- 345 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ÜNİVERSİTE ANILARIM -4 (BOLU ABANT GEZİMİZ)
ÜNİVERSİTE ANILARIM -4
(BOLU ABANT GEZİMİZ)
Ne hayalde ne de düşte
Görse idim inanmazdım
Felek dolaştıkça peşte
Bir an olsun gönenmezdim
Bir kapı kapansa bile
Sanma hep çekersin çile
Gönülde yaşanmaz hile
Der idim de ben yanmazdım.
Okulda derslerime canla başla sarılıyor hiç aksatmamaya gayret ediyordum. Derslerimde hiç sıkıntı çekmiyordum. Tek zorlandığım şey, kitaplarımız olmadığı için sürekli fotokopi çektirmek zorunda kalıyordum. Hele ki bölüm öğretmenimiz o kadar titiz ve bir o kadar da disiplinli olunca işimiz daha da zorlaşıyordu. Bizleri sürekli yabancı basını ve yabancı moda dergilerini takip etmemiz için yönlendiriyor ve edindiğimiz dökümanları kontrol ediyordu. Bizlere sürekli:
"Siz sadece bir öğretmen olmayacaksınız, bu bölümden mühendis olarak da mezun olacaksınız. Belki geleceğin modacısı, tasarımcısı olacaksınız. En iyi şekilde yetişmelisiniz " diyordu. Ve çoğu hafta sonları okul kapalı olmasına rağmen bizleri okula çağırıp model analizleri yapıyor, onları inceliyor minyatür kalıplarını çalışıyorduk. Çizim dersleri ve o modellerin kalıplarını çıkarmak bana çok büyük zevk veriyordu. Lisede bu kadar istekli değildim. Ancak üniversitede oldukça farklılaşmıştım. Biliyordum ki ben bu sayede mesleğimin inceliklerini öğrenecek ve öğretmenliğe adım atacaktım. Formüller üzerinden hesaplamalar yapmak ve onları uygulamak benim vazgeçilmezim olmuştu.
Ancak, uygulama dersleri hep para demekti. Buna mutlaka bir çözüm bulmalıydım. Hele Nuray’ın yüzüğünü bir alayım. Benden ona bir hatıra kalsın gerisi önemli degildi.
Kaldığım yurttaki odamda Dürdane, Sevil ve Serpil ile aynı yaşta idik. Aynı okula gidip geliyorduk. Ortak yanlarımız çok fazla idi. Dürdane İzmirli’ydi. Babası yabancı ülkede çalışıyordu hiç para sıkıntısı çekmiyordu. Çok mütevazı ve bir o kadar da sevecen biriydi. Onu çok seviyordum. Sevil Manisa’lıydı . O da çok sevimli canayakın idi. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Sevil’in babası da bir okulda müdür idi.
Bir de Serpil vardı Ankaralı idi. Babası Milli İstihbaratta çalışıyordu. Ama hiç kimseye bundan bahsetmiyordu. Sadece bana söylemişti. Yengesi bizim okulda öğretim görevlisi idi. Ve o zamandan yengesi ona söz vermişti ’’seni de öğretim üyesi yapacağım’’ diye. Serpil adına sevinirdim ama kendi adıma çok üzülürdüm. "Sırtını dayayacak dağın olursa sen de dağ olursun ama ya yoksa! " der dururdum. Burnumun direği sızlardı o anlarda . ’’Âh keşke babam erkenden ölmeseydi. Şimdi benimle ne kadar gurur duyardı ’’ der gözyaşlarımı akıtmaktan vazgeçerdim.
Serpil’in ailesi bir yıl sonra Ankara’ya taşınınca Serpil yurttan ayrılıp ailesinin yanında kalmaya başladı. Ama bizleri unutmadı. Ara ara evlerine davet ediyor gidip geliyorduk.
Bir ara bizim odadaki ablalar Siyasal Bilimler Fakültesinin öğrencileri ile Bolu Abant’a günübirlik gezi düzenlemeye karar vermişler. Gece odada topladığımızda ’’ Oda olarak onaltı kişi geziye katılacağız. Mızıkçılık etmek yok. Hem çok uygun fiata gidip geleceğiz ’’dediler.
Ben alı al moru mor ne diyeceğimi bilemiyordum. Zaten zar zor yetiriyorum. Sırtımda herkes gibi bir kabanım bile yok. Bu karda kışta Bolu Abant’ta ne işim var.
’’Ben gelemem’’ dedim. Ne kadar ısrar ettilerse kabul etmedim. Serpil ile kantinde otururken Serpil bana: ’’ Tülay ben birlikte gitmeyi çok istiyorum ’’ dedi.
