- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Bamya ve cam sileceği -1
Yan yana oturuyorlardı. Yaklaşık aynı büyüklükteydiler. Bir süre etraflarına bakındılar. Epey kalabalıktı ve epeyce de gürültülü. Birbirinin ardın sıra takip eden kapıların önünde diziler halinde duran birçok varlık vardı. İçeri girmek için çağrılmayı bekliyorlardı.
Etrafa göz gezdirirken bir kaç kez bakışları birbirine çarptı. Bankın kapıya yakın oturan tarafındaki diğerine:
-Sen nasıl öldün? diye sordu.
Diğeri yüzüne bakmaksızın
-Bamya... dedi
-Bamya mı?
-Evet, akşam yemek yerken çiğnemediğim bir bamya gidip soluk borumu tıkadı. Sonra... Öldüm.
-Sen insan mıydın?
-Evet. Sen neydin?
-Sivrisinek
-Aaa. Peki sen nasıl öldün?
-Cam sileceğinden...
-Nasıl yani?
-Yahu şu arabaların önündeki cam sileceği yok mu? Hah. işte onda ezildim.
-E sen sinekmişsin. Yağmurda uçuyor mu ki sinekler?
-Yağmur yağmıyordu canıım. Bizim akrabalar adamın arabasının camını pislemiş. Tabii ölerek... Adam da yolu görmek için camını yıkamaya kalkmış. Ben de yolun karşısına uçuyordum ki... Ölmüşüm.
-Acı çekmedin mi?
-Çekmez olur muyum? Ama ölünce geçti. Sen acı çektin mi?
-Yok. Ama çok korktum. Belki de korkudan ölmüşümdür. İçeridekiler söyler mi sence?
-Bilmem ki, ben de buraya ilk kez geliyorum.
Gülüştüler.
Sivrisinek sohbete devam etmenin oyalayıcı olduğuna karar vermişti. Konuşmaya devam etti:
-Ne garip ölümler var. Seninki de bayağı iyiymiş hani. Bamya. İnsan fıkrası gibi resmen…
-Haklısın. Galiba daha dramatik bir ölüm hayal ediyordum. Filmlerde ölmeyi bekleyen ve durumu kabullenen cesur insanlar gibi ya da patlamak üzere olan bir bombanın üzerine yatarak, yangında bir kız çocuğunu kurtarırken falan… Saçmalıyorum… Sanırım, çoluk çombalak yatağımın başındayken, süslü bir ölüm yatağında huzur içinde ölmeyi hayal ettim hep.
-Değişikmiş. Hiç ölmeyi hayal etmedim ben. Galiba düşünmeden daha kolay yaşanıyor.
-İnsanlar da öyle yapıyor biliyor musun? düşünmüyor… Ben fazla düşündüm de ne oldu sanki... Bak yaşlanamadan tık, gidiverdim. Ailen var mıydı?
-Sen cahil misin? Sinektim ben. Tabii ki vardı.
-Evet, haklısın saçma bir soruydu.
- Senin ailen var mıydı?
-Evet. Evliydim. Bir çocuğum vardı.
-Mutlu muydun?
-Şimdi de sen saçmaladın. İnsandım ben. İnsanlar mutlu olmaz.
-Nasıl yani?
-Basit. Anlarda mutlu olurlar. Onun da kıymetini bilmezler. Genelde hep talep ettikleri veya mahrum olduğunu düşündükleri bir şeyler vardır. Bu yüzden genelde mutsuzdurlar.
-Karışıkmış.
-Epeyce… Hiç düşünmemiştim. Bir sinek nasıl mutlu olur? Mutluluğu hisseder mi? Gerçekten merak ettim, söylesene, sen mutlu muydun ölmeden önce?
-Evet. Çok mutluydum. Tüm hayatım boyunca hem de… Dünya benim için yaratılmış gibiydi.
-Bu sözü bir insan söylese onu bir yere kapatırlar. Hem de sıkı sıkı...
-Neden?
-Dedim ya insanlığımıza aykırı.
Geçmişte insan olan kendine gülüyordu. Gülerek devam etti.
-Ben var ya yaşadığım dünya için hiç bir şey ifade etmiyordum.
