- 388 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
HER ŞEY BİZDE BAŞLAR
Nedense çoğu farlılıklarımıza karşın, neredeyse tüm insanların ortak bir ümidi,özlemi vardır şu “iyi” ye doğru. Sözü edilen kişi,kişiler veya durum , nesne için; iyi bakılmasını, ,anlaşılmasını,görülmesini,hissedilmesini ve daha ne varsa ona dair hep isteriz. Üstelik bu iyi sıfatı bizle anıldı mı değmeyin keyfinize. Kötüye dair en küçük şeyi kabullenmemize rağmen, iyiyle kendimizi ilişiklendirmemiz, sanırım çok doğal bir duruş. Peki, iyi nedir o halde? Neler iyi, neler daha iyi, mükemmeldir? Bunların bir kıstası var mıdır? Bize göre iyi olan, herkesçe de iyi midir? İyi, kişi ve topluma, duruma göre değişebilir mi? Görüldüğü üzere, ideallerdeki bu iyi kavramı çok yönlü,gizemli,göreceli de. Konuya bir de içerik bağlamında bakılırsa, iyi olarak adledilen insanların aynı zamanda; sorumluluk sahibi, vefalı, hoşgörülü,tebessümlü, olay ve durumlara yaklaşımları pozitif bakabilen, paylaşmayı seven,… özetle, tüm değerleri içselleştirmiş ve hayata yansıtan kişiler olduklarını görürüz. Bu son durum, iyi kavramının tüm değerlerin toplamı olduğu gibi bir sonuca da götürür bizi.
Topluma yön veren ve kuvvetle iman edilmiş dinî ritüellerde de hep o “iyi” kavramından dem vurulmaz mı? Kutsal kitapların tümünde dillendirilen bu husus, yaratıcı karşısında kullardan beklenen, onlar için türlü durum ve olaylarda tasvir edilen bir nitelik değil midir o iyi? Kutsal kitabımız Kur`an da bu husus ” …… yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” (Bakara, 177) “ şeklinde ifade edilmiştir. Son cümlede yer alan “müttakî” ifadesinin, günahlardan sakınan ve kaçan anlamına geldiğini görürsek, iyiye dair ilahî bakışı da kavramış oluruz sanırım.
Peki, neden iyi olmalıyız? Bu bir seçim mi? Herkes bu seçimi yapmak durumunda mı? İyi olanlarla olmayanlar arasında ne gibi farklar ortaya çıkacaktır? İyi olmak veya iyi olmaya çalışmak bize neler katabilir? İyi olmak çok mu zordur? İyiye karşı duruşumuz ile kötüye karşı duruşumuz neden farklıdır? Bu ve benzeri soruların üzerinde düşünürken, binbir sıkıntıyla çocuklarını yetiştirip büyüten anne ve babaların, yaşlılıklarında kimselerin yanlarında olmaması, okul çağındaki çocukların sokak ve caddelerde seyyar satıcılık veya dilencilik yapıyor olması, kurallara riayet etmedikleri için birilerinin ölümüne neden olan trafik canavarları, işini en ideal biçimde yaparken sırf makam uğruna türlü baskı ve şantajlarla yerinden edilen çalışanlar ,… vicdan dediğimiz ve iyinin özünde yer alan hissiyatlarımızı rahatsız etmiyor mu?
Daha iyi insanların yönetimde yer alması isteği, bu yönetimden beklenen; adalet,eğitim, ulaşım, ,sağlık,güvenlik gibi hizmetlerin de en iyi şekilde yürütülmesi beklentisinden değil midir? Toplumu doğrudan etkileyen yetkilerin doğru ellerde olması, bizim için de diğerleri için de iyidir. İyilerin arttığı bir toplumsal düzen de insanlar daha mutlu, gelecekten ümitli, değerlerini hayata aksettirebilen ve güzellikleri de paylaşabilen bir ortamı da teneffüs edebilirler. Çölde çiçek açmaması gibi, iyiliklerin de vücut bulabileceği bir zemine ihtiyaç vardır. İyiliklerin kökleştiği bir toplumda karşılıklı güven, sorumluluk, vefa, bağlılık, yardımlaşma gibi insanî ve aynı zamanda dinî ve etik öğretiler,ritüeller de can bulur. İnsanlar belli milletlerin kültürlerine dahil olsalar da,farklılıklarına karşın, iyi anlayışında daima ortaktırlar. Çünkü iyi, insanlığın ortak, vazgeçilemez,arzu edilen, yürekleri birleştiren,yaraları saran; sevinleri çoğaltırken, üzüntüleri de azaltan özel bir değerdir. Öyle ki, bütün değerleri yan yana yazıp toplasaydık, sonuç “iyilik” olurdu.
