- 264 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İsimsiz
Adam sahilde yürüyordu. Yorulmuştu ve yılmıştı. Yalnızlığından boğulmak üzereyken bir banka oturdu. Kimsenin onu görmesini istemiyormuş gibi davranarak üzerindeki montu kulaklarına doğru çekti. Öylesine dalmıştı ki evrendeki boşlukta sanki dünya değil de kendisi yüzüyordu. Hava alaca karanlık bir halde insanlara küsmüş giderken, batan güneşe gözleri takıldı. Kim bilir belki eski hayatında ne acılar tattı veya ne mutlukları Sokrates gibi elinin tersiyle iterek baldıran zehri içmeye razı oldu. Durmalı dedi kafasını hafifçe kaldırarak, neyin durması gerektiğinden hiçbir fikri olmadığı sesindeki karmakarışık tondan beliydi. Kimileri kararsız diye tarif edebilir bu ses tonunu, eminim içindeki karmaşanın dile gelmiş bir haliydi.
Biran dikkatini köpek havlaması dağıttı. Ne derdi var diye bakışını o yöne doğru çevirirken, kırmızının en haylaz tonunu üzerinde taşıyan pembe rujlu, ruhunda huzurun bin bir halini taşıdığı bakışlarından beli ismini şuan anımsayamadığım teninin rengi kumaş bir iplikle dokunmuş, kadıncağıza sözleri ilişi verdi.
Mutsuz adamların derdi de bu derdi babası her gördükleri güzel kadını sanki az bir dertleri varmışçasına birazda üzmek için hayatlarına girmek için uğraşmaları, tam bir kahkaha atacakken kadın, ayni banka oturdu.
Bizimki geçmişin getirdiği anılarında tam karşısında olduğunu fark edince oradan uzaklaşmaya karar vermiş olacak, yerinden kalktı. Sahilde yürürken bir an olsun, fikirleriyle kavga etmeyi bırakmayacak kadarda cesurdu. Beynin kıvrımlarında dolaşırken, Doğunun lisanıyla Eflatun, Batının değimiyle Eflatunla karşılaştı. Garibim tam ağzını açacaktı, eliyle bana bulaşma dedi. Bu durumu gören Aristoteles gülmeye hazırlanırken, ona bakma tenezzülünde bile bulunmadı. Yeter dedi içinden sadece susun konuşmak zifiri karanlığın içinde kaybolan bir ışıktan başka ne olabildi.
Durmak mümkün mü? Bu kadar hızlı akan bir zamansızlıkta ve üstün sanayi aşkına neden olan birçok fikrinizle rahat bırakın beni, sonsuzluğumda kendimle baş başa kalmak istiyorum. Adım atmasa da yürümeye devam ediyordu. Bir ara tabi ki yine beyninin herhangi gereksiz bir noktasında bıyıkları ağzına dolmuş bir adamla karşılaştı. İsmini söylemeye bile gerek duymadan yanına gitti. Gitmek kolay mı dedi. Bir ton laf işitti öyle mecazı değildir bu söylediğim bazı sözcükler söylendiği an israf kıvamına girse de bu sözler hem var olmayan hem de var olan Dünya da bir ton çekebilirdi.
Bu arada sahi bu adamın yani baş kahramanın bir ismi olmalıydı? Sonuçta okuyucu bu ismi veremez mi? diye düşünürken ayni adam yazara da bir ton laf etti. Ne yapsınlar hem adam hem yazar kaçı verdi olmayan Dünyadan acıların bile etiket fiyatı kadar olan dünyaya, yazar yorulmuştu.
Biran karşısında aydınlığın içinde karanlık bir nokta ve noktanın içinde yazan bir yazara denk geldi. Bundan sonra ne mi oldu, kim bilir belki de adam kendi ismini bulur. Zira dostlarım isminiz yoksa bu dünyada ne söylerseniz söyleyin boşlukta asılır kalır. Bunun için bile değmez mi, bu arada buradaki mi ayrımıydı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.