-Nasıl yani?
-Yani şöyle; hiçbir şey icat etmedim, yazmadım, çizmedim, söylemedim. Sanattan gram anlamam zaten. Birinin hayatını kurtarmadım, kahramanca bir harekette bulunmadım. Yani sadece doğdum, yaşadım, öldüm.
-Bu seni değersiz mi yapar?
-Evet. Hemen unutacaklar beni.
-Ben sinektim yahu. Sadece bu gezegende milyarlarcayız, sayımızı bilen yok. Günde kaç milyonumuz ölüyor belli değil. Ben de doğdum, yaşadım ve öldüm. Ben de o dediklerinin hiçbirini yapmadım. Öldüğümü unutan olmuştur tabii ama unutanlar da arkamdan öldü zaten. Seni unutacaklarını düşündüklerin de muhtemelen öldü ya da ölecek.
-Öyle tabi ama... Ne insanlar var, öldükten asırlar sonra bile tanınan.
-İyi de dostum sen ölünce mevzu bitiyor, hala kavrayamadın sanırım. Yaptıklarının etkisi yaşayanları etkilesin ya da etkilemesin, bundan senin haberin olmayacak. Siz insan doğanların kafası çok karışık çok…
-Öyle de...
-Senin de karışık... Bak, şu karşıda sıra var ya, orada, baştan bir, iki,...on yedinci olan, Dünya’da toplu kanatlı ölümlerine sebep olan bir kuşmuş. Sordum. Doğduğundan beri hastaymış zaten. Hasta yatarken gelen giden ziyaretçileri olmuş. Kuşlar, eklem bacaklılar falan. Resmen katliam yaratmış yerinden kıpırdamadan. Bak bak, hemen üç arkasındaki var ya, adı insan kitaplarında bile yazmıyormuş. Türü bile belirsiz. Uzaya çıkmış uzaya. Hoş çıktığı için ölmüş. Kimin haberi var? Kimsenin...
İnsan doğan hayretle dinliyordu. Sinek doğan, devam etti:
-Yani anlayacağın. Beterin beteri var.
-Galiba haklısın.
-Tabii ki haklıyım. Araban var mıydı?
-Neden sordun?
-Acaba ben senin arabanın camında mı öldüm, onu merak ettim
-Fark eder mi?
-Yoo...
-Benim arabam yoktu. Hiç olmadı. Şoförlüğüm de berbattı.
-Yani katilin ben değilim ya da ölme sebebin...
-Olsan da bilemezdin ki... İnsanlar çok cahil…
-Haklısın. Sen neden bu kadar çok haklı çıkıyorsun yahu...
Sinek doğan gülümsedi. Onların da dahil olduğu sırada bir hareketlenme oldu. Biri daha kapıdan içeri girmişti.
-Sıra yavaş mı ilerliyor, yoksa burada zaman kavramı mı değişik?
-Kesin değişiktir. Seninle aynı gezegende farklı zaman kavramlarında yaşamadık mı?
-Doğru diyorsun. Ya bamya kocaman bir şey değil mi?
-Sana göre epeyce kocaman tabii. Hoş çok da küçük bir bamya değildi. Daha önce de genzime bir şeyler kaçmıştı. Çokça yaşadığım bir durumdu. Bir biçimde çıkardı. Bu sefer de çıkacağını düşünmüştüm aslında.
-Bak burada birbirimize benziyoruz. Ben de ilk kez otobanda karşıdan karşıya uçmamıştım. Bir keresinde bir motosiklet kaskından kaymışlığım var. Yine uçar, kaçarım demiştim...
-Bazı şeyleri anlamak için, gerçekten anlamak için ölmek gerekiyor demek. İnsan doğunca farklı olur sanıyoruz, özel olduğumuzu... Sonsuz, ölümsüz olduğumuzu...
-Ölümsüzlük… Bunu iki ölü olarak konuşurken seslendirmek ne saçma... Senin gırtlağında bamya, benim bedenim cam sileceğinin altında… Yaşadık, dolu, boş, anlamlı anlams… illaki anlamlı… Sonuç... Buradayız... İkimiz de… Bu sırada...
...
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.