Zordaki bir insana yardım eden kişi, gözümüzde ne de büyük değer kazanır. Doğada zorlu koşullarda yaşayan yaban hayvanları için türlü özverilerle yiyecek sağlayan bir grup insanın davranışı, terk edilmiş bir yavru sokak kedisinin bakımının üstlenilmesi,… İçimizde ne de güzel duygular uyandırır öyle değil mi? O halde iyi olan şeyler bizde de mutlak bir karşılık bulur. Bu karşılık; kendini daha iyi hissetme, karamsarlıktan kurtulma, başkalarına yardımcı olma isteği duyma, insanlara ve doğaya daha olumlu bakabilme gibi türlü şekillerde ortaya da çıkar elbette.
Giderek zorlaşan hayat koşulları, insanları hayatın o rutininde daha bir maddiyatçı yapıyor. Gelecek kaygısıyla daha çok para,arsa,mal ve hizmetin sahibi olma yolunda da etik olmayan ve gözle görülür bir anlamsız çaba da var. Bu durum bütün insanlığı kuşatmış, değerler silsilesinde de o güzel insanî davranış ve tutumlar ne de seyrelmiştir yaşamlarımızda değil mi? Öyle ki, kırk yılın başında küçücük bir iyilik hareketi görsek, “insanlık halen varmış,ölmemiş. ” demekten kendimizi alamayız sanırım. Gıpta ile izlenen bu nadir ve güzel örnekler, hayatın içinde tüm doğallıklarıyla olmaları gerekenlerdi oysa. Bu kısa değerlendirmeden sonra, yaşamakta olduğumuz ve her şekilde bizleri karamsarlıklara sürükleyen kaotik durumlarla ilgili sürekli eleştirdiğimiz, kiminde de ötekileştirdiğimiz diğer insanlar, bizim için birer günah keçisi olurlar.Yaşanan kötü gidişin, can yakan olayların, bizi mutsuz eden ve kısacası kötü hissetmemize neden olan her şeyin orijininde faturayı kolay yoldan diğerlerine keseriz.
Açlıkla baş edebilmesinde başka yolu kalmayan ve sırf yaşamak için fırından ekmek çalan insanları; onlarca kez iş başvurusunda bulunmasına karşın, iş bulamayan ve hayatını idame ettirmek adına gayri yasal yollara başvuranları ne de acımasızca eleştiririz. Kışın ortasında evi olmadığı ve barınacak yer bulamadığından, soğuğun merhametiyle cebelleşen insanları gördüğümüzde üzülür, vicdanen huzursuz oluruz sıcacık evlerimizde. Hele ki soğuktan ölenlere dair haberler bizde o anlık derin bir sarsıntı yaratır. Bütün bunlar, iyiye olan özlemi, her insanın adil koşullarda yaşayabilme haklarını sorgulatır bizlere. Burada asıl sorun, topluma yön veren bir iyi duruşunun bizde de olup olmadığıdır. Diğer bir deyimle, iyiye doğru hamleye başlama kararlılığımızdır.
İnsanların bir kısmı neden kötüdür, ya da daha az iyidir? İyi ve kötü olmak denende bir seçim varsa, bu seçimi neler etkiliyor? Daha üç-beş aylık ve herhangi bir millete tabi bir bebek hakkında, hepimiz halisane duygular besleriz. Çünkü onlar; saftırlar,temizdirler, riya bilmezler, aldatmazlar,…Bu durum, çocuklar için de geçerlidir. Onların tebessümleri, yaşam enerjileri, merhameti yansıtan davranışları, dostlukları ne güzel örnektir biz yetişkinlere. Kısacık sürer kavgaları, gönül almasını bilirler. Başkalarının mutluluklarıyla mutlu olur, üzüntüleriyle de dertlenirler. Kısacası, diğer akranlarıyla ne de güzel hemhâl olurlar, şaşırırız. Moda sözcük şu “empati” en güzel ve yalın haliyle hayat bulur onların ortamında.
Her birimiz toplumu oluşturan tüm dinamiklerin birer önemli parçasıyız. Hayal ettiğimiz ve bizle birlikte tüm insanların ve hatta diğer canlıların bir arada huzurla yaşayabileceği bir dünya için sorumluluk almalıyız. Kendi yaşadığı alana dair kirlilikten sürekli şikayet eden ve fakat bunun karşılığında da hiçbir girişimde bulunmayan insanlarla bu değişimin yaşanamayacağı muhakkak. Her birimiz kendi evimizin önündeki temizliği yaparsak, sokağımız da mahallemiz de daha temiz olur. Buradan yola çıkarak, bizi daha insanî kılan şu değerleri yeniden ve samimiyetle ele almaya başlamalıyız, diye düşünüyorum. İyi düşünmek, iyiye öykünmek de güzel. Bu hususiyeti davranışa dönüştürmenin zamanı çoktan gelmiştir. Gözle görülemeyecek kadar küçük mikroorganizmalar, nasıl ki koskoca vücudun işleyişini sekteye uğratacak güce ulaşıyorlar değil mi? Toplum bütününün her bireyini de onun bir hücresi gibi görürsek, bireyden başlayacak bir iyilik hareketi; dokulara, organlara, sitemlere ve sonrasında da tüm vücuda tesir edecektir elbette.
