- 336 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SINIFININ FEDAİSİYDİ
Kasnağından fırlayan kayışa
kaptırdın mı kolunu Alişim!
Daha dün öğle paydosundan
önce
Zileli’nin gitti ayakları
Yazıldı onunda raporu
’’ihmalden !’’
Gidenler gitti Alişim
Boş kaldı ceketin sağ kolu...
Hadi köyüne döndün diyelim
tek elle sabanı kavrasan bile
sarı öküz gün görmüştür
Anlar işin iç yüzünü !
Üzülme Alişim sabana geçmezse hükmün
Ağanın davarlarına geçer...
Kim görecek kepenek altında eksikliğini
kapılanırsın boğaz tokluğuna
Varsın duvarda asılı kalsın bağlaman
beklesin mızrabını
Sağ yanın yastık ister Alişim
Sol yanın sevdiğini
Kızlarda emektar sazın gibi
Çifte kol ister saracak.
7 Temmuz 1993’te yitirdiğimiz 1940’ların ’’Fedailer Mangası’’nın ’’komutanı’’ Rıfat Ilgaz, 1943’te yazdığı ’’Alişim’’ şiirinde işçi Alişlerin o yıllardaki durumunu böyle anlatır.
Rıfat Ilgaz bir ömür boyu Alişlerin şairi, romancısı, öykücüsü olmuştur. ’’Alişim’’ şiirinde sadece işçilerin 1940’lardaki ağır çalışma koşulları yoktur; aynı zamanda, o yıllardaki işçi sınıfının köylü kökeni de vurgulanır. Köylünün ırgat ve maraba konumuna da göndermede bulunur. Rıfat Ilgaz, yaşamı kasaba ve kentlerde geçen bir aydın olarak aralarında yaşadığı işçiler ve diğer kent emekçilerinin yanında köylünün durumunu da çok iyi bilir. Bu, kendini ’’üreten ve yaratan’’ sınıfa adamanın sonucudur. Daha net, açık ve kuvvetle belirtmekten çekinmez ve ’’emrinde olmak’’ der tutumuna. Üreten kişiye kişiye güvenmek. En haklı insan bence üretendir. Üretenden yana olmak. Biraz daha yüreklice konuşacak olursak ki, bugün bunu bile söylemek yüreklilik istiyor, işçi sınıfından yana olmak. Onun sorunlarını sanat yoluyla dile getirmek. Sanatın olanaklarından yararlanarak, işçi sınıfının bir kelime ile buyrultusunda, onun verdiği görev ve ödevde yerini almak...Sanatçı kendi sınıfından kopmuş kişi değildir, kopmuş kişi olmamalıdır.
Manga arkadaşı Attila İlhan’a daha da açığını söylemiştir
’’Yıllar önce yağmurlu bir sabah Taksim’deki Bulvar Kahvesi’nde Rıfat’la karşılaşmıştım. Sarmaş dolaş olmuştuk. Meğer birbirimizi ne kadar özlemişiz. Laf arasında yeri nasıl düştüyse demişti ki;
’’Yetenek, bilgelik, çalışmak, teknik ıvır zıvır hepsi lazımdır; ama yetmez! Şairi şair mertebesine getirirse halk getirir; marifet, onun bulunduğu hizaya yükselebilmektir ! Gerisi fasa fiso !’’
İşte böyle Rıfat ’ağbiy’ eski askerlerden pek kimse kalmadı; öteki taraftakilere söyle, içleri rahat olsun, mevziler terk edilmeyecektir
’’Fedai’’ nitelemesi de Attila İlhan’a ait. İlhan içinde kendisinin de yer aldığı ’’1940 kuşağı’’ sosyalist edebiyatçılarına ’’Fedailer Mangası’’ adını vermişti ve manganın ’’komutan’’lığına da Rıfat Ilgaz’ı layık görmüştü. Attila İihan’ın ’’fedai’’nitelemesi ve ’’manga’’ya baş seçimi rastgele ve boşuna değildir. Fedailik Türk devrimcilik geleneğinin en önemli özelliklerinden biridir.
