- 507 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLLA DA EĞİTİM 4
Göktuğ, dedesinden aldığı harçlığını bir iş buluncaya kadar idareli kullanmak zorundaydı. Öğrenci yurdunda kalacak yer bulamayınca yıldızı olmayan, otel yazılı tabelasının bile zor okunduğu, dış boyasının rengi solmuş varlığı ile yokluğu bile belli olmayan bir otele gitti. İçinde birçok cevaplaması gereken soruları vardı, onların cevabını bulmadan içeri daldı, resepsiyonda yaşlı bir adam oturuyordu, selam verdi, adam nereden çıktı bu müşteri der gibi, yeğenim ne istiyorsun diye sert bir ses tonuyla azarlarcasına aleykümselam diyerek’ cevap verdi. Göktuğ, adamın tavrı karşısında durakladı ilk önce ne diyeceğini bilemedi, sonra niçin içeri girdiğini hatırladı kendi sesini kendisinin duyacağı ses tonuyla, çekinerek ‘Kalacak odanız var mı?’
’Var ama tek kişilik odamız yok, ya iki kişilik odanın parasını verir tek başına kalırsın ya da başka müşterilerin yanına veririm onların yanında kalırsın.’
Göktuğ ikinci seçeneği tercih etti. ‘Diğer müşteriler şimdilik odada yok ama sen git yerleş, onlar da geldiği zaman beraber kalırsınız.’ Göktuğ anahtarı aldı 303 numaralı odaya doğru yöneldi.
Otele, otel demeğe bin şahit gerekiyordu. Otelin dışı gibi içi de çok bakımsızdı, duvarları nemden kabarmış, içeride tuvaletlerden geldiği anlaşılan keskin idrar kokusu; odanın içinde burun direğini sızlatacak derecede küf kokusu çarşaflarda ise naftalin kokusu vardı. Ortam hoş değildi, bu Göktuğ’u hoşnut bırakmamıştı ama yapacağı bir şey yoktu. O geceyi orada geçirdi, sabah erken kalktı başka bir yer bulmak için kalacak yer aradı ama daha uygun bir otel bulamadı. Mevcut otelde bile uzun süre kalacak kadar parası yoktu. Birkaç gün daha ikamet etmek zorunda olduğu otelde kaldı ama ne uyuduğu, ne de yediği belli değildi. Her gece oda arkadaşları değişiyor, kimseyle kalıcı arkadaşlık kuramıyordu. Bir şeyler yapması gerektiğini hatta geç bile kaldığını düşünüyor ama bir şeyler yapamıyordu.
Her gün erken kalkıyor kendini sokaklara vuruyordu, ayaklarında dayanılmaz ağrılar oluşuncaya kadar sokakları geziyordu. İş yerlerinin camlarında asılı ilanları tek tek inceliyordu acaba bir iş bulabilir miyim diye iş yerlerine girip soruyordu ama eli hep boş dönüyordu. Kendisinden referans olacağı birilerini soruyorlardı o da kimseyi gösteremiyordu artık umutları tükenmek üzereydi, iş bulamazsa ne olacaktı hali.
Ders zamanı geldiğinde okuluna gidiyor arkadaşlarıyla sohbet etme imkânı buluyordu. Sami diye bir arkadaşı yurtta kaldığını, oda arkadaşlarından birisinin Göktuğ’un hemşerisi olduğunu 5 yılda bitirmesi gereken okulunu 7 yıl okumasına rağmen okulunu bitiremediğini söyledi.
‘Bu hemşerimin adı Ali Beke mi?’ diye sordu
Evet, nerden biliyorsun?’
O benim akrabam, beni ona götürür müsün?’
Sami ile Göktuğ, Ali Beke ile buluşmak üzere ders sonunda yurda gittiler, Ali Beke’yi anons yaptırdılar, esmer kıvırcık saçlı, öz güveni çok yüksek bir tavırla, 1,80 boyunda sağa sola sallana sallana nizamiyeye geldi. Göktuğ, Ali Beke’nin adını duymuştu ama kendisini hiç görmemişti, birbirlerini tanımıyorlardı.
’Beni kim anons ettirdi?’ diye sordu.
Sami ‘Ali ağabey biz anons ettirdik, bak sana kimi getirdim.’
‘Hayrola kimi getirdin?’
’Ağabey, Göktuğ senin akrabanmış, bizim sınıfta okuyor, seninle tanışmak istediğini söyledi, ben de getirdim.’
Ali Beke ile Göktuğ ayaküstü tanıştılar akraba oldukları konuşmalarından anlaşıldı. Ali Beke Göktuğ’u misafir öğrenci olarak içeri aldı. Niçin yurda kayıt yaptırmadığını sorunca, okula geç kayıt olması nedeniyle yurt kayıt hakkını kaybettiğini söyledi. Bunun üzerine Ali Beke ‘Senin yurt sorununu çözmemiz gerek ama nasıl?’ Göktuğ’a yasal olmayan bir yöntem önerdi, kendisinin memlekete gideceğini, kendisinin yerine yurtta kaçak kalabileceğini, başka da elinde bir imkânının olmadığını söyledi. Bu öneriyi Göktuğ kabul etmedi. ‘Ağabey, ben iş arıyorum, bulursam evde kalacağım hem senin kartınla yurtta kaçak kalarak seni zor durumda bırakmak istemem.
’Bak ben kartımı şu yastığın altına bırakacağım, otelde kalma sorunun olursa bir şekilde bu kartı kullanmaya bak. Aslında yurtlarda yer var bu garip çocukları niçin yurda alınmaz bunu da anlamış değilim.’
Göktuğ oteline geri döndü, birkaç gündür üç öğrenci ile aynı odayı paylaşıyordu, geceleri diğer arkadaşları sigara içiyor, alkol alıyordu, bu alışkanlıklar Göktuğ’un hayatında yoktu. Otelde kaldığı her gün Göktuğ’a acı veriyordu, parası bitmek üzereydi, otelden ayrılmak zorunda kaldı. Yurt binalarını kampüs haline getiren dikenli tel örgülerden kaçak olarak yurda girdi, doğrudan Ali Beke’nin yatağına gitti, yastığın altına saklanmış yurt kartını aldı. Ali Beke olarak yurtta kalmaya başladı. Vicdanı ruhunu esir alıyordu ama ruhunun özgürlüğü için imkânı yoktu. Sıcak bir ortamda kalması gece yurt yönetimince baskın bir denetim yapılıncaya kadar sürdü. Denetimde yakalanmamak üzere alelacele kıyafetlerini ve ayakkabılarını giyemeden yurttan kaçtı, gecenin karanlığından yararlanarak denetim yapılmış ancak yarısı boş bulunan yurda gitti, boş bulduğu bir odada boş bulduğu yatağa girdi uyudu. Kendisi gibi birkaç kişi daha vardı, geceyi orada geçirdi, sabah gözlerini açtığında oda da hiç kimse kalmamıştı. (Devam edecek)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.