- 372 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
dedektif tilda
Kendimi İtalyan avukat Pierre de Fermat gibi hissediyorum.Duruşmalardan kalan zamanlarında bilim ile ilgilenirdi.
Tanrı onu kutsasın!
Polis merkezindeyim saat sabahın beşi.
Önümde daktilom var, yeni nesil bunun ne işe yaradığını bilmiyor. Bilgisayar kullanmaya karşı olan eski kafalı biriyim, Kabul ediyorum.
Bir tuşa bastığım zaman önümdeki demir yığınından birinin hızla öne çıkıp mürekkepli şeride delercesine çarparken çıkardığı sese bayılıyorum.
Bu ses cesaret veriyor bana, yazmaya devam ediyorum.
Korkmuyorum!
Yazdıklarımı okuyup kafayı sıyırdığımı düşünenler olabilir, umurumda değilsiniz!
MS üçüncü binyılı keşfetmeye başlarken, kendimizi içinde bulduğumuz bu olağanüstü dünyanın temel doğasıyla ilgili olarak fiziksel teorilerimizden öğrendiklerimizi değerlendirmeye çalışalım.
Anlamada olağanüstü ilerlemeler kaydedildiğine ve bunların büyük derinlik ve kavrayışa sahip fiziksel akıl yürütme yoluyla ve karmaşık ama rutinden yüksek düzeyde ilham verici sıçramalara kadar uzanan matematiksel argümanlar yoluyla dikkatli fiziksel gözlem ve mükemmel deneyler yoluyla gerçekleştiğine şüphe yoktur. .
bunlar bizi uzayın geometrisi ile ilgili antik Yunanlıların anlayışından Newtoncu anlayışa götürdü.
mekanikten klasik mekaniğin muhteşem yapılarına
sonra Maxwell’in elektro manyetik teorisine.
daha yakın zamanda 20. yüzyıl bize Einstein’ın olağanüstü ve kesin olarak doğrulanmış genel görelilik teorisine yol açan özel görelilik verdi ve ayrıca derinden gizemli ama derinden doğru ve geniş kapsamlı kuantum mekaniğine ve onun QFT’ye (kuantum alan teorisi) gelişimine sahibiz; özellikle biz son derece başarılı standart kozmoloji modellerine sahipler.
Kendimize güvenen teorisyenler arasında "neredeyse orada" olabileceğimiz ve bir "her şey" teorisinin 20. yüzyılın sonlarındaki müteakip gelişmelerin çok ötesine geçemeyeceği görüşü alışılmadık bir durum değildi.
genellikle bu tür yorumlar, sicim teorisinin durumu ne olursa olsun, doğası şu anda temelde bilinmeyen olarak kabul edilen bir şeye dönüşmüş bir gözle yapılma eğilimindeydi.
kendi bakış açıma göre, nihai bir teoriden çok daha uzağız.
gelişmelerin doğru çizgiye yakın olduğuna dair hiçbir inancım yok.
Gerçekten de sicim teorik fikirlerinden çeşitli dikkate değer gelişmeler ortaya çıktı.
bununla birlikte, derin fiziksel fikirlerden bazı girdilerle de olsa, çarpıcı matematik parçalarından çok daha fazlası olduklarına derinden ikna olmadım.
uzay-zaman boyutsallığı doğrudan gözlemlediğimizi aşan teoriler için, kendi içlerinde bizi fiziksel anlama yönünde çok daha ileriye taşıdıklarına inanmak için hiçbir neden göremiyorum.
Benim daha çok uyum içinde olduğum ana planlar gibi öne sürülen diğer planlara gelince, onların da bazı önemli kavrayışlardan yoksun olduklarına dair hiçbir şüphem yok.
-dedektif tilda?
-günaydın,efendim.
Asistanımın sesi ile irkildim.
-Olay yeri inceleme size bekliyor.
Maktul bir akademisyen elleri arkadan bağlı ayak bileklerinden sandalye’ye bağlanmış ve kafasında poşetle boğulmuş.
Ceset kokmaya başlayınca komşuların ihbarı üzerine harekete geçtik.
Odaya girdiğimde köşe başlarında sönmüş mumlar vardı.
Perdeler kapalı, koku için önlem aldım.
Her zaman yaptığım gibi maskeme parfümümden sıktım.
Maktul çıplak , oturduğu sandalyenin yanında cinsel oyuncaklar var.
Dildonun üzerine oturmuş, ölüm anında kaslar gevşeyince dildonun bir kısmı makattan sarkmış.
Üç farklı yerden bağlanmış.
Asistanım olay yerinin fotoğraflarını aldı.
Kamerayı açtı ve kayıta geçti.
Olay yeri inceleme raporu:
Saat 09:07
Maktul fizik bölümü öğretim görevlisi.
Quantum alan teorisi üzerine dikkat çeken yazıları var , son katıldığı seminereToscana’da asistanı ile katılmışlar.
Bir hafta sonra dönüş yaptığı kayıtlardan kesinleşti.
Meslektaşları ile görüşmeler yapmamız gerekecek, dedim.
Fakültedeki odasına gidelim.
Bu arada sen de tek çocuğuna ve eski eşine haber ver, sevgili asistanım.
Özel aracımda üniversitenin yolunu tutarken youtube ‘da maktulün eklediği ders videolarını izlemeye başladım.
“...Bu teorilerin bile, bizi fiziksel gerçekliği anlamanın yoluna götürecek gerekli sıçramayı yapmaya yakın olduklarını büyük bir güvenle tahmin etmek akıllıca olmaz.
yine de, daha 20. Yüzyılda insane türü kuşkusuz böyle bir anlayışa doğru olağanüstü bir ilerleme kaydetmişti ve ben de başarılmış olanlardan bir şeyler aktarmaya çalıştım sevgili öğrencilerim.
genel görelilik, bence o yüzyılın en büyük tek başarısı olarak öne çıkıyor.
...kuantum teorisi pek çok fizikçi tarafından daha da büyük bir başarı olarak görülebilir.
Kuantum teorisinin, çok daha geniş bir farklı fenomenler yelpazesi üzerinde genel görelilikten kıyaslanamayacak şekilde daha fazlasını açıkladığı şüphesiz olsa da, teoriyi henüz bir teori olarak gerekli tutarlılığı elde etmiş olarak görmüyorum.
kuantum teorisi tamamlanmamıştır.
Tamamlandığında - ki bunun 21. yüzyılda olacağını tahmin ediyorum - hiç şüphesiz genel görelilikten daha büyük bir başarıyı temsil edecek.
Genel görelilik, büyük ölçekli limitte uzay-zamanın bir tanımı olarak kalacaktır, ancak ciddi bir şekilde beklememiz gerekir.
…..absürt derecede küçük Planck mesafesinde veya yoğunlukların bazı uzay-zaman tekilliklerinin yakınında suyun Planck değerinin 5.10 ^ 93 katına yaklaşabileceği yerlerde…
…görelilik statüsüne ilişkin bu konum artık geleneksel bir konum olarak görülmelidir.
teorinin en azından yörüngedeki nötron uzaklık ölçeğinin oldukça büyük gözlemsel durumu ve kütle çekim etkileri ve hatta karadelikler mükemmel olarak kabul edilmelidir.
ve burada kozmolojik sabiti olmayan standart teoriyi kastediyorum.
Son birkaç yıldaki gözlemler, bunun için olumlu bir değerden yana görünüyor.
Eğer A gerçekten oradaysa, parçacık fiziğinin ve kozmolojinin standart modellerinin ötesine geçmemizde gerçek bir ilerleme kaydedilmesi ve böylece evrenin temel bileşenlerinin daha derinden anlaşılması için bir kuantum teorisine sahip olmak gerekli olacaktır.
QFT güçlü zayıf ve elektromanyetik kuvvetlere ek olarak yerçekimini de kapsar.
Bunun nedeninin bir kısmı, sonlu bir kuantum alan teorisinin, sapmaların küçük Planck mesafesinde kesilmesini gerektireceği anlayışı gibi görünüyor.
ancak bu alanda deneyler olmadığı için, çabalar çok fazla matematiksel arzuların iç dünyasına yönlendirilmiştir.
matematiksel fikirler ve fiziksel davranış arasındaki etkileşim değişmez bir konu olmuştur.
Fizik bilimi tarihi boyunca ilerleme, bir yanda teorinin kısıtlamaları ve ifşaları arasında doğru dengeyi bularak, diğer yanda ise genellikle dikkatle kontrol edilen deneyler yoluyla fiziksel dünyanın eylemlerinin kesin gözlemi arasında yapılmıştır.
En güncel temel araştırmalarda olduğu gibi deneysel rehberlik olmadığında bu denge bozulur.
Matematiksel tutarlılık, doğru yolda olup ol madığımızı bize söylemek için yeterli bir kriter olmaktan uzaktır.”
-matematiksel tutarlılık ?
Bu iki kelimeden ne anladığını genç asistanıma sordum.
Hayat dolu bakışları, gür kıvırcık siyah saçları vardı. Yolun başındaydı onun yerinde olmayı ne çok isterdim!
Asistanım iri siyah gözlerini navigasyondan kaldırmadı.
Ne söylediğimi duymamıştı.
Hedefe ulaşmıştık.
Kampüs kapısındaki güvenlik görevlisine uzaktan kimliğimizi gösterip, fen fakültesine doğru yola çıktık.
Kurbanın odası karanlık ve havasızdı.
Fakültenin güneş görmeyen tarafını tercih etmişti.
Oda beklediğimin aksine düzenliydi.
Kapının sol tarafında üç raflı kitaplıkta fizik dışında bilim tarihi kitapları , fotokopiler , yüksek matematik kitapları vardı.
Çalışma masasında en önde eşit kollu terazi , basit sarkaç ile yanyana duruyordu.
Odada hiçbir şeye dokunmadan gerekli çekimleri yaptıktan sonra kitaplıktaki üst raftan bir kitap alıp
Rastgele okumaya başladım.
“...estetik değerlerin eskisinden çok daha büyük bir rol üstlenmeye başladığını görüyoruz.
araştırmacılar genellikle Dirac’ın, Schrödinger’in Einstein’ın Feynman’ın ve diğer birçoklarının başarılarına, öne sürdükleri belirli teorik fikirlerin estetik çekicilikleri tarafından önemli ölçüde yönlendirilmelerindeki başarılarına işaret ederler.
Bence bu tür düşüncelerin değeri inkar edilemez ve bunlar yeni fizik teorileri için makul önerilerin seçiminde temel olarak önemli bir rol oynar.
bu tür bazı yargılar bazen yalnızca matematiksel olarak tutarlı bir şemaya yönelik kesin bir ihtiyacı ifade edebilir; çünkü matematiksel güzellik ve tutarlılık gerçekten de yakından ilişkilidir.
Bana öyle geliyor ki, önerilen herhangi bir modelde böyle bir tutarlılığa duyulan ihtiyaç tartışılmaz.
üstelik pek çok kriterden farklı olarak tutarlılık, oldukça açık bir şekilde nesnel bir şey olma avantajına sahiptir.
yargılarla ilgili zorluk, onların çok sübjektif olma eğiliminde olmalarıdır.
yine de tutarlılığın kendisinin kolayca takdir edilmesi gerekmez. Bazı fikirler topluluğu üzerinde uzun süre ve sıkı çalışmış olanlar, belirli bir şema içinde yer alabilecek ince ve genellikle beklenmedik birliği takdir etme konusunda daha iyi bir konumda olabilirler.
Öte yandan, böyle bir şemaya dışarıdan gelenler, onu daha çok şaşkınlıkla görebilirler ve şu ya da bu özelliğin neden belirli bir değeri olması gerektiğini veya teorideki bazı şeylerin neden daha şaşırtıcı olarak görülmesi gerektiğini anlamakta zorlanabilirler.
Yine de, dışarıdan gelenlerin daha iyi nesnel yargılar oluşturabilecekleri durumlar olabilir; çünkü belki de, belirli bir yaklaşım içinde ortaya çıkan dar odaklı bir problemler koleksiyonuna uzun yıllar harcamak, yargılarla sonuçlanır!
fakat bir teorinin şüphesiz değerlerine rağmen tutarlılığı ve zarafeti yeterli olmaktan çok uzaktır.
düşünceler genellikle çok daha büyük bir öneme sahiptir.
ancak deneysel rehberliğin niteliklerden yoksun olduğu durumlarda önemi üstlenir.
Ben kesinlikle bu konulara basit cevaplar olduğunu iddia etmem.
Bireysel araştırmacılar, inanıyorum ki, kendi dürtülerini takip etmekte haklılar.
ama bir meslektaşını, bu dürtülerin yol açtığı sonuçların sözde ihtişamına tamamen kayıtsız bulurlarsa şaşırmamalılar.
Bu tür motivasyonları bilimdeki herhangi bir önemli yeni fikrin gelişiminin önemli bir parçası olarak görüyorum.
Ancak deney ve gözlem kısıtlamaları olmaksızın, bu tür motivasyonlar çoğu kez teoriyi gerekçelendirilenin çok ötesine taşır.”
Sayfalarını karıştırdığım ikinci kitap bilim insanlarının hayat hikayelerini anlatıyordu ve rastgele açtığım sayfada o ünlü avukatı buldum.
Sabahın ilk saatlerinde aklımdan geçen bu bilim insanının hayatını şimdi yaşlı göbekli maktulün odasındaki kitaptan okuyordum.
“PIERRE DE FERMAT
Fransız matematikçi Pierre de Fermat (1601-1665) muhtemelen çağının en üretken matematikçisiydi ve bazıları kalkülüs, sayı teorisi ve kırılma kanunu olmak üzere birçok katkı yaptı. Bu katkıları burada inceleyeceğiz, özellikle sayılar teorisindeki çalışmalarına dikkat edeceğiz.
Fermat’ın geçmişine ilişkin aşağıdaki açıklama Mahoney’nin The Mathematical Career of Pierre de Fermat adlı kitabından alınmıştır. Pierre de Fermat, 17 Ağustos’ta Fransa’nın güney kesiminde, İspanya sınırına yakın Toulouse yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Beaumont-de-Lomagne’de doğdu. Babası Dominique Fermat, Beaumont-de-Lomagne’nin "ikinci konsül" pozisyonunu elinde bulunduran zengin bir deri tüccarıydı; bu, günümüzdeki belediye başkanlığına benzer bir hükümet pozisyonuydu. Annesi Claire, née de Long, tanınmış bir ailenin kızıydı. Fermat’ın bir erkek kardeşi Clément ve iki kız kardeşi Louise ve Marie vardı.Fermat’ın ilk eğitimi hakkında nispeten az şey bilinmesine rağmen, onun Bask kökenli olduğu ve ilk ve orta öğrenimini Beaumont-de-Lomagne’deki Cordeliers (Franciscans) tarafından yönetilen Grandsl ve Manastırı’nda aldığı bilinmektedir. İleri çalışmaları için 1620’lerin ikinci yarısında Bordeaux’ya taşınmadan önce Toulouse Üniversitesi’ne girdi. Bordeaux’da (1629) Fermat ilk ciddi matematiksel araştırmalarına başladı ve burada Appollonius’un Düzlem Loci’sinin restorasyonunun bir kopyasını oradaki matematikçilerden birine verdi. Bordeaux’da Beaugrand ile temasa geçti ve bu süre zarfında maksimumlar ve minimumlar üzerine çalışmalar yaptı. Çalışmasını Fermat ile matematiksel ilgi alanlarını paylaşan Etienne de’Espagnet’e verdi.
