- 394 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
CUMHURİYET DEVRİMİ TÜRBANI NASIL ÇÖZDÜ
Cumhuriyet Devrimi, türban konusunu nasıl çözdü? 1925’te çıkarılan Kılık Kıyafet Kanunu’nda kadınların başlarını açmaları, peçeyi çıkarmaları konusunda bir hüküm olmadığı halde bir milletin buna uyum sağlaması nasıl başarıldı? Mustafa Kemal Atatürk bu konuda ne düşünüyor, nasıl çalışmalar yapıyordu?
Bu soruların yanıtlarını Atatürk’ün kendi el yazısıyla aldığı notlarda, en yakınları tarafından aktarılan anılarında bulduk
Kılıç Ali Bey’in anılarından güzel bir örnekle başlayalım...
’’Halk Partisi Gülhane Parkı’nda açık hava balosu düzenlemişti. Atatürk Harf Devrimi’ni ilk kez o baloda ilan etti. Büyük adada’ki Yat Kulübüne gitmek üzere gece yarısı Gülhane Parkı’ndan ayrılıyorduk. Kendisini uğurlayan halk arasında Atatürk’ün gözüne çarşaflı bir kadın ilişti. Kadın, sımsıkı bir çarşaf giymişti. Yalnız bir gözü açıktaydı. Atatürk hemen o kadına doğru gitti ve ikisi konuşmaya başladı:
-Hanımefendi adınız nedir?
-Hafız Hanım...
-Nerelisiniz?
-Eyüplüyüm
-Hafız Hanım, benim hatırım için başındaki şu siyah örtüyü atıp etrafı daha rahat görmek istemez misin?
’’Atatürk bu sözleri söyler söylemez kadın hiç cevap vermeden, iki eliyle sımsıkı sardığı çarşafını başından çıkarıp attı.
’’Sana kurban olurum’’ diyerek Atatürk’ün ellerine sarılıp öptü. Bu olay halkı müthiş coşturdu. Atatürk birdenbire kendisini kalabalığın ortasında buldu. Koruması için alınan önlemlerin hepsi boşa gitmiş, polis ve jandarma bile kalabalık içinde kaybolmuştu. Halk O’nu ’’Dağ başını duman almış’’ marşı ile uğurluyor Atatürk’te halkla birlikte marşı söyleyerek yürüyordu.’’
Atatürk’ün ölümüne kadar Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan Hasan Rıza Soyak’ın 1973 yılında yayımlanan ’’Atatürk’ten Hatıralar’’ isimli kitabında da Fransız düşünür ve gazeteci Herriot’tan şu alıntıyı yapıyor:
’’(Herriot) Atatürk’e sordum demiş...Kadınlara peçelerini nasıl attırdınız? Cevap verdi; ’’Biz bu işte hiç bir zorlama yapmadık. Sadece bir gün , güzel kadınlar yüzlerini açabilirler, dedik; ertesi gün bütün kadınlar peçelerini atmışlardı.’’
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün bu konuda ne düşündüğünü de şu sözlerle ifade ediyor:
’’Burada şunu belirtmek isteri m ki Atatürk kadınların açılıp medeni kıyafete girmeleri için kanuni bir mecburiyet konulmasına taraftar olmamıştır. Filhakika çıkarılan kanunun umumi hükmüne göre memur olan hanımlara, dolayısıyla böyle bir mecburiyet yüklenmekte ise de, istemeyenler için, istifa ederek bu yükten kurtulmak yolu da vardı ve açık bulunuyordu.
(...) Ve umumi kültürü yükselterek, her fırsatta ikna edici ve mantıki telkinlerde bulunmak, açılanları korumak yoluyla ve bilhassa göreneğin kadınlar üzerindeki tesiriyle, az zamanda, bu konuda da hedefe erişmenin mümkün bulunduğuna inanıyordu.’’
