- 242 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (KÂF)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
KÂF SÛRESİ
2-بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
"Bilakis onlar içlerinden kendilerine bir uyarıcı gelmesine şaştılar. Kâfirler: Bu, şaşılacak bir şeydir dediler."
Ey Rasûlüm, kavminden müşrik olanların seni yalanlamaları, senin doğru söylediğini ve hak peygamber olduğunu bilmediklerinden değil, kendilerinden olan bir insanın, Allah tarafından uyarıcı olarak gönderilmiş olmasına şaşmalarındandir. Onlar, Allah’ın elçisinin ancak bir melek olacağını zannetmektedirler. Sen onlara peygamber olarak gelince, onlardan kâfir olanlar: "İçimizden bir insanın peygamber olarak gönderilmesi, şaşılacak bir şeydir." dediler.
الماوردي; {فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيءٌ عَجِيبٌ } فيه ثلاثة أوجه :
أحدها : أنهم عجبوا أن دعوا إلى إله واحد ، قاله قتادة .
الثاني : عجبوا أن جاءهم منذر منهم ، من قبل اللّه تعالى .
الثالث : أنهم عجبوا من إنذارهم بالبعث والنشور .
"Tek bir Tanrı’ya yalvarmaları gerektiğine şaşırdılar."
"Kendilerinden (kendi cinsinden, kendi nevinden), Cenab-ı Hak tarafından bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar."
"Diriliş ve dirilişle ilgili uyarıları karşısında hayrete düşüp şaşırdılar."
3-أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ
"Biz öldükten ve toprak olduktan sonra mı (diriltileceğiz)?
Bu uzak bir dönüştür."
Onlar, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in peygamber oluşuna şaştıklarını ortaya koydukları gibi, söyledikleri şeyleri de akıldan uzak gördüklerini ortaya koymuşlardır. Bu tıpkı Hak teâlâ’nın onlardan naklen, "Dediler ki: قَالُوا مَا هَذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَذَا إِلَّا إِفْكٌ مُّفْتَرًى "Bu, atalarımızın tapmak’ta devam ettikleri (putlardan) sizi mütemadiyen vazgeçirmek isteyen bir adamdan başkası değildir. Bu (Kur’ân), düzülüp uydurulmuş bir iftiradan başkası değildir" (Sebe, 43) diye haber vermesi gibidir.
Bu âyeti kerimenin başındaki ”hemze" inkâr içindir. ”Biz döndürülmeyiz, diriltilmeyiz," demektir.
Bu, (ihtimalden) çok uzak bir dönüştür.’ dediler. Buradaki uzaklıktan maksat, vehimden, âdetten, imkândan ve doğruluktan uzak olması olabilir. Yani, bizim toprağımızı diğer topraktan ayırmak mümkün olmadığı için, diriltilme olayı gerçekleşecek değildir, anlamınadır.
4-قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ
"Biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır."
"Biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz."
Bu onların dirilişi uzak görmelerine cevaptır. Çünkü ilmi dakik olan ve yerin ölülerin cesetlerinden neleri eksilttiğini, onların etlerinden ve kemiklerinden neleri yediğini bilen zât, elbette onları oldukları gibi diri olarak geri döndürmeye kâdirdir.
Âyeti kerimede: ”Toprağın onları eksilttiği" değil de, ”toprağın onlardan neyi eksilttiği.." denildi. Çünkü toprak, kuyruk kemiğini çürütmez. O insanların bedenleri için tohum gibidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (aleyhi salatü ve sellem) bir haadisi şerifte; كل ابن آدم يبلى إلا عجب الذنب " "insanın her şeyi çürür; yalnız kuyruk kemiği çürümez.
es-Süddî: Buradaki "eksiltmekten kasıt ölümdür. Yüce Allah: Biz, onlardan kimlerin öldüğünü, kimlerin hayatta kaldığını bilimişizdir. Çünkü ölen kimse defnedilir. Sanki bununla yeryüzünden insanlar eksilmiş gibi olmaktadır.
İbn Abbâs’tan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Kasıt, müşrikler arasından İslâm’a giren kimselerdir.
"Yanımızda" onların sayılarını ve isimlerini "çok İyi tesbit eden bir kitab da vardır."
Bunun Levh-i Mahfuz olduğu da söylenmiştir. Levh-i Mahfuz da şeytanlardan korunması yahut herşeyin onda korunmuş (tesbit edilmiş) olmasından ötürü bu ismi almıştır.
تفسير الماوردي
قوله عز وجل : { قَدْ عَلمْنَا مَا تَنقُصُ الأَرْضُ مِنْهُم } فيه وجهان :
أحدهما : من يموت منهم ، قاله قتادة .
الثاني : يعني ما تأكله الأرض من لحومهم وتبليه من عظامهم ، قاله الضحاك .
{ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ } يعني اللوح المحفوظ . وفي حفيظ وجهان :
أحدهما : حفيظ لأعمالهم .
الثاني : لما يأكله التراب من لحومهم وأبدانهم وهو الذي تنقصه الأرض منهم .
"Biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz.
Bunda iki görüş vardır.
1-onlardan kimin öldüğünü,
2-Yerin onların etlerinden neyi yediğini (eksiltiğini) ve kemiklerini nasıl çürüttüğünü biliriz.
"Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır."(Levh-i Mhfuz)"
bunda da iki görüş vardır.
1- Amellerinin kaydedilmesi,
2-Çünkü yer onların etlerinden ve bedenlerinden ne yerse, işte o yerin onlardan eksilttiğidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.