Bordeaux’dan Fermat, Orléans’daki Hukuk Üniversitesi’nde okumaya gitti. 1 Mayıs 1631’de Medeni Hukuk Lisans derecesini aldı. Fermat’ın hukuk mesleğini seçmesi, babasının serveti ve annesinin aile geçmişi nedeniyle doğal ve döneminin tipik bir örneğiydi. Bu kariyerde olmak, daha yüksek bir sosyal statüye ve siyasi güce giden bir yoldu. Mezun olduktan sonra Toulouse’daki parlamentoda meclis üyeliğini satın aldı. Kısa süre sonra bir eş edindi. O onun kuzeniydi, Louise de Long. Genç avukat için sorun olmayan 12.000 liralık bir çeyiz verdi. Kısa süre sonra yerel parlamentoda görev yaptı ve meclis üyesi veya yasa koyucu oldu. Şimdi kayınpederi de dahil olmak üzere tüm ailesi üst sınıfın üyeleriydi. Mahoney bize bunun sosyal statüsünü de nasıl etkilediğini anlatıyor.
"Fermat’ın ofisleri onu aynı zamanda o sosyal sınıfın bir üyesi yaptı ve 1631’den beri yaptığı "de"yi ismine ekleme hakkını verdi." (Mahoney, s.16)
"De", Fransa’da asaletin işaretidir.
Fermat’ın özel hayatı hakkında çok az şey biliniyor. Beş çocuğu vardı, Clément-Samuel, Jean, Claire, Catherine ve Louise. Clément-Samuel, en eski ve Fermat’a en yakın olanıydı. Fermat ile birçok matematiksel ilgiyi paylaşmış olabilir. Clément-Samuel sonunda babasının meclis üyeliğini devraldı.
Fermat, hayatının geri kalanında Toulouse’da yaşadı, ancak aynı zamanda memleketi Beaumont-de-Lomagne’de ve yakınlardaki Castres kasabasında çalıştı. Önce Meclis’in alt meclisinde çalıştı, ancak daha sonra 1638’de üst daireye atandı ve nihayet 1652’de ceza mahkemesinde en üst kademeye terfi etti. Bu pozisyon genellikle kıdemli kişilere verilirdi, ancak veba 1650’lerin başında vurduğundan, yaşlı adamların çoğu ölmüştü. Fermat’ın kendisi vebaya tutulmuştu. 1653’te ölümü yanlış bildirildi; Fermat kurtulmuştu.
Fermat, eğrilerin özellikleri üzerine yaptığı çalışmalarla kalkülüsün gelişimine katkıda bulunmuştur. Bir toplama işlemi olsa da, bu eğrilerle sınırlanan alanları buldu. Bell’in belirttiği gibi, "Fermat da dahil olmak üzere kalkülüsün yaratıcıları, ilerlemek için geometrik ve fiziksel (çoğunlukla kinematik ve dinamik) sezgiye güvendiler: sürekli bir eğri grafiği için hayallerinden geçenlere baktılar..."
Şimdi bu sürece integral hesabı diyoruz. Fermat’ın şimdi Kalkülüsün Temel Teoremi dediğimiz şeyi görmemiş olması ironiktir.
Bununla birlikte, bu konudaki çalışması, diferansiyel hesabın geliştirilmesine yardımcı oldu.
Fermat kalkülüse yaptığı katkının yanısıra kırılma yasasına da katkıda bulunmuştur. Filozof ve amatör matematikçi René Descartes ile bir anlaşmazlığı vardı. "[Fermat’ın] ilkesine göre, eğer bir ışık ışını bir A noktasından başka bir B noktasına geçerse, yansıtılır ve kırılır (kırılır; yani, havadan suya geçerken veya değişken yoğunluklu bir jöleden geçerken olduğu gibi bükülür). Geçiş sırasında herhangi bir şekilde, izlemesi gereken yol – kırılma nedeniyle tüm burulma ve dönüşleri ve yansımalar nedeniyle ileri ve geri tüm kaçmaları - hesaplanabilir.”
-kırılma yasasını bilirmisin sevgili asistanım?
Masada duran yarısı su dolu bardağa kalemi batırıp ışığın kırılmasını ona gösterdim.
-Suyu analize gönderin, ellerini çabuk tutsunlar.
-emredersiniz , dedektif tilda.
Yaşlı göbekli öğretim elemanı ile birlikte seminere giden öğretim görevlisinin ifadesini al.
Ayrıca seminerden sonra fakültede onu gören var mı, bilmek istiyorum.
Öğrenci işleri ile görüşüp okuttuğu dersleri ayrıca danışmanlık yaptığı yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin listesini hemen istiyorum!
Sevgili genç güzel asistanımı odada bırakıp eve döndüm.
Profesörün bilim tarihi kitabı ilgimi çekmişti, herhangi bir sayfada not alıp bazı satırların altını çizeceğini umuyordum ama göz gezdirdiğim kadarı ile kitap sanki ilk kez okunuyormuş gibi tertemizdi ve çok sevdiğim kitap kokusu alıyordum.
Kitap beni sıkmıştı, çay içmek için ısıtıcımı çalıştırdım.
Çay ve kızarmış ekmek ile kendime branç hazırladım.
Asistanımın hazırladığı ifade tutanaklarını okumam gerekti.
Ilk görüşme kayıta alınmıştı, görsel dosyayı kişisel bilgisayarımdan izlemeye karar verdim.
Fakülte dekanı maktul hakkında bilgiler veriyordu.
Lisans eğitimini tamamladıktan sonra bilim merkezindeki akademik kadrolara yakın akrabalara sahip olmanın neticesinde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamış kısa sürede profesör olmuştu.
Ilk aşamada danışmanlık yaptığı doktora öğrencileri ile görüşmek doğru olacaktı.
Telefonum titremeye başladı.
-dedektif Tilda?
-evet.
-adli tıp raporu açıklandı.
Elimizde yeni bir kanıt var.
Maktulun ağzında bir parça kağıt bulundu.
Ölümden once mi ağzına tıkıştırılmış?
Kesinleşmedi,bekliyoruz.
Kağıtta QFT yazıyor.
-QFT ?
-maktül fizik bölümünde öğretim görevlisi olduğuna gore QFT dersini alan öğrenciler ile görüşmemiz gerekecek.
Neden bize bu kanıtı bıraktı?
Elimde telefon düşünceye daldım.
Asistanım saygıdan dolayı kapatmamı bekliyordu.
-Otopsi videosunu whatsapp tan yolla.
Kendine iyi bak genç asistan.
Öğrenci işleri dersi alan toplam 65 öğrenci olduğunu 25 tanesinin dersi ilk kez 35tanesinin ikinci kez
5 öğrencinin ise dersi üçüncü kez alıyordu.
Ilk aşamada dersi 3.kez alan beş öğrenci ile görüşmeye karar verdim.
Ilk öğrenci:T.Ö
Hocamızın en belirgin özelliği derse hazırlıksız gelmesiydi kimi zaman karşısına çıkan probleme dakikalarca bakardı ve hepimiz beklerdik, yazılı kağıtlarında saçmalayanları sınıfta teşhir etmeye ve küçük düşürmeye bayılırdı.
Ilk senemde bunu bana da yapmıştı o an sınıfta yok olmak istedim.
Ikinci öğrenci:
K.M
Hoca Leeds şehrinde doktora tezini verdiği için tüm akademik camiada ismi geçerdi.
Bu durum fazlası ile özgüven sağlamıştı.
Kendisine olan güveni kimi zaman kibire dönüşürdü.
Her problemi hemen çözeceğini düşünürdü yapamadığı zaman
“ne oldu bana, ben bu soruları hemen çözerdim!”
Derdi, her sorunun çözümü için tahtaya kız öğrencileri çağırırdı.
Özellikle sınıfın havalı kızlarını seçerdi.
Sık sık onları ders vermek için odasına çağırırdı.
3.öğrenci
A.A
Hoca ile ilgili tek anım derste telefonum çaldığında beni küçük düşürmesiydi.
Telefonu sessize almayı unutmuştum
Üstelik İktisat fakültesinden kız arkadaşım misafir olarak derse gelmiş yanımda oturuyordu.
Ders boyunca kız arkadaşıma baktığını gördüm, elimde olsa tahtaya gelip elinden mürekkepli kalemi alıp tek yumrukta onu yere sermek isterdim.
4.öğrenci
D.Ç
Fakülteye ülkenin doğusundan geldim.
Derste benim doğulu olmamı her fırsatta yüzüme vurup beni hakir görürdü.
Öldürülmesi beni üzmedi, belasını buldu diyebilirim.
Kız öğrencilere karşı zaafı vardı.
Odasına gelip ona soru soran kantinde kenndisi ile oturup sohbet eden kızlara yüksek not verirdi.
Beşinci öğrenci:
N.E
Hoca bilgili bir adamdı ancak derse hazırlıksız gelirdi.
Yataktan kalkıp derse girdiğini düşünüyorum.
Saç dağınık uykusuz gözlerle sık sık esnerdi.
Yazacağı makaleler aklından çıkmaz hepimize zeka özürlü yaratıklar gibi davranırdı.
Dersin ortasında benim feminen
Davranışlarım olduğunu sesimin ne kadar ince olduğunu söyleyip beni zavallı durumuna düşürdü.
Alan teorisi dersinde beni tahtaya kaldırıp sınıfa döndü, arkadaşımız anlarsa tüm sınıf anlayacaktır.dedi
Sınıfın en geri zekalısı olduğumu iddia etmişti.”
Bu görüşmelerden hiç bir sonuca varamadım.
Sınıf içinde rezil olmak bir genç için elbette iyi bir durum değildir ama bu durum hocanın kafasına poşet geçirip ağzına kağıt tıkmayı gerektirmez.
Bu dosyanın ilk gününden itibaren üniversite yıllarımı hatırlamıştım.
Serin bir mayıs akşamı sevgilimin beni ilk öptüğü çimen kokuları ile birlikte özgüvenimin tavan yaptığı, başımda kavak yellerinin estiği günler…
Meğer o günler ne güzelmiş!
Görüşmem gereken bir sınıf dolusu üniversite öğrencisi var !
Kurbanın ağzına tıkılan kağıt parçasında el izi bulamadık.
Otopsi sonucu maktul canlı iken ağzına o kağıt parçasının tıkıldığını
Gösteriyor.
Daha sonra kafasına poşet makatına dildo geçirilmiş olabilir.
Maktülün azgın teke sendromuna yakalandığını düşünüyorum.
Hayatı boyunca gençlerle birlikte olmak bu türden yan etkiler yapıyor sanırım.
Odasına ısrarla çağırdığı kız öğrencilerle görüşerek işe başlamalıyım.
Öğrenci G.Y
Hocamızın bakışlarını ders boyunca
Üzerimde hissederdim.
Bununla birlikte 43 not ortalamasına sahip olduğum halde quantum alan teorisi dersinden geçmemi sağladı.
Bu başarımı sık sık mini etekle odasına gidip beyaz tahtaya soruları yazarken bacaklarıma bakmasına borçluyum.
O pisliğin ölmesine sevindim!
Odasında problem çözerken aniden arkamı döndüğümde elinin masanın altında olduğunu fark ettim.
Adım gibi eminim bana bakarak mastürbasyon yapıyordu.
Fiziksel temasta bulunmaktan korkuyordu işini kaybetme olasılığını hesaplamıştır ne de olsa kendisi LEEDS universitesinde doktora tezi veren parlak bir öğrenciymiş.
Itiraf etmem gerekirse QFT gibi belalı bir dersten geçmek için bakışları ile taciz etmesine izin verdim.
Bu derse saatlerce çalışsam da anlamıyorum!
sadece kantinde başbaşa çay içip o soğuk espirilerine güldüm.
G.Y gerçekten alımlı bir kızdı, düzgün beyaz bacaklarına dikkat ettiğimde mini etek ile ne kadar seksi olabileceğini tahmin ettim.üzerinde beyazbir kazak ve ucunda çatallanmış bir kılıç olan kolyesi vardı.
Öğrenci görüşmelerinin sonucu olarak şu varsayıma ulaştım
Varsayım:
Maktül güzel ve seksi kızlardan birini kandırıp yüksek not ve para karşılığı ilişkiye girdi sonra bir anlaşmazlık oldu ve öldürüldü.
Bu anlaşmazlık ne olabilir?
Öğrencilik hayatında hepimiz maddi sıkıntılar çekeriz.
Gündüz öğrenci gece eskortluk yapan kız arkadaşlarım olmuştu ve itiraf edeyim lüks otellerde çok para kazanıp rahat bir yaşam sürdüler.
Bizim kel göbekli çapkınımız ilişkiye girdiği kız ile para karşılığı değişik deneyimler yaşamak istemiş olabilir
Hafifçe kırbaçlama dayak atma üzerine çiş etme yada ters ilişki.
Ters ilişki bana mantıklı geliyor kurbanda dildo bulduk!
Intikam amacıyla en büyük boy dildoyu makata sokup sado-mazo seks yapacağız ayakları ile yaşlı çapkının her yerini bağlayıp kafasına poşet geçirmiş olabilir.
Fakat geriye tek bir soru kalıyor?
Neden beyaz kağıda 12 punto ile QFT yazıp adamın ağzına tıktı?
Bu manyak benim bu yaştan sonra quantum alan teorisi dersine çalışmamı mı istiyor?
Dersime çalışsam iyi olacak.
Tüm dünya kütüphanelerinde Q bilim demektir.
Üniversitenin kütüphanesinde 2.katta
QA rafında matematik ve fizik kitapları dizilmişti.
Rastgele bir kitap seçip okumaya başladım:
Kuantum Alan Teorisi (QFT), çağdaş temel parçacık fiziği için matematiksel ve kavramsal çerçevedir.
Ayrıca, yoğun madde fiziği ve istatistiksel mekanik gibi teorik fiziğin diğer alanlarında kullanılan bir çerçevedir. Oldukça gayri resmi bir anlamda QFT, parçacıklarla ilgilenen kuantum mekaniğinin (QM) alanlara, yani sonsuz sayıda serbestlik derecesine sahip sistemlere uzantısıdır.
Son on yılda QFT, metodoloji ve semantikten ontolojiye kadar uzanan sorularla bilim felsefesinde daha yaygın olarak tartışılan bir konu haline geldi.
Metafiziksel çıkarımlarında ciddiye alınan QFT, merkezi klasik parçacık ve alan kavramlarıyla ve hatta QM’nin bazı özellikleriyle çelişen bir dünya resmi veriyor gibi görünüyor.
Diğer birçok fiziksel teorinin aksine, QFT’nin ne olduğuna dair kanonik bir tanım yoktur. Bunun yerine, hepsi de kendi değerleri ve sınırları olan bir dizi tamamen farklı açıklama formüle edilebilir.
