- 317 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ESKİ SİYAH MERSEDES
ESKİ SİYAH MERSEDES
Eski siyah mersedes tuhaf şeyler yapmaya başladı birkaç gündür.
Araçlardan anlarım ama usta kadar değil; baktım bulamadım. Bu araç ilk günden beri beni korkutuyordu. Sanki içinde öldürülmüş bir ruhun anılarını taşıyordu. Aniden çalışıyor, duruyor, kontak anahtarı takılı değil. Anlamadım. Herhalde içinde biri intihar etti ve aracın içinde bir varlık geziyor diye düşündüm. Sonra yok ya, böyle şey olamaz diye düşündüm.
Siyah. Öyle siyah ki şeytan gibi bir siyahlık, karanlık, o karanlıkta farkları ışıkları yakmasak hayalet gibi, karabasan gibi bir şey.
Birkaç gündür tek odalı bu köy evindeyim, her akşam araçla bir tur yapıp dönerim. Garaj yok, eskiden koyun ya da ineklerin bakıldığı yere çekiyorum aracı, eve uzak bir noktada ahır. Burası ürkütücü bir yer, mezarlığın hemen arkası. Koyun otlatan çocuk demişti, geceleri sesler duyarsın, dikkat et. Çığlık atan bir kadın, ağlayan bir bebek, köylüler oraya kaç kez gitmişler ama ne kadın, ne çocuk bulamamışlar.
Aracı ahıra çektim çatı saç, kütükler var altında. Yağmurlu bir gündü. Sis vardı ve birden deli bir sağanak başladı, Ocak ayının başıydı. Birden aracın farları yanmaya başladı. Arıza oldu dedim. Aracın kapılarını kapattım, kilitledim, buralarda asla hırsızlık olmaz ama kilitledim. Az sonra, ayazlı puslu karanlık havada on metre uzaklaşmıştım ki, ahırın büyük kapısını kapattım ki. Farlar yandı. Küfür ederek ilerledim, farları kapattım, teknik bir arıza diye düşündüm,
Ertesi gün akşam ıssız yollarda sağanakta gezdim, köy yolunda, dağlara gittim, geri döndüm. Yapacak bir şey yok, afyonum patlamamış, radyo açtım kısık, klasik müzik dinliyordum. Sigara yakmıştım. Yapacak bir şey yoktu, huzur bulmak, kafayı yerine getirmek, çevre, ağaçlar müthiş işe yarar, yağmur kokusu, ıslak toprak kokusu, yağmur yağınca hazinelerini aralar toprak. Eski, terk edilmiş evler vardı, her şey bir yort savul atmosferini yansıtıyordu sanki, eski bir atın özlemi gibi, sağlam, köklü, kuvvetli, emekliye ayrılmış bir eski yarış atının hayallerinde, gençlik hayallerinde iz sürerek ilerlemek gibi bir duyguydu hissettiğim, bu iyiydi, öykülere ve romanıma devam etmek için. Çok özlediğim bir şey vardı, bir kadın yoldaş, aracın içinde yüzüne bakmaktan hoşnut olacağım bir arkadaş, o çocuksu sesiyle konuşup dursun. Gülüşle parlayan o tatlı yüz, çocuksu gülüş, tasasız sohbet, kadınlarda dağlardaki ayazlı gecelerde parlayan ay ışığı gibi güçlüdür o gülüş, nasıl mesut eder insanı, nasıl uçurur, kısa bir etek giymiş olsa, sarı mesela, elimi uzatıp yanağını okşasam o konuşurken, saçmalasın istediği kadar.
“sen neden konuşmuyorsun dese, aaa bak yağmur ne güzel yağıyor, ağaçlar hakkında ne düşünüyorsun dese, bu taşlı yol neler neler görmüştür, nelere tanık olmuş dese, şu ilerdeki boş ahır mesela.”
