- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİLGİYİ KENDİNE UYARLAMAK
Hangi işi yapmayı düşünseniz veya yapıyor olsanız da zamanla bazı ciddi şeyleri fark edersiniz. Bu farkındalıklar sadece işinizin incelikleriyle sınırlı kalmaz, hayatın farklı zeminlerinde de kendini hissettirir. Tam da bu anda, kendiniz ile öğrendiğiniz bilgi, beceri ve veya davranışla yüzleşirsiniz.
Okulla ilk tanıştığınız günü hatırlayın ve ilk öğretmenininizi. Onun adını, tavırlarını, sınırlarını, ses tonunu, dersi sunuş biçimini ve dahasını nasıl da kendinize göre ; zihininize, hayal dünyanıza kodlamıştınız. Tıpkı profesyonel bir fotbolcu edasıyla topa vuramıyor olmanıza karşın, kendi tarzınızla topa vurmak gibiydi bu durum. Diğer öğrenciler de o öğremenlerini kendilerine göre hayatlarına entegre etmişlerdi esasen. Ne de önemlidir şu entegre etmek. Bir şeyi hakkıyla anlayıp, yordayıp, bütünüyle içselleştirmek bu.
Matematik öğretiminde toplamayı öğrenirken kullanılan "+" sembolü, hayata dair fonksiyonunu sayılardan ve onlar arasındaki kendine özgü soyutlamalardan alır. Öğrencilerin zihninde bu sembol ;artmayı, çoğalmayı, eklenmesi gereken durumu, üstüne ilave anlamını ve benzeri durumları çağrıştırır. Önce, kelime veya kelime gruplarıyla başlayan toplamaya dair alıştırma veya problemler, sonrasında kendini ortak anlam olarak kabul gören "+" sembolüne bırakır. Eksime, azalma, yitme, küçülme gibi anlamlarla kulakta yankılanan ve görselleriyle de pekiştirilen çıkarma işleminde de aynı şey geçerlidir. Anlam bulduğu ve zihinde çağrışım yaptığı onca ifadeyi tek başına göğüsleyerek, kendini "-" sembolüne devreder. Örnekleri çoğaltmak mümkün bu konuda. Öğrenmede izlenen yol, onun zihnimizde bize özgü bir şeyi çağrıştırmış olmasıdır. Gerçekten de doğru şeylerden biri veya daha çoğu çağrışıyorsa, öğrenmenin gerçekleştiği kabul edilir. Öğrenmedeki bilgi ve becerilerin sunan ve ondan yararlanan açısından faydacılık ilişkisi “çıktı” diye tabir ettiğimiz ;davranışlara, sözlere, sembollere,çizimlere vb dönüşür. Ne derecede başarı olunduğu da bu çıktılar aracılığı ile tespit edilir. Bu hiyerarşide harcanan emeğin,zamanın ve enerjinin amacı, kalıcı davranış değişikliğini ortaya kaymaktır. Kısaca buna “öğrenme” diyoruz.
Zaman içinde somuttan soyuta doğru bir yola girer öğrenme hayatımız. Anlatılanları, gösterilenleri, sunulanları zihnimizde kurgulayarak somutlaştırmaya çabalarız. Bu ne derece hızlı ve gerçekçi olursa, öğrenme hızımız da o ölçüde hızlıdır. İşler her zaman iyi gitmez ve bazı kanu ve kavramları çarçabuk içselleştiremeyiz. Çok nedenleri olan bu durum, eğitimimizin kalıpçı yaklaşımlarından ve ne yazık ki onu kalıplara sokmaya çalışan uygulayıcılarından da kaynaklanır. Burası gerçekten de çok önemli. Bir konu veya kavram ve hatta terim ne denli farklı biçimlerde sunulabilirse, o derece de kolay öğrenilir. Kendi öğrendiği zamanın kalıplarıyla bilgi ve becerileri dayatmak, öğrenme-öğretme ortamındaki başarısızlığa daha başından imza atmak demektir. Matematiğe veya fene dair bir problemi kitaptaki yolların dışında bir alternatif yoldan da çözebilen öğrenciyi alkışlamak gerekir. Kalıpçı bir yaklaşımla bakılınca, klişelerin dışına çıkmaya karşı bu tutum, dahiyane çözümleri olan öğrencilerimizi de bilime, fenne ve hatta sanata, spora küstürmektedir. Asıl düşünülmesi gereken şey, size göre bir sorunun, durumun veya problemin çözümünün tek bir yolu olmadığı gerçeğidir. Bilgiye ve onu elde üzere öğrenmeye giden yol birden fazladır. Aynı gerçekliği farklı şekillerde anlatmak elbette mümkündür. Farklı yaklaşımlarla ifade bulan “yerçekimi” kavramı, özü aynı olduğu sürece doğru kabul edilmelidir. Siz, bir cismi “kütlesi ve hacmi olan şey” olarak tanmlarsınız. Aynı kavramı “Duyularımızla varlığını anlayabildiğimiz ve ölçebildiğimiz, kendine has şekli olan madde” olarak da tanımlamak neden yanlış olsun? Farklı pencerelerden farklı tanımların çıkması ve tanımın özünde de mutabık olunması yeterli değil midir?
