- 1196 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
MAZİYE YOLCULUKLAR–258 / ONURLU CAN İBRAHİM GÜRBÜZCAN
MAZİYE YOLCULUKLAR–258
Sabah erkenden uyandım. İlaçlarımı aldım. Bilgisayarın önüne oturdum. Sık kullananlara eklediğim siteleri tek tek açmaya başladım.
Facebook sayfamda Kâhta ile ilgili resimleri takip ettiğim sitede İbrahim Gürbüzcan’ın resmini gördüm. Gülümsüyordu.
“İbrahim Gürbüzcan Kâhta Belediyesi Emekli Personeli Bugün Hakka Yürümüştür. 23 ARALIK 2021.”
Gözlerime inanamadım.
İbrahim’in gülümseyen yüzüne bir daha baktım.
Resmin üstündeki yazıyı bir daha okudum.
Boğazıma hıçkırık bir yumruk gibi oturdu. Dondum kaldım. Ağlayamadım. Bağıramadım. Gözlerim gülümseyen o güzel yüze çakılı kaldı.
Çocukluğumun güzel, yeşil küçük ilçesi Kâhta, bir film şeridi gibi gözlerimin önüne geldi.
İbrahim Gürbüzcan ile geçirdiğimiz o günlere gittim. O günlerden hatıra kalan bir resim albümde duruyordu. Albümler ve sekiz bin kitabım kolilerde duruyor.
Mersin’den Erdemli ilçesine bir ay önce taşındım. Kitaplığımı daha kuramadım.
Eski Çarşıda, Kâhta sokaklarında, Kubilay İlkokulunun bahçesinde, Aysadık’ta, Kâhta çayında birlikte olduğumuz anları anımsadım.
Beynimde en çok yer eden anı, hükümet konağının önündeki çeşmenin doldurduğu havuzda birlikte yüzdüğümüz günlerdi. Havuzun temizlendiği günleri beklerdik. Temiz suda yüzmek güzel oluyordu.
İbrahim ailesi ile Mersin’e taşındı.
Benim yolum gurbete düştü. Öğretmen Okulunu Besni’de okudum.
Bitiremeden ayrılmak zorunda kaldım.
Ege bölgesine gittim. İzmir ve çevre illerde çalışmalar yaptım.
12 Mart darbesi ile İzmir’den ayrılıp İstanbul’a gittim. Birkaç ay kaldım.
Bir yıla yakın Siverek bölgesinde çalıştım.
Diyarbakır Ceza evi, Mamak Ceza evi yıllar geçti. 1974 Ecevit affı ile Kâhta’ya döndüm.
Birinci Cantekin Kitap Evi günlerim başladı.
1975 solarında askerliğe gittim. 18 ay askerlik yaptım.
1977 yılında Kâhta’ya döndüm. İkinci Cantekin Kitap Evi günlerim başladı.
1978 yılında kalan derslerimi vererek öğretmen okulunu bitirdim. 1979 Mart ayında Afyon ilinde öğretmenliğe başladım.
12 Eylül darbesi oldu.
Kâhta’dan ihbar mektupları yağıyordu. İlçemin namuslu kaymakamı, namussuzların ihbarlarını dikkate almadı. Okuldaki başarılı çalışmalarımdan dolayı gelip beni kutladı.
Kaymakam ilçeden sürüldü.
1982 yılında Adıyaman Pirin’e getirildim. 45 gün işkenceden sonra ilgim olmayan bir davadan tutukladılar. Aylarca yattım. Beraat ettim.
1983 Şubat ayında 1402 sayılı yasa ile görevime son verdiler.
1984 yılında yolum Mersin’e düştü.
Demirtaş Dolmuş Durağı başkanı hemşerimiz Ali Gürbüzcan’ı ziyaret etmeğe gittim. Sohbet ederken ne iş yapmayı düşündüğümü sordu. Bir karar vermediğimi söyledim.
Durağın karşısındaki bakkalın camında “DEVREN SATILIK” yazısı vardı.
Ali, “kalk sana şu bakkalı alalım” dedi. “Ben bakkallık yapamam,” dedim. “Yaparsın” dedi.
Kısa bir pazarlıktan sonra anlaştık. Bakkal ceketini alıp çıktı.
Ben bakkal olmuştum.
Güzel insan İbrahim Gürbüzcan durakta çalışıyordu. Yıllar sonra birbirimize kavuşmuştuk.
Ekmek parası derdine düşmüştük. Ailemizi, çoluk çocuğumuzu kimseye muhtaç etmemeliydik. Etmedik.
Çalışıp çırpındık, onurumuzla yaşadık.
Buz gibi soğukta, Çukurova’nın sarı sıcağında İbrahim kardeşimin Camcı Zeki’nin dükkânın önünde, Çocuk Parkının karşısında ayakta duruşunu hiç unutmam.
Çok dertleşirdik.
Çocukluk günlerimizi, Kâhta’mızı konuşurduk.
Yıllar sonra İbrahim çok sevdiği memleketimize döndü.
1991 yılında davayı kazanıp Afyon ilinde öğretmenliğe geri döndüm.
1992 yılında Diyarbakır Lice ilçesine tayinim çıktı. Öğretmenlik, Halk Eğitim Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğü yaptım.
1997 yılında Mersin’ e geri döndüm. Yedi yıl görev yaptıktan sonra emekliliğim doldu.
Bir darbe daha olmadan, beni yine görevden alma fırsatı vermeden emeklilik dilekçesini verdim. Emekli oldum.
Ben şiir ve yazı yazmayı sürdürdüm.
İbrahim kardeşim yorumlarını esirgemedi.
Kâhta özlemi ile yazdığım her şiirin altına “Kek gel” dedi.
Beni satan eski dostlara, döneklere kırgınlığımı söylemedim.
Onların yüzünü görmemek için Kâhta mezarlığını ziyaret edip Kâhta’ya girmeden geri döndüğümü anlatmadım.
Eskiden Kâhta’ya geldiğimde evler görünür görünmez arabayı durdurup toprağı öptüğümü, kokladığımı söylemedim.
“Buram Buram Özlemsin Kâhta’m” diye şiirler yazıp yayınladığımı zaten biliyordu.
Telefon eder dertleşirdik. Son görüşmemizde İstanbul’a taşınan ve orada yaşayan amca çocuklarım Mehmet Demir ve ailesini konuştuk.
Kâhta’nın dününü ve bu gününü konuştuk.
Sen onurlu yiğit bir dosttun İbrahim Gürbüzcan.
Sen Kâhta sevdalısı güzel yürekli bir candın İbrahim Gürbüzcan.
Sen vefakârdın İbrahim Gürbüzcan.
Sağlığım el vermediğinden gelemedim. Beni bağışla Kek. Bağışla beni.
Oğlun Sadık’ı telefonla aradım. Durumumu anlattım.
Seni unutmam. Unutturmam.
Seni çok sevmiştim kardeşim. Seni çok seviyorum. Sevgiyle saygıyla anıyorum.
YORUMLAR
Cansln canlm abim Ömer gürbüzcan
Cansln canlm abim Ömer gürbüzcan