Bu çeşitliliğin bir nedeni, QFT’nin çok karmaşık bir şekilde art arda büyümesidir. Diğer bir neden ise, QFT’nin yorumlanmasının özellikle belirsiz olması ve bu nedenle seçenekler yelpazesinin bile net olmamasıdır. Muhtemelen QFT’nin en iyi ve en kapsamlı anlayışı, başta QM olmak üzere, aynı zamanda klasik elektrodinamik, Özel Relativite Teorisi (SRT) ve Katı Hal Fiziği veya daha genel olarak İstatistiksel Fizik ile ilgili olarak diğer fiziksel teorilerle olan ilişkisi üzerinde durarak elde edilir.
Bununla birlikte, QFT ve bu teoriler arasındaki bağlantı da karmaşıktır ve adım adım düzgün bir şekilde tanımlanamaz. Eğer biri QM’yi tek bir parçacığın (veya belki de çok az parçacığın) modern teorisi olarak düşünürse, o zaman QFT’yi birçok parçacıklı ve dolayısıyla çok sayıda dereceli sistemlerin analizi için QM’nin bir uzantısı olarak düşünebiliriz.
Bu bağlamda, QM’den QFT’ye geçmek kaçınılmaz değil, pragmatik nedenlerle oldukça faydalıdır. Bununla birlikte, elektromanyetik alan gibi, QM çerçevesinde ele alınması yalnızca zor değil, aynı zamanda imkansız olan alanlar söz konusu olduğunda, genel bir eşik aşılır. Böylece QM’den QFT’ye geçiş, hem parçacıkların hem de alanların tek tip bir teorik çerçeve içinde işlenmesine izin verir. (Bir yana, parçacıkların sayısına veya sırasıyla serbestlik derecelerine odaklanmak, ünlü renormalizasyon grubu yöntemlerinin neden QFT’de olduğu kadar İstatistiksel Fizikte de uygulanabileceğini açıklar. Bunun nedeni, basitçe, her iki disiplinin de büyük veya sonsuz sayıda serbestlik derecesi, ya QFT’nin yaptığı gibi alanlarla uğraştığı için ya da termodinamik limiti çalıştığı için, İstatistiksel Fizikte çok yararlıdır)
Ne QM ne de Klein-Gordon ve Dirac denklemleriyle doğrudan göreli uzantısı, değişken sayıda parçacık içeren sistemleri tanımlayamaz. Bununla birlikte, açıkçası bu, bir türden parçacıkların yok edildiği ve diğerlerinin yaratıldığı saçılma süreçlerini tanımlaması beklenen bir teori için esastır. QM ve SRT ile ilişkisine odaklanıldığında, QFT’nin ne olduğuna çok farklı bir erişim elde edilir.
Tarihsel olarak, QFT, QM ve SRT’nin başarılı bir şekilde uzlaştırılmasından kaynaklanmıştır.
Schrödinger denklemi, yani kuantum mekaniksel durum fonksiyonunun zamansal evriminin temel yasası, Lorentz dönüşümleri altında doğanın tüm fiziksel yasalarının değişmez olması şeklindeki göreli gerekliliğe muhtemelen uyamaz.
1920’lerde Schrödinger denkleminin rölativistik benzerlerinin araştırılmasından kaynaklanan Klein-Gordon ve Dirac denklemleri, Lorentz değişmezliğinin gerekliliğine uygundur. Bununla birlikte, nihai olarak tatmin edici değiller çünkü alanların prensipli kuantum-mekanik bir şekilde tanımlanmasına izin vermiyorlar.
Neyse ki, çeşitli fenomenler için, yani ilgili hızlar ışık hızına göre küçük olduğunda ve parçacıkların kinetik enerjileri kütle enerjilerine kıyasla küçük olduğunda, SRT’nin varsayımlarını ihmal etmek meşrudur.
Ve sonuçta doğru teori olamasa da, göreceli olmayan QM’nin ampirik başarılarına sahip olmasının nedeni budur. Ancak elektromanyetik fenomenler için asla uygun çerçeve olamaz çünkü belirgin bir şekilde ışığın davranışının bir tanımını kapsayan elektrodinamik zaten göreli olarak değişmezdir ve dolayısıyla göreli olmayan QM ile uyumsuzdur. Göreceli saçılma deneyleri, QM’nin başarısız olduğu başka bir bağlamdır. İlgili parçacıklar genellikle ışık hızına yakın hareket ettiğinden, göreli etkiler artık ihmal edilemez. Bu nedenle yüksek enerjili saçılma deneyleri yalnızca QFT ile doğru bir şekilde karşılanabilir. Ne yazık ki, QFT’nin QM ve SRT’nin başarılı bir şekilde birleştirilmesi olarak akılda kalıcı karakterizasyonunun sınırları vardır. Bir yanda, yukarıda daha önce bahsedildiği gibi, en ünlü sonuçları arasında Klein-Gordon- ve Dirac-denklemiyle birlikte göreli bir QM de vardır. Öte yandan, bu bir sürpriz olarak gelebilir, QFT’nin göreli olmayan bir versiyonunu formüle etmek mümkündür .
Dolayısıyla QFT’nin doğası, QM’yi göreli değişmezlik gerekliliği ile uzlaştırması olamaz.
Sonuç olarak, ayırt edici bir kriter için, QM’nin değil, sadece QFT’nin sonsuz sayıda serbestlik derecesine sahip sistemleri, yani alanları (ve termodinamik limitteki sistemleri) tanımlamaya izin verdiğini söylemek daha uygundur. Bu akıl yürütme çizgisine göre, QM modern (klasik yerine) parçacık teorisi ve QFT modern parçacık ve alan teorisi olacaktır.
Tek bir parçacığın kuantum mekaniği bile, bir alan teorisi çerçevesinde, özel görelilik teorisinin yerellik ilkesiyle ancak uyumlu olabilir,
Sonuç olarak, QFT’nin bir yandan sonsuz sayıda serbestlik derecesine sahip sistemlerin kuantum fiziksel tanımı olarak ve diğer yandan QM’yi özel görelilik teorisiyle uzlaştırmanın tek yolu olarak karakterize edilmesi, yakından bağlantılıdır.
Maxwell’in klasik elektrodinamik denklemleri, başlangıçtan itibaren göreli olarak kovaryanttı. Bu teorinin başarılı kuantizasyonu, doğrudan erken Relativistik Kuantum Alan Teorilerine yol açar.
Lanet olası Maxwell denklemleri burada da karşıma çıktı.
Ünlü bir dedektif olmaya çalışırken gece geç saatlere kadar kriptografi çalışır zekamı geliştirmesi için yüksek matematik çözerdim.
Maxwell denklemlerinin yüksek boyutlara uygulamasının ne kadar büyük bir icat olacağını hayal eder bu amaçla masa başında sabahlar bilim dergilerinde hep ismimin yazılacağı hayaller kurardım.
O yıllarda hayata sıkıbağlıydım.
Hedefi olan genç bir kızdım.
Denklem çözmek alan teorisi çalışmak en büyük mutluluk kaynağımdı.
Q koridorunda yürürken gözüme mavi kapaklı bir kitap çarptı.
“field theory”
Eureka!
Buldum!
Başından beri gereksiz yere QFT kitaplarını karıştırdım.
Katil ,Q koridorunda field theory kitabını ipucu olarak vermişti.
Alan teorisi yeni bir akımdı.
En bilinen örnek yerçekimiydi.
Yerçekimi kuvveti yerkürede her bir noktaya bir vektör eşleyen bir vektör alanıydı.
Bu nedenle ipucu alan teorisi kitabında olmalıydı.
“….matematiksel fikirler ve fiziksel davranış arasındaki etkileşim bu kitabın değişmez bir konusu olmuştur.
Fizik bilimi tarihi boyunca ilerleme, bir yanda kargaşa teorisinin kısıtlamaları ve ifşaları arasında doğru dengeyi bularak, diğer yanda ise genellikle dikkatli bir şekilde kontrol edilen deney yoluyla fiziksel dünyanın eylemlerinin kesin olarak gözlemlenmesi yoluyla yapılmıştır.
En güncel temel araştırmalarda olduğu gibi deneysel rehberlik olmadığında bu denge bozulur.
matematiksel tutarlılık, doğru yolda olup olmadığımızı bize söylemek için yeterli bir kriter olmaktan uzaktır.
estetik matematiksel değerlerin eskisinden çok daha büyük bir rol üstlenmeye başladığını görüyoruz.
araştırmacılar genellikle, öne sürdükleri belirli fikirlerin çekiciliği tarafından önemli ölçüde yönlendirilmelerinde Dirac’ın, Schrödinger’in ve diğer birçok kişinin başarılarına işaret eder.
bu tür yargılardan bazıları bazen yalnızca tutarlı bir şemaya yönelik kesin bir ihtiyacı ifade edebilir; çünkü matematiksel güzellik ve tutarlılık birbiriyle ilişkilidir.
Bazı fikirler topluluğu üzerinde uzun süre ve sıkı çalışmış olanlar, belirli bir şema içinde yer alabilecek ince ve genellikle beklenmedik birliği takdir etme konusunda daha iyi bir konumda olabilirler.
Öte yandan, böyle bir şemaya dışarıdan gelenler, onu daha çok şaşkınlık içinde görebilirler ve şu ya da bu özelliğin neden belirli bir değeri olması gerektiğini veya teorideki bazı şeylerin neden daha fazla olarak görülmesi gerektiğini anlamakta zorlanabilirler.
yine de dışarıdan gelenlerin daha iyi nesnel yargılar oluşturabilecekleri durumlar olabilir; belki de belirli bir yaklaşım içinde ortaya çıkan dar odaklı bir problemler koleksiyonuna uzun yıllar harcamak, çarpık yargılara yol açar!
Maktül tahtaya kaldırıp sınıfın en aptalı yaftasını vurduğu kişiden bir vector alanı örneği vermesini istemişti.
YERÇEKİMİ BİR VEKTÖR ALANIDIR!
Bu ifadeyi veren dersten iki defa üst üste kalan öğrenci N.E
Idi.
Dosya kapanmış, katil bulunmuştu, hemen asistanımı arayıp öğrenciyi tutuklamasını istedim.
2.bölüm
N.E titreyen ellerini Masaya koydu.
Kalın camlı gözlükleri kıvırcık saçları ve camların altında iyice küçülmüş yeşil gözleri bana bakıyordu.
Korkudan beti benzi atmıştı sakinleşmesi için su verdim.
-anlat!
-ben yanlış bir şey yapmadım.
En azından toplumun değer yargılarına aykırı olan cinayeti ben işlemedim.
Bir az bekledi, bana bakan yeşil gözleri masa yüzeyine bakıyordu artık.
-ben size ve bu ülkede yaşayan bir çok kişiye aykırı olan bir iş yaptım doğru ama bu iş cinayet değil.
Size en başından anlatayım.
Fakültenin zeki ve çapkın hocası bir köy çocuğudur.
Cinayetten sonra zaten hayat hikayesini incelemişsinizdir.
Ne yazık ki çocukluğunda yakın akrabası olan bir adamın istismarına uğramış ve bu olay üniversite okumak için şehre geldiği güne kadar devam etmiş.
Yıllarca süren bu sapık ilişki onun için zamanla yaşam biçimini almıştı.
Dersinden üçüncü kez kalmak istemiyordum.
Her gün odasına gidip anlamadığım konular hakkında sorular sormaya onu bunaltmaya başlamıştım.
Bir gün bu problemleri boşver deyip sohbet etmeye başladık.
Tüm fakültenin genç kızlara düşkünlüğü ile nam salmış hocası aslında genç erkeklere düşkündü ancak bu zaafını kapatmak için topluma kendisini genç kız düşkünü gibi gösteriyordu.
Zaman içinde iki dost olmuştuk başından geçen talihsiz olaydan dolayı ona acıyordum.
Onunla yakınlaştıkça beni ilerde araştırma görevlisi kadrosuna alabileceğini ima etmeye başladı.
Bununla birlikte çeşitli bahaneler bulup sohbet esnasında sık sık bana dokunmaya başlamıştı.
Beden dilinden ne istediğini anlamıştım.
Onunla birlikte olmam karşılığında hem belalı dersimden kurtulacak hem de mezun olunca asistanlık kadrosunu kapacaktım.
Cazip bir teklifti.
Ne derler bilirsiniz, gözlerimi kapayıp vazifemi yaptım.
Şişko pasifimiz gösterdiğim performanstan çok memnun kalıyordu.
Evet,o şişkonun makatına dildoyu ben soktum ama başına poşet geçiren kişi ben değilim.
Kendisini cinsel ilişkiye hazır hissetmek için saatlerce makatında dildo ile gezen bir adamdı o.
Öldürüldüğü gün onunla birlikte oldum hatta bıkkınlık verdiğinden zahmete girmeyip onu cinsel oyuncak ile tatmin ettim.
Moruk zevkten iki büklüm olmuştu hiç kalkmayan aleti iiyice büzülmüş ve ıslanmıştı.
Çok geçmeden horlamaya başladı ben de evden çıktım.
Ona zarar vermedim ancakbunu kanıtlayacakbir şahit bulamam.
-onu Masaya sen mi bağladın?
Yani sado-mazo takıldığınız olur muydu?
-hayır dedektif tilda.
Yaptığımız en büyük çılgınlık aletimle birlikte o dildoyu yaşlı şişkonun deliğine yerleştirmek oldu.
Ne de olsa yılların tecrübesi..
Rahatlıkla beceriyordu.
Onu bağlamadım ve ağzına kağıt tıkıp kafasına poşet geçirmedim.
-üzgünüm,NE
Bu koşullar altında seni gönderemem.
Tutuklusun.
Zavallı çocuk ağlamaya başladı.
Göz yaşları kalın gözlük camına damladı.
Sessizce hıçkırmaya başladı
Içgüdülerimle hareket edemezdim.
O bu davanın bir numaralı şüphelisiydi.
Sürekli gözümün önüne gelen şekil dışında herşey açığa kavuşmuştu.
Problem çözülmüş dosya kapanmıştı.
Hocanın öldüğü gün fakültedeki odasında ajandasının ilk sayfasında olan o şekil …
Bir beşgen ve simetri merkezi taban doğrusundaki köşeler ile birleştirilmişti.
Arama motorunu açıp görsellerde tarama yapmaya karar verdim.
Bu bir çizge idi.
Çizgenin ne olduğu konusunda hepimizin az çok bir fikri vardır.
Bir çizge köşeler ve bu köşeler arasındaki kenarlardan oluşan bir grafiktir.
Bu grafikte noktanın ne kadar yüksekte olduğunun ve kenarların ne kadar uzun olduğunun hiç önemi yoktur.
Tek önemli olan ele aldığımız iki noktanın bağlantılı olup olmadığıdır.
Bir noktanın bağlantı sayısı o noktanın derecesidir.
Hocanın ajandasındaki çizge 5 nokta ve 9 kenardan oluşuyor.
Düzlemsel bir şekil.
Bu şekile bir kenar daha eklersek bu durmda çizge düzlemsellikten çıkıp uzaysal olur.
Bir başka deyişle bir kenar diğerinin altından veya üstünden geçmek zorunda kalır.
