- 797 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÖLGEDE KALMIŞ BİR GENEL TÜRK TARİHİ ÇALIŞMASI: TÜRÜKOĞLU GÖK-ALP’İN SINIRLANDIRILMIŞ TÜRK TARİHİ
Giriş
“Genel Türk Tarihi” denilince akla gelen ilk çalışmalar Dr.Rıza Nur’un 14 ciltlik Türk Tarihi, Zeki Velidi Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş’i ve İbrahim Kafesoğlu’nun Türk Milli Kültürü gelir. Onlara nazaran gölgede kalmış bir çalışma daha mevcuttur: oda kitabın yazıldığı dönem Atatürk Üniversitesi’nin öğretim üyesi olan, daha sonrasında “Türükoğlu” adını ekletecek olan Cevdet Gökalp’in 1976’da Atatürk Üniversitesi Yayınlarından çıkan Sınırlandırılmış Türk Tarihi…
Türk Tarihine Bakış Meselesi
Yazar her şeyden önce Türk Tarihinin Türk gözüyle ele alınmadığı kanaatini taşımaktadır. Eserin önsözünde “her Türk iktidarına ‘devlet’ gözü ile bakılmış ve böylece ‘devlet’lerimizin sayısı 104’e kadar çıkarılmıştır” demektedir. Devamında “Mete, Teoman ve Göktürk” adlandırmaları da eleştirmekte bu isimlerin Türkçe olmadığını belirtmektedir. Türk Tarihinin çağlarını kabaca ikiye ayıran müverrih Hunları, Türük Kağanlığını Uygurları ve Çingizlileri kapsayan döneme “Türkili” demekte daha sonra yazmayı planladığı döneme ise “Türkeli” demektedir. Elimizde mevcut olan Türkili Tarihini ise Kun (Hun) Çağı, Hsienpi (Birinci Moğol Çağı), Aparlar (İkinci Moğol Çağı), Kökbörüoğlulları (Türük Budun Çağı) olarak tasnif etmektedir.
Adlandırma Meselesi
Tarihçiliğin en mühim meselelerinden biri adlandırmadır. Müellifte bu probleme teferruatlıca değinmiştir. Yazarın en fazla üzerinde durduğu mesele tarih kitaplarımızda “Göktürkler” olarak geçen Türk Kağanlığını adlandırma sorunudur. Gökalp’e göre bugün “Türk” olarak okuduğumuz kelime iki hecelidir ve kesinlikle “Türük” şeklinde okunmalıdır:
“VI-VIII. Asırlarda bir Köktürk (veya Göktürk) imparatorluğu bir “ Türk İmparatorluğu” yoktur; bir “TÜRÜK KAĞANLIĞI” vardır. “(Gökalp 1976;134-135)
Bunun haricinde yazar TÜRÜK KAĞANLIĞI için KÖKBÖRÜOĞLULLARI ismini de kullanmaktadır. Hatta bu tavrını bir adım ileriye götürerek Karahanlılar için de “Kara Ordu Kökbörüoğulları” tabirini kullanmaktadır.
Atatürk’ler
Kitabın bir diğer ayırt edici vasfı da tarihçinin ara ara kullandığı “Atatürkler” tabiridir. Hepimizin malumu olduğu üzere Atatürk deyince aklımıza gelen ilk isim Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal’dir. Yazar Atatürk nitelemesini Oğuz Kağan, Bumin Han, İlteriş Kağan ve Bilge Kağan için de kullanmaktadır:
“Birinci ve ikinci Gökbörüoğulları Sülâlesi Üç Atatürk çıkarmıştır. Bunlar Bumin , İlteriş ve Bilge Kağanlardır.” (Gökalp 1976;264)
“Topluluk buhran içinde ise şahsiyeti kuvvetli fertler yetiştirir. Bunun tarihimizdeki parlak örnekleri Atatürk’lerdir.” (Gökalp 1976;168)
Boyların ve Ailelerin Oynadığı Roller
Eserde değinilen bir diğer konu ise boyların ve yönetici ailelerin Türkili Tarihinde oynadığı olumlu ve olumsuz rollerdir. Bu hususta müellifin Türük Kağanlığı ve Uygurlar üzerinde yaptığı mukayeseye değinmekte fayda görüyoruz. Kitapta merkezde Türük Kağanlığı vardır.