Atatürk Şapka ve Kıyafet Devrimi’ni 24 Ağustos 1925 günü Kastamonu gezisinde halka anlatır ve ilk defa burada şapka giyer. Geçtiği yerlerde halk, kadınlı erkekli sokaklara dökülür ve Gazi’yi yer yer ağlatan bir coşkuyla karşılar. Kastamonu halkı Gazi Paşa’yı ’’Kurtarıcımız’’ diyerek bağrına basar ve onu başı açık karşılar. Bunu yazar Mustafa Selim İmece şu satırlarla anlatır:
’’Kendilerinin başını açık gören halktan fesli ve sarıklı olanlar da feslerini, sarıklarını çıkarmışlar, başları açık olduğu halde gazimizi alkışlamışlardı. Memurlar başı açık olarak Gazi’nin yanına gitmiş; başında sarığı olan Müftü Efendi de sarığını çıkarmış, başını açmıştı.’’
Aynı karşılama 29 Ağustos günü Kastamonu Taş köprü’ ye girişte de yaşanır. Kadın, erkek, herkes Gazi’yi başı açık bir biçimde karşılar. Kara çarşaflar sökülüp atılmıştır. Halk adına konuşanlar, devrimlere destek vereceklerini belirtiler. Aynı manzara Çankırı ve diğer illerde de gerçekleşir.
Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un Medeni Kanun gerekçesinde yazdıklarıyla noktalayalım:
’Çağdaş uygarlığa mensup devletlerin ilk farkı, din ile dünyayı ayrı görmektir. Bunun tersi, devletin kabul ettiği din esaslarını kabul etmeyen kimselerin vicdanlarına baskı olur. Bunu çağdaş devlet anlayışı kabul edemez. Din devlet gözünde vicdanlarda kaldıkça saygındır ve masumdur...Dini dünyadan ayırmakla çağdaş devletler, insanlığı tarihin bu kanlı zorundan kurtarmış ve dine gerçek ve sonsuz bir taht olan vicdanı sunmuştur. ’’
YORUMLAR
Çok güzel bir paylaşım...Atatürk' ü bildiğini sanan pek çok kişi bu olayları bilmiyor maalesef..O'nu okulda anlatıldığı kadarıyla öğreniyoruz...Kasıtlı olarak o kadar çok yere yerleştirildi ki Atatürkçülük insanlar soğutuldu...Merak uyandırıp kendilerinin öğrenmesine imkan tanınmadı...Onu öğretiyoruz, tanıyoruz -tanıtıyoruz derken sığ bilgilerle kalındı.
Tek kelimeyle ayakta alkışlanacak araştırma ve incele analizi!
İsterim ki kendini dindar sanan, cahiliye dönemi, dincileri Kuran'da
bir ayet göstersin, kadın başını örtmezse; karşılığında bir müeyyide
olsun.
Gösteremezler.
Zira yok.
Yıllar önceydi Konya İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi bir Doçent Hanım efendi
Denizli'de konferans veriyordu.
Melen "Kur 'anda kadının başını ört diyen bir ayet yok! Dinciler, Arapça İmer sözcüğünden yola çıkarak, kadının örtünmesi gerektiğini söylüyorlar.
Ayette geçen "İmer" sözcüğü Kadına başını ört demiyor.
İçkinin aklı örteceğinden söz ediyor" demişti.
Ne yazık ki Yahudi ve Arapların geleneklerini bire bir alıp uygulamışız, İmparatorluk döneminde din kisvesi altında.
Halbuki İstanbul'da biz İstanbul'u görmüyoruz diye, şikayetçi olan Osmanlı hanedanlığı eşlerini araştıran görebilir.
Türklerin geçmişinde kara çarşaf yok.
Burka yok.
Kafes altına kapanma yok.
Ülke iktidarı Afganistan'a özeniyor.
Özellikle Cumhuriyet kadınları bu tehlikeyi görmeli.
Afganlı kadınları Uçak tekerleklerine tutunarak kaçtıklarını izlemeli.
Rize Güneysu'da kız çocuklarına oynatılan senaryo hayra alamet değil.
Yazarı kutluyorum.
Sevgilerimle.
Necati Kavlak tarafından 14.1.2022 16:07:51 zamanında düzenlenmiştir.