- 360 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
EDEBİYAT KİRLİLİĞİ
Hayvanlar aleminde edebiyat ve sanatın son derece kirlendiğine kanaat getiren aslan, bu durumu tez elden giderebilmek için tüm hayvan temsilcilerini toplantıya çağırdı.
Toplantı en büyük mağarada yapılıyordu ve burası yazın sıcağında son derece serin bir havaya sahipti.
Saatlerce oturup tartışmak mümkündü.
Aslan gelip koltuğundaki yerini alınca, tilki hemen yanı başına elinde bir kalem kağıtla çöktü.
Kurtsa tilkinin alacağı notları okuyabileceği bir yere oturdu.
Daha sonra irili ufaklı tüm hayvanlar mağaraya girmeye başladı.
Ağır adımlarla fil içeri girdiğinde aslan ayağa kalkacak oldu, fil çabuk davranıp kendini yere atınca, aslan kalkmaktan vazgeçti.
Daha sonra geviş getirerek deve içeri girip bir kenara çöktü.
Bu arada patır kütür ayı girdi.
Ayı öylesine dağınık geldi,ki aslanın orada olduğunu bile fark etmemişti sanki.
Mağarada bir dalgalanma oldu, herkes ayıya laf atıyordu.
Ortalık karışınca aslan duruma müdahale etmek zorunda kaldı.
Ayı çoğunlukla toplantılara katılmazdı.
Bundan dolayıda alınan kararlardan haberi olmadığından, asayişi bozardı.
Bir keresinde aslan yerine tavşanı vekil tayin edip uzak bir yolculuğa çıkmıştı.
Vekil seçilen tavşan görevi kötüye kullanıp, önüne gelen hayvanlara sataşmıştı.
İşi karıştırıp ayıya da sataşınca, ayı tecavüz etmeye kalkışmıştı.
Bu durumdan haberi olan aslan ayıyı uyardı.
-Toplantılara gelip alınan kararlardan haberin olmaz.
Sonrada vekile tecavüz etmeye kalkarsın.
Otur şimdi yerine dedi.
Ortalık tam sakinleşmiş aslan söze başlayacaktı,ki, kokarca girdi içeri.
Aslansa herkes geldi sanıyordu.
Kokarca girince tüm hayvanlar burunlarını tutup homurdanmaya başladılar.
Bu bir nevi kokarcayı protestoydu.
Sanki edebiyatı o kirletiyordu.
Aslan bozuntuya vermeden durumu idare edip ortamın sakinleşmesini bekliyordu ki, kokarca lafa girdi.
-Bakıyorumda ben girince herkes burnunu tutmaya başladı.
Eğer yazdığım kitapları birazcık olsun okumuş olsaydınız tam tersi bir davranışta bulunacaktınız.
Halbuki tarih kitapları hep yazar, fakat bu kitapları okuyup anlayacak beyin nerede sizde, deyince uğultular dahada yükseldi.
Aslan sakin olmalarını söyleyince kokarca devam etti.
-Madem buraya edebiyat kirliliğini tartışmak için toplandık, önce edebiyatın ne olduğunu iyice öğrenmek gerek.
Bunun içinde ilk yaradılışa gitmemiz lazım.
Tanrı dünyayı yarattığında dünya vıcık vıcıktı.
Burada ne insan yaşayabilirdi, nede biz hayvanlar.
Bundan dolayı dağ gibi dinozorları yarattı.
Dinozorlar dünyayı uzun süre çiğneyip, dış kısmının kabuk bağlamasına sebep oldular.
Daha sonra insanı indirdi.
Aslanda dahil kokarcanın bu bilgece laflarına herkes dikkat kesildi.
Ayni zamanda bu bilgilere nereden sahip olduğunu merak ediyorlardı.
Yalanda olsa iyi laflar bunlar dedi aslan.
Dikkat ederseniz insaı yarattı demiyorum, insanı indirdi diyorum, çünkü dünya yaratılmadan öncede insan vardı dedi kokarca.