Yani 5 köşeli bir çizgede 10 kenar varsa bu çizge düzlemsel olmaz .
3.boyuta ihtiyaç duyarız.
Maktül 2 boyuttan öte yüksek boyutlarda çalışmalar yapmış bir biliminsanıydı.
Bir çizgede kenar sayısı arttıkça üçgenler oluşmak zorunda kalır.
Bu şekilde ise iç bölgede tek bir üçgen var.
Neden?
Daha fazla üçgenler oluşabilirdi.
Lisans yıllarımı anımsadım.
Bir çizgede üçgen oluşturma sınırını turan teoremi ile hesapladığım yıllar!
10 köşeli ve hiç üçgen içermeyen bir çizgede en fazla kaç kenar olabilir?
Çizgedeki ilk beş nokta birinci grup son beş nokta ikinci grup olmak üzere her noktayı karşı gruptaki noktalarla birleştirsek ve böylece hiçbir nokta kendi grubundaki diğer nokta ile bağlantılı olmamış olur ancak her nokta karşı gruptaki tüm noktalarla bağlantılı olacaktır.
Masama A4 kağıt elime bir kalem aldım.
Kağıt üzerinde rastgele üç nokta seçip en az ikisinden bir grup oluşturdum.
Aynı grupta olanların arasında bağlantı olmadığından bu iki nokta arasında da bağlantı olmayacaktı.
Hangi 3 noktayı seçersem seçeyim üçünün de bağlantılı olduğu bir durum yoktu.
Bu durumda çizgemde hiç üçgen oluşmuyordu.
Yanisınır sayımız 25 oluyordu.
26.bağlantıyı eklediğim anda çizgenin düzeni bozuluyordu.
A4 kağıtta sadece 3 nokta için 25 bağlantı çizmiştim.
Maktülün çizgesinde 5 nokta vardı.
Çizgeyi 4 parçaya ayırdım.
Aynı mantıkla her noktayı sadece kendi kümesinde olmayan tüm noktalara bağladım.
Birden aklıma birsoru takıldı.
n noktalı bir çizge en fazla kaç kenara sahip olabilirdi?
N noktalı olup k kenarlı üçgen içermemesi durumunda n sayısının k-1 ile bölümünde bölüm x kalan y olsun.
Bu benim hipotezim olsun.
Şimdi (k-1)x tane noktayı seçtim.
Her bir grupta x tane nokta olacak şekilde gruplara ayırdım.
Kalan y tane noktayı da kümelerin y tanesine birer tane olmak üzere dağıtmaya karar verdim.
Y tane farklı kümede x+1 tane nokta ve k-y-1 tane kümede x tane nokta bulunmuş oldu.
Farkında olmadan bir sayı dizisi elde etmiştim.
Dizinin birinci terimi:
(n-(x+1))(x+1)
Dizinin ikinci terimi:
(n-(x+1))(x+1)
Dizinin y. terimi:
(n-(x+1))(x+1)
Dizinin (y+1). Terimi:
(n-x)x
Dizinin (k-1).terimi :
(n-x)x
Olup dizinin terimler toplamının yarısı çizgede bulunan toplam kenar sayısını veriyor!
Bu sonucun çok ilginç bir uygulaması var.
Ulusal futbol ligimizde 15 takım var herhangi 3 takım seçelim.
Rastgele seçtiğimiz bu 3 takımdan aralarında maç yapmış olan ikisinin bulunabilmesi için yapılması gereken maç sayısını bulabilirim.
Problem bir çizgedir.
Takımlar köşe noktaları olsun.
Maç yapmış olan takımlar arasına kenar çizelim.
Çizgemizde herhangi 3 noktada en az bir kenar bulunacaktır.
(Rastgele seçtiğimiz bu 3 takımdan aralarında maç yapmış olan ikisinin bulunması gerek, unutma!)
Maç yapmamış olan takımlar arasına çizgi çizilmiş ve herhangi 3 noktayı aldığımızda aralarında en fazla iki çizgi çizilmiş olacaktır.
Bu durumda çizgimizde hiç üçgen oluşmaz.
Toplam :
C (15,2)=105
Tane ikili vardır.
Çizgede 225/4=56,25
Kenar olacaktır.
Bunu 56 olarak varsaydım.
105-56=49
Tane kenar olmayan ikili olacak!
Yani ulusal futbol ligimizde en az 49 maç yapılmış olacak.
Çizgeler beni bunalttı.
Asistanımı aradım.
Google görsellerden profesörün ajandasındaki şekili araştırmasını istedim.
Genç ve güzel asistanımdan gelen cevap beni çok şaşırttı.
-dedektif tilda , araştırmamı neticelendirdim efendim.
(üzerinde deri pantolon ve beyaz tişört var .
Pantolon bacaklarına o kadar yapışmış ki bacak arasındaki kabarıklığı seçiyorum.
Beyaz tişörtün altında sütyen gözüküyor.
Bu kıza baktıkça kendimden şüphe etmeye başladım.
Ben LEZBİYEN miyim?)
-dur ü başlamadan once sana bir soru sormak istiyorum.
Beni dikkatle dinle.
Prof.dr. brown
Prof.dr. yellow
Ve
Prof.dr. black
beraber yemeğe çıkar.
Kadın olan söz alır
Isimlerimiz brown yellow ve black
Aynı zamanda birimizin sarı saçlıbirimiz kahverengi saçlı ve birimiz de siyah saçlıyız.
Siyah saçlıolan şu cevabı verir:
Evet ve hiçbirimizin ismi saç rengi ile uyuşmuyor.
Kadının saç rengi kahverengi değilse prof. black’in saç rengi nedir?
Ona bakıp sırıtmaya başladım.
Yüzüme anlamsız bir bakış attı.
Yakınlık kurmak için boşa kürek çektiğimi anladım.
Elindeki dosyayı Masaya koymasını istedim.
Dosyayı okumaya başladım.
…”Bogomilizm, Ortaçağ’da Bulgaristan’da ortaya çıkıp Avrupa’nın doğu ve batısında pek çok ülkede insan kitlelerini etkilemiş bir dinî akımdır.[1]
Bulgar Çarı I. Petro zamanında ortaya çıkan mezhep, Hristiyanlığın temel anlayışına göre sapkın bir harekettir.[2] Kurucusu Bogomil (Slavca Tanrı’nın sevdiği) adlı bir köy papazıdır. Bogomilizm adının hareketin kurucusunun adından mı, yoksa kendilerini “Tanrı’nın sevdiği” veya “Tanrı’yı seven” olarak ifade eden inanç sahiplerinin kendilerini bu şekilde tanımlamasıyla mı ortaya çıktığı netlik kazanmamıştır.[1] Ortaya çıktığı ve yayılma alanı bulduğu değişik yerlerde bu akımı benimseyenler, muhalifleri tarafından Albigenler, Poturlar, Babunlar gibi farklı isimlerle anılmışlardır.[1]
Bogomilizm akımının mensupları kendilerini Hristiyan diye nitelemelerine rağmen birçok konuda yaygın Hristiyan anlayışından farklı inanca sahiptiler. Mesela teslise inanmıyor, İsa’nın Tanrı’nın Oğlu yerine peygamber olduğunu düşünüyor, kilise hiyerarşisini ve dolayısıyla Papalık otoritesini tanımıyor ve haç gibi dinî sembolleri kabul etmiyorlardı. Bogomiller bu özelliklerinden dolayı Orta Çağ boyunca Papalığın büyük tepkisiyle karşılaştılar, Engizisyon mahkemelerinde idama mahkûm edildiler. Birçoğu işkenceye uğradı ve sürgün edildi.
Bütün olumsuzluklara rağmen hızla yayılan ve Bulgaristan sınırları dışına taşan Bogomilizmin kalesi 13. yüzyıl boyunca Bosna-Hersek’ti. Bogomilcilik, Balkanlar’daki 15. yüzyıldaki Osmanlı fetihlerine kadar etkinliğini sürdürdü. Bogomilciler, Osmanlı fethi sonrasında kitleler hâlinde İslâm dinine geçmişlerdir.[2]
“
Bu sembol bogomilizmin sembolüydü.
Bu akıma gore tensel temas ve et yemek yasaktı.
Beşgenin köşelerinde
Adem,nuh , musa ,isa ve muhammed yer alıyordu.
Bu tarikata inananlar islam peygamberine de inanıyordu.
Insanlara cinselliği yasaklamış olmalarına rağmen
Seks ayinleri düzenledikleri ve şarap içtikleri söylenir.
Papalık ile yıllardan beri süregelen bir düşmanlıkları vardır.
Papa bu tarikat mensuplarını sapkın olarak tanımlamıştır.
Tarikatın en güçlü olduğu ülke bugünkü bosna-hersektir.
Osmanlı imparatorluğunun işgalinden sonra bosnalılar islamı Kabul etmiş ve tarikat sona ermiştir.
-son cümlene katılmıyorum sevgili asistanım.
Yıllar boyunca katoliklerin saldırıları sonucu gençlerini kaybeden açlığa mahkum olan bu halk bana gore kendi görüşlerine uygun olan islamı Kabul eder gibi göründüler.
Isanın sadece bir peygamber olduğunu tanrının bir erkek evlata sahip olmasının anlamsız olduğuna inanıyorlardı.
Hristiyanlık ile islamiyet dinleri için bir ara form oluşturdular diyebiliriz.
-bunun konumuzla ilgisi nedir, efendim?
-tarikat üyeleri nesiller boyunca katoliklerden intikam almak için yemin ederek büyüdüler.
Dan brown okudun mu ?
Ünlü yazar softa katolikler ile illuminati arasındaki bitmeyen savaşa değinir.
Bosnalılar da yobaz katoliklere karşı savaş açtı.
Hristiyanlık tarihini okursan memnun olurum,genç asistanım.
Şişko maktulun koyu bir katolik oldugunu iddia eden komşuları var.
Kilisede genç erkeklerle ilişkiye girmenin ne kadar sıradan olduğunu her gün duyuyoruz.
Bu durumda yeni bir hipotez oluşturdum:
Katil bu tarikatın sıkı bir üyesi ve ateşli bir savunucusu olabilir.
Atalarına yapılan işkencelerin intikamı için hedef olarak gördüğü papacı yobazları yok etmek isteyebilir.
Arşive bakmanı istiyorum.
Katoliklerin öldürüldüğü dosyaları incelemen gerek ben de sana elimden geldiği kadar yardımcı olurum.
-bu tezin doğru olduğundan eminmisiniz efendim ?
Belki de turan teoremini açıklamaya çalışan basit bir örnektir bu şekil.
-haklı olabilirsin ama her ihtimali göz önüne almamız gerek.
Tutukladığımız öğrenci masum olabilir.
Dikkatli ve çalışkan olmamız gerek.
Bilgisayara işlenmeyen dosyalardan başlayalım.
Zerafet sembölü genç asaistanım ile arşiv odasında tozlu raflar arasında çalışmaya başladık.
Üst raftan dosyayı almaya çalışırken birden ayağı kaydı, genç ve güzel kızcağız birden kucağımda buldu kendini, bu kızda beni çeken bir koku vardı.
Kutsal kitaba sahip tüm dinler seviciliği lanetliyordu ve ben şu anda kollarımla sardığım asistanımın sarı saçlarını okşamaya başladım.
Tıpkı Virginia woolf un hayatını anlatan filmde iki arkadaşın öpüşmeden once bakıştıkları gibi birbirimize bakıyorduk.
Her şeyi göze alıp dudaklarına küçük bir buse kondurdum.
Birden irkildi.
-özür dilerim efendim.
Dedektif tilda lezbiyen oldugunuzu bilmiyordum.
-değilim.
Sadece kendimi kaybettim.
Özür dilemesi gereken kişi benim.
,seni bu tozlu rafların arasına bu amaçla getirdim.
Gözden uzak olup hislerimi açıklamak istedim.
Çok genç ve güzelsin.
Galiba senden hoşlanıyorum.aşk, aşktır, aynı cins yada farklı cinsler arasında yaşanabilir.
-haklısınız efendim.
Bana hak vermesinden memnun olmadım.
Onun da bana karşı hisleri varmıydı yoksa bana cici gözükmek için söylediklerimi onaylamanın doğru olduğunu mu düşünüyordu?
Yere düşen dosyayı almak için ilk ben hamle yaptım.
25 yıl once yine bir fizikçi evinde boğularak öldürülmüştü.
Bu sefer cinsel oyuncaklar yoktu.
Katil yastık kullanarak uzun sure nefessiz kalmasını sağlamıştı.
Tıpkı bizim dosyamızda olduğu gibi yalnız yaşayan maktül apartman görevlisi sayesinde bulunmuştu.
Dosyayı inceleyen dedektif alpha emekli olmuştu.
Yaşı oldukça ileriydi.
Emeklilere saygı gecesinde tanımıştım onu ileri yaşına rağmen bana askıntı olduğunu hissetmiştim.
Erkekler!
Yüz yaşında da olsalar kafalarında tek bir kavram vardı.
-dedektif alphayı ziyarete gidelim.sevgilim.
Bay alpha elinde piposu ve defalarca okuduğu gazette ile karşıladı bizi.
Emeklilik günlerimde bile aklımda bu dosya var dedi birden.
Onun dosyasında ise maktülün kişisel not defterinde bir yedigen vardı.
-5 ve 7 bu tarikata inananlar için özel sayılardır.
Dedektif tilda.
Yıllarca araştırdım.
“Boşnakların geniş kitleler halindeki inanışları ile ilgili olarak Hristiyanlığın sapkın bir mezhebi olarak Bogomillikten bahsedilebiliriz. Bu Bulgar kökenli mezhep, 10. yüzyılda kendisine “Bogomil” (Tanrı tarafındansevilen) adı verilen bir rahip tarafından kurulmuştu.
Sırbistan’dan İstanbul’a uzanan Ortodoks coğrafyası içinde gelişen mezhep, geleneksel Hristiyan öğretisiyle arasındaki büyük fark nedeniyle, “sapkın” (heretik) bir akım olarak görülüyordu.
Bogomillerin inançları arasında; Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, bunun bir yanılgı olduğu vardı. Dolayısıyla Bogomiller haça itibar etmiyorlar, hatta yanlış inancın bir ifadesi olduğu için haça tepki duyuyorlardı. Vaftize ve Hristiyanlığın en temel
ritüellerinden biri olan ekmek-şarap ayinine de karşıydılar.
Bogomiller Katolik kilisesini put sayıyor, havarilerin gerçek varisinin kendileri olduğunu iddia ediyorlardı. Dünyevi-insani
bağlardan kopmuş yalınayak bir İsa figürü çiziyorlardı. Haç işaretinin abartılı kutsallaştırılmasını benimsemiyorlardı.
Bogomillere göre kilise binaları, şeytanın evleridir, kiliselerde toplananlar da putperesttirler. Bu yüzden kiliseleri reddedip, her yerde ibadet edilebileceğini savunmuşlar ve genellikle de evlere kapanarak ibadetlerini gizlilik içinde yürütmüşlerdi.