Anlattım durumumu. Ben yanımda getirdiğim paramı ancak yetiriyorum. Kredimin birazından ayırıp biriktireceğim. Nuray bacıma mutlaka düğününde altın yüzük takmalıyım dedim. Güldü. Elimi tuttu:
’’Tamam sen yine o yüzüğü al. Ama ben ikimizin yerine parayı verecegim. Sen istediğin zaman bana parayı ödersin.’’ dedi. Bu laf o kadar gücüme gitti ki kendimi tutamıyordum ağlıyordum. Gelmek istemiyorum. ’’Ben buraya okumaya geldim’’ dedim. Ama baktım ki Serpil de ağlıyor. Bu kez onun yüzüne garip garip baktım. ’’Sen gitmezsen ben de gitmem ki. Ama oraları görmeyi çok istiyorum. Hem bak, benim ailem gelirse bir daha oralara hiç gidemem. Lütfen. Ben sana borç olarak verdim kabul et. Ne zaman istersen ödersin’’ dedi. Onun samimiyetine inanıyordum. Çok naif çok sevecen biriydi zaten."Yok dedim benim param var. Sadece biriktiriyordum. Nuray için. Ama bir miktar ayırabilirim. Sorun olmaz’’ dedim. Zaten gerçekten de çok uygun fiata bir gezi düzenlenmişti. Sadece yol parası . Herkes yiyeceğini yanında götürecekti. Hem Kilis’ten Tülin Can isminde üst sınıflarda okuyan bir hemşehrim de gelecekti bizimle Böylece hafta sonu Bolu Abant’a gitmek üzere tüm oda arkadaşları hazırlandık. O gün için , sınavı olması nedeniyle geziye katılamayacak olan Meral bana kabanını zorla verdi."Oralar çok soğuk olur .Bunu yanında götür" dedi
Benim duygularımı ve gururumu çok iyi bildiği icin beni incitmemeye çalışıyordu.
Yanımıza biraz meyve ve simit poğaça aldık. Orada yemek yemeyecektik. Gezecek, görecek geri dönecektik. Otobüse yerleştik. Bizim odamızda Siyasal Bilgilerde okuyan iki kişi vardı. Onlar ayarlamışlardı geziyi. Otobüsün içine doluştuk. Herkes mutlu neşeli. Şarkı söyleyenler, eğlenenler...
Sanki bu otobüs hayat yükünü alıp atmış, insanları mutluluğa götürüyordu. Yol üç saate yakın sürdü. Nihayet vardığımızda bembeyaz bir örtü içindeki Bolu /Abant gölüne ulaştık. Muhteşem bir Tabiat Parkı vardı. Büyüleyici bir atmosferi vardı.
Sarıçam, karaçam, meşe, kavak, dişbudak, gürgen, söğüt, ardıç ağaçları, ormangülü, ılgın, fındık, muşmula, papaz külahı, alıç, çoban püsküllü, kuşburnu, eğrelti, böğürtlenler karların altindan bize gülümsüyorlardı. Abant Gölü’nün kenarları ise birbirinden güzel su bitkileri ve nilüferlerle doluydu. Ben nilüfer çiçeklerini hayatımda ilk kez orada görmüş hayran hayran izliyordum. Hep birlikte yürüyüş yapıyorduk. Abant Gölü’nün etrafındaki yüksek yamaçlara doğru yürüyüşe başladık. Aman Allah’ım! Rengârenk kardelenler, çiğdemler açmıştı. Göz alıcıydı. Bizim hayranlıkla izlediğimizi gören bir kaç siyasal öğrencisi yamaçlara tırmanıp kardelenlerden toplayarak bizlere birer demet sundular. Çok utanmıştım. Kilis’te iken değil bir erkekle konuşmak, okula giderken başımızı kaldırıp karşıya bakamaz, yere bakarak gider gelirdik. Herkes alınca ben de uzanıp aldım ve teşekkür ettim.
Hep birlikte yürüyor sohbet ediyor ve okullarımızdan konuşuyorduk. Ben, Serpil, Sevil ve Tülin’den hiç ayrılmıyordum. Gün kararıncayadek arada yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerden yiyerek Abant Gölü ’nün bütün güzelliğini ve nilüferleri seyrettik. Sonra otobüsümüze binerek yurdumuza geri döndük. Serpil bana yavasça’’ gördün mü bak iyi olmadı mı?"dedi. Gülümsedim.
Aslında o kadar iyi olmuştu ki ruhuma o kadar iyi gelmişti ki o tabiat parkında doğa ile başbaşa kalmak. Bir anda her şeyi unutmuştum. Artık biliyordum ki okulumu bitirdiğim an güzel bir geleceğim olacak. Böyle yerleri daha rahat gezebileceğim. O gece mutlu bir şekilde uyudum.
KARDELEN(Ayrıkotu)
30.01.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar
YORUMLAR
AYRIKOTU
Gönlünüze sağlık. Selâmlar
AYRIKOTU
Gönlünüze sağlık. Selâmlar