Tilki ise durmadan notlar alıyor, kurt ise daha çok tilkinin aldığı notlarla ilgileniyordu.
-Tanrı insanı yeryüzüne indirdiğinde, dünyanın dış kabuğu sertleşmiş ve yaşanacak hale gelmişti.
Fakat bir sorun çıktı ortaya.
Topraktan etrafa bir gaz yayılıyordu, bu gazı içine çeken insanın nefes boruları tıkandı.
Bir nevi zehir gibiydi bu gaz.
Buna dayanamayan insanın kalbi durdu ve hiç kimse yaşayamadı.
Bunu gören tanrı nerede hata yapıldığını sorguladı ve hatayı buldu.
İste o anda beni yarattı.
Kokarca bunu deyince herkes alındı ve derhal protesto edildi.
Aslanda alındı fakat o diğerleri gibi yorumlamadı olayı, nede olsa kraldı.
Krallarsa meraklı ve sorgulayıcı olmalıydı, aksi halde kral olunmuyordu.
Susalım beyler deyip kalabalığı uyardı aslan.
Tilki ise habire bir şeyler yazıyordu elindeki kağıda.
Eğer birazcık okuyup düşünebilseydiniz, en azından neden önce beni yarattığını bilirdiniz diye devam etti kokarca.
Bu gazları dengeleyebilmek için karşı bir gaza ihtiyaç vardı.
Bu iki gazın karışımından oluşup ortaya çıkacak olan, insana hayat verecekti.
Bunun için beni yarattı.
Ben yaratıldığımda yaradılışım icabı durmadan gaz çıkardım.
Bir anlamda toprakla yarışa girdik sanki.
O gaz çıkardıkça, ben osurdum.
Benim osuruğum yetmeyince derhal çoğalmaya gittik.
Ve yeryüzü biz kokarcalarla dolup taştı.
Hepimiz ayni anda osurmaya başlayınca, insan yaşamına elverişli dengeli bir gaz çıktı ortaya.
Zamanla bizim osurmamız yetmeyince, hızla diğer hayvanlar yaratıldı, yani sizler.
Kendilerinin kokarcadan sonra yaratılmış olmasına itiraz edenler oldu.
Aslansa dişini sikip duruyordu, fakat sabırla neticeyi beklemekte vardı.
Dünyada gaz dengesi kurulandan sonra, insanlar indirildi.
-Ben şimdi senin osuruğunla mı yaşıyorum kokarca dedi aslan.
-Ne münasebet efendim, herkes kendi osuruğuyla yaşıyor.
Simdi size sorsam, kaç gün osurmadan durabilirsiniz?
Aslan düşündü ve her an osurduğu aklına geldi, öyleya osuruyoruz sonrada alıp içimize çekiyoruz dedi.
Doğruda olabilir deyip dinlemeyi sürdürdü.
-Daha sonra yeryüzüne inen insan dengeye getirilmiş gazı soluyarak yaşamını sürdürebilirdi.
Bu durum garantiye alınandan sonra ilk insanlar indirildi.
Ve böyle başladı yaşam.
Bir zaman sonra insanlarla yan yana yaşayamayacağını anlayan dinozorlar yeryüzünü terk ettiler.
Çünkü gelişim sürecinde insan çok garip huylar edindi.
Dinozorlara saldırmaya başladılar.
Bunu duyan zebra, tıpkı aslanın bufaloya saldırdığı gibi deyince aslan yerinden kalkıyordu,ki tilki duruma müdahale etti.
-Bağışlayın kulunuzun eksikliğini efendim, nede olsa eşek soyundan geliyor.
Aynı anda zebraya sen ne dediğinin farkındamısın ulan der gibi gözüne baktı.
Her toplumda ne dediğini bilmeyen cahiller her devirde türemiştir, bunlar bir şey söylediklerini sanırlar fakat söyledikleri bazen yanlış anlaşılır bunuda canlarıyla öderler dedi kokarca.
Umarım mesaj yerine ulaşmıştır fakat hiç umudum yok dedi tilki.