İlk sevgilim Nurgül içime düştü, hemşire olup çıkmış, onu ne çok sevdim, ne muazzam kızdı o, ela gözlü, kural, kısa küt saçları vardı, küt saç sitiline o zamandan beri hastayım, evlenmiştir kesin, birden fazla çocuğu olmuştur, malın biriyle evlenmiştir, güzel kızlar hep bunu yapar, içim yandı ona duyduğum aşkla, bana hiç pas vermedi; Ama sonunda bana kapı açtı, şaştım, yıllar sonra anladım, beni gizli gizli ne çok sevmiş, onun bakışları, enerjisi enerjimde deli atlar gibi koşturuyordu, uzun yılar sonra hissettim bunu. Köpekler gibi dolandım peşinde, malın biriyle evlenmiştir kesin, büyük ihtimalle boşanmıştır, gönül düşürdüğüm bütün kızların başına felaketler gelir, hep en kötü, en kalitesiz, en karanlık, en ahmak adamları severler, sevmişlerdir, oysa ben öyle değilim. Biliyorum, zerre şüphem yok, onların güzel enerjileri benden sonsuza dek yaşıyorsa benim onların üstündeki kutsal enerjimde yaşayacak, bu bir koruma kalkanı, asla tükenip bitmeyecek, Nurgül ile sadece bir kez yan yana yürüdük, 20 dakika mı neydi, göz açıp kapanıncaya kadar hızlı tükenmişti, hep ben konuşmuştum. Hayatımda ilk ve tek kez öyle muhteşem hissetmiştim, bir daha hissetmedim böyle bir şey, okulun son günü, sadece bir kez fırsat verdi bana. O anlar muhteşem bir mucizeydi, uzun yılar sonra Nurgül’ün yaşadığı mahallesine gitmiştim. Okuldan tanış Ümit’e rast geldim. Ümit’in o vakitler poposundan ayrılamayan bir sevgilisi vardı.
Pınar, kız onu terk edip benle buluşmak istemişti, Pınar’la bir kez buluştum, ilk kez onunla buluşmak için dersi asmıştım.
Tabi ümit’e okul civarında rastlayınca ondan utanırdım, bir kez bunu belirttim, o da bana; “o kızla işim bitti,” demişti.
“Nurgül nerde?” demiştim ona.
“Taşındı, hemşire oldu…”
Birkaç adım ahırdan uzaklaşmıştım, aracın radyosu açıldı. Tam geri gidecektim, sustu, eve doğru gidiyordum, radyo yine çalmaya başladı, ahıra girdim, ses seda yoktu, aracın kapısını açıp kontrol ettim. Kapattım ve çıktım.
Gece yarısıydı, uyandım aniden, sanki bir şey beni uyandırdı, ayak sesi duydum, biri dışarıda geziyordu sanki, emin olamadım, ses yok olmuştu, yattım, kabus gördüm, kan ter içinde uyandım, kuzineye odun attım, içerisi soğumaya başlamıştı, pencereden dışarı baktım, uzakta bir ışık gördüm, ahıra takıldı gözüm, aniden ışık parladı içerde, biri aracı mı yürütüyordu, süratle giyindim, buraya gelmekle iyi yapmadığımı düşünmeye başladım, roman yazmak için uygun bir yer lazımdı, bir dostum bana bu evden söz etmişti, evin sahibi akrabasıymış, cezaevine girmiş demişti, ev boş, etrafa eve arabaya göz kulak olacaksan oradan çıkana kadar kalabilirsin, birini arıyordu bekçi. Abisiyle görüşeyim sen yaparsan. Hatta aylık maaş bile verir demişti, bana inandırıcı gelmemişti, ertesi gün asgari ücret tutarında parayı çıkarmıştı, adresi vermişti, her şey böyle başlamıştı.
Ahıra yaklaşınca içerdeki ışık birden söndü, sanırım bir el feneri aydınlığıydı bu. Sağanak yağmur altında ilerliyordum, ahırın sacında yağmur tapırtısı, iki ses duydum,
“bizden çaldığı paralarla iyi araba almış.”
“Nesi iyi lan, antika bu!”
“Yakalım şunu, sonra onu!”
“Bir beynin olduğunu hatırla. Bırak, katil olmaya değmez, aracı alıp gidelim. Okuturuz birine.”
“Anahtarı nerde, gidip şu uyuzun gırtlağına çökelim.”
Korkuyla yönü şaşırdım, tarlalara doğru koştuğumu fark ettim.
Sonra durdum, ses duymuştum, kapıyı kırarak açmak için cebelleşiyorlardı. İyi akıl etmişim, bir şey olur diye yandan demir boru koymuştum kapı arkasına.
“Eski suç ortakların geldi Mahmut, kalk ayağa!”
Birden aklım başıma geldi, cebimdeydi anahtar, ahıra doğru koşmaya başladım. Araca atladım, kontağı çevirdim, asfalta çok yaklaşmıştım, ardımdan kurşun sıkıyorlardı. Başımı öne eğmiştim, çoktan uzaklaşmıştım oradan.
30 ocak 2022 Pazar
03:44
İsa Kantarcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.