- 625 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
Lulu'ya Mektuplar (Anlamak)
Hola Lulu.
Ben geldim. Sözcüklere tutuna tutuna geldim. Sözcüklere bensel şeyler yedirerek, anlam giydirerek, anlamak kuşanarak geldim. Anlamanın idrak iyileşmesi, dinlemenin ertesinde oluşan şifayı bilerek geldim.
Tebessüm ettin ve dünya gözü ile tek gamzen gül gibi açılarak bana "Hoş geldin sevgili anlatıcı hoş geldin" dedin.
Lulu, dinlemeyi öğrendiğimiz sürece idrak sancımız devam edecek, iflah olmayacağız. Dinlemesini bilmeyen toplumlar enfeksiyon tıkanıklığında mahsur kalarak havanda lafazan tokmak ile suyu döverler. Es dalgaları kulaklara değmeden bilincin zırhına çarpar ve zırh sahibi dinlemek yerine karşı atak hücümunun kompozisyonu için zırh gerisinde fikirsel kule kurar. Tarafeyn konuşur, konuşur, konuşur... Anlam bertaraf olur. Anlamayı kurban verdik Lulu. Çünkü dinlemiyor, zihnimizde kendimizi yeni baştan kuruyor, rol kesiyor, fildişi kulemizde kıytırık celalli ahkam kesiyoruz. Kendimizi tekrarlıyor, başa sarıyor, kısırdöngü içinde debeleniyoruz. Depdebeli kibrimize ne demeli Lulu? Kibir konusunda şeytani yanımızın keskin olduğunu düşünüyorum. Ve keskin yanımız tepetaklak düşmemiz için kendimize kurduğumuz bir kapan gibi. Kendi zindanımızı ellerimizle inşaa ediyor, içimize kapanıyoruz.
Ben anlatıcı. Anlatıcın. İçimde kurduğum düzeneğin içinde mahkum kalmışım. Ötelediğim her ben ağır bir taş olmuş ve taşlardan vücuda gelen ben duvar olmuşum. Dört duvar olmuşum kendime. Üstümde gökyüzü ve Allah demem için şahit bulamazsın! Üstümde yerin rengi, yerin deseni, yer benzeşmesi. Ondandır içime kapanıp sana açılmam, dışa kapanıp sana savrulup durmam. Kendimi anlamlandırma macerası değil bu. Kendimi arayışın macerası. Her zaman böylesine depresif ve melankolik olmayacağım. Seni temin ederim karnımın içi bazı zamanlar kelebekler vadisi oluveriyor, (bağırsaklarım dahil) kalbim lunapark, umutlarım yediveren çiçeği gibi cömertçe açıyor. Başına ağrı vereceğim kadar gözlerine şifa vereceğime seni temin ederim.
Ki etrafımızdaki duvarlara İbrâhim olmamam işten değil. İçimdeki İsmailleri boğazlayacak onların etini doğrayarak ellerimi temizleyeceğim. Sadece ellerim mi; damarlarımda gezinen zehri, ölümcül olan umutsuzluğu, ağzımdaki küfürleri, eski defterleri, ahmaklık ve aptallık notlarımı temizleyeceğim. Anlamanın ve anlatmanın, anlamlandırma ve anlaşılma pencerelerini tek tek gezeceğim. Dünyaya renkli camlardan bakacak, eflatun ve şarabî tonlarda daha fazla duraklayacak, maviye iltifat dolu şiirler yazacağım. (Şiir hususunda mahir olduğumu söylerler. Elalemin hoşnut yalancısıyım) Çocuklar dünyaya getirecek seni onlara anlatacağım. Yazmak bir bakıma İbrâhim olma çeşidi değil midir? Yazacağım. İsmail için teslimiyetin duruşu diyorlar; teslim olacağım.
Lulu;
Zemzem suyuyla yıkanmış çiçek gibi olacağım.
Kendince kal kimseye benzeme.
YORUMLAR
İnsanın kendi kendiyle hesaplaşması; kendi iç sesini dinlemesi ve onunla muhabbeti ne kadar önemli oysa.
Hani dısarıdaki hapishaneden sıyırabilmek kendini; kendine dönmek... Kendi içinde inşa ettiği hapishanenin sınırlarını aşıp dışarıya çıkabilmek; yeni bir yola koyulmak... Fakat bu yolun dışarıdaki hapishaneye çıkmamasına çalışarak... En iyi ihtimalle öngörerek bir ışığa erişmek. Mümkün mü?
Bu metod bir bakıma, kişinin iç dünyasının otobiografisidir. İçine aynayı tutmak gibi... Ruhu iyileştiren, bir nevi terapi, kanımca.
Ayrıca edebi ve felsefi yanı da var sorunsala böyle eğilmenin. Hani "bir taşla iki kuş" misali.
Çok samimi ve öğreticiydi mektubunuz. Çok teşekkür ederim, değerli hocam.
Yazmaya ve okumaya devam elbette...
Selamlar, saygılar ve yeni yılın mutluluk getirmesi, dileklerimle.
Tüya tarafından 31.12.2021 13:50:21 zamanında düzenlenmiştir.