İbadetleri, gündüz yedi gece de beş kere yapılan duadan oluşuyordu. Ayrıca her haftanın pazartesi, çarşamba ve cuma
günlerini oruçlu geçirirlerdi.
Bütün bunları, maddenin esaretinden kurtulmak ve ruhları ruhani krallığa yükseltmek için yaptıklarını söylüyorlardı. Bunun için de sıkı bir züht ve münzevi bir hayat öngörülüyordu.
Bogomillik, Bulgaristan ve Makedonya’dan Sırbistan’ayayıldı. 1180’de Sırp kralı Nemanya, kilise sinodunu / meclisini toplayıp, Bogomiller’e karşı alınacak tedbirleri kararlaştırdı. Buna göre, onların ileri gelenlerinin dilleri kesildi, kitapları yakıldı, bağlıları da memleketten sürüldü. Bunun üzerine Bogomiller, Sırbistan’dan kaçarak Bosna’ya sığındılar. Bir grup Bogomil de İstanbul’dan deniz yolu ile Dalmaçya’ya gelerek önce buraya yerleşti. Burada da barınamayınca bu grup da bir
süre sonra Bosna’ya kaçtı. Bosna’da rahat bir yayılma ortamı bulan Bogomillik, bir süre sonra krallığı da etkisi altına aldı. 1199 senesinde Bosna hükümdarı Ban Kulin, karısı, kız kardeşleri ve birçok akrabası ile Bogomilliğe intisap etti. Böylece, her yerde baskı ve işkence gören Bogomiller, Bosna’da rahat bir nefes almaya başladılar.
Bundan sonra Bosna, Bogomilliğin merkezi ve sağlam bir kalesi oldu.1180-1463 yılları arasındahüküm süren Bosna Krallığı’na bağlı olan Bosna Kilisesi, Osmanlıfetihlerinden önce işte böyle birinancın mirasçısıydı.Macar Krallarının ve Papalığın sapkın saydıkları Bogomilliğe karşı düzenledikleri yok etme vecezalandırma seferleri,Boşnakların nezdinde Hristiyan dünyasına karşı epey tepki oluşturmuştu. Bogomillik, halkın Müslümanlığa geçişini kolaylaştırdığı gibi, Bosna’daki İslami kültürün özgünbiçimlenişine de damgasını vurdu.Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yıfethettiği zaman Bogomil mezhebindeki Bosna Hristiyanlarına son derecehoşgörülü davranmış ve onlarındevlet hizmetinde yetişmelerini
sağlamıştır. Bazı kuralları Müslümanlığa yakın olan Bogomilmezhebi mensupları, kendilerinebaskı yapan Katoliklerden nefretediyorlardı. Buna mukabilOsmanlıların vicdan hürriyetlerinehürmet göstermeleri ve adilidareleri karşısında toplu olarak Müslüman olmaya başladılar.
-size göre fanatik bir Katolik , bogomillerden intikam mı alıyor, bay alpha?
-Sizin dosyanız için kesinlikle böyledir diyemem ama yıllar önce işlenen cinayet tam da bu nedenden işlendi.
Öldürülen profesör ün bogomil olduğunu kanıtlayan tek belgeniz defterine çizdiği beşgen mi?
Şimdilik tek kanıtımız bu.
Bir insanın bogomil olduğunu nasıl anlarsınız efendim?
-MS 3. yüzyılda, Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelmeden önce, Mani (Latin Manes, Manicheus) adlı bir Pers, Hristiyan, Gnostik (Antik Mısır ezoterizmini, Antik Yunan ezoterizmini -Platon ve Pisagor-, İbrani geleneklerini, Zerdüştlüğü, bazı Doğu geleneklerini ve dinlerini, Hristiyanlığı eklektik bir tutumla sentezleyen, birçok tarikâtın benimsediği mistik felsefeye verilen isim) ve Budist unsurları topladı ve onları Zerdüştlük öğretisiyle birleştirdi.
Dünyadaki kötülüğün nereden geldiğine, yeni dualist (ikici) dinin vaaz ettiği inanca dair basit bir görüşe sahipti. Bunun için “Fars Magi” (İncil’de sözü edilen “bilge insanlar”, yani Zerdüşt din insanları) tarafından kınanmıştı. Mani, MS 276 yılında “sapkınlığı” nedeniyle idam edildi.
Yedinci yüzyılın ikinci yarısında, Pavlikyanlar adında bir Gnostis mezhebi o dönemki Ermenistan’da Mani’nin öğretilerinin izlemekteydi. Bu mezhep, devlet makamlarına yönelik bir tehdit olarak görülüyordu. Çar V. Konstantine Kopronim (741-775) ve Ivan Cimiskes (969-976) onları Trakya ve Makedonya’ya sürgün etti. Bogomillerin kökenleri işte bu insanlara dayanmaktadır.
Birçok insan, Bulgaristan’da ve çevresinde yedi asırlık bir zaman süresince var olan Bogomilleri duymuştur. Neredeyse unutulmuş olsalar da Gnostisizm, manevi özgürlük ve Fransa’daki Katharlara ve dinlerin tarihine ilgi duyan herkes tarafından incelenecek önemli bir hareketi temsil ederler.
Bogomil hareketi, 900’lü yılların ortalarından 1400’lü yılların sonlarına kadar, var olduğu dönemin çoğunda, Hristiyanlığın en eski ve en saf şeklini yenilemeye çalıştı. Onların inançları, Kilise için bir tehdit olarak görüldüğünden, zulüm altında yaşıyorlardı.
Çıkış noktaları büyük olasılıkla Makedonya’daki bir bölgeydi ve ardından Bizans İmparatorluğu’na yayılmışlar ve sonuçta Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna’da gelişmeye başlamışlardı. Manevi torunları ise daha iyi bilinen Katharlardır. Bu sebeple etkileri İtalya’ya ve güney Fransa’ya dek uzanmıştır. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar tarafından yüz yıllar boyu ateş ve kılıçla zulme uğramışlar, sonunda teslim olmuşlar; nihayetindeyse İslami ordulara karşı topraklarını ve kültürlerini yitirmişlerdir.
Bogomil veya Bogumil inancı, Bulgar Çarı Peter zamanında (927-969), 10. yüz yılın ortalarında Bulgaristan’da ortaya çıktı. Bogomillerin ikili inançlarının, yakın Makedonya’daki Pavlikyan öğretisinin bir devamı olarak görülür.
Bu “sapkınlıkla” ilgili ilk yazılı bilgi, Patrik Teofilakt’nın Çar’a yazdığı bir mektupta aktarılır. Çar’a bu sapkınlığın “Manikeizmle karıştırılan Pavlik bir soytarılık” olduğunu söyler. Daha fazla bilgi, papaz Kosma’nın 972 civarında yazdığı “Heresy Konuşması”nda bulunmaktadır. Kosma, bu yeni öğretinin Bulgaristan’da yayılması hususunda, Bogomil adlı bir papazı suçlar. Bu vaiz, Ortodoks Hristiyan Kilisesi’nin öğretisine karşı olan bir öğretiyi yaymaktaydı; Katolik Kilise’ye göre sadece bir tanrı vardı.
Bogomil’se iki tanrı olduğunu öğretiyordu: Biri iyi olan tanrı, diğeriyse kötülük tanrısıydı. Kötülüğün tanrısı, insan dahil olmak üzere tüm maddi dünyayı yaratmıştı. Kendisi görünen şeylerin hepsinde varlığını sürdürmekteydi: Yeryüzünün kendisi, hayvanlar, kiliseler, haçlar onun bir parçasıydı. Bogomillerin bir kısmı, kötü olan tanrı Şeytan’ı, iyi Tanrı’nın küçük oğlu Mesih’in ağabeyi olarak betimliyordu. Bazılarıysa, onun Tanrı’nın oğlu olmadığını, saflarından ayrılan bir melek olduğunu düşünüyordu.
Kosma ayrıca, yazılarında Bogomillerin Kilise’nin kuruluşuna, özellikle din adamlarına ve piskoposlara saldırdığını ve kilise atalarının kitaplarını, Meryem Ana inanışıyla birlikte Eski Ahit’i reddettiklerini söylemekteydi.
Dahası, simgelere ve haça da saygı duymuyorlar ve kilise binalarını Tanrı’nın evi olarak kabul etmiyorlardı. Dua etmek ve günah çıkarmak için evlerde toplanmayı seçmişlerdi.
1231 yılında Papa IX. Gregory (Gregorius) Floransa’da Bogomillere Karşı Engizisyon başlattı. Duruşma, Lombardiya’da 1233 yılında yapıldı. 1254 yılındaysa Papa İtalya’da yaşayan tüm Bogomillere karşı bir haçlı seferi ilan etti. 13. yüz yılın sonlarındaysa Bogomilizm Sicilya’ya kadar ulaştı.
Bogomilizm, 10. yüz yılın sonlarında İtalya’dan Fransa’ya doğru yayılmıştır. Fransa’da ise sonrasında Kilise’nin haçlı seferlerine hedef olacak olan Kathar düşüncesinin gelişimine etki etmiştir.
1250 civarında, Avrupa genelinde kadınlar ve erkekler arasında yaklaşık 4.000 Bogomil vaizi bulunmaktaydı.
Bulgar Bogomilleri ile İtalya’daki farklı gruplar arasındaki bağlantı, kuzey İtalya’da kullanılan Bulgar isimleriyle yaygınlaşmıştı. 1047 yılında, Turin civarında “Bulgaro” adlı bir yerleşimden bahsedilmektedir. 1116’daysa Turin’de yaşayan Bulgarello adlı soylu bir adam yaşıyordu.
Hükümetlere, devlet kuruluşlarına ve toplumun kurallarına karşı eleştirel bir tavırları vardı. Takipçilerini yetkililere karşı isyana teşvik etmelerinin yanında, köleleri efendileri için çalışmaktan alıkoydukları aktarılmaktadır. Çar için çalışanların Tanrı’nın gözünde kötü olduğunu öğreterek, kurulmuş olan Kilise hiyerarşisine ve ayrıcalıklı soylulara saldırıyorlardı.
Yoksulluğu överek zenginleri eleştirdiler. Kosma “sapkınları” açlıktan solgun, eski kıyafetler giymiş, sessiz insanlar olarak tanımlıyor. Fakat Kosma’ya göre, bu sadece bir taktikti ve gerçekte, insanları basit bir ruhla arayarak ve onlarla ruhlarının kurtuluşu hakkında konuşurlardı.
Bogomillerin Makedonya ve Bulgaristan’daki varlığı Çar Peter zamanında, yani Çar Simeon’un ölümünün ardından Bizans tarafından ezilen şehir halkının yaşadığı bir dönemde görülür. İdeolojik olarak bu Gnostik öğreti, Bizanslı işgalcilere, ılımlı yerel soyluluğa ve Ortodoks Hristiyan Kilisesi hiyerarşisine karşıydı.
-Din kitaplarında bu tarikatın İslam inancında karşılığı Alevilik olarak belirtiliyor.
-alevilik mi ?
Birden aklıma şüphelilerden alevi olan öğrenci GYgeldi.
Alevilik , evet çatallanmış kılıç!
Hz.Alinin kılıcı!
Buldum!
Aniden bağırınca gençgüzel ve de –sevgilim- olan asistanım korkmuştu.
Sevinçten ona sarıldım.
-öğrenci GY ile tekrar görüşmem gerek , iyi günler bay alpha , yardımınız için teşekkürler.
Yaşlı emekli dostumuz ne buldun bana da anlat derken biz çoktan ekip otosunda yola koyulmuştuk.
Alevilik islam’ın bogomilliği ise ve maktül de kendisini koyu katolikgibi gösteren bir bogomil tarikatı üyesi olduğuna göre GYneden hocasını öldürmüş olabilir?
GY minik beyaz elleri olan birderece miyop olan kırmızı yanaklı genç bir kızdı.
-bana inancını anlat GY.
-inancım islam’ın türk kültürü Şamanizm ile yoğrulmasından oluşan Aleviliktir.
alevilik islam peygamberinin benden sonra ali gelir o benim damadım ve allahın arslanıdır lafı üzerine muhammedin ölümünden sonra halife olarak aliyi görmek isteyenlere denmiştir. alevi demek alinin yanında olan demektir.
-halife sanırım papa ile aynı konumda, değil mi?
-halife islamın başı ve peygamberin temsilcisidir.
zaman içerisinde ancak ebubekir, ömer ve osmandan sonra halife olabilen ali bu halifeliğini de peygamberin en son ve en genç karısı ayşe ile cemel(deve) adı verilen savaşta alabilmiştir. çünkü ayşe muaviyenin halife olmasını istemektedir. müslümanlar kutuplaşmaya başlarlar. peygamberin hanımı doğruyu bilir diyenler ve alinin hakkı yendi peygamberin vasiyetidir diyenler olarak. aralarında savaş çıkar. ali peygamberin hanımının öldürülmemesi için ayşenin bindiği devenin ayaklarını kırdırır ve kendi adamlarının başına da kırmızı başlıklar taktırır kimin kimden olduğu anlaşılsın diye ve o günden sonra ali yandaşlarının adı kızılbaş olarak kalır. ali savaşı kazanıp halife olduktan sonra birgün camide muaviyenin adamları tarafından öldürülür. ve o günden sonra aleviler camiye gitmez. zaman içerisinde de muaviye güçlendiği, yezid de kerbela da alinin çocukları hasan ve hüseyini öldürdüğü için ibadetlerini gizlerler ve hala alevi ibadetleri gizlenir. semah bir ibadet değil dini bir törendir. ayrıca alevilerin camiye gitmemesi hıristiyanların isanın öldürüldüğü haçı sembol olarak boyunlarında taşımalarından çok daha akıllıcadır. şekil olarak sünnilerden bir farkları olmadığı halde ibadetlerini gizli yapmaları nedeniyle haklarında çeşitli hurafeler uydurulur ve bunlardan biri de mum söndü olayıdır. alevilerin aile içi cinsel ilişkide bulundukları toplantılar düzenledikleri uydurulur. yıpratmaya yönelik bu uydurma çoğu kişi tarafından sorgulanmadan kabul edilir. oysa alevi inancı kısa öz ve nettir. eline diline beline sahip olacaksın. ve bu şartlar esasında tüm dinlerin en net kurallarıdır. alevilikte tarihten gelen gizli ibadet etme zorunluğu ve soyunu sürdürme asimile olmama kaygısı evlenebilmektedir. ayrıca bu şart bir zorunluluk olmamakla birlikte bir gerekliliktir. çünkü sünni bir aileden alınan kız ya da erkekle er geç bir anlaşmazlık en azından çocuğun nasıl bir inanışla yetiştirileceği gibi bir kaygı doğar. camiye yoksa cemevine mi gidilecektir. tüm bunların yanında aleviler müthiş özgürlükçü bir yapıya sahiptirler. belli bir yaşa gelmiş erkek çocuklardan isteyenler aleviliği öğrenmek üzere dede denen din adamlarının yanında ders alabilir ve ancak ondan sonra alevilerin gizli ibadetlerine katılabilirler. istemeyen erkek çocukları ise zorlanmazlar. ayrıca bir dededen eğitim almak alevi ibadetlerine katılmak zorunluluğu getirmez. sadece ibadetlere katılabilmek için bir anahtardır. ibadet günde beş vakit değildir. sünni ibadetlerinden farkı olup dualar da fark eder ama alevi toplumunun hakkettiği saygı nedeniyle ne ibadetleri ne de yaşamlarına ilişkin diğer unsurlara yönelik daha fazla ayrıntı vermem.
