- 390 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNCE DÜNYASI BÖYLE OLUŞTU
Şeyh Bedreddin’in, söz konusu düşünce düzeyine ulaşmasının ilk adımları, Simavna kadısı ve Osmanlı’nın saygın bir uleması olan , Semerkant’ta eğitim gören babasından aldığı, hem teorik, hem pratik eğitimle başlar. Aslında dönemin en büyük fıkıh bilgini olan Bedreddin Mahmud, burada öğrendiklerini yeterli bulmaz ve çağın bilimini derinlemesine öğrenmek için önce Bursa’ya sonra da Konya’ya gider. Dönemin etkili düşünce akımlarından biri de Hurufiliktir. Konya’da Fevzullah’ın yanında bir yıl kadar astronomi dersi alır. Oradan da İslam bilimlerinin merkezi Kahire’ye gider.
Yaklaşık on yıl kaldığı Kahire’de, dönemin büyük şeyhi ve bilgini Türk kökenli Hüseyin Ahlati’nin öğrencisi, müridi ve en son damadı ve halifesi olur. Onun düşüncelerindeki büyük değişime ve felsefi-tasavvufi yeni bir düzleme yükselişine yol açan , materyalizme yaklaşan Pateizmiyle Şeyh Hüseyin Ahlati’dir. Bedreddin Mahmud burada fıkıha ek olarak, tasavvuf ve felsefe ve akli bilimlerin en yeni bilgileriyle donanır.
Bu arada Ahlati’nin yönlendirmesiyle Hurufiliğin ve diğer tasavvufi akımların etkin olduğu Tebriz’e gider. Aynı yıllarda Tebriz’de olan Timur’un dikkatini çeker. Timur yanında kalma önerisinde bulunur, ancak o reddeder ve Kahire’ye döner. Bir süre sonra ölen şeyhinin yerine şeyh olur. Ama şeyhin diğer müritlerinin sorun çıkarmaları ve kendisiyle sürekli çatışmaları nedeniyle Bedreddin 1403 ’te Mısır’ı terk eder ve bir süre sonra derisi yüzülerek öldürülen ünlü Seyyid Nesimi ile görüşür.
Şeyh Bedreddin’in Edirne’ye, yıllardır uzak kaldığı anne ve babasına gitmeden önce, uzun süre Anadolu’da dolaşması çok ilginç ve anlamlıdır. Kafasındaki büyük toplumsal proje ve onunla ilgili planlara bağlı olarak Bedreddin, Anadolu’da bazı önemli gözlemler, görüşmeler yapar. Yaptığı seyahatlerin rotası ve görüşmelerin kimlerle yapıldığı, niteliği ve neyi amaçladığı açısından çok önemlidir. Bunlar onun daha Kahire’deyken bir plan ve program oluşturduğunu, yani ayaklanma ve niteliği ile ilgili uzun uzun düşündüğünü ve bir karara vardığını göstermektedir. Anadolu’da ve Rumeli’de tam bir kargaşa yaşanmaktadır. Şam’dan Konya’ya geçen Şeyh Bedreddin, Konya’da özellikle Karaman Beyliği yöneticileri ile uzun görüşmeler yapması da anlamlıdır. Çünkü Karaman beyliği, isyancı Türkmenlerin en güçlü temsilcisidir.
Konya’dan batı Anadolu’ya geçen Şeyh Bedreddin, Ege’de daha sonra ayaklanmanın gerçekleştiği, İzmir ve Aydın, Karaburun yöresinde dolaşır, köylülerle esnaflarla görüşür, gözlemlerde bulunur. Özellikle sakız adasında Hristiyan keşiş, esnaf ve köylülerle buluşur, tartışır, önemli bir kısmını Müslüman yapar. Kısacası bütün bu bilgiler Şeyh Bedreddin’in Anadolu’da Osmanlı Devletinde simgeleşen orta çağın feodal baskı, eşitsizlik ve adaletsizliklerine karşı Kormatilerden, Babailere bir çok benzeri olan bir halk, köylü-esnaf ayaklanmasının düşünsel ve örgütsel en yetkin önderi olduğunu ortaya koymaktadır. Gerek Marks’ın övgüyle söz ettiği Türk köylüsünün bilgeliği ve haksızlığa karşı direnme gücü, gerekse ona yol gösteren düşüncenin bu toprakların gerçekliğinden, deneyimlerinden çıkmış olması bakımından, Şeyh Bedreddin ve önderlik ettiği ayaklanma, Nazım’ın deyişiyle, bizim ulusal gurur kaynağımızdır. O ruh , Türk emekçisinin gönlünde, damarlarında yaşamaya devam etmektedir.