Sadece tebessüm etmeyi alışkanlık haline getirmek dahi, bizim etrafa saçtığımız ve bundan yüzlerce kişinin olumlu yönde etkilendiği ve motive olduğu bir duruş haline gelmez mi? Asık yüzle dolaşman kime ne faydası olabilir? Konu iyi olabilmek ise, buna nasıl ve nereden başlayacağımızın ne önemi var ki? Cadde üzerinde enstürman becerileri ile günlük kazancını sağlamaya çalışan bir sanatkara gösterilen ilgi, hem bizi mutlu eder, hem de bu işi emeğini ortaya koyarak yapana. O gün iş yerinde daha bir canlı, daha bir istekli ve tebessümlü oluruz ister istemez. Aynı durum, emeği küçük paralarla da olsa pekiştirilen sokak sanatçısı, onun yakınındaki esnaf, esnafın mal aldığı toptancı derken,… zincirleme bir motivasyona ve iyiliğe doğru evrilir.
Hayata dair her şeye erimimizi sağlayan zenginliği istemeyenimiz yoktur sanırım. Ve fakat, içinde hayata dair paylaşımların, vefanın, şükrün, kendini büyük bir iyilik yaparak mutlu hissedebilme hazzının yaşanmadığı, yaşanamadığı bir zenginlik, olsa olsa insanîyette yoksulluk olur. Elinde var olanlarla yetinirken, başkalarının dertleriyle de dertlenebilen, sofrasında bir ihtiyaç sahibini ağırlayabilen, eğitimiyle ilgili bir öğrencinin kırtasiye ve kitap sorununa imkanı dahilinde katkı sağlayan, ağırca paket ve çantalarını taşımakta güçlük çeken yaşlıya edilen yardım, anahtarını yitiren komşuyu evine buyur edebilmek ve dahası bizi ne denli mutlu eder aslında. Kendimizi anlatabilmek adına ne güzel fırsatlardır bunlar. İyinin gereği adına yapılan her iş, söylenen her söz ve gösterilen duruşun bizdeki karşılığı, maddiyatla ölçülebilir mi? Ölümle pençeleşen bir hastaya kan bağışında bulunarak, bir ailenin yeniden hayata tutunmasını sağlamanın parasal bir karşılığı mümkün mü? Bunca güzelliğin sizdeki coşkusunu anlatabilmek de pek olası değil. İnsanlar iyiye olan ihtiyacı, başkaca çok şeyden daha öncelikli olmadıkça, dünyamızın daha yaşanılabilir olması da mümkün görülmüyor.
Bir şey ne ise, tezahürü de onun üzerinedir. Örneklendirmek gerekirse, iyi ve güzel adına bir eylem,duruş,söz, yine bir iyiyi doğurur. Bunun tersi de doğrudur elbette. Doğacak, ortaya çıkacak şeyler neden iyiden yana olmasın. Bunu yapanın,görenin,duyanın haz edeceği ve zincirleme bir reaksiyon gibi binlerce insana dalga dalga yayılacak bu iksir, aradığımız mutluluğu vermez mi bizlere? Şeyh Edep Ali ne güzel ifade etmişti bu hususu. Kötüye karşı iyiliğin,er kişinin işi olduğunu dillendirmiş, iyilikteki kârs vurgu yapmıştı şüphesiz. İstemesek dahi olumsuz söz, durum ve kişilerle karşı karşıya kalabiliyoruz.
Milyonlarca insanın içinde her birimiz sadece biriz. Fakat, o milyonları iyiye veya kötüye sürükleyenler de yine birimiz . Buradan asıl çıkarım, yaratılışın ebedî mutluluk arayışlarının iyiden beslenmesi,onunla anlam kazanması ve güçlenmesidir. İyi insan olmak tercihten öte, insan olabilmenin de zaruri bir gereğidir. Ne mutlu ;yüzleri güldürebilen tebessümüm sahibine, açları gözetene, üşüteni ısıtana, gönül zenginliğini her şeyin önünde tutanlara. Geleceğin nasıl olacağı, her birimizin iyi karşısındaki duruşuyla ne de ilgili aslında. Sizce de bunun için daha beklemeli miyiz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.