-yani birey reşit olana kadar ona seçme hakkı mı tanıyorsunuz?
-birey seçimlerinde özgürdür, ibadet gizli yapılır. İnsanlara gösteriş olsun diye namaz kılmak boşa harcanan zamandır.
-prof.ile ilişkini anlat , hoca bir bogomil miydi?
-hoca Katolik gibi gözükmeye çalışan yaşlı çapkın bir tarikatçıydı.
Medeniyetler ittifakı projesi imzalandıktan sonra bogomiller İslam ile hristiyanlığı ortada buluşturmaya karar verdiler.
Bu amaçla İslamcıların içinde aleviler hristiyanlarından içinden bogomiller bu birleşmeyi sağlamak amacı ile kullanılacaktı.
Maktül tarikatın kampus görevlisiydi.
Dersinden geçmem ve mezun olunca araştırma görevlisi olmam koşulu ile onunla birlikte oldum ancak adamın eşcinsel olduğunu bilmiyordum.
Benibir erkek öğrenci ile aldatmasını affedemezdim.
Her zamanki gibi sado mazo takılırken boğulmana kadar bekledim.
Son dakikada ağzından bandı çözüp nefes almasına izin vereceğimi sanıyordu, her zaman yaptığım buydu..
Dünyadan yaşlı sapık bir tarikatçı gitse insanlar ne kaybederdi ki?
Bir zamanlar biz aleviler ile ortak inanışa sahipti zaman içinde hizmet hareketi ile birleşip aydımlanma felsefesinin düşmanı ve karşı devrimci oldular.
Güçlü iş adamları ile işbirliği yapıp ekonomik bağımsızlığı kazandılar .
Yüksek öğretim kurumlarında sınav sorularını çalıp tarikat üyelerine verdiler.
Çapkın şişkomuz hırsızlık işinden sorumluydu.
Onu öldürmek ülkeye hizmet olacaktı.
-onu öldürme sebebin kıskançlık mı yoksa hizmet hareketinin kampüsteki her bir üyesini öldürecek miydin?
-o kadar gücüm yok, ama karşı devrimciler ile mücadele etmek zorundayız.
-siz kimsiniz?
Bunun cevabını bulmanız için devlet size para ödüyor dedektif.
GY hücresine giderken bu işin basit bir kıskançlık vakası olmadığını düşünmeye başladım.
Asistanım bayan theta elinde bir fotoğraf ile odama geldi.
-kim bu yakışıklı?
-açıklayacağım ,önce bir öpücük ver Tilda.
-ona kahve fincanını uzatırken yanağına buse kondurdum.
İş yerinde samimi olmasak daha iyi olur bayan Theta.
-bu fotoğraftaki yakışıklı İlluminati’nin kurucusu.
İlluminati, uzun yıllardır çok sayıda komplo teorisinin merkezinde. Bu teorilere inanan birçok kişi, İlluminati’nin tarihte büyük devrimlerden suikastlara kadar birçok olayın arkasında bulunduğunu, nihai amacı dünyayı ele geçirmek olan gizli ve çok güçlü bir yapı olduğunu düşünüyor.
Oysa İlluminati hem 245 yıl önce kurulmuş hem de komplo teorilerinin merkezindeki bu hayali topluluğa verilen isim.
-yani günümüzdeki teşkilat orjinalinden farklı…
Peki gerçek illuminati neydi?
-İlluminati Düzeni veya İlluminati, bugün Almanya’nın bir parçası olan Bavyera’da hukuk profesörü Adam Weishaupt tarafından kurulan gizli bir topluluktu.
1776-1785 yılları arasında faaliyet gösterdi. Başlangıçta üyeleri kendilerini "mükemmeliyetçi" olarak tanımlıyordu sevgilim.
-açıklamanız için teşekkür ederim, bayan theta.
-Grup, Aydınlanma Dönemi ilkelerinden ilham alıyordu.
Weishaupt, aklın ve eğitimin öne çıkarılmasını savunuyor ve hurafeler ve dinin etkisinin toplum üzerinden kaldırılmasını istiyordu.
Weishaupt, Avrupa’daki devletlerin yönetim biçimini değiştirmeye, dinin devlet üzerindeki etkisini ortadan kaldırmaya ve insanlara yeni bir "aydınlanma" kaynağı sağlamaya çalışıyordu.
Bavyera’daki İlluminati’nin ilk toplantısının 1 Mayıs 1776’da Ingolstadt yakınlarındaki bir ormanda yapıldığı düşünülüyor. Bu toplantıda bir araya gelen beş kişi, kurulan gizli düzenin kurallarını belirledi.
Zaman içerisinde, grubun hedefleri de siyasi kararları etkileme ve monarşi ile Kilise gibi kurumları zayıflatmaya yöneldi.
İlluminati’nin bazı üyeleri, cemiyete yeni isimler katmak için Masonlara katıldı.
Adını Antik Roma’da bilgelik tanrıçası Minerva’dan alan kuş, bu cemiyetin de sembolü oldu bayan theta.
- İlluminati’nin Masonlarla ilişkisi nasıldı?
Masonlar, aslında temeli Orta Çağ’ın taş ustaları ve katedral inşaatçılarının loncalarına dayanan bir kardeşlik cemiyeti.
Aralarında ABD’nin de olduğu bazı ülkelerde, Masonlar konusunda ezelden beri belirli bir paranoya var. Hatta ABD’de 1828’de, Mason Karşıtları Parti olarak da bilinen bir siyasi hareket bile ortaya çıktı.
İlluminati’nin ilk dönemlerinde çok sayıda Masonu da üye aldığından, bu iki grup sıklıkla birbirlerine karıştırıldı.
-peki , İlluminati’ye nasıl üye olunuyordu?
İlluminati’ye birinin kabul edilmesi için diğer tüm üyelerin rıza göstermesi gerekiyordu.
Üyeliğin diğer şartları varlıklı ve iyi bir itibara sahip olmak olarak sıralanıyordu.
Ayrıca, İlluminati üyelerinin arasında hiyerarşik bir sistem vardı.
İlk girişte "çaylak" unvanı veriliyordu. Bu aşamanın ardından "çırak" ve daha sonra da "aydınlanmış" çırak olarak ilk aşama tamamlanıyordu.
Ancak daha sonra bu yapı daha karmaşık bir hale getirildi ve üyelik sürecinin tamamlanması 13 aşamaya çıkartıldı dedektif Tilda.
-merak ettim ; İlluminati’ye üyelik için ne tür ritüeller yapılıyordu?
Bu yapının birçok ritüele sahip olduğu bilinse de bunların tamamı halen gün yüzüne çıkmış değil.
Bilinenlerden birisi üyelerinin, gerçek kimliklerini saklamak için takma isimler kullanması.
Aradan geçen zaman içerisinde bulunan bazı belgeler, bu yapının da işleyişine ışık tuttu.
Çaylakların üst seviyelere çıkabilmesi için şu adımları atması gerekiyordu:
• Sahip oldukları tüm kitaplar hakkında bir rapor hazırlamak,
• Zaaflarının listesini yapmak,
• Düşmanlarının isimlerini vermek.
Çaylaklar, üyeliğe kabul öncesinde kişisel çıkarlarını toplumun iyiliğine feda edeceklerine söz veriyordu.
-amerikan dolarında olan şu sembol ,her şeyi gören göz nedir?
Üçgen içinde bir göze benzeyen bir sembol olan "Her Şeyi Gören Göz", dünyanın birçok yerinde kiliselerde, Mason binalarında ve ABD dolarının üzerinde yer alır.
Bu sembol her ne kadar Masonluk ile ilgili görülse de, çoğu zaman dünyayı kontrol ve gözetleme sembolü olarak İlluminati ile de ilişkilendiriliyor.
KAYNAK,G
Bu sembol, aslında Hristiyanlık’ta da var. "Her Şeyi Gören Göz" Tanrı’nın gözünü insanlığın üzerinde tutmasını temsil etmek için kullanılıyor. Bu nedenle de sembole "Tanrı’nın Gözü" de denebiliyor.
Ancak bu sembol 18’inci yüzyılla birlikte farklı şekillerde de kullanılmaya başlandı. Örneğin, 1789 Fransız Devrimi’nin ardından Kurucu Meclis’te kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin Jean-Jacques-François Le Barbier tarafından yapılan görsel tasvirinde de bu sembol yer alıyor.
Bildirinin tasvirinde kullanılan bu sembol, yeni demokratikleşmiş bir ulusun gelişimini takip eden koruyucu bir aklı temsil ediyor.
Bu sembolle, İlluminati arasında resmi bir bağlantı bulunmuyor. Bu ilişkilendirmenin, İlluminati’nin, bunu Tanrı’yı temsil eden bir sembol olarak kullanan Masonlara benzetilmesi ve hatta bazı durumlarda bu iki cemiyetin birbirine karıştırılmasından kaynaklandığı düşünülüyor.
-sence bu örgüt yani güncellenmiş İlluminati dünyayı ele geçirdi mi?
Bugün dünyanın İlluminati tarafından kontrol edildiğine inanan insanlar var. Bu kişiler, İlluminati’nin çok ama çok gizli bir cemiyet olduğunu ve yalnızca az kişi tarafından bilindiğini düşünüyor.
İlluminati’nin birçok üyesinin Mason cemiyetiyle de ilişkisi olduğundan bu yapının ne kadar başarılı olduğunu anlamak güç.
Birçok tarihçi, aslında bu cemiyetin faaliyet gösterdiği dönemlerde de çok da fazla etkili olmadığını düşünüyor.
- Ünlü İlluminati üyeleri var mı?
1782’ye gelindiğinde cemiyet, yaklaşık 600 üyeye ulaşmıştı.
Bu üyeler arasında eski bir Mason olan Alman Kraliyet Ailesi’nden Baron Adolph von Knigge gibi isimler de vardı.
Von Knigge, cemiyetin örgütlenme yapısının ve genişlemesinin şekillenmesine yardımcı olmuştu.
İlk dönemlerinde cemiyetin üyelerini yalnızca Weishaupt’ın öğrencileri oluşturuyordu.
Ancak zaman içerisinde doktorlar, avukatlar ve dönemin aydınları da bu cemiyete katıldı.
1784 yılında ise cemiyetin üye sayısı 2 ile 3 bin aralığında veriliyor.
Bazı kaynaklar ünlü yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin de bu oluşumu katıldığını söylese de bu iddia henüz kanıtlanmış değil.
- İlluminati neden ortadan kayboldu yada biz mi göremiyoruz?
Bavyera Dükü Karl Theodor, 1784’te daha önce kanunla kuruluşuna izin verilmemiş tüm toplulukları yasakladı ve ertesi yıl da İlluminati’yi açıkça yasaklayan ikinci bir karar çıkardı.
İlluminati üyesi olduğundan şüphelenilen kişiler tutuklandı. Bu operasyonlar sırasında şüphelilerde ateizm ve intihar gibi fikirleri savunan ve kürtaj yapma sürecinin detaylarının yer aldığı o dönem suç niteliği taşıyan bazı belgelere ulaşıldı.
Elde edilen bu belgeler, grubun hem devlet hem de Kilise için bir tehdit olduğu inancını pekiştirdi.
Bu dönemden sonra İlluminati Düzeni de ortadan kalktı. Ancak bazıları varlığını halen sürdürdüğüne inanıyor.
-ilk fotoğraftaki yakışıklıya ne oldu…
Adam Weishaupt’a ne oldu?
Adam Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi’ndeki görevinden alındı.
Bavyera’dan sürgün edildikten sonra hayatının geri kalanını Thüringen-Gotha’da geçirdi ve 1830’da öldü.
İllüminati, bir cemiyet olarak dağıtılmasının hemen ardından hakkında bir dizi komplo teorisi yayılmaya başladı.
Fransız yayıncı ve Cizvit din adamı Abbé Augustin Barruel, 1797’de İlluminati Düzeni gibi gizli toplulukların Fransız Devrimi’ne öncülük ettiğini öne sürdü.
Bundan bir yıl sonra ABD’nin ilk Başkanı George Washington’ın yazdığı bir mektupta İlluminati tehdidinin savuşturulduğu yönündeki ifadeleri, bu cemiyetin gizlice varlığını sürdürdüğünün işareti olarak yorumlandı.
Daha sonra bu cemiyeti kınayan kitaplar ve dini vaazlar ortaya çıktı. ABD’nin üçüncü başkanı Thomas Jefferson, haksız yere bu cemiyete üye olmakla suçlandı.
Dünya üzerinde hakimiyet kuran bir örgüt olarak İlluminati fikri, hiçbir zaman geçerliliğini yitirmedi ve bugün bile halen popüler kültürde kendini gösteriyor.
1963 yılında "Principia Discordia" başlığıyla, "Discordianism" adı altında alternatif bir inanç sistemini oluşturmayı hedefleyen bir metin yayımlandı. Anarşizm ve sivil itaatsizlik çağrısı yapan bu grubun destekçileri arasında yazar Robert Anton Wilson da vardı.
Discordianismin bazı destekçileri, bazı dergilere gönderdikleri ve içeriğindeki iddiaların doğruluk niteliği taşımadığı mektuplarda John F. Kennedy suikastı gibi olayların İlluminati’nin işi olduğunu öne sürdü.
Wilson daha sonra Robert Shea ile birlikte kült haline gelen ve Dan Brown’ın Melekler ve Şeytanlar kitabı gibi yeni bir komplo kurgu türüne ilham veren "The Illuminatus! Trilogy" adlı bir kitap yayınladı.
Zamanla İlluminati ile Satanizm ve diğer bazı başka yapılanmalar arasında da ilişkiler kurulmaya çalışıldı.
Yeni Dünya Düzeni adı verilen komplo teorisi, dünyanın bir grup seçkin tarafından yönetildiğine inanıyor ve meydana gelen birçok olayın bu grubun bir planı olduğunu düşünüyor.
Çok sayıda ABD başkanına ek olarak, Beyoncé ve Jay-Z gibi birçok ünlünün de bu grubun üyesi olduğu öne sürülüyor. Bu isimlerin ikisi de haklarındaki iddiaları yalanlıyor.
-bu cinayet beni o denli etkiledi ki , bir kitap yazmaya karar verdim sevgili theta.
-ne ile ilgili olacak bu kitap?
-de broglie , Planck , bohr , heisenberg.. vb
Ünlü fizik devrimcileri hakkında yazmayı düşünüyorum.
Aklımda hep aynı soru var? Öğrenci GY bu cinayeti kıskançlıktan işlediğini söylüyor.
O zaman neden QFT yazdı?
-kitap yazıyor olmana sevgilim , heyecanla basılmasını bekleyeceğim dedektif Tilda.
-teşekkür ederim. İmzalı olarak sana hediyem olacak elbette.
