AYBİKE'M
Aybike’m,
Gördüm ki; sen sadece parayı seviyor, şaşalı bir hayatı yaşam zannediyorsun. Aslında bataklığın içine düştüğünü, çirkeflikler içinde debelendiğini göremeyecek kadar körleşmiş ruhun, kalbin. En pahalı köşklerde, yatlarda, tatil beldelerinde ve mavi geceyi kirleten sarhoş çığlıkların atıldığı pavyonlarda hayat sürmek istersin. Alın teri akmadan elde edilen haram paralarla saltanat kurmak istersin! Ne acı!
Seninle aynı mahallede büyümedik mi? Tozlu yollarda koşup, kerpiç evlerin kuytularında saklambaç oyamadık mı? El ele tutuşarak neşe içinde okulumuza gitmedik mi? Yeri geldi aç gezdik, bir lokmaya şükrettik, kah güldük, kah ağladık! Bir gün kır gezisine götürmüştü annelerimiz. Salıncak kurup seni sallamıştım. O cilveli çığlıkların kulaklarımda hep çınlar durur. Sana ilk verdiğim hediyeyi hatırladın mı? Anneme bez bebek yaptırmıştım bir köy delikanlısı beni çok sev diye. Onu sana verdiğimde boynuma sarılıp yanaklarımdan öpmüştün. Kız beni çok sevmiştim, biliyorsun değil mi? Bunları belki unuttun ama ben asla ve bir ömür unutmayacağım. Silinmeyecek şekilde kazıdım gönül defterime.
Söyle!
Nereye kadar yanlış yollarda yürüyüşün?
Seni kullanacaklar, saçlarına aklar düşmeye başladığında kendini sefil sokaklarda bulacaksın! İşe yaramaz havan gözüyle bakacaklar sana. Güzelliğini sömürenler, bir başla çiçeğe konup yeni bir hayatı karartacaklar. Ama bu alçaklığı göremiyor taze fidanlar.
Sen benim kalbimin güzelliğine değil, eskimiş, delik cüzdanıma baktın. İşi boş cüzdanıma göre değer verdin bana. Hem arabamda yoktu bisikletimden başka. Ben ancak bisikletime bindirir, kırlarda, çiçek kokuları arasında gezdirir, taşlardan yaptığım ocağın üzerinde çılı çırpı ile demlediğim çaydan ikram ederdim sana. Bir de gökyüzüne bakmayı, kuşlarla konuşmayı öğretirdim sana gözlerinin içine baka baka. Sahi, sen hiç kırlarda gezdin mi? Çıplak ayakların yere değdi mi? Jilet gibi asfaltlarda son model arabalarla gezmeyi tercih ettiğin için toprak senin neyine? Toprakla yoğrulmuş emekçilerin nasırlı ellerini görsen dudak bükersin! Alınlarından altın terler akıtmış olanlara öküzün trene baktığı gibi bakarsın sen!
Sofralarda aç çocukları gördün mü? Sofrasına sıcak mercimek çorbası koyabilmek için temizlikçiliğe giden kadınların işittikleri azarları duydun mu, mahcup bakışlarla acılarını kalbine gömdüklerini hissettin mi? Sana böyle şeyler acayip gelir. Kendi ülkenin insanlarını tanımaktan uzak, ecnebilerin ne kadar hayvani yaşam biçimi varsa baş tacı edersin. Kendi ana diline sokuşturduğun yabancı kelimelerle ilerici, medeniyetçi olduğunu sanırsın. Halbuki, aşağılık bir duruma düştüğünün farlında değilsin. Kafan uçmuş senin. Kendine gel!
Eğer Başbuğ Bilge Kağan’ı dinleseydin, Dede Korkut’u okusaydın, Kırk Kürşat’ın neden Çin sarayını basarak şehit olduklarını bilseydin, Mustafa Kemal’in yolunu takip etseydin özünü çürütmez, beş bin yıllık çınarlarımız gibi dimdik ayakta kalır, yerlere düşürmezdin Türk’ün onurunu, gururunu! Kendini sorguya çek! Neler gördüğüne şaşıracak, önce kendinden, sonra Gök Tengri’den ve milletinden özür dileyeceksin!
Fakat anlamadığım; hala neden bu topraklarda yaşarsın? Git, çok beğendiğin, medeniyet dediğin yurtlara git. Buralar açmıyor seni. Kendini aşıp, kimliğini de değiştirerek uzan buralardan. Bizimde canımızı sıkmadan, kendini de yormadan uzaklaş cennet yurdumdan. O kadar ülke gezdim; senin gibi ülkesine, kültürüne, diline, insanına hor bakanını görmedim. Çok kızsam da sana, çarkı kırılası düzen bozuk. Nice gençlerimiz heder oldu, Ahtapot’un ağına düştüler ne yazık ki!.. Milli bir devlet olmayınca toz bulutunda savrulup gittiler. Bu devlet millileşmeli daha fazla nesiller yok olmadan!
’’Senin gibisini görmedim’’ dedim ya!
Yo yooo! Gördüm!
Hani Maturimizi bırakıp eşariyeciliğe geçiş yapanların Arap bedevisini sevicilerde senden pek farkı yok! Soyunu sopunu inkar edecek kadar kendine yabancılaşmış olanlarla dolu ortalık. Güya müslümanlarmış! Asıl islamı onlar yaşıyormuş! Hadi ordan sende! Tek amaçları Türk’e düşmanlık olan arabilerin ne kültürü var da onlara özenti gösterirler bilmem! Peygamber efendimize, Kabe’mize ihanet etmişler, bizi arkadan vurmadılar mı? Kahpe tuzaklarla nice Mehmet’lerimizi katlederek o mübarek toprakların emanetçisi bizleri kan gölünde boğarak küffar İngilizlere vermediler mi? Demem o ki; bizim değerlerimiz Allah’ın bize kutsadığı değerlerdir. Onlar bırakıp başkalarının kültürüne geçerek değerlerimizi sıfırlamak neyinize gerek?
Biliyorum ne söylesem boştur. Kulağının birinden girip, diğerinden çıkarak yok olacaktır sözlerim. Bu topraklar benim cennetim. Sen cehenneminde yaşa kendine gelmezsen!
Bir daha karşılaşacağımı sanmıyorum seninle. Bu kutsal topraklarımızdan biran önce çık, ya da özüne dön! Özüne dönersen bir ömür sevdamın ateşinde yanar, her mevsimine bahar olurum!
Bir hafta mühlet veriyorum sana Aybike’m. Gönlünde, yüreğinde güllerimiz açsın, güz ve kışların son bulsun kurt bakışlım.
Ne olur beni gözü yaşlı bırakma!
Ve seni Gök Tengri’me emanet ediyorum...
Sevgini, aşkını kalbinden eksik etmeyen sevdalın
YALNIZ KURT
Zafer Direniş
...
ÖZÜNE DÖN SEVDALIM