- 272 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYAYI CEHENNEME ÇEVİRENLER YARINLARI KARANLIĞA GÖMERLER!
Taraf olanlar bertaraf oldu diye anlatılan bir söz vardı ama kimse taraf olmayanların bertaraf olacağı günlere gelinebileceğinden bahsetmiyordu. Oysa taraf olmakla taraf olmamak arasında gidip gelen insanların her dönemde bozuk para gibi harcanacağı, taraftarlıklarından belli oluyordu. Medeni insan, her zaman bir taraftadır o hakkın adaletin doğrunun yanındadır. Doğruyu doğru olarak seçebilmek, sizin doğrunun yanında olmanızı gerektirir. Omurga taşıyan insan bir duruşa göre yaşar. Duruşu olan insanlar bulundukları her ortamda herhangi bir ideolojinin, grubun, liderin, partinin ya da gücü kontrolünde bulunduran otoritenin tarafında değildir. Onlar hep aydınlık tarafta bulunurlar ve insanları gölgelerinde bırakmak istemezler. Eğer insanlık bir gölgede kalacaksa o gölgenin de ancak doğruluk ve hakikatin gölgesi olmasını isterler. İnsanın olduğu yerde doğrunun ve hakikatin gölgesi nasıl olacak, mutlaka herkes kendi menfaatlerine göre belirleyici ve biçimlendirici olacak diyenlerin olacağını biliyorum. Ancak doğruluk yaşanmayacak ve yeryüzünde bir gelenek olarak devam etmeyecekse, yaratıcı neden doğruluk hakikat diye bir yaşamı var kıldı. Yaşanmayacak bir oluşumu insanlığın hayatının ortasına bomba gibi bırakarak insanlara zulmetmiş olmaz mı?(!) Böyle düşünen bir anlayışa verilecek en güzel karşılık bu olsa gerek…
Descartes’in deyimiyle, “Tanrı kavramı onun var olduğunun kanıtıdır. “olmayan bir şeyin bir kavramla anlatılması da mümkün değildir. Varlık evreninde ontolojik olarak Yaratıcı vardır ve o fani olan varlıkların içinde oluşan sonsuzluk düşüncesinin ta kendisidir. Çünkü sonlu bir varlığın sonsuzluğu arzulaması, ancak o sonsuzluğu onun ruhuna sonsuz bir varlığın koymasıyla mümkündür. Dolayısıyla sonsuz varlık mutlak hakikatlerin, doğruluğun iyiliğin, güzelin kendisidir diyen Platon’da bu evrende bir hakikat yaşamın olmasının mümkün olduğunu anlatmaktadır. Bunları örneklendirmemin sebebi, olmayan bir şeyin varlığını konuşmakta abesle iştigal olacağı için, hakikate uygun bir yaşam bu evrenin varlığının bünyesinde Tevhidi gerçekleştirmesinin yegâne nedenidir.
İnsanlık yaşamı, olumsuzlukları referans göstererek, onlardan daha ilerde olduğunu söyleyerek oluşturulacak bir hayat asla olamaz. İyiliklerin havarisi ve güzelliklerin yeryüzüne taşıyanı olup, adalet sancağını zulmün ortasına dikebilmenin yolu, olumsuzlukların hayatın hiçbir noktasında referans alınmamasından geçer. Bir yolun kendisi doğru ve istikamet üzere olduğu zaman yol üzerinde olumsuzluklar olsa da o olumsuzluklar yolun hakikat olmasını olumsuz etkilemez. Ancak yolun kendisi hakikatten uzak ve zulme dayanan bir yol ise yol üzerinde bazı olumlu sonuçların olması o yolun kendisini istikamet yolu asla yapmayacaktır. Bu durum Pis fosseptik kuyundan gelen kokuları gidermek için, rögardan akan atıklara temiz çeşme sularını akıtarak onları temizleyeceğini söyleyenin zamanı ve elindeki imkânları boşa harcamasından hiç farklı olmayacaktır.
Hakikat denklemi kurulmadan bu yaşamdaki varlık evreninde sorunların çözümü kolay olmayacak ve istenilen sonuca varılmayacaktır. Hangi inanç ve ideolojide olursa olsun yeryüzü yaşamını mutlu etmeyi düşünmeden insanların yaratıcıya gittiği zaman verilecek hesaplar üzerinden insanlara bir yaşam sunmayı düşünenler, asla doğruluk haritasının içinden bir koordinat seçemeyeceklerdir, dolayısıyla bulundukları yer onların hakikatle yüzleşmelerini engelleyecektir.