Fizik ilk bakışta sıkıcı gelebilir ama Gamow’un kitapları fiziğin aşırı ciddi ve sıkıntılı imajını tamamen yok etmiştir.
Gamow gençlik döneminde sorgulamayı çok sevmiş bir bilim adamı.
On iki yaşında babasının hediye ettiği bir mikroskopu kullanarak şarap- ekmek dogmasını incelemiştir.
Bu gözlem onun Hristiyanlık dinine yüz çevirmesine sebep olmuştur.
-konu yine papa’ya gelip dayandı sevgilim.
-her bilim insanı dine yüz çevirmiştir dememiz doğru olmaz elbet ama Gamow ruhban sınıfının karşısında bulunuyor.
Kimbilir Gamow da bir İlluminati üyesidir.
1926 ‘da yazısında Schrödinger denklemini yazdı.
Dalga işlevinin beşinci bir boyutun eşdeğeri gibi kabul edilmesini önerir ve bunun bildiğimiz dört boyutlu uzay-
zamana eklenmesini ister.
-5 boyutlu uzay?loş odada ileri derecede miyop birinin kırıp dökmeden yürümesi gibidir yüksek boyutta çalışmak, Tilda.
-çok kapalısınırtları sevmeyen Gamow ilk başta bir alfa parçacığının biratom çekirdeğinden hangi mekanizmayla çıkabildiğini açıklar.
Bir atom çekirdeğinin alfa parçacığı karşısında sımsıkı kapalı bir kap gibi olduğu düşünüldüğünde bu mesele önemlidir.
Gamow şunu kanıtlar:
Kuantum yasalarına göre parçacığın enerjisi engeli aşmaya yetsede potansiyel bir engelin öbür tarafına sızmış gibi gözükebilir.
Kuantum mekaniği klasik fizik yasalarına göre kesinlikle aşamayacağı bir engeli aşma imkanı sunar.
Bu dava kapanmış olsa bile içime maktül ileilgili bilinmezlerim vardı.
Neden kendisini Katolik gibi gösterdi, ayrıca bu adam bogomil ise öğrenci ise aynı düşünceyi savunuyorlardı.
GY bu yaşlı bilim adamı ile çıkarı için birlikte olduğunu söyledi.
Bu takdirde sevmediği bir adamı neden kıskansın ve onu öldürecek kadar sevsin?
Deneyimli dedektif bay alpha’ya yeniden uğramaya karar verdim.
Yaşlı dedektifimiz 1.68 boyuyla çakmak kullanmadan tütün içiyordu.
Gözden uzak bir bölgede prefabrik evinde domates ekerken günün yorgunluğunu batan güneşe karşı oturup etrafa duman salarak geçiriyordu.
-size göre bir dosya ne zaman kapanır, bay alpha?
-genç bayan yıllar önce kriptoğrafi dersinde en önde tek oturan kalın camlı gözlük ve diş teli takan bir kıza aşık olmuştum.
Hayatım onun ekseninde dönüyordu.
Derste başarılı olması için ona yabancı dillerde yazılmış makaleleri çevirip veriyordum.
Sınavda başarılı olması için onunla kütüphanenin zemin katında birlikte çalışıyordum.
Hislerimi ona anlattığımda gözlüğünü çalışma masasına koyup minik gözlerini ovduktan sonra benim için üzüldüğünü söyledi.
Hayatında bir kez aşık olduğunu ve sevdiği erkeğin orduya katılıp uzak ülkelere gittiğini anlattı.
Mezun olduktan hemen sonra bir subay ile mantık evliliği yaptı.
İki kız çocuğu dünyaya getirdi.
Orta yaşlı bir anne olup ameliyatla gözlükten ve diş telinden kurtulsa da ben birlikte ders çalıştığım o küçük gözlü kızı unutmadım.
Benim için bu dosya hiç kapanmadı.
-konumuz ile ilgisi ne?
-bazıdosyalar hiç kapanmaz dedektif Tilda.
Meslektaşların juri üyeleri ve gazeteciler senin dosyayı çözdüğünü düşünüp gururunu okşayan sözcükler kullansada sen çözümden emin olmadığını insanlara anlatamazsın.
-bu konuda yardımınızı istiyorum.siz benden daha çok tecrübeye sahipsiniz.
Bu cinayetin çözümünün bu kadar kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum.
-dur tahmin edeyim dedektif Tilda.
Öğrenci GY suçu itiraf etti çünkü korumaya çalıştığı biri var.
Bir azmettirici olabilir.
-evet bu da olasılıklardan biri, eğer öğrenci GY amiri konumunda birinden öldürme emrini aldıysa ve üstünü koruması gerekiyorsa bu davranışı kabul edilebilir.
-şu durumda GY’yi azmettiren kişiyi bulman lazım.
Bence biraz ara ver.başka şeyler düşün yazdığın kitaba odaklan zihnin dinlensin.
Kendine iyi bak Tilda.
Moruk alpha haklıydı.
Eve varır varmaz kişisel bilgisayarım başına oturup kaynak taraması yapmaya başladım.
Ve ilk satırları mavi kalemle deftere yazmaya karar verdim.
Daha sonra bu sayfaları emektar daktilomu kullanarak temize çekip aynı sayfaları bir hafta sonra tekrar okumaya karar verdim.
“Bazı devrimler sessiz olur.
Fizik böyle bir devrim ile tanıştı.maddenin yapıtaşı atomların bilinen fizik kurallarına uymaması aslında sessiz bir devrimdir.
Yıllar boyu süren dogmatik inançlar temelden sarsıldı.
Bu evrimin adı kuantum fiziğiydi.
1897 de thompson elektronu 1911 de rutherfrd protonu icat etmişti.
1905de ise Einstein ışık taneciğini bulmuştu.
İki bin yıl önce yunanlılar tüm maddelerin atomlardan oluştuğunu biliyordu.
Einstein taneciklerin hareketinde belirli bir düzen olduğunu iddia eder.
Newton mekaniği derinden sarsılıyordu.
İlk başta Ernest Rutherford un çalışmaları sayesinde atomun heterojen bir yapıda olduğu belirlendi.
Atomlar için geçmişte bölünemeyen en küçük parça tanımı kullanılırken artık atomun parçalara ayrılabildiği gerçeği ortaya çıkmıştı.
Atomları ısıtarak birkaç sayıda elektron koparılabilir.
Bu işlem sonucunda iyonlar meydana gelir.
Fizikçileri maddeyi farklı bir şekilde düşünmek zorunda bırakan bu sessiz devrim yaratıcı coşkulu çalışmaların sonucudur.
1930lu yıllarda George isimli bir fizikçi kuantum fiziğinin devrimci kazanımlarını topluma tanıtma çabası içine girdi ve bunu yaparken lirizmin aklın sınırlarının dışına taşmasına izizn vermedi.
George kurnaz davranmış kavramları ağır bir anlatımla kabaca açıklamaya çalışmaktan vazgeçerek gündelik hayatın dili ile anlatmıştır.
George’un kitabında bir bankada çalışan memurlar mesai çıkışı bir fizik profesörünün verdiği konferanslara katılmaktadır.”
Başlangıç için konu güzeldi.
Banka memurları her akşam büyük bir sabırsızlıkla mesainin bitmesini bekler.
Ve o beklenen an geldiğinde ünlü bilim adamı George memurlara anlatmaya başlar:
Doğa tarafından teşvik edilen bu tür fikirlerde kesinlik ve güvenilirlik olması gerektiği, doğanın doğru bir şekilde işlediğini kabul edersek, belki de o kadar şaşırtıcı değildir. daha da dikkat çekici olanı, doğa yasalarına dahil gibi görünen matematiğin inceliği ve bu tür matematiğin uygulama bulma konusunda sahip olduğu alışkanlıktır. geniş ölçüde yayılmış matematiksel alanlarda çok verimli araştırmaları teşvik eden bir teorinin fiziksel inanılırlık kazandığını iddia edebiliriz. saf bilim adamlarının, bulmuş olabilecekleri bazı sonuçların yalnızca fizikte uygulamaları olduğu için memnuniyet duyduklarını çok sık duydum. sicim teorisiyle gibi! Pek çok saf matematikçinin, güzel konularının yönlerinin dünyanın işleyişine önemli bir uygulama bulması yönündeki arzusunu iyi anlayabiliyorum. ancak açıkça belirtilmelidir ki, sicim teorisinin motive edilmesine rağmen, teorinin fizik olduğuna inanmak için gözlemsel bir neden yoktur.
sicim teorisi aynı zamanda birçok bilim insanı tarafından incelenen bir konudur, ancak bu onu fizik yapar mı? bu, fiziksel araştırmalarda moda konusunu gündeme getiriyor ve bu konuyu daha sonra ele almak istiyorum. fiziksel teoride modanın rolü Carlo Rovelli’nin Hindistan’da düzenlenen uluslararası genel görelilik kongresinde yaptığı konuşmada yaptığı bir araştırmadan alıntı yaparak başlayayım. rovelli, kuantum yerçekimine yönelik döngü değişkenli yaklaşımın yaratıcılarından biridir ve araştırmasının yürütülmesinde hiçbir profesyonellik iddiasında bulunmamıştır. yine de bulduğu sonuçlar kesinlikle benim beklentilerimin ne olacağını yansıtıyor. LA arşivlerinde kaydedildiği üzere bir önceki yıl boyunca yerçekimi konusunda yayınlanmış makalelerin sayısını yaptı. okuyucu, bu ilgili teorilere ayırdığım alanda modanın taleplerini çok gevşek bir şekilde takip ettiğimi algılayacaktır. sicim teorisi alanında diğer tüm alanlardan daha fazla makalenin bir araya getirildiği not edilecektir.”
Acaba kitabım genç fizikçilerin ilgisini çekecekmiydi?
Yazmaktan elim yoruldu buzgibi bira içip Theta’yı kucağıma almak istiyordum.
İlişkimizde erkek rolü bana düşüyordu.
Son fantezimizde Theta kısacık liseli eteği giyip kucağıma oturduğunda bir hayli erotik olmuştu.
Onu aramayı çok istesemde bunu yapmamaya karar verdim.
Sürekli arayan taraf olmak istemiyordum.
Benden tam olarak beklentisinin ne olduğunu bilmek istiyordum.
Biramı yudumlarken bu kez daktilonun başına oturdum:”
Bu komitelerin bilimsel olarak bilgili üyelerinin, kalkınmada kendi rolleri için kendilerini kurmuş kişiler olması doğaldır.
bu nedenle, yalnızca belirli bakış açılarından doğal görünen soruları doğrudan ele alan deneyleri destekleme eğiliminde olacaklardır. bu nedenle, teorinin belirli yönlere bir şekilde kilitlenmesi için önemli bir eğilim vardır. bu tür bir nedenden dolayı büyük bir değişiklik yapmak çok zor olabilir. Yanlış bir teori deneysel olarak çürütülebilir mi? Burada gerçek bir tehlike olmadığı düşünülebilirdi, çünkü yön yanlışsa, deney bunu çürütecek ve bize yeni bir yön dayatacaktı. Bu, bilimin nasıl ilerlediğinin geleneksel resmidir. Gerçekten de ünlü bilim filozofu Karl Popper, modern büyük bilim dünyasında bilimsel ölçüt için makul görünen bir ölçüt ve kesinlikle çok idealist bilim görüşü sağladı. Modern parçacık fiziğindeki süpersimetri örneğini almama izin verin. Belli bir matematiksel zarafete sahip teorik bir fikirdir ve teorisyenin hayatını yeniden normalleştirilebilir QFT’lerin yapımında kolaylaştırır. En önemlisi, sicim teorisinin merkezi bir bileşenidir. Bugünlerde teorisyenler arasındaki statüsü o kadar güçlü ki, neredeyse günümüzün standart parçacık fiziği modelinin bir parçası olarak kabul ediliyor. Yine de, mevcut durumda deneysel bir desteği yok. Teori, doğanın gözlemlenen tüm temel parçacıkları için süpereşler öngörüyor, ancak bunların hiçbiri şu ana kadar gözlemlenmedi. Süpersimetri teorisyenlerine bunun nedeni, bir simetri kırma mekanizmasının süpereşlerin çok büyük olmasına neden olması ve onları yaratmak için gereken enerjilerin hala günümüz hızlandırıcılarının kapsamı dışında olmasıdır. Artan enerji yetenekleri ile süper ortaklar bulunabilir ve teoride yeni bir dönüm noktası bu şekilde gelecek için önemli çıkarımlarla elde edilebilir. Ama varsayalım ki hala hiçbir süper eş bulunmadı. Bu süpersimetri fikrini çürütür mü? Hiç de bile. Simetri kırılma derecesinin küçüklüğü konusunda çok fazla iyimserlik olduğu ve kayıp süpereşleri bulmak için daha da yüksek enerjilere ihtiyaç duyulacağı iddia edilebilir. Popüler bir teorik fikri, geleneksel kritik deney yöntemiyle, bu fikir aslında yanlış olsa bile yerinden oynatmanın o kadar kolay olmadığını görüyoruz. Yüksek enerji deneylerinin devasa maliyeti, bir teoriyi test etmeyi başka türlü olabileceğinden çok daha zor hale getirir. Öngörülen parçacıkların herhangi bir ciddi çürütme olasılığı için çok yüksek kütle enerjilerine sahip olduğu başka birçok öneri var. Sicim teorisinin çeşitli versiyonları, bu tür bir nedenden dolayı çürütülmekten oldukça güvenli olan birçok öngörüde bulunur. Bu tür modellerin “popperci olmayan” karakteri, onları bilimsel teoriler olarak kabul edilemez kılıyor mu? Böyle katı bir Poppercı yargının kesinlikle çok sert olacağını düşünüyorum. Bir örnek olarak Dirac’ın kozmosun bir yerinde tek bir manyetik monopolün varlığının, evrendeki her parçacığın sabit bir değerin tam katı olan bir elektrik yüküne sahip olduğu gerçeğine bir açıklama sağlayabileceğine dair argümanını hatırlayın. Böyle bir tekelin bir yerlerde var olduğunu ileri süren teori kesinlikle Popperci değildir. Bu teori, böyle bir parçacığın diskosu tarafından kurulabilir, ancak Popper’ın kriterinin gerektirdiği gibi çürütülemez gibi görünüyor; çünkü teori yanlışsa, deneyciler ne kadar uzun süre boşuna ararlarsa araştırsınlar, bir tekel bulamamaları teoriyi çürütmez! Yine de teori kesinlikle ciddi bir değerlendirmeye değer bilimsel bir teoridir. Kozmolojiyle ilgili olarak da benzer bir yorum yapılabilir. Evrenin parçacık ufkumuzun dışındaki bölgesi doğrudan gözlemin ötesindedir. Yine de bu bölgenin geniş ölçekte doğrudan gözleme açık olan bölgeye benzemesi makul bir öneri gibi görünüyor.
Çalan telefon sesi ile irkildim.
-dedektif tilda?
-buyrun
-efendim kuzey kampüsünde bir cinayet vakası.
Maktül yine bir öğretm görevlisi. Hemen gelmeniz gerekiyor.
Gün aydınlanmak üzere iken yola çıktım.
Sabahın ıssızlığı ve tazeliğini hissettim.