Elinizdeki kalemle yazı yazma, resim çizme,not alma gibi bir lükse sahipsinizdir. Bu kalemle sözü edilen tasarrufları ancak siz yapabilirsiniz. Bir başkasından aynı şeyleri yapmasını isteyebilmeniz için, onun elinde de bir kalemin olması gerekir. Sizin elinizdeki makas ile masadaki kağıdı kesebilmemiz mümkün değildir. Zira, makas sizin elinizdedir. Makası, kalemi ve diğer objeleri elimize aldığımızda işler değişir. O objelerle yapılabilecek çokça şeyi biz de yapar duruma geliriz. Benzer şekilde, sizin ayakkabınızın bir başkasında da aynı konforu yaşatmasını bekleyemezsiniz. Üzerinizdeki pantolon, ceket, palto, fular, saat için de geçerlidir bu durum. Sözünü ettiğimiz her obje, size görecelidir, size göre birtakım düzeltmelerle uyumlu, kullanışlı hale gelebilmiştir. Konfeksiyon mağazasında ilk gördüğünüz gömleği, salt rengi güzel diye alıp kullanamazsınız. Onun beden ölçülerinin de size uygun olması gerekir. Üstelik beden ölçülerinin ve rengin uyması bile bazen yeterli gelmez. Örneğin, kolları uzun, göğüs kısmı dar veya yakası küçük olabilir vücudunuza göre Buradan varmak istediğimiz şey, eşya nevinden ortada duran bu ciddi gerçeklik, bilgi için de geçerlidir. Bir bilgiyi olduğu gibi alıp kullanamazsınız. Onu içselleştirmeniz, sınamanız, yordamanız, sınırlarında gezinmeniz ve tecrübe edinmeniz de gerekir. Aksi halde bilgi, sırtınızda taşımak zorunda olduğunuz bir yük haline gelir. Eğitim sistemimizde bu anlamda ne de büyük kamburlar oluştu zamanla. Bunların ya kimse farkında değil ya da bu durum o ilgililerin umurunda değil. Her ne şekilde bakılırsa bakılsın, çok yüksek maddi kaynakların, enerjinin. İnsan gücünün buluştuğu “öğrenme” ortamları, sözünü ettiğimiz gerçeği, “bilgide uyarlama” görmezden gelemez. Aksi halde, öğreniyormuş ve veya öğretiyormuş gibi yaparak kendimizi de kandırmaya devam ederiz.
Literatürde burada dillendirildiği anlamıyla doyurucu bir karşılığı da bulunmayan “bilgiyi uyarlama, bilgiyi kendine adapte etme” kavramı, öğrenmenin en önemli ve en ciddi gerçekliği olarak ortada durmaktadır. Umudumuz, bu makalenin eğitimin içinde doğrudan veya dolaylı olarak yer alan paydaşların hiç olmazsa bir kez okumasıdır. Öğrenme sürecinde kaybedilecek zamanımız, enerjimiz ve feda edeceğimiz bir nesil yoktur. Bunca harcanan kaynak neden anlamlı bir karşılık bulmasın değil mi?
Oğuzhan KÜLTE
Rehber Uzman Öğretmen
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.