İnsanların dünyalarını imar edemeyen hiçbir düşünce ve inanç onların ahiretini kurtarmayı vaat etmesin, yalan söylemiş olur. Dünyada mutsuzluk, ıstırap, kahrolmuşluk, zulüm, cinayet, adaletsizlik, liyakatsizlik vicdansızlık egemen olan bir yaşamdan, geleceği aydınlatmasını beklemek sadece insanın kendi aklıyla alay etmesidir. Bundan dolayıdır ki, Ortaçağ Avrupa’sında skolastik anlayışa sahip olan batı insanları kilisenin girdabında boğarak, onlara cennet vaat etmeye devam etmiştir. Yani dünyalarını karanlığa gömenler, insanların sonrasını asla aydınlatamazlar. Allah Resulünün geldiği döneme bakarsanız, Mekke’de tefeciliğin egemen olduğu bir ortamda, insanları onların pençesinden kurtarmaya çalıştı, diri diri toprağa gömülen kızları hayata kavuşturdu, gasp ve haramiliği ortadan kaldırmak için mücadele etti, hatta buna en iyi örneklerden biri o gün Güç ve iktidar sahibi Ebu Cehilden bir yabancının malını alıp teslim etmesi de var… Hayvan muamelesi gören insanların boyunlarına yular takılarak Pazar Pazar satışlarını yok etti ve o zalimleri Hakka boyun eğdirdi. Mekke’den Medine’ye Hicret sonrası Medine’de Ensar ve muhacir kardeşliğini oluşturdu paylaşımcılığı ortaya çıkardı… Bunların birçok örneklerini verebiliriz, tüm bunlar insanlara ahiret vaat ederek değil, dünyalık zulümlerden insanlık kurtarıldığı zaman ahireti konuşma hakkının olacağını bilen bir elçinin uygulamalarıydı.
Allah’ın Resulünden sonraki ilk 50 yıl sonrasında oluşan anlayış, insanların dünyalıklarını cehenneme çevirerek onları ahirette güzel bir hayatın beklediğini söyleyerek oyun kuran zalimlerin elinde insanlık paçavraya döndü. Sonradan gelenler de, dünyalıklarına hizmet ettiği için, bu anlayışı sihirli bir buluş gibi gelenek haline getirdi ve İslam toplumu denen ortamların tüm yöneticileri tarafından bayraklaştırıldı. Geldiğimiz noktada ise tamamıyla dünyası harap olmuş, yaşamları zindandan, dışarıdaki aydınlığa hasret kalmış mahkûmların hayatına döndü. Yani üstü açık mahkûmlar olarak yaşar hale geldiler. Burada insanlığa anlatacağınız manevi değerler anlatılmadan iflas etmiştir, ne kadar şişirirseniz şiriniz patlamış balonun şişme umudu nasıl ki yoksa böylesi yaşamlarda sizin anlatacağınız manevi değerlerin cazibesi de olmayacaktır. Batı ile kıyasladığımız zaman, batı bu karanlık dehlizi aydınlanma ile deldi biz ise onların aydınlandığı dönemlerden başlayarak, hala çıkma ihtimali olmayan karanlık tünellerde, insanları aydınlığa çıkarmanın hayalleri ile insanlığın umudunu tükettik. Umudu tükenmiş insanlarda, sizin savurgan hayalleriniz bir göverme gerçekleştirir mi dersiniz(!)…
Dünyayı imar etmek ve dünyayı aydınlatmak için yaşadığınız ortamdan başlayarak insanların düşünmesinin önündeki tüm engelleri imkânlar ölçüsünde ortadan kaldırmanız gerekir, düşünmenin önünde dağdan yüksek ve insanların umutlarını kıran ve güçlerinin ötesinde barikatlar varsa ve bunlar gün geçtikçe katlanarak yükseliyorsa, düşünsel anlatımların ve manevi iklime insanları taşıyarak onları rahatlatmanın yolları kapanmış demektir. Bizim toplum için bir örnek verecek olursak, asgari bir yaşam standardı ile açlık sınırında yaşayan bir insan sabahtan akşama kadar mesai yaparak haftanın 6 günü aynı işi yaparak ailesini geçindirmek zorunda ise, bu insanın düşünebilmesinin önündeki tüm kapılar kapanmıştır. Olağanüstü bir sürprizle karşılaşması hariç…
