- 852 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNLE YÜZLEŞMEK
KENDİNLE YÜZLEŞMEK
Başımı yastığıma koyduğumda; bir iç hesap, empati, öz eleştiriyle benliğimi sorgulamak ve "kendimle yüzleşmek" geldi içimden...
Ben kimim?
Kendim miyim, başkası mı?
Kaç kimlik var benliğimde?
Gerçeklerimi herkese anlattım da;
ya yalanlarım?
Sanırım;"ben yalan söylemem" diyen insan ilk veya son yalanını söylemiştir. Unutma ki; kimse bilmese de, yalanların bu dünyadaki cehennemini, doğruların da cennetini yaşatacaktır ruhuna...
İşte bu nedenledir ki, cennet veya cehennemini toprak altında arama... Ne varsa hepsi burada.
Aslında her insanın zihni; özeleştiriyi günübirlik olarak beyin istirahate geçerken otomatikmen yapıyor.
Fakat insan aklı kendine taraf olduğu için olayları kendi tarafına yontuyor.
Haklı olduğunu sandığın konularda da hata oranının ne olduğunu hesap etme yeteneğini geliştirmelisin Erdem.
Hayatın akışındaki yaşadığın olaylara başkasının penceresinden bakmayı da öğrenmen gerek.
İnsandan doğduğum, insanoğlu olduğum kesin de; "insanlık sıfat ibresinin" neresindeyim?
Doğduğum gibi miyim?
Nasıl doğdum ve nasıl biteceğim?
Ve kendime dedim ki;
Eyyy.. Erdem!!!
Her bitiş bir başka şeyin başlangıcıdır.
Her savaşın bir bitişinde birşeylerin yeniden şekillendiği gibi...
Ama asıl gerçek olan; hiçbir savaşın galibinin olmayışıdır.
Bu nedenle; dünyayı vatan, insanı vatandaş olarak görmende hiçbir kayıbın ve ayıbın yoktur.
Asıl kayıp ve ayıbın; kendi nefsinle savaşmak yerine bir başkasını düşman görmektir. Oysa insanoğlunun en büyük düşmanı kendisinden başkası değildir.
Yaşam mücadelesinde " kaybederim korkusunu" asla taşıma, kayıbının da bir nevi kazanç olduğunu düşün...
Tecrübe!
Ve;
Yürüdüğün doğru yolda "aşılmaz sandığın" engeller olabilir. Bu senin "umudunu" asla kırmasın.
Su gibi ol, "su felsefesi" azmiyle mücadeleni yap. Sular her engeli aşar, aşamayacağı engelin kah etrafından dolanır, kah bendini zamanla doldurup engelin üstünden taşar, kah da buhar olup yeniden yağar... Ama her engeli mutlaka aşar.
Kazanacaksın.
Yalnızlık korkusunu da sil aklından, unutma ki, dünyada senden başka biri daha varsa, kimse yalnız değildir.
Asıl korkman gereken; bir sabah uyandığında yedi milyar insandan sadece senin kaldığını görmektir. Herşey senindir ama çıldırmana an kalmıştır
Erdem!!!
"Ya senin birinde yarım bıraktığın şeyleri, bir başkası tamamlar"...
"Ya da; birinde bulduklarını sen başkasında ararsın" Tamamlamak veya tamamlanmak seçimi sana ait.
Hayat yaşayana devam ediyor da; kiminle, kimde devam edeceğinin adını sen koyarsın..
Kimbilir belki devamın bir başkasında; veya
sen bir başkasının devamı olabilirsin.
Çünkü; insanın insanda hüküm sürmesini ne inkar edebilirsin, ne de engelleyebilirsin...
Gidip, birinde devam edecek kadar "ruhuna ve canına" sinebilirsin... ya da kalıp, devamı olacak kadar "canan" olabilirsin, bu senin kararın... Çünkü, insanın insanda mutlak devamı var... Ama sen yanındakini seç, yola çıktığın yoldaşını, yolda bulduğunla değişme...
Ve şunu yapma; yanı başındakini asla "yok sayma"... Çünkü; insan bir gönüldür, gönül hanende neyi ne kadar biriktirdiysen, "biriktirdiğin kadar harcarsın" ... Aklını kullan ki insan biriktiresin...
Aklını kullan derken; "her insanın kendi aklına taraf olduğu" da gelmedi değil aklıma.
Akıl kendine taraf olunca "ortak akıl bertaraf olmaz mı? Ortak aklın bertaraflığında" tek akıl "yanılır..
Akıl deyince; sen "akılın tıpkı bilim gibi sonsuzluğuna inan. Bu inancın başkaları tarafından onay görmeyebilir ama, sanırım bilim akılı, akıl da; "şüphe gözlüğü" ile bilimi sonsuzluğa genişletiyor.
Bilim akılı mı, yoksa akıl bilimi mi yaratıyor? Kimbilir belki de biribirinin tamamlayıcısıdır...