Sokaklar otobüs durakları ve metronun sakinleri yoktu sadece ben vardım.
Theta’yı aramayı düşündüm bir an sonra vazgeçtim sıcak yatağında yorganın altında büzülmüş uyuduğunu gördüm bir an.
Her şey tekrar başlıyordu geceler boyu bogomilleri okuyup tarikatları araştırdığım saatleri anımsadım.
Daktilo başında geçirdiğim saatleri ve kuantum mekaniği ile ilgili yazacağım kitabı.
Maktül:
Fizik bölümü öğretim görevlisi
Fakültedeki odasında koltuk başında sanki tatlı bir öğle uykusuna dalmış gibi.
Saçlarının rengi doğal sarı mı yoksa boya mı ve mini eteği ile çok seksi gözüküyor.
Kendilerine hizmet hareketi ismini veren bu grup bir dönem kadın üyelerine kısa etek giyip laik gazeteler okumalarını emretmişti.
Kamufle olmak için geri dönüşüm kutusuna boş şarap şişeleri koyan elinde sol fraksiyona ait gazete ve dergi taşıyan örgüt üyeleri.
Tarikatlar ile mücadele etmek zor bir iş.
Bağımsızlık savaşı veren bir ülkede askere ihtiyacı olan bir lider tarikata ziyarete gittiğinde ihtişam ile karşılanır.
Cüppeli din adamları kendisini kapıda karşılar.
Ordu komutanı yaşanan bolluğa şahit olup askerlik çağı gelmiş bir çok gencin vatanı için savaşmakyerine arap harfleri ile meşgul olduklarına şahit olur.
Karşı cins ile her türlü teması yasaklanan bu gençler erotizmi hem cinsleri ile yaşamaktadır.
Hocalardan bazıları sabah namazına kaldırmak bahanesi ile bu gençlerin odasına girip ellerini tüysüz bedenlerinde gezdirir.
Ülke bir yol ayrımındadır emperyalizmin altında ezilip günümüzdeki Afganistan gibi mi olacaktır yada bağımsız ve mürşid olarak bilimi seçen uygar bir ülke mi?
Komutan emperyalizmi yendikten sonra tüylenmemiş erkek çocuklarının taciz edildiği bu şeytan evlerini kapatma yoluna gider.
Ülke de sessiz bir devrim yaşanır.
Tıpkı 1920 lerde fizikte yaşanan sessiz devrim gibi…
Latin alfabesine geçilip kıyafet devrimi yapılır okuma seferberliği ilan edilir.
Bu adımlar tarikatları rahatsız eder.
Geri sayım başlar ve sonunda fitil ateşlenir.
Ülkenin batısında modern sayılan bir kentin kasabasında görevli asteğmen bir isyan ile karşılaşır.
Laik devrimden raatsızlık duyan grup yeni doğmuş cumhuriyete isyan eder.
Asteğmen yakalanıp kafası kesilir.
Bu olay bir dönüm noktasıdır.
Demokratik önlemlerle tarikatlar ile başa çıkmanın mümkün olmayacağını anlayan yönetim daha etkili önlemler almaya karar verir.
Bu tarih İlluminatinin ülkeye giriş yaptığı tarihtir.
Ulusal bağımsızlıksavaşından daha çetin bir savaşta düşman artık derviş Memettir.
Artık theta’ yı uyandırmam gerekti.
Maktülün telefon kayıtlarına sosyal medya yazışmalarına ulaşmamız gerekiyordu.
Son gittiği seminer verdiği dersler öğrencileri ile görüşmeler yapılmalıydı.
Hizmet hareketinin kendi içinde haberleşmek amacı ile kullandığı uygulama telefonunda yüklenmişti.
Geriye dönük yazışmalarını okumak için bilişim uzmanını çağırdım.
Koltukta başı yana sarkmış bu bakımlı kadının artık bir zamanların isyancısının örgütüne üye olduğu kesinleşmişti.
Otuzlu yıllarda idam cezasının yasal olması kısa zamanda süren mahkemeler neticesinde isyancılar asteğmeninin kafasını kestikleri yerde asıldı.
Doksan yıl sonra geldiğimiz noktada isyancıların lideri bir kahraman olarak okutuluyordu.
İki kurbanın ortak noktası alan teorisi ile ilgili makaleler yazmış olmalarıydı.
Tarikatçılar daha önce suikastler tertip etti.
Örnek olarak sana şunu verebilirim sevgili Theta:
“27 Martta Mim mim grubunun gönderdiği bir istihbarat raporunda bir suikast timinin laik devrimin liderini öldürmek üzere Anadoluya geçeceğinden bahsediliyordu.
İngilizlerin genel karargahının ajans şube müdürünün suikastı tertiplediği açıktı.
İlk bakışta bu suikast emperyalizmin bir oyunu gibi gözükebilir.
Oysa ki yobaz Katolikler aydınlanma çağını küçük asyada başlatan devrimci Mustafa Kemal’in illuminati üyesi olduğunu bildiklerinden etkili bir hamle yapmak istiyorlardı.
Fakat devrimciler daha hızlı davrandı.
-ne yaptılar dedektif Tilda?
-suikastçilerin eşgalleri Anadolu’daki merkezlere gönderildi.
Bir numaralı şüpheli Bennett’in uzun boylu sarı saçlı hafif kırmızı yanaklı olduğu toka ederken ellerini fazlaca açtığı Türkçesinin çok iyi olduğu bildirildi.
Yardımcısı asaf neper’in kısa boylu şişman esmer benizli olduğu sağ tarafta bıyığı ve ağzı arasında bir Halep çıbanı bulunduğu bilgisi verildi.
Tarikat cinayet ile bu işi çözemeyince devrimi vurmanın başka yollarını aradı.
Müslüman bir toplumu Atatürk’ten soğutmak için kullanılacak en iyi malzeme din olgusuydu.
Onun İslam dinine zarar verdiği ibadeti yasakladığı yönünde hurafeler çıkarıldı.
Tüm çabalara rağmen aydınlanma felsefesi galip geldi.
-bu verilerle kuzeykampüsündeki cinayeti nasıl bağlayacağız?maktül modern giyimli seküler bir insan olarak tanınıyor.
Erkek öğrenciler onun biçimli narin bacakları için dersi ikinci kez almaya bile razı olmuş.
Theta gülmeye başladı.
Maktüle’nin son sınıf öğrencilerinden biri ile öğrenci öğretmen ilişkisinden ileri giden bir ilişkisi olduğunu iddia eden bazı öğrenciler var.
e- postalarını kontrol ettiğimizde bu erkek öğrenci kız arkadaşı ile yaşadığı her sorunu hocasına yazmış.
Buluşup sohbet ettikleri birlikte sinemaya gittikleri ve derslerinde hocanın yardımcı olduğu karşılıklı yazışmalardan anlaşılıyor.
-Bununla birlikte maktüle nişanlı ve söz ettiğin erkek öğrencinin de sevgilisi var.
İkisi arasında bir ilişki olacağını sanmıyorum.
Nişanlısı ne durumda?
-ilk şoku atlattı.
Hayata dair kurduğu pembe hayallerinin yıkıldığını söylüyor.
Bir terapistten destek almaya başladı.
-iki kurbanın tek ortak noktası aynı konu üzerinde çalışmalar yapmaları.
İkisinin de odasında Majorana’nın posteri var.
-majorana?
-majorana 25 mart 1938’te saat 22:30 da bir posta gemisine binerek Napoli’den ayrılır.
Yazdığı notta:
“Genel olarak yaşam ve özel olarak kendi yaşamımı gereksiz buluyorum.
Hepinizden kalan sıcak hatıraları bu akşam saat 11’e kadar saklayacağım ve mümkün olursa daha sonra da”
-meslektaşları ile vedalaşır gibi konuşmuş.
-ertesi sabah bayan Theta , Palermodan bir dostuna telgraf yolluyor.
Akşam napoliye dönmek üzere aynı gemiye bineceğini söylüyor.
Ve ekliyor:
“DENİZ BENİ REDDETTİ”
3 gün sonra Fermi arkadaşının kaybolduğunu öğrenir.
Diktatör Mussoliniye bir mektup yazar.
Arkadaşının bulunmasını ister.
-sonuç?
-tüm çabalara rağmen dahi fizikçi bulunamaz.
-deniz cesedi kıyıya atabilirdi.
-intihar nedeni sence ne olabilir?
-hiç fikrim yok sevgilim.
-majorana nükleer fizik alanındaki araştırmaların atom bombası yapımını hızlandıracağını anlamıştır.
İnsanlığı yok etmektense kendini yok etmeyi daha mantıklı buldu.
-bunun sıradan bir intihar vakası olmadığı ne malum ?
-bu tezi savunanlar da var elbet.
Hiçbir spora ilgi duymayan çok fazla sigara içen sağlığına dikkat etmeyen hayata küsmüş bir adam.
Hayatın tadını çıkaramaz zamandan yararlanamaz dostluk kuramaz.
Marie curie ve eşinin yazdığı makaleyi ouduktan sonra birden haykırır:
Aptallar! Bunun nötr proton olduğunu anlamamışlar!
Atom çekirdeği elektron yaymasına rağmen elektron içermez.
Yaşam,bir sarkaç gibi acıdan sıkıntıya sallanıp durur.
-belki de bayan seksi bacak da intihar etmiştir.
Majorana gibi.
-Majorana son günlerinde fizik ve felsefe ilişkisine yoğunlaşmıştı.
Maktülenin iş arkadaşlarından edindiğimiz bilgiye göre bayan bacak da felsefe dergilerine abone olup tam bir kitap kurdu olmuş.
Son okuduğu ve notlar aldığı makale bu. Kuantum Mantığı İçin Felsefi
Bir Temel : Taoist Dikotomi Ya Da
Protagoras Sofistiği
ÖZ
Taoist felsefenin ying-yang dikotomisi ve chi/qi ilkesinin aracılığına
dayalı bütünlükçü ve şümullü yapısı Tao’nun yolu adlandırılması
ile ifade edilmektedir. Işık-karanlık, ıslaklık-kuruluk, yukarı-
aşağı, doluluk-boşluk, büyüklük-küçüklük, farklılık-aynılık
gibi birbirlerinden kaynaklı zıtlık doğaları her durumda birbirlerinden
ayrılmaksızın konumlanırlar. Bu zıt doğaların arasındaki
doğal gerilimin ürünü olan orta terim Chi’ yaşamın ve insanın
varlığına neden olmaktadır. Protagoras’ın insanı her şeyin ölçüsü
yapan sofistik felsefesi de kuantum mantığı oluşturmakta
alternatif bir felsefi temel sağlamaktadır. Kuantum mekaniğinin
alan ve parçacık eş zamanlılığına dayalı konum ve momentum
belirsizliği bir parçacığın kendi döngüsünde bir yere bağlı olarak
tanımlanırken, aynı zamanda kendi döngüsünün her yerinde bulunduğunun
kabulünü de beraberinde getirmektedir. Bu ve benzeri
kuantumun paradoksal yapısallıkları Taoist felsefe aracılığı
ile nesnel bir spiritüalizmde temellendirilmekle birlikte, ölçme
ve değerlendirmede gözlemci olarak insan etkisini temele alan
sofistik yaklaşım alternatif bir bakış açısını sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Taoizim, Kuantum, Sofistik, Mistik, Antropik,
Vakum.
Giriş: Taoist Felsefe
Tarihsel olarak Platon’un idea/form esaslı dualist yaklaşımını önceleyen
Taoist kozmolojiye göre, evren birbirine zıt fakat aynı zamanda birbirlerini
tamamlayan iki kozmik nefesten oluşur. Gök ve yer-su (yir-sub/v) adıyla gündelik
hayata uyarlanan bu dikotomik sistem Türkler’in de öz kozmolojisidir
(Esin, 2001: 19). Söz konusu dikotomik kozmoloji Şamanist ögelerde vurgulandığı
gibi uzak doğu felsefelerinde de yaygındır. Türklerin gök tanrı üzerinden
temellendirdikleri tek bir ilah düşüncesi de Tao dininin tüm evrenin
ruhuna verdiği panteist anlamla neredeyse özdeş bir konumda değerlendirilmektedir
(2001: 61, 62).
Taoist felsefenin ana ekseninin oluşturan Ying ve Yang dikotomisi Te
Ching (Yol/Erdem) adlı eserde ortaya konulur. Buna göre “Yol bire neden olmuş,
bir ise ikiye ve iki de nihayet üçe, üç ise her şeye neden olmuştur. Her şey
arkasında gölgeyi (Yin) ve kollarında da güneşi (Yang) taşımaktadır. Nefesin
güneş ve gölgeden karışımı ile de dünyaya denge verilmektedir” (Lao Tzu,
1983: 95). Buna göre dünya ve ben aynı ortak kökene sahibizdir ve ben diğer
tüm varlıklarla birlikte bir’i oluştururuz. Bir oluş ya da bizim birliğimiz eğer
açıklanırsa iki olur ve iki açıklanmayan bir’le birlikte üç olur. Böylece şeylerin
dünyası ile ondan bahsedilebilir şey ve kendisinden bahsedilemeyen şey
olarak bir üçlü açığa çıkar. Aynı kökten türetilen (Yin/Yang) gölge ve güneşin
nefesleri ile de soğuk ve sıcak meydana gelmektedir (Blakney, 1983: 95).
Taoizim’de varlığın köken olarak başlangıcı “bir/dao” da belirlenir. Bu
Dao’nun durumu kaostur (Xuanqi/Yuangi). Dünyadaki çiftlerin ve çoğulluğun
kaynağı burasıdır. Bir’den çıkan üç temel ilke de buradadır. Bunlar: Nefes/
Pneuma (Qi), form (Yin/Xing) ve öz-cevher olarak madde (Yang/Xang) dir.
Gökler cismini Xang’dan alırken, yer ise cismini Xin’den almaktadır (Robinet,
2008: 49).
Milattan bin yıl öncesine ait bu kozmolojinin ve felsefesinin yeniden keşfedilmesi
ise 20. yüzyılla birlikte bilim dünyamızın yaşadığı büyük değişimi
ifade eden Kuantum Mekaniği’nin özgün durumlarının anlamlandırılmaya ve
betimlenmeye çalışılması ile olacaktır.
1. Kuantum Mekaniğinin Mistik Anlamlandırılması
Fritjof Capra’nın (1939- ) The Tao of Physics adlı eseri 1975 yılında yayınlandığında
Heisenberg şunları ifade edecektir: “Düşünce tarihinde çok verimli
gelişmelerin sıklıkla iki farklı hattın karşılaşması yoluyla açığa çıktığını
genelleyerek söylememiz oldukça doğru olacaktır. Bu hatlar kendi kökenlerine
doğru uzanan farklı zaman, kültürleşme, farklı inanç ve dini gelenekler
gibi nitelikleri ile insan kültürünün oldukça farklı parçalarını oluşturmaktadırlar.
Şimdi eğer bu hatlar arasında aktüel bir karşılaşma olacaksa bu hatlar
arasında oldukça fazla bir ilişkinin kurulmasına gereksinim vardır. Ancak
böylesi bir ilişki kurulduğunda gerçek etkileşim