- 483 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kedi tırmıkları
Kedi tırmıkları vardı. Kollarımda, boynumda ve yüzümde. Bir taraftan sevgi dolu, bir taraftan da acınası bir görüntüydü bu. Bir sevgi bu denli yırtıcı olabilirmiydi? Belli ki hayvanlar böyle seviyordu.
Aynaya baktığımda artık tanıyamıyordum kendimi. Ne aynada yansıyan yüzü, ne de ardındakini. Mücadele etmekten vazgeçen bu bezgin ruh ben miydim? Bana hayatım boyunca sevmeyi sorgulatan adam o muydu? Artık insanların kendilerine ait alanlarına sırf onların iyiliklerini istiyorum diye girmiyordum. Biri bir şeyi kendi için yapmayı reddediyorsa benim içinde yapmasını beklemiyordum. Artık benimle olmak isteyeni kendi iradesine, olmak istemeyeni keyfine bırakıyordum. Geçici hevesleri, neşeleri bittiğinde hüzünlerine ağlayacak bir omuzda olmuyordum artık. Buraya kadar kusursuz ilerleyen bir savunma içgüdüsü idi bu. Ama onları bırakıp gitmeyi beceremiyordum. Kedi tırmıkları gibi ruhumda acınası bir his bıraksalar da...
Saat gecenin dört buçuğu olmuştu. Gelmişti ve yanıma sokulmuştu. Buz gibi ayaklarını bacağıma değdirmesiyle ürktüm. Ardından o lanet olası koku. İçimde miğde bulantısına benzer bir his. Miğde bulantısı değildi ama kusma hissi vardı. "kar nasıl doldurmuş" dedi. Gözümü açtım penceremin yanında ki yatağıma yatmadan perdeyi aralık bırakmıştım. Dolacağını biliyordum bu yüzden uyku arası gözlerimi açınca bu güzel manzarayı görmek istemiştim. İyice sarılmıştı. Ama bir anlığına geçen o his ve koku yeniden içime işlemişti. Yataktan kalkıp mutfağa gidip su içtim. Ardımdan gelip "neyin var" dedi. "midem kötü" dedim. Sonra yatağa döndüm tekrar yanıma geldi. Yüzümü ona dönmeden "üstünü değiştirene" dedim. Kalkıp üstünü değiştirdi. Gidip elini yüzünü yıkadı ve sanırım parfümünü sıktı. Tekrar geldi. Ama burnuma o kötü kokudan başka bir şey gelmiyordu. Parfüm kokusu dahi yoktu. Kokulara duyarlılığım fazlaydı normalde mesela dezenfektan kokusundan tiksinirdim. Otobüste yanıma oturan kadın dezenfektan kokuyor diye mide bulantısıyla otobüsten kendimi dışarı atmıştım. Dezenfektan+hastane+kan çağrıştırdığı şeylerden mi bilmem bu yüzden hastanelerden nefret ederdim. Bu beni kan tutmasıyla alakalı olabilirdi. Ama bu diğer koku tarifsiz bir şeydi. Yeniden yataktan fırlayıp banyoya yöneldim. Kusacak değildim yüzümü yıkamak istedim. Sonra salona gittim pencereyi açtım tek ihtiyacım oksijendi sanki. Birde karın verdiği o huzur beş saniyeliğine her şeyi unutturdu. Yeniden geldi ve "neyin var" dedi. "yine aynı koku" dedim. "ne kokusu" dedi. Bilmiyormuş gibi cevap verdim. "arada bir seninle gelen" dedim. " nasıl olur?" dedi. "elimi yüzümü yıkamıştım." durup söyleyip, söylememe konusunda düşündüm "acaba bir duşa mı girsen?" dedim. Duşa girdi. Ardından çıkarttığı tüm kıyafetleri makineye attım. Oda kokusu ile tüm evi yıkadım resmen. Sonra yatağa yattım. Ve geldi. Sarıldı. Sarıldım. İçimden çok şey söylemek geliyordu. Kızıyordum. Üzülüyordum da haline. Kıyamıyordum açıkcası. Bu kadar içecek ne vardı. Ne mutsuz ediyordu ya da neyin alışkanlığıydı bu hayatından önemli olan. Daha önce defalarca konuşmama rağmen inkar ve itirazla karşılık bulan, onu benden uzaklaştıran bu sözleri tekrar etmeye gücüm yoktu.
Sadece kendine değil insan, kendine yaptığı kötülükle başkasını da cezalandırır. Ben bu cezayı hak etmiyordum. En son aynı kokudan başlayan tartışmamız da kendini kedi ile kıyaslayıp "seni tırmaladığı halde kediyi bile seviyorsun, beni sevmiyorsun!" demişti. Ve zavallı kediyi kapı dışarı etmişti. Gece yarısı arayıp, tarayıp merdiven altında bulmuştuk. Ama o hayvandı. İçgüdüsel olarak böyle seviyordu. Peki kendisi insan olduğu halde neden ruhumda böyle derin yaralar açıyordu. Ve neden hala ona bağlı kalıp, bu lanet evden bir yere gidemiyordum...
Sanırım bazı şeylerin cevabı yoktu. Alışkanlıklar kolay bırakılmıyordu. İnsanı renjide eden sevgiler, artık zarardan başka bir şey vermese de, alışkanlığın esiri olmuştu. Tanıdık bir yüz istiyordu insan. Ona geçmişini anımsatan. Geçmişle bağını koparmak unutmak demekti. Unutmak bilinçsizlikti. Böyle yaşamanın da bilinçli bir yanı yoktu. İnsanlar değişmiyor ama benim onlara karşı tavrım gün geçtikçe değişiyordu. Ben değişiyordum. Zamanla unutmayı göze alabilecek o gücü kendimde bulursam belki gitmeyide başarabilirdim bu hayvani sevgilerden...
YORUMLAR
Öncelikle şunu söylemek isterim ki yer yer dünya klasiklerini hatırlatan samimi bir yazı olmuş.
Sadece bunun için bile takdire şayan..
"kedi tırmıkları" benzetmesi nokta atışı gerçekten. Başlık da tam oturmuş.
Ufak tefek dilbilgisi hataları göze çarpsa da yazının anlam boyutu bakımından özel bir konuyu olabildiğince güzel işlemişsiniz. "kadın sustuğunda gitmiştir" sözü oluştu zihnimde.
"alışkanlık" konusuna gelince.. Genel olarak insanlar bu şekilde düşünüyor ve yaşıyor. Kaideyi bozan istisnalar dışında. Seçim bizim. Ya gideriz ya o "gitme" eylemini bir ömür içimizde taşırız.
Öyküleştirilen yazınızı sevdim.
Saygılar.
BeyKozlu tarafından 23.1.2022 11:38:15 zamanında düzenlenmiştir.
Sırrakalem
Dünya klasikleri dediğimiz o eserler belkide hayatın ta kendisidir. Benimkisi yanından bile geçmez ama bu jestiniz için ayrıca teşekkür ederim. Vakit ayırıp metni özetle yorumladığınız içinde.
Herkesin içinde insanlar tarafından açılan derin yaralar vardır. Lakin minik dostlarımızın sevgi ile açtığı yaralar tebessüme, insanların ki ise sızıya neden olur.