“Gökbörüoğullarının Türkili Devletinde gözümüze çarpan ilk hizmetleri Moğolları Türkili’nden temizlemek olmuştur. (…) Moğollar tarihi yurtlarından bir adım olsun batıya yâni tarihi Türk yurtlarına geçememişlerdir. (Gökalp 1976;256-57)
Türük Budun Çağında Türük’ün yerleşik hayata geçme faaliyeti hızlanmıştır. (Gökalp 1976;258)
“Türk Birliği birinci ve ikinci Gökbörüoğulları zamanında tam olarak gerçekleştirilmiştir.” (Gökalp 1976;261)
Yazara göre Türük Kağanlığına karşın Uygurlar’ın Türkili Tarihinde oynadıkları rol oldukça olumsuzdur:
“Selenge Oğuzlarının (Tokuz Oğuz) Türk Tarihinde göze çarpan ilk vasıfları bencillikleridir.” (Gökalp 1976;308)
“Tokuz Oğuzlar Türk’ün öz malı olan yazısını Mani dinine girer girmez bıraktılar. Çünkü girdikleri yeni din yazısını da birlikte getirmişti.” (Gökalp 1976;310)
Bu yazdıklarının devamında Gökalp Turfan ve Kaşgar bölgesinin Türkleşmesini ve Doğu Türkistan haline gelmesini Uygurlar’ın artı hanesine yazar fakat acı hükmünü verir:
“Türk Kültürüne ihanet etmişlerdir.” (Gökalp 1976;313)
Milli Din: Kamlık
Tarihçi eserde kısa da olsa din meselesine de parmak basmaktadır. Tunguzca’dan gelen “Şaman” deyimine karşı çıkmakta “Kamlık” adını vermenin uygun olacağını söylemektedir Kamlık hakkında söyledikleri Kafesoğlu ile paraleldir fakat İslâm dahil olmak üzere Türklerin Kamlık haricinde benimsedikleri dinlere “yabancı dinler” olarak nitelemektedir. İleriki sayfalarda İslam ve Kamlık arasındaki benzerliklere dikkat çekmektedir:
“Bir kere Türk de İslâmlık gibi tek Tanrı’ya inanıyordu. (…) İslamlık Mani mezhebinin yaptığı gibi Türk’ün savaşını ‘sıcak kan içicilik’ ile vasıflanmıyordu. Tam tersine onun savaşını ‘cihad’ adı altında teşvik ediyordu. (…) İslam dini de Türk sistemi gibi tam hayat dini idi.” (Gökalp 1976;361)
Benzerliklere vurgu yapan Gökalp’in içini yine bir kurt kemirmektedir: Türk İslam için tam iki buçuk asır beklemiştir? (Gökalp 1976;361) Yazarın bu suale cevabını ilk zamanlardaki Arapların şovenizmine bağlamıştır daha sonrasında İslam’a ısınmalarını ise Samanilerin müspet tesiri ve hepsinden önemlisi KÖKBÖRÜOĞULLARININ devamı saydığı Karahanlı Devleti’nin etkisine bağlamıştır.
Genel Türk Tarihinin Mayın Tarlası: Moğollar
Türkçü Tarih yazımında Moğollara ve Cengiz Han’a karşı sitayişkâr (övücü) tavır takınılmıştır. Hatta Ural Kökenli Milliyetçiler olan Yusuf Akçura ve Zeki Velidi Togan bu tutumu daha da ileriye götürerek Temuçin’i bir “Türk Başbuğu” saymışlardır. Türk Milliyetçi cenahından buna en yüksek sesli itirazı gerçekleştiren Merhum Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’dur. Daha önce Kafesoğlu’nun Zeki Velidi Togan ile polemiğine “ Mukayeseli Genel Türk Tarihi Okumaları Çerçevesinde Cengiz ve Moğollar Meselesi” başlıklı yazımızda ayrıntılı bir şekilde bahsetmiştik. Türükoğlu Gökalp’in Moğollar hakkındaki menfi (olumsuz) tutumu Kafesoğlu’ndan daha ileri düzeydedir. Hatta kitabı bir yerde “Türk-Moğol Savaşlarının Tarihi” de sayılabilir. Yazarın Uygurlara ve Kırgızlara takındığı olumsuz tavrın sebeplerinden biri de Türük Kağanlığı’nın Türkler lehine oluşturduğu dengeyi bozmasına sebep olmasıdır:
“Moğollar girip 840’da Uygurların boşattığı, 920’de Kırgızların atıldığı Orkun bölgesini yavaş yavaş doldurmağa başladılar. Bu, bize Orta Asya Türklüğünün bugünkü acıklı duruma düşme sebeplerini de büyük ölçüde açıklar. (…) anayurt Türklüğü bugünkü etnik ve siyasi acıklı duruma düşmezdi.” (Gökalp 1976;361)
Gökalp’e göre Çingiz’in zuhuruna sebep ise bölgede Türük Kağanlığı ve Karahanlılar gibi merkezi bir Türk gücünün olmayışıdır:
“Demek oluyor ki, Temuçin’in Çingiz olmasını sağlayan birinci sebep ve âmil Türk boşluğu’dur. (…) Bir yandan III.Gökbörüoğullarının (Karahanlıların) iyice zayıflamış bulunmaları , öbür yandan Anuştigin Oğullarının imparatorluğun daha başlangıcında sağlam bir bünyeye sahip olmayışı, Türk dünyasında bütünü ile ve gerek manada bir boşluk yaratmış bulunuyordu.” (Gökalp 1976;382)
Bunun haricinde yazar ileriki sayfalarda Türklerle ve Moğollar arasındaki farklılıklardan bahsetmektedir.
Sonuç ve Bir Temenni
Yaklaşık 486 sayfalık bir eserden hakkıyla bir yazıda bahsedebilmek mümkün değil fakat yine de emek harcanmış bir Genel Türk Tarihi Denemesini genel hatlarıyla anlatmaya çalıştık. Edebiyat mezunu bir tarih sever olarak söyleyebiliriz ki kitabın Tarih İlminin bugün geldiği nokta itibariyle tenkit edilecek tarafları olabilir lakin esere verilen emek ve de Türk Tarihine orijinal bakış çabası göz önüne alınacak olursa tarih yayıncılığının neredeyse patlama yaptığı bu devirde TÜRÜKOĞLU GÖKALP’İN eseri yeniden yayınlanmayı fazlasıyla hak ediyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.