaştı, zayıf kişilikli insanlar baş gösterdi. İlerleyen sayfalarda, sırası geldiğinde açıklamaya çalışacağım.
Benim kayıbım bundandı, hassas yapım şehrin karmaşası içinde, ruh dengemi bozdu, Bulunduğu ortama mensup olamamak kafamı karıştırdı galiba. Hayat acımasız insanlarda sevgi hoş görü yoktu, herkes kendi ezikliğinin acısı başkalarından alıyordu. Benim ve bana benzeyen hassas ruhlu insanların hiç şansı yoktu, ölmese bile hasta olma şanssızlığı yüksekti. Mutsuz, hayattan hep şikâyet eden, insanlar gurubundaydım, ama hep bir çıkış yolu aramakta, kararlıydım. Ve başardım.
Yaşıtım olan amca çocuklarım vardı, onları çok sevmeme rağmen uzak duruyordum, çünkü annelerimiz hiç anlaşamazdı. Onların kavgası bizi de etkiliyordu. Onların davası bizi neden ilgilendirirdi aklım bir türlü almazdı, ama şimdi iyi biliyorum, cehalet ve kıskançlık bastırılmış Duygu ve öfkeleri, sevgisizlik, hepsi bir arada korkunç düşmanlıklar yaratmıştı, kendince herkes kendini haklı buluyordu.
Oysa kaderleri aynıydı suçu başka yerlerde aramak yerine biri diğerini suçlayıp onun ezip yok etme çabası harcayan, kadın milleti, çağlar ilerlese de bir şey değişmiyor hep aynı hiç değişen bir şey yok. Paylaşamadıkları ne vardı, hiç bir şey yoktu, toplumun onlara biçtiği rolün tek
Suçlusu olarak, kadınlar her nedense, kendi hem cinslerinden alırlar öfkelerini. Annelerimizin sorunu bu olmalıydı.
Kadın güçlü bir varlıktır, baskın bir güce sahiptir, erkek cinsi bunu sezmiş olmalı ve yok etme çabası içinde mücadele ediyor asırlar boyu, baskın bir yanları olduğunu sezilmiş olmalı, ama nasıl baş edebilirler bilen yok hala. Bilim adamları biliyor, ama halk bilmiyor, kötü olanda bu, çünkü toplumda çoğunluk oluşturan kesim bilgiden yoksun olması kötüdür, azınlığın bilgisi geçerli olmuyor. Kadını aşağılayıp onu yok sayarak tehlikeyi ortadan kaldırma çabası hâkim olmuştur, toplumların büyük bir kısmında, bu çare değil. Kadın güçlü silahlar geliştiriyor, intikam duygusu, kıskançlık, var olmak çabası, bastırıldıkça güçleniyor, buda baş edilmesi güç bir durum.
Erkek cinsi, Çağlar öncesinden, yanlış bir yol seçmiş, baskı ve korku.
Bu da kadını, her asırda, savunma mekanizması geliştirmeye itmiştir, tabi kadınlar da yanlış yolu seçmişlerdi, kendilerine en kolay geleni, kendi hem cinslerine saldırıp, ön planda olmak çabası verirler, ben daha iyiyim daha güzelim, hamaratım, akıllıyım, vs. buna benzer birçok konuyu kendilerini ispatlama aracı olarak kullandılar. Ezilmiş kadınlar arasında, Gelin kaynana davası, hiç bitmez, elti, görümce, kuma kadar zıt kutup yaratırlar, kendi aralarında, savaşır dururlar. Çok konuşarak kendilerini ispat etme çabasında hala devam ediyorlar.
Oysa kadınlar, ailesine ve topluma verdikleri zarardan habersiz kıskançlık çemberi içinde, ne kendi kadınlıklarını yaşıyor, nede başkalarına şans tanıyorlar. Toplumu, hiç farkında olmadıkları, tehlikeli yönleriyle etki altında tutuyorlar,(RAHİM ENERJİSİ). Bu, erkek veya kız çocuğu olsun fark etmez, ruhlarını hem çocuksu bırakıyorlar, hem de her şeye kolay inanan, eksik kişilikli, kavgacı, gürültü yayan bireyler olarak gelişiyorlar.
Rahim enerjili insanı tanımlamak kolay değil, uzmanlar, sayfalar dolusu anlatıyorlar, doğrusunu bilen onlar. Ben kendi gözlemlerimi kısaca anlatayım.
Beni etki altına alan rahim enerjili insanların belirgin özellikleri, şunlardı.
Aşırı kıskanç, sahiplenici, akıl veren, hiçbir olayı hoş göremeyen, sabit düşünceli, ileri görüşe sahip olmayan, cimri, kibirli, yönetme meraklısı, ben merkezli, hoşuna gitmeyen... devam edecek.
YORUMLAR
Yaradılışta bir çok şey bilinç altına kaydedilmiş olup bunlardan bir çoğu uykuya yatırılmıştır tarafımızdan.Zamanı gelmeyince yada bir vesilesini bulmayınca onlar uyuklamaya devam ederler.Sonra bir gün ya birisiyle bir muhabbete dalarsın yada bir yazı,yada hikaye insana o uykudaki kayıtlardan hatırlatma yapar.Öylesi bir yazı bu yazı okuyunca bilinç altımdaki yüzlerce hikaye illa benide yaz dercesine oyun sahnesine başlarını uzattılar,oysaki ben zaten yazmaktan yorulmuşum hangi birine el atacağımki yinede zamanı geldikçe yazarız.Elinize sağlık yaşantımdan kesitler buldum yazı içerisinde.Ebemi,annemi ve yengelerimi aynı oyun içinde gördüm.Son söz biz bu dünyaya yaşadıklarımızı yaşamaya gelmiştik zaten onun içinde değişime güç yetiremedik.Nitekim oyunun tılsımını bozmadan buraya kadar getirmiş olduk buda az bir kazanım olmasa gerek.