- 225 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur'an Tefsiri (Hucurat)
KUDDUSİ, Tarik-ul Kur’an Tefsiri
HUCURÂT SÛRESİ
14-قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
"Bedevi arabları "Îman ettik" dediler. De ki: "Siz îman etmediniz, fakat teslim olduk deyin. Îman henüz kalblerinize girmemiştir. Eğer Allah’a ve Rasûlüne itaat ederseniz, amellerinizden herhangi bir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah mağfiret edicidir, çok merhamet edicidir."
Âyet-i kerîme, Esed b. Huzeyme oğullarından bedevi olan Araplar hakkında inmiştir. Bunlar Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın huzuruna bir kıtlık yılında gelmiş ve zahiren şehadet kelimelerini getirmişti. Ancak içten içe mü’min değillerdi. Medine yollarını pisliklerle berbat etmiş, fiyatlarının yükselmesine sebep olmuşlardı. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Biz sana yüklerimizle, ailelerimizle birlikte geldik. Filanoğulları seninle çarpıştığı gibi, biz de seninle savaşmadık. Bunun için bize zekattan bir şeyler ver, demeye ve Peygamber Efendimize minnet etmeye başlamışlardı. Yüce Allah da onlar hakkında bu âyet-i kerimeyi indirdi .
"للزَّجَّاج, والِإسلام إظهار الخضوع والقبول لما أتى به النبي - صلى اللّه عليه وسلم: وبذلك يحقن الدَّمُ.
فإن كان مع ذلك الِإظهار اعتقاد وتصديق بالقلب فذلك الِإيمان
" İslâm, Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in getirdiklerine baş eğip teslim olmaktır. Bu sayede (islama girenlerin) kanları akıtılmaz.
Eğer bununla beraber itikat ve kalpte tasdik de olursa, işte İman odur.
1-"القشيري, الإيمانُ هو حياة القلب ، والقلب لا يحيا إلا بعد ذَبْح النَّفس ،
2-{ وَلَمَّا يَدْخُلِ الإِيمَانُ فِى قُلُوبِكُمْ } .
في هذا دليلٌ على أن محلَّ الإيمانِ القلبُ . كما أنه في وصف المنافقين قال تعالى : { فِى قُلُوبِهِم مَّرَضٌ }[ البقرة , 10] ومَرَضُ القلبِ والإيمانُ ضدان .
1-"İman kalbin hayatıdır. Nefs öldürülmedikçe kalb hayat bulamaz.
2-Bu imanın yerinin kalp olduğuna delildir.
Ayrıca Yüce Allah, münafıkları tarif ederken şöyle buyurmuştur.
"Kalplerinde hastalık vardır." [Bakara: 10]
"Kalb hastalığı ve iman birbirine iki zıt şeydir."
{...وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ}
"Eğer Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah, sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah, gafurdur, rahimdir."
قرأ أبو عمرو {لايألتكم} وقرأ الباقون {لاَ يَلِتْكُمْ}
Hak teâlâ "Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbirşey eksiltmez" buyurmuştur ki bu, "Sizler, zayıflığınıza uygun, güzel şeyler yaptığınızda, Allahü Teala da size, şânına yakışan mükâfaatı verecektir"
Sizlerin amelleriniz için umup beklediklerinizi noksansız verir. Burada gerçek bir imana teşvik vardır. Çünkü hâlis niyet olmaksızın bir iş yapan, bu işi boşa çıkarmış olur ve bundan ötürü bir mükâfaatı haketmiş olmaz.
Bilinmeli ki; Cenâb-ı Hak gafur ve rahîmdir" yani, "O, sizin geçmiş günahlarınızı bağışlar, yaptığınız şeyler sebebiyle size merhamet eder ve size acır" buyurmuştur.
15-إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ
"Mü’minler ancak Allah’a ve Resul’üne iman eden, sonrada şüphe etmeyen ve malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerdir. İşte onlar doğruların ta kendileridir."
الدر المنثور
أخرج أحمد والحكيم الترمذي عن أبي سعيد الخدري أن النبي صلى اللّه عليه وسلم قال: المؤمنون في الدنيا على ثلاثة أجزاء:
الذين آمنوا باللّه ورسوله ثم لم يرتابوا وجاهدوا بأموالهم وأنفسهم في سبيل اللّه،
والذي أمنه الناس على أموالهم وأنفسهم،
ثم الذي إذا أشرف على طمع تركه للّه.