Jön Türkler fedaidir; Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliyeciler fedaidir; Şefik Hüsnü, Reşat Fuat ve Hikmet kıvılcımlılar fadaidir; Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Attila İlhan fedaidir. Deniz Gezmişler fedaidir.
Üretenin ve yaratanın sanatçısı olmak, ’’fedai’’ olmak ve ’’mevziyi terk etmemek’’;Rıfat Ilgaz ve Attila ilhan’ları benzerlerinden ayırdeden üç temel özelliktir. Yaşın 100 de olsa, kuşatılmış da olsan, mevziyi terk etmeyeceksin:
’’Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
...
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol.
Rıfat Ilgaz, kendisinden önceki ve sonraki bütün has sosyalistler gibi, toplumumuzun ilerlemesi bakımından Kemalist devrimlerin ve tam bağımsızlığın değerini iyi anlamış ve savunmuş bir edebiyatçımızdır. Bu konudaki düşüncelerini her zaman yüksek sesle söylemekten ve açıkça yazmaktan geri durmamıştır. Türkiye’nin 1940 larla birlikte girdiği karşı devrim sürecini yaşamanın acısını hep yüreğinde duymuştur:
’’Ne yazık ki Atatürk benim kadar yaşamadı. Yarım yüzyıl demek, devrimler devrimciler için çok kısa süre...Geri bırakılmış bölgeler için...Bunun gerçekliği şu günlerde açıkça anlaşılmıyor mu?
’’Atatürk’le birlikte devrimcilik hatta laiklik de öldü politikacılar arasında. Devrimlere sarılan aydınlar, öğretmenler yok değildi ama, devrimcilik ve laiklik anlayışı anlam değiştiriyordu durmadan.’’
Ahmed Arif onun için ’’yurdumuzun büyük acısı ve yıkılması imkansız onuru’’ der, 1988’de yazdığı mektupta: Sevgili Rıfat Ağabey ! Halkımın, yurdumun büyük acısı, büyük hüznü, sonsuz sevinci ve yıkılmaz onurusun. Büyük şair, büyük inanç adamı, büyük namus anıtı ve büyük ozansın. Sana Ağabey, diyebildiğim için mutluluk duyuyorum. Şunun şurasında bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile kahrolarak verdik gitti...Alnımız ak yüreğimiz pırıl pırıl...’’
Ilgaz’ın kalbi Sivas’taki 2 Temmuz 1993 aydın kırımına dayanamadı. Yüreği hem Batı güdümlü irticanın yükselişine, hem yakılan aydınlara, hem de o aydınlar içindeki Asım Bezirci gibi çok yakından tanıdığı kimselere yanıyordu. Büyük uzak görüşlülükle, Batı güdümlü irticanın özellikle 12 Eylül’le birlikte yükselişe geçtiğini zamanında saptamış ve bu konuda Batı tarafından ’’demokrasi’’ , ’hoşgörü’’ ninnileriyle uyutulmaya çalışılan aydınları sürekli uyarmıştı.
Rıfat Ilgaz sıradan dindar, inanan insan ile emperyalizm güdümlü irticayıda birbirinden sağlıklı bir görüş ve tutuma sahipti. Bu konuda şöyle diyordu:’’İnanan kesimdeki ’’gavur’’ düşmanlığı, aslında Batı ve sömürgeci düşmanlığıdır. Biraz kurcalarsan bu gavur düşmanlığının sömürgeci düşmanlığı olduğunu anlayarak, şaşıracaksın !’’
Madımak yangınını seyreden zamanın hükümet ortağı İnönü’lü Deniz Baykal’lı sosyal demokrasi liberalizminin Kemalizm’e ihanet içinde olduğunu söylemekten de çekinmedi. Rıfat Ilgaz’ın 1911’de yeryüzüne ’’merhaba’’diyen yüreği, 7 Temmuz 1993’te durdu.