- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUDDUSİ, Tariku-l Kur'an Tefsiri (mülk)
Mülk
13-وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
’’Sözünüzü ister gizleyin, onu ister açıklayın; şüphesiz O, göğüslerin özünü pekiyi bilendir.’’
İbn Abbâs (radiyallahu anh) şöyle demiştir: Bu, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e kötü söz söyleyen müşrikler hakkında indi, Cebrâil (as), onların dediklerini ona haber verirdi; onlar da birbirlerine: Sözünüzü gizli söyleyin ki, Muhammed’in İlâhı duymasın, derlerdi.
Şüphesiz O, göğüslerin özünü bilir. Tüm insanların kalplerinin derinliklerinde gizli olan şeyleri bildiğine göre sizin gizli ve açık söylediğiniz şeyler O’na nasıl gizli kalsın ki?
14-أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ
“Yaratan hiç bilmez mi? Halbuki o, her şeyi bütün incelikleriyle bilendir ve her şeyden hakkıyla haberdardır.”
Hîç, yaratan Rab yarattığı şeyleri bilmez mi? Yarattıklarından herhangi bir şey ona gizli kalır mı?
Halbu ki o, kullarının bütün inceliklerini çok iyi bilen ve bütün yaptıklarından haberdar olandır.
15-هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِن رِّزْقِهِ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ
’’Yeryüzünü size boyun eğdiren O’dur. Şu hâlde yerin sırtlarında dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.’’
Zelül; yumuşak, kolay ve uysal, demektir. O (yeryüzü) üzerinde yürümeyi ve gezip tozmayı menetmez.
Diğer bir anlam ise; ”sana itaat eden, boyun eğen" anlamındadır.
O halde onun omuzlarında yürüyün. Buradaki ”yürüyün" emri, ibaha içindir. ”Yürüyebilirsiniz, yürümenizde mahzur yoktur," anlamınadır.
Ve Allah’ın rızkından helal olanı yiyiniz. Oradaki hububat, meyve ve benzeri şeylerden Allah’ın nimetlerini arayın.
Ama ”yiyin" emrini ibâha olarak değilde, ”emir" şeklinde yazılmış, haber manasında alırsak o zaman mana şöyle anlaşılır ”O’nun rızkından ve nimetlerinden yersiniz."
Unutma ki;
Diriltildikten sonra dönüş ancak Allah’adır. Öyleyse O’nun nimetlerine eksiksiz şükretmeye çalışın.
16-أَأَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يَخْسِفَ بِكُمُ الأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
: {أَءمِنتُمْ} قرأ ابن كثير: «وإليه النشور وأمنتم» وقرأ نافع، وأبو عمرو: «النشور آمنتم» بهمزة ممدودة. وقرأ عاصم، وابن عامر، وحمزة، والكسائي: «أأمنتم» بهمزتين}
’’Göktekilerin sizi yere geçirmesinden emin mi oldunuz? O zaman onun durmadan çalkalanmakta olduğunu göreceksiniz.’’
Yani Allah yeryüzünü sizin için boyun eğen itaatkâr bir halde kılıp da, siz onun omuzlarında yürüyüp, rızıklarından yedikten sonra Karun’a yaptığı gibi onun altını üstüne getirip sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin misiniz?
O zaman yer daha önceki sükûn ve baş eğmenin aksine sarsılır da sarsılır. Sallanır, çalkalanır, gider gider gelir.
17-أَمْ أَمِنتُم مَّن فِي السَّمَاء أَن يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
"Yoksa göktekinin, üstünüze taş yağdıran bir rüzgar göndermesinden emin mi oldunuz? Siz, tehdidimin nasıl olduğunu göreceksiniz".
İbn Abbas (radıyallahü anh), bunun bilfiil tahakkukunun, Cenâb-ı Hakk’ın Lût Kavmine böyle bir rüzgarı göndermesiyle olduğunu ve Cenâb-ı Hakk’ın bu hususta, "Şüphesiz Biz, onların üzerine taş yağdıran bir rüzgar saldık" (Kamer.34) buyurduğunu söylemiştir. "Hâsıb", içinde taşların ve kumların bulunduğu bir rüzgârdır. Bu rüzgar, çok şiddetli olduğu için, taşları, çakılları kökünden söküp savurmaktadır. Bunun, "içinde taşlar olan bulut" manasına olduğu da söylenmiştir.
el-Bürhân isimli eserde şöyle denilmektedir: ”Onlar, yeryüzünde oldukları için onları önce yere batırmakla korkuttu. Çünkü yer, onlara gökten daha yakındır. Daha sonra da gökyüzünden taş yağdırmasından korkuttu."
Tehdidim nasılmış şiddetli mi, zayıf mı olduğunu bileceksiniz. Bileceksiniz ki, azabım son derece şiddetlidir. Ama o zaman bilginiz size fayda vermez. Âyette geçen ”nezir" ve ”nekîr" kelimeleri, korkutmak ve inkâr etmek anlamında iki mastardır.
18-وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
"Yemin olsun ki onlardan evvelkiler de yalanlamışlardı. (Bak) benim inkârım (helakim) nice oldu!"
Cenâb-ı Hak bu ayetle, Âd, Semûd ve benzeri kafir kavimleri kastetmiştir.
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke müşriklerini İslama, Allah’ın birliğine davet etti. Onlarsa yalanladılar,
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)’i teselli etmek için, "Yâ Muhammed! Seni yalanlayanlara bakıp çok üzülme! Kardeşlerin öbür peygamberler de tekzip edildiler. Akıbetleri çok kötü oldu»
Sabret, bekle. Bunlara benim cevâbım nice olacak hep beraber göreceksiniz.!
Onun gönlü daraldıde teselli
Bu âyet-i kerîme Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i teselli ediyor. O. Canı sıkıldı bu sonuçtan. Bu âyetle Allahü teâlâ onu teselli ederek dedi ki:
19-أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَنُ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ
’’Üstlerinde kanat açarak ve kapatarak uçan kuşlara bakmadılar mı? Onları ancak Rahman tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.’’
Yani kuşlara bu özel şekilleri ve özellikleri bahşedip havada uçmalarını temin eden, rahmeti sonsuz olan Allah dan başkası değildir. Çünkü Allah, acayip mahluklarının keyfiyetini ve mahlukların tedbirini hakkıyla görendir.
20-أَمَّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ جُندٌ لَّكُمْ يَنصُرُكُم مِّن دُونِ الرَّحْمَنِ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ
“Veya Rahman olan Allah’tan başka size yardım edecek kuvvet kimdir. Kâfirler sadece bir aldanış içindedirler.”
Ey Kureyş müşrikleri, Rahman olan Allah’ın, sizi cezalandırması halinde ona karşı size yardım edecek yardımcınız kim vardır? Şüphesiz ki kâfirler, ilahlarının, kendilerini Allah’a yaklaştıracağı kuruntularında aldanmadan başka bir şey içinde değildirler.
21-أَمَّنْ هَذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ بَل لَّجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
“Yahut Allah, sizlere vermekte olduğu rızkı kesecek olursa ondan başka size kim rızık verecek? Doğrusu kâfirler, azgınlıkta ve haktan kaçmakta direnmektedirler.”
Bu, "Eğer Allah size rızık vermese, o taptıklarınızdan size hangisi rızık verebilir? Bu, akıl sahibi bir kimsenin kabul edeceği birşey değil. Çünkü Allahü teâlâ, yağmur bitki ve saire rızık sebeplerini ortadan kaldıracak olsa, O’nun dışında bir rezzâk bulunamaz" demektir
Size rızkı, güç kuvvet sahibi rezzâk olan Allah mı veriyor? Yoksa size rızık verdiklerini iddia ettiğiniz şu alçak ve değersiz şeyler mi?
Kâfirler şu iki şeye güvenerek imandan kaçınıp, Hazret-i Peygamberle inatlaşıyorlardı:
1 - Malları ve evlatları,
2- Putların tüm hayırları kendilerine ulaştıracaklarına ve tüm felâketleri savacaklarına inanmaları.
“Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.” Bilâkis onlar kendilerine ağır geldiği için hakka karşı büyüklenme ve ürküp kaçma hususunda direttiler, ona tabi olmadılar.
22-أَفَمَن يَمْشِي مُكِبًّا عَلَى وَجْهِهِ أَهْدَى أَمَّن يَمْشِي سَوِيًّا عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ
"Yüz üstü düşe-kalka yürüyen kimse mi hidayettedir, yoksa doğru bir yolda dimdik yürüyen mi?".
Müfessirler: Bu, mü’min ve kâfir için misaldir, demişlerdir. ’Seviyy’: Mutedil demektir ki, yolu gören anlamındadır.
Katâde de şöyle der: ”Mukib’’, yüzüstü kapanan, dünyada Allah’a isyan olan işlerin üzerine abanan, âhirette de Allah’ın yüzüstü cehenneme hasrettiği kâfirdir. Mü’min ise, dünyada Allah’ın emri üzere yaşayan. Allah’ın da âhirette ayakları üzerinde cennete ilettiği kişidir."
Peygamber Efendimiz (sallallahu leyhi vesellem)’e: ”Onlar yüzleri üstü nasıl yürürler? Sorulduğunda. Efendimiz (aleyhi selam): ”insanları ayakları üzerinde yürüten, yüzleri üzerinde yürütmeye de muktedirdir," buyurarak, yaşanacak sonuca dikkat çekmişlerdir. ( Buhari, K. Tefsir el- Kuran, Sûre: 25, bab: l/Müslim, K. el Münafıkîn, bab: 54, Hadis No 2806)
23-قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
“Ey Rasûlüm, de ki: "Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalbler veren O’dur. Ne de az şükredersiniz."”
"De ki: Odur ki, sizi meydana getirdi ve size ’’kulaklar verdi” öğütleri dinlemeniz için "gözler verdi” sanat eserlerini görmeniz için ve ’’gönüller verdi” düşünüp ibret almanız için.
Âyette sadece bu üç organın anlatılmasının sebebi şudur: Bilgiler ve marifetler bu üç organla elde edilir. Çünkü ’kalp’, kulak ve gözle elde edilen bilgilerin döküldüğü bir havuz gibidir. Bundan dolayı kalp tefekkür mahallidır.
Ne kadar az şükrediyorsunuz!’ Buradaki ”azlığın", yokluk anlamında olduğunu söyleyenler de vardır. O zaman mana: ”Siz şükretmiyorsunuz," şeklinde anlaşılır.
24-قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
De ki: “Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan O’dur. Ancak O’nun huzuruna gelip toplanacaksınız.”
O öyle kudretli bir Allah’tır ki sizi babalarınızın sulbünden (spermasından) analarınızın rahimlerine yerleştiren Odur. Onu orada (kan)a dönüştürdü. Kanı da (et ve sinir)e çevirdi. Sonra da can verdi. Dünyaya getirdi. Sizi çoğalttı... Sonunda tekrar öldürecek, sonra da Onun huzurunda toplanacaksınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.