Neyse, aklım mat olmadan ben konuya döneyim. Çünkü aklın mat olduğu yerde fikir biter, fikrin bittiği yerden de; düşünce firar eder. Düşüneyim ki var olduğumu unutmayayım.
Sadece akıl yeter mi sana? Vicdan da gerekmez mi? Sanırım sadece akıl seni robot; sadece vicdan ise saftirik yapar...
Hani derler ya, adalet er veya geç tecelli eder ve yerini bulur, bulmuyorsa büyük mahkemeye, mahşer-i mizana kalır.
Bence, mahşer-i mizandan önceki en büyük ilk mahkeme insanın "vicdanıdır"
Hiçbir suçlu gizlediği ve içinde vicdanıyla yüzleşmediği sürece o suçtan vicdanında asla berat edemez...
Aynaya hangi halini verdiysen onu yansıtmadı mı sana? İşte hayat da tıpkı bunun gibi birşey Erdem...
Yaşamının akışında kime iyi veya kötü ne yansıttıysan o sana geri dönmedi mi?
Bu senin tercih ve kararlarının sana geri yansıması değil miydi? Niçin başkalarına kızıyorsun?
İstemediğini işitmek istemiyorsan; "istediğini söyleyen istemediğini işitir" gerçeğini düşünerek konuş... Zaten sürç-i lisanını arif olan sezer...
Kendinle yüzleşip kendini affedebilirsin, bu senin elinde... Affettikçe ruhunun omzundaki yük azalır.
Peki affedilebilir misin? İşte burası karışık. Bu nedenle; yeni hatalarını anlarım ama, aynı hataları tekrar yapma, üst üste yapılan aynı hata "karardır"...
Hatalı kararların seni ve hiç tanımadığın insanları da üzebilir, hele de toplum yöneticisi isen "kamu" nun tamamına kendini affettirme şansın yoktur...
Peki, sadece söylemlerinden, eylemlerinden mi yüzleşmekle sorumludur insan, söylemediklerin ve eylemleştirmediklerinden sorumlu değil misin? Kimbilir belki de sustuklarından daha çok sorumlusun...
Bir tecavüze, bir can katline, bir adaletsizliğe veya bir soygunla tüyü bitmemiş yetim hakkının yenmesine susmuş ve eylemsiz kalmış olamaz mısın? Susuyorsan "suç ortağısın"...
Bununla da yüzleşmelisin Erdem .
"İnsan bir gönüldür" demiştin Erdem...
Sanırım kilitli gönül kapılarının çilingir maymuncuğu denilen tek anahtarı "sevgi"...
Ve; sevginin girdiği gönülden kin, nefret ve ego firar eder. Tıpkı içi hava, dolu bir bardağa su girdiğinde havanın firar ettiği gibi... Yarısı su, diğer yarısı hava dolu bardağın neresine bakacağın senin seçimin.
Dilindeki, aklındaki veya elindeki yağlı urgan ile bir insanı asabilirsin, ya da bir bebeğe, bir çocuğa, bir insana salıncak da yapabilirsin. Yine seçim senin...
Deniz Gezmişi asan hakim Ali Elverdi geldi aklıma... Bumerang işte, herşey sahibine dönüyor, "sofrada içtiği suda boğuldu"
Kimbilir belki içtiği suda boğulurken; yaşını büyüterek astığı Erdal Eren ile gözgöze gelmiştir son nefesinde... Son pişmanlık neye yarar ki? Bir faydası olur mu?
Herşeyin tohumu senin içinde saklı... Sen içinde neyin tohumunu ekip, sulayıp ve beslersen o yeşerir. Hasat ettiğin de ektiğindir...
İnsanoğlunun başkasına ne ayar vermek, ne de düzeltmeye çalışması haddine değildir Erdem.
Zaten karşıyı düzeltme şansın da çok çok az ve kifayetsiz... Çünkü; insanoğlu erik dalından daha nazik... "biraz daha eğeyim" derken kırabilirsin insanı...
Kendini düzeltip örnek olmalısın... İnsanları düzeltmeye sakın çalışma...Bırak özgür kalsınlar
Ne balıkları akvaryuma, ne de kuşları sakın kafese koyma Erdem. Özgürlük felsefesinde kafesin büyüklüğünün de hiç önemi yok. Çünkü dünya dediğin "en büyük kafes" zaten.
Özgür bırak ki; her canlı kendi habitatında yaşasın. Aksi halde doğa seni asla affetmez...
Unutma ki, pişmanlıkların ve keşkelerin; "adına ölüm denilen" o son nefes anında asla kullanamayacağın en büyük tecrübe olarak karşına dikilecektir. Bir faydası olur mu?
İnsan doğdun,
İnsan ol,
İnsan kal,
Bıraktığın izle anılacaksın!!!
Ozan Figani (Erdem Gümüş)
24 Aralık 2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.