Dolayısıyla, taraftarlık veya taraf dışı olarak sorunları görmek istememek, insanlığa hizmet etmek anlamına gelmiyor. Adalet ile adaletsiz sorunları çözmek, insan olmanın gereğidir. Adaletin olduğu toplumlarda az da olsa insanlık yararına bilimsel, felsefi, kültürel ve sanatsal etkinliklerin ortaya çıktığına şahit olursunuz ancak adaletin yerlerde süründüğü ortamlarda ancak insanlığın yerde süründüğüne şahit olursunuz. Doğu toplumlarının Batının geldiği noktanın ötesine geçebilmesinin tek yolu, yeryüzünde her canlının yaşama hakkının olduğu en yüksek düzeyde dillendirilecek ve yeryüzü imkânlarının tüm insanlık için paylaşımının önü açılacak, her varlığın yaşam kalitesi yükselecek, yaşam kalitesi yükselen insanlara ahiretin önemini anlatın, o zaman sözlerin bir anlamı olacak yoksa size tekrar iadesi gerekecek…
Ben bir insan olarak ve ayrıca sorumlu duyarlı bir Müslüman olarak Hakikate şahitlik etmeyenlerin hangi tarafta olurlarsa olsunlar gazabın kapsam alanından çıkamayacaklarını düşünüyorum… Neden 17 bin Tanzanyalının bir yılda tükettiğini bir Amerikalı bir günde tüketsin, bunu sorumlu duyarlı hakikate şahitlik edecek yeryüzünde adaletin sancağını taşıyan insanlar yaşamlarıyla ortaya koymazlar ve karşı oldukları anlayışlardan daha debdebeli hayat yaşayarak hangi kurtuluşa insanlığı götüreceklerdir. Bugün dünyanın ilk 100 zengininin yarıdan fazlası, İslam ülkesi dediğimiz toprakların yöneticileri ise, hangi kurtuluşu anlatacaksınız insanlara…
Acaba neden Göçmenler hep Batıya gider, hiç doğuya gelen bir göçmen görmedim ama sömürmek amaçlı ve turist olarak gelenler çok… Almanya’nın gayrisafi Milli hasılası 57 İslam Ülkesi dediğimiz ülkelerin milli gelirinden fazlaysa o zaman insanların nereye neden göçmen olarak gittiğini sorgulamaya gerek yok sanırım… Bu ülkeler içinde yine ele ayağa dokunan kaşığa gelen biri varsa o da Türkiye, tüm olumsuzluklara rağmen yeryüzü mazlumlarına kol kanat açarak onların yardımına ulaşmayı ihmal etmiyor… Bu istek ve sorumluluk kendi halkı ile barışık yaşam ortamı oluşturmasına engel değildir. Kendi vatandaşının ihtiyaçlarını giderip onlara insanca yaşayacağı ortamı oluşturamıyorsa dünyanın en ücra uçlarına kadar gitse de onlar her zaman gölgede kalmaya mahkûmdur. Yani diyeceğim o ki, Toplumsal dayanışma kardeşlik toplumsal adalet olmayan bir ortamın tüm ampulleri patlamış demektir. Karanlıkta bir tünelden çıkarken acaba daha kaç tünel kaldı diye karanlık tünellerin hesabını yaparak yaşamak istemiyorsak kendimize gelmek zorundayız.
Toplum olarak taraftarlık uyaranlarıyla harekete geçmeyi bırakalım ve hakikatin tarafı olarak yaşamaya yemin edelim ki, yarınlarımız karanlıklardan kurtulmuş olsun… Bu güne kadar ki yaşamlarımız bir karanlıktan bir başka karanlığa geçerek geldi, bunun temel dinamiği adaletin dışında ne varsa hepsini yaşam alanımıza çekmemiz ve adaleti hayattan uzaklaştırmamız oldu… Onun içindir ki batı dünyasına özenmeyi bırakıp kendi bünyemizdeki omurgayı diriltelim bu omurga sadece ve sadece adalettir diğerleri bunun üzerine oturur… Adaleti inşa edersek o zaman dünyaya yön veren olabiliriz ve diğer tüm imkânlar bizim şemsiyemiz altında toplanır. Adalet yoksa yeryüzünün imkânsızlıklarına da sahip olsanız, yaşam alanlarınız bir cazibe alanı olamaz. Onun içindir ki adaletin ayağa kalkması ve doğrulması yeryüzünün batışını az da olsa geciktirecektir. Bunun dışında kalan tüm yaşamlar dine dayansa ve bu dinin de ilahi olduğunu söylese de yok olmaya mahkumdur.”…Zalimler yakında nasıl bir devrilişle devrileceklerini bileceklerdir….”Şuara:227
Tüm bu açıklamaların üzerine daha fazla söz söylemek istemiyorum sözlerin en güzelini Allah söyler…”Onlar sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar ”Rabbim bizleri sözlerin en güzeline uyan ve yeryüzünde adalete şahitlik eden kullarından eylesin… Selam saygı muhabbet ve dualarımla…
Erol KEKEÇ/23.01.2022/14.00
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.