Ahmed ve Hakîm et-Tirmizî’nin Ebû Saîd el-Hudrî’den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Dünyada müminler üç sınıftır.
-Biri Allah’a ve Resulüne iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenlerdir.
-Diğeri insanların malları ile canlarını kendisine emanet edebildiği kişilerdir.
-Bir diğeri de tamah ettiği bir şeyle karşı karşıya kaldığı zaman Allah için ondan vazgeçen kişilerdir. "
Kısaca, bunlar bu dünya yurdundan sonra bir de âhiret yurdunun olduğuna kesin inanmışlardır. işte bunlar, imanlarında sâdık olanların ta kendileridir yoksa sırf lafta iman ettiğini söyleyip, amellerini şirkten arındırmayan o bedeviler gibi değildirler.
16-قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
"De ki: Allah’a dininizi siz mi öğretiyorsunuz? Allah göklerde ve yerde olanı bilir. Allah her şeyi bilendir."
Rivâyet olunuyor kı, bu Âyet-i Kerime nazil olunca, anılan Beni Esedliler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelip sâdık mü’minler olduklarına yemin ettiler. Bunun üzerine;
Ey Rasûlüm, de ki: "Ey Bedeviler, Allah’a nasıl itaat edeceğinizi ona siz mi öğreteceksiniz? Halbuki Allah, göklerde ve yerde bulunan herşeyi bilir. Hiçbir şey ona gizli değildir. O halde siz Allah’a, dinin ve itaatin ne olduğunu nasıl öğreteceksiniz? Allah, geçmiş ve gelecek olan herşeyi bilendir. O halde kalbinizde bulunanların aksini Allah’a karşı söylemekten kaçının. Aksi takdirde gazabına ve cezasına uğratılırsınız.
17-يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
"Müslüman olmalarını başına kakıyorlar. De ki: Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Bilakis Allah sizi imana iletmekle size lütufta bulunur; eğer doğru kimseler iseniz!"
İbn Sa’d, Muhammed b. Ka’b el-Kurazî’den bildirir: Hicretin dokuzuncu yılında Esed oğullarından içlerinde (Hadramî b. Âmir, Dirâr b. el-Ezver, Vâbisa b. Ma’bed, Katâde b. el-Kâif, Seleme b. Hubeyş, Nukâde b. Abdillah b. Halef ve Talha b. Huveylid)’in de bulunduğu bir heyet geldi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) de ashabıyla birlikte Mescid’deydi. Heyet gelip selam verdikten sonra sözcüleri: "Yâ Resûlallah! Allah’tan başka ilah olmadığına, tek ve ortaksız olduğuna, senin de Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ediyoruz. Yâ Resûlallah! Üzerimize herhangi bir birlik göndermeden biz kendimiz Müslüman olmak için geldik. Bizden geride kalanlar adına da buradayız" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar İslam’a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah size lütufta bulunmuştur" âyetini indirdi.
القشيري; مَنْ لاحظ شيئاً من أعماله وأحواله فإنْ رآها مِنْ نَفْسه كان شِرْكاً
"Kim bir amelini veya yaşanan bir halini kendi nefsinden görürse, bu bir "şirktir."
Alacağımız en büyük deslerden biri olsa gerek!
18-إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
"Şüphesiz Allah göklerin ve yerin ğaybını bilir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir."
{قرأ ابن كثير (( يعملون )) بالياء} ".Çünkü ayette gaib manası vardır"
Yani Allah, sizin sırlarınızı da, açığa vurduklarınızı da hakkıyla görendir. O halde sizin içlerinizdeki niyetleriniz O’na nasıl gizli kalabilir!
Bu sûrenin sonu, başı ile uyum içerisinde olarak, sûrenin başında geçen hususu yeniden tekrar etmektedir. O husus da, "Allah ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allâh’dan korkun" (1. ayet) hususudur. Çünkü O’na hiçbirşey saklı ve gizli değildir. Bundan dolayı gizli yerlerde de onu saymamazlık etmeyiniz. Ona hiçbir aşikâr şey saklı kalmaz. Öyle ise aşikâr İşlerinizde de O’nda kendinizi emin hissetmeyiniz.
Hamd, bir Allah’a; salat-u selâm, kendinden sonra peygamber gelmeyecek olan Peygamber Efendimz (sallallahü aleyhi ve sellem)’e olsun. (Amin).
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.