Bu kadar bilgileri sen nereden buldun kokarca diye sordu aslan.
-Bakın efendim ben uzun yıllar eğitim aldım, yetmedi kendi deliğime çekilip gece gündüz demeden bunları geliştirmeye çalıştım.
Malum delikte hiç gündüz olmaz hep gecedir orası.
Bazıları ise ışığın cazibesine kapılıp dağ taş demeden sürekli dolanır.
Halbuki hayvanların geceye de ihtiyacı vardır.
Karanlık bunun için yaratıldı.
Ve diyebilirim ki yeryüzünde varolan tüm yaratıkların amacı buydu.
Yani insanın yaşamasına kapı aralamak.
Her hayvan her an kendi olanakları ölçüsünde gaz çıkarır.
İşte bu gazlardır insana yaşam hakkı veren.
Şimdi insanlar bizim osuruğumuz sayesinde mi yaşamış oluyor? deyince tavşan, kokarca bunun bir dalga geçme olduğunu anladı.
-Hayır bunun içinde kendi osurukları birde senin etin var dedi kokarca.
Konu edebiyat kirliliği olunca aslan birde kurda sormak lazım bunu bakalım o ne düşünüyor deyince, kurt uykudan uyanır gibi uyandı.
Konuyu pek anlamadı ama yinede bir şeyler söyleme gereği duydu.
Bende tilki kardeşime katılıyor, onun gibi düşünüyorum deyince, tilki daha bir şey söylemedi ki dedi aslan.
Olsun o mutlaka bir şeyler söyler deyince kurt, aslan lafı bir başka yere getirdi.
Bu edebiyat kirliliği birazda kurtlardan kaynaklanıyor.
Gurup halinde sürüye saldırmak istediklerinde, dişi kurtlarını erkek köpeklerle çiftleştiriyorlar.
Böyle avlanmak daha kolay oluyormuş.
Kolay olabilir fakat bir hayvan kalkıp başka cins bir hayvanla ilişkiye girerse, tabi ki bu edebiyat ve sanatı kirletecektir.
Ne alakası var bunun konuyla deyince kurt, aslan kızarak konuşmasını sürdürdü.
Bak şimdi kurt, bir boğazınız için, eşlerinizi köpeklere yem ediyorsunuz.
Bilemiyorum bu taktiği nasıl geliştirdiniz, fakat ahmak köpeklerde bu işe yatıyor deyince aslan, mağara yine uğuldadı.
O anda herkesin aklı uçkuruna gitti.
Bu durumu bilenlerse şöyle anlatırlar.
Kurtlar gurup olarak sürüye yaklaşıyor ve dişi kurtlar erkek köpekleri meşgul ederken, erkek kurtlar sürüye saldırıyormuş.
Tek kalan dişi köpek saldıran kurtlarla başa çıkamıyor ve sürü parçalanıyormuş.
Çobansa sağa sola koşarak köpeklerini arıyormuş.
Birde bakıyormuş,ki bir dere yatağında kurtlarla çiftleşiyorlarmış.
Köpeklerden birisi çiftleşirken, diğeri sırada bekliyormuş.
Tabi bu arada olanlar oluyor ve sürüden birkaç davar eksiliyormuş.
Daha sonra bu duruma isyan eden çobansa köpekleri asıyormuş.
Bu davranışta hayvanlar aleminde edebiyat kirlenmesine neden oluyormuş.
Aslanın kurt ve köpeğe hatırlatmaya çalıştığı hikaye ise buydu.
Tam anlamıyla bir karara varılmasa da bir dahaki toplantının tarihi saptanarak toplantıyı bitirdiler.
Toplantıdan düşünerek ayrılan kokarca ağzının kurumuş olduğunu hissedince, ileride bir dere yatağına geldi.
Burası o yörede çiftçilik yapan bir adamın çiftliğine yakın bir yerdeydi.
Hicbir şey fark etmeden dereden su içiyorduki, baldırına bir ok saplandı.
Kanlar içerisinde kaçmaya çalışırken biraz ileride düşüp kaldı.
Çiftlik sahibi ayni zamanda iyi bir avcıydı.
Kokarcayı alıp çiftliğe geldi ve kapıdaki ulu çınarın budağına bacağından asarak derisini yüzdü.
Geri kalanını da kaldırıp dereye attı.
Aradan iki gün geçince leş kokmaya başladı.
Tilki kokuyu aldı ve gelip baktıki derede bir leş var, fakat ilk planda kime ait olabileceğini kestiremedi.
Kısa zamanda bunun kokarca olduğunu anladı, çünkü leş daha fazla kokuyordu.
Hiç vakit kaybetmeden koşup durumu aslana anlattı.
Aslansa fazla düşünmeden gelip leşin sağını solunu kontrol ediyordu ki, boynunda bir yanma hissetti.
Biraz sonra başı dönmeye başladı ve oraya yığılıp kaldı.
Avcının kullandığı zehirli ok etkisini çok çabuk göstermişti.
Tilki ise uzaktan olanları izliyordu.
Avcı aslanı sürükleyerek ulu çınara kadar getirdi.
Derisini alandan sonra onuda kaldırıp dereye attı.
Bu avcı uzun zaman içerisinde çok hayvanın canına kıydı ve hepsininde derilerini yüzdü.
Sonunda bir mahzen dolusu kurumuş derisi oldu.
Bir gün bir harami gurubu bunu haber aldı ve çiftliğe baskın düzenledi.
Avcıyı öldürüp derileri develere yükleyenden sonra çiftliği ateşe verdiler.
Derileri getirip saklandıkları mağaraya istiflediler.
Ülkenin kralı ise bir başka telaş içerisindeydi.
Bir taraftan cepheye asker yetiştirmeye çalışıyor, diğer tarftanda dağdaki eşkıyalarla savaşıyordu.
Bir gün bir müfreze gurubu haramiler uykudayken mağaraya baskın düzenledi.
Ve hepsini de kılıçtan geçirdiler.
Mağaradaki tüm derilere el koyup saraya taşıdılar.
Aradan kuşaklar geçti ve denge yine devam etti.
Bir gün genç bir aslan dedesinin müritlerini toplantıya çağırdı.
Bunlar yine o serin, görkemli mağarada toplanıp kararlar alacaklardı.
Toplantıya hazırlık olsun diye dedesinden bahseden bir tarih kitabını açıp okumaya başladı.
Kitabın bir yerinde dedesinin küçük bir okla nasıl öldürülmüş olacağını anlamaya çalışıyordu.
Bir türlü kafası basmadı ve bir okun aslanı öldüremeyeceğini düşündü.
Fakat insanlara karşı kini bir hayli büyümüştü.
Ertesi gün etrafta dolanıyorduki, çalılıklar arasında birkaç insan gördü.
Bunların kendisine tuzak kurduklarını düşünerek, görmezden geliyormuş gibi yapıp arka taraflarına dolandı.
Fırsatını bulduğuna inandığı anda, birden bunlara saldırdı.
Mesafe çok kısaydı ve neredeyse üzerlerine atılacaktı.
O kısacık mesafe kapatılmadan aynı anda silahlar pof, pof diye patladı.
Genç aslansa olduğu yere yığıldı.
Avcılar bunu getirip ulu çınara astılar.
Ve ulu çınar çok uzaklarda ormanlık alandan makine sesleri duydu.
Bunlar ellerindeki hızarlarla ağaçları kesen orman isçileriydi.
Sıra kendisine gelmeden kuruyup gitti ve çıkan bir fırtınada devrildi.
Ondan sonra kimseyi dalına asıp derisini yüzmediler.
Dünyanınsa gazı kaçmaya başlamış, insanlar nefes almakta zorlanıyordu.
Kokarcaysa çok uzaklardaydı.
Ve bir dönemin tarihi, ulu çınarla birlikte yıldızlar ötesine taşındı.
Çünkü ulu çınardı tarihi damarlarına not eden.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.