- 458 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sessiz sahil
Dört saatlik süren bir uçak yolculuğundan sonra kendimi Akdeniz’in ufak bir sahilinde ,sevdiğim , huzur tattığım kasabada buldum. Ülkemde kış mevsimi soğuk ve karlı geçtiğinden ,yurdun çoğu yerleri karakışa çoktan teslim olmuş, buraları unutmuşa benziyordu. Kasaba coğrafi olarak torosların eteğinde , denizle kucak kucağa, büyük ayaklarını denize sağlam daldırmış durumdadır. Kış günlerinde eksilmeyen rüzgarı fena esiyordu. Bulutların yürüyüp gittiğinde güneş otomatik olarak doğar iklim her saniye kılıftan kılığa girerdi. Baharı andıran şirin havasi kasabaya yayılırdı. Yirmi yirmi beş km arabayla yukarı dağlara çıkınca karı görmemek mümkün değildir. Portakal ve limon bahçeleri düz arazilere yayılmıştır. Toroslarda yetişen organik sebzeler ve kesim için yetişen hayvanların etinin lezettinin hiç bir yerde bulunmadığıdır.
Gece gördüğüm rüyanın derinliğini kavramak istiyormuş gibi düşünceli ve şaşkın halde gözlerimi güne açtım. Sabah olmuş ortalık aydınlığın içine çoktan girmişti. Pencereye doğru yarı uykulu şekilde yürürken etrafa bakınıyordum. Tam karşımda sonsuz bulutların ötesinde Akdeniz köpük köpük beyaz dalgaları ile şakır şukur kıyıyı kırbaçlıyordu. Öfkeli kükremiş arslanlar gibiydi. Hırçın o dalgaların sesi sanki hoş geldin diyordu. Uzaktan günaydın deyişini de duyar gibiydim. Bej renkli mantomu omuzuma alarak ,sabırsızca yarını beklemeden sahile koştum.
Deniz ağustos maviliğini yitirmiş , içindeki kırılmışlıkları , artıkları mütemadiyen kusuyordu. Neydi onu coşturan sevecen beynimle anlamaya çalışıyordum. Gökyüzüne bakıyorum gri bulutlar birbiriyle sarmaş dolaş kucaklaşmış sek sek oynuyordu. o portakal sarısı kocaman güneşi kanatlarının arasına almış kimden kaçırıyordu. Güneşsiz benim nefes alamadığımı hiç bilmiyor muydu?
Gün geldi güneşe mektup yazdığımı , gün oldu gurbetin islak sokaklarında canomla gezerken rutiel yaptığımı bulut çoktan unutmuşa benziyordu. Neredesin ruhuma güç veren güneşim .
Sokakları yazın insan kaynayan bu kasabayıda sisli bir hüzün sarmıştı. Dünyanın insanlarla daha güzel olduğunun farkına vardım. Yakındaki Kabızlı kampında koyun sürüleri birden gözüme çarptı. Boz ve kara koyunlar birbirine sokulmuş ne güzel otlanıyordu. Başında siyah sarık ve gri bir kabanı olan çoban başlarında ve İri yapılı ,beyaz bir kangal köpekte yanlarında eşlik ediyordu. Sahilin mis gibi temiz oluşu, boy atmış çayırlar ilk dikkatimi çekendi. Yazın ki pilastik şişeler, atılan kağıtlar ve mısır söpcükleri yoktu. Ekmek kırıntılarını vermek için gittiğimde kanaldaki kaplumbağalarda bir yerlere saklanmıştı. Yazın ki o cıvıl cıvıl kalabalık sanki buralara hiç uğramamıştı. Deniz asık bir suratla yüzüme bakıyordu.
Dün alışverişe gittiğimde ilk işim köpek maması satın almak oldu. Onlara köpek demeye dilim varmıyordu. Gerçek insan dostlarıydı. Sevgiyi vefayı on üç sene beraber yaşadığımız ve üç yıl önce kaybettiğimiz Duman’dan görmüştüm. Duman simsiyah tüyü olan ,sadık ve torunlarımı bir baba gibi koruyan labrador cinsli can dostumuzdur.Beraber çok güzel anılarımız geçti. Türkiye’ye üç defa geldi. Bu denizde yüzdü, bu kasabanın sahilinde gezdiydi.
Zaman öğle vaktini geçmiş görünürken ,aldığım kuru mamaları pembe renkli bez torbaya koyup ,içi tüylü siyah çizmelerimi giyinip kendimi sokağa attım. Biraz yürüdükten sonra ikinci sokağın başında siyah tüylü, yaşlı bakışları olan ,zayıf , çelimsiz dört ayaklı dostumun biri yere uzanmış ,büzülmüş bir şekilde yatıyordu. Üşümüş elimle torbadan çıkardığım mamaları önüne koydum. Koyduğum mamaların yüzüne hiç bakmadı. Karnı aç değil mi acaba diye düşündüm. Yandaki dükkandan başı örtülü ,tombul yüzlü bir kadın beni seyrediyordu. Elindeki değnekli süpürgeyle dükkanın önünü süpürüyordu. Allı yeşilli rengarenk giysili bir yörük kadınına benziyordu. Yörük kadınlarının çok çalışkan ve hamarat olduklarını duymuştum. Sırtımın kalın olduğundan ,hayvanın üşüdüğünü,melül melül baktığını ve çaresizliğini geç fark ettim. Hayvanın hüzünlü bakışında sahipsiz olduğu kitap gibi okunuyordu. İnsanlığımdan utanarak “tok açın halinden ne anlar” sözünü hatırladım. Sefil yalvaran bakışları içime hokka gibi oturmuştu. Kalbimin duvarları çatır çatır kırılıyordu. Bu kasabanın hayvanları da gururlu ve onurluydu. Boğazımda bir düğüm oturmuş ,yutkunmakta zorlanırken buruk bir şekilde oradan ayrıldım. Evrende her canlının kendine has zor bir yaşam savaşı verdiğine tanık olmuştum. Düşünceler saçlarımın dibinde uçuşurken ,cebimdeki anahtarı çıkarıp evin kapısını açıp içeri girdim.
Feride
30-12-2021