- 449 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ATATÜRK VE TOPRAK DEVRİMİ
Günümüzü anlamak açısından Cumhuriyet’in başındaki tarımın görünümünü ve bu olumsuz durumu değiştirmek için Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinde egemen rol oynayan Mustafa Kemal Atatürk’ün tarım politikasını ve eylemlerini kısaca anımsamakta yarar var.
1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman toplam 13.6 milyon nüfusun 10.3 milyonu kırsal kesimde yaşıyordu. Eğitimsiz Türk köylüsü, en ilkel araçlarla tarım yapıyordu. 1927 sayımına göre, ülkede 1 milyon 187 bin karasabana karşılık, büyük çoğunluğu dört yıllık Cumhuriyet döneminde dağıtılan 211 bin demir pulluk vardı.
Gübre kullanımı ve zararlılarla mücadele neredeyse bilinmiyordu. Nadas egemendi. Tahıl ekimi elle yapılıyordu.
Osmanlı devletinin toprak dağılımı açısından bıraktığı miras da olumsuzdu. Bu miras, adaletsiz toprak dağılımı özelliğindeydi. Ailelerin yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine, yüzde doksan beşi ise neredeyse boğaz tokluğuna çalışıyorlardı. Buralarda ağa, aynı zamanda devletti.
Toprakların azına sahip ancak çok sayıdaki küçük köylü işletmesi olarak anılan işletmeler ise asgari geçim geliri bile elde edemiyorlardı. Köylülerin bir bölümü de topraksızdı. Az topraklı ve topraksız köylülerin bir kesimi de büyük çiftlik sahiplerinin yanında ortakçılık ya da kiracılık yapıyorlardı.
Kısaca şu söylenebilir; Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüler, boğaz tokluğuna çalışan, gelecekleri belirsiz eğitim ve sağlık hizmetleri olmayan yığınlardı.
Atatürk’ün TBMM Açış Konuşmalarında üzerinde durduğu konuların başında köylülerin topraklandırılması geliyordu:
’’Şark vilayetlerimizin bir kısmında ihdas edilen umumi müfettişlik isabetli ve faydalı olmuştur. Cumhuriyet kanunlarının emniyetle sığınılacak yegane yer olduğunun anlaşılması bu havalide huzur ve inkişaf için esaslı bir mebdeydir. Yeni faaliyet devremizde gerek bu havalide, gerek memleketin diğer kısımlarında toprağı olmayan çiftçilere toprak tedarik etmek meselesiyle ehemniyetli olarak iştigal buyuracaksınız.’’
’’Çiftçiye arazi vermek de, hükümetin mütemadiyen takip etmesi lazım gelen bir keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin istihsalatını zenginleştirecek başlıca çarelerdendir.’
’’Toprak kanununun bir neticeye varmasını Kamutay’ın yüksek hizmetlerinden beklerim. Her Türk çiftçisi ailesinin, geçinebileceği ve çalışacağı toprağa malik olması, behemahal lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve iman bir esastır.’’
’’Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilecek toprağın olması büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecek arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgesinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınıflamak lazımdır.’’
Atatürk’ün yönlendirmesiyle, kuruluş yıllarında köylüleri toprak sahibi yapmaya yönelik kimi kanunlar kabul edildi. Bu bağlamda topraksız ve az topraklı köylülerin bir kesimine toprak dağıtıldığı biliniyor. 1925 Bütçe Yasası’yla yetki alan hükümet, daha önce çıkarılan 716 sayılı yasaya dayanarak göçmenlere ve topraksız köylülerin kimilerine toprak dağıttı. Bu bağlamda Ziraat Bankası’da kullanıldı. Örneğin Ankara’da 7 bin dönümlük bir çiftlik satın alındı ve 84 köylü ailesine dağıtıldı. Köylüleri toprak sahibi yapmak için ayrıca 1924 Anayasa’sının 74. maddesine 1937’de çıkarılan bu yasa ile bir fıkra eklendi. Fıkra’da ’’Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve Osmanlı Devleti tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti mahsus kanunlarla tegin olunur yazıldı.
Atatürk’ün ölümünden sonra 2. Paylaşım Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklar eklenince çiftçiyi topraklandırma konusu neredeyse 1945 yılına kadar askıda kaldı. 1945’de Atatürk’ün söylevleri doğrultusunda 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabul edildi.
Yasa büyük toprak sahiplerinin topraklarının kamu mülkiyetine geçirilmesine, bunların bir kesimini topraksız ve az topraklı köylülere dağıtılmasını ve kırsal bölgelerde köklü değişiklikler içeriyordu.
Ancak bu yasa uygulanamadı. Siyaset ve ekonomiye egemen olan büyük toprak sahipleri, toprak ağaları, aşiret reisleri ve şeyhler, kanunun uygulanmasını engellediler.