- 337 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Kahverenkli albüm
Çocukken sen hiç haksızlığa uğradın mı?
Hak ettiğin bir şeyi başkasına verilmiş halde elinde tutarken gördün mü?
O gördüğün kişinin sevincinden ağzı kulaklarına vardığını , yüzünün al al kızardığını resimlettin mi?
Geçmiş günlerden haziranın güneşle sarmaş dolaş olduğu bir öğlen vaktiydi.
Orta üç sınıfının son günlerini yaşarken okulların kapanmasına az kalmıştı. Teneffüsün zili acı acı çalıyordu. Bana mı öyle geliyordu bilmiyordum. Okulun yapılışı çok eski değildi. Ama dış cephesindeki sarı renk boyalar dökülmeye çoktan başlamıştı. Alt katta dört sınıf odası vardı. Öğretmenler ve müdür odası yukarıdaydı. Merdivenden öğretmenleri inerken sınıfa gelişlerini görünce paldır küldür sıralarımıza geçer beklerdik.
Arkadaşım Kadriye ve ben teneffüsün birinde havadan ,sudan, ,dersten koyu sohbet ediyorduk. Okulun ön tarafında beton soğuk duvara yaslanmış zilin çalmasını bekliyorduk. Kadriye gür örgülü saçlarını eliyle oynuyordu. Saçlarıyla oynamayı alışkanlık haline getirmişti. Dopra ve açık sözlü oluşundan ,onunla konuşmaktan zevk duyardım. Kadriye okuldaki erkeklerin ilgisini çekmeyide çok iyi beceriyordu. Dayım bizim yanımızda olduğundan aynı sınıfa gidiyorduk . Yaşı benden üç yaş büyüktü. Ben dayı dediğimden bütün okuldaki öğrenciler ve öğretmenler dayı derlerdi. Kadriye dayımında platonik gizli aşkıydı. Evde lafını etmediğimiz gün yoktu . Bunu yalnız ben biliyor ve dayıma şakalar yapardım.
Okul müdürümüz Mustafa Ayaz aslen Çorum’luydu. Uzun boylu, buğday benizli ve gür siyah bıyıkları vardı. Milliyetçi ve bencil birisi olduğunu uzaktan küçük aklımla gözlemliyordum. Okulun yukarıda bir odasında kendi kalıyordu. Ev tutmadığından cimri olduğunu düşünüyordum. O yıl okulu birincilikle bitiren öğrenciye bir ödül olduğunu tüm sınıfa bildirmişti. Çelikhan’a yakın bir köyünden gelen Haşim arkadaşla benim notlarım berabere gidiyordu. Müdürümüz Mustafa Ayaz’ın vereceği not ödülü belirleyecekti. Matematik imtihanı notunu bildirmeyi erteleyip duruyordu. Anlayamadığım bir şeyler var gibi içime doğuyordu.
O sıralarda bir gün babamın yolu okula tesadüfen düşmüştü. Öğretmenler odasında hazırlanmış masada duran karneleri görmüş,hademeye çaktırmadan bakıvermişti. Eve geldiğinde babam gülümseyerek “kızım sen birincisin ,karnen Haşim’inkinden iyi”dedi. Beni bir heyecan ve sevinç sararken bu duygu içimin kanını ısıtıyordu. Ödülü sabırsızlıkla dört gözle bekliyordum. O yaşıma kadar böyle heyecanı hiç yaşamamıştım.
İnsanın birileri tarafından beğenilmesi ve takdir duygusu nasıl bir şey olduğu bana yabancıydı. Başarının karşılığını almanın güzel bir şey olduğunu yaşayarak göreceğimi umut ediyordum. Okulun kapanmasına iki gün vardı. Kumral saçlı ,uzun boylu ,iri çakır gözleriyle Haşim sınıfın gözde parlak öğrencisiydi. Teneffüsün birinde Haşim’in elinde albümü uzaktan gördüm. Haşim’in yüzünde o alaycı gülüşü , sevinci görmek ,beni derin hayal kırıklığına uğrattı. Sanki bir heykel gibi orda dona kalmıştım . O gün müdürümüz Mustafa bey göz göre göre hakkımı yediğine tanık oldum. Köyden okula gelirken Haşim boş gelmezdi. Geldiğinde yoğurt ,elma ve domates getirdiğini bütün öğrenciler gibi bende görürdüm. Benim hakkım olan albümde o sitildeki yoğurtların kırıta kırıta kurbanı olmuştu.
Bir eğitimciye yakışmayan bu davranış yüz kızartıcı bir şey değil miydi. On üç yaşındaki bir çocuğun hayallerinin ve umutlarının çalınması insanlığa sığar mıydı . O gün bugündür haksızlığın karşısında çaba göstereceğime kendimi inandırdım. Ne zaman bir haksızlık görsem ve yaşasam ilk hatırladığım o kahverenkli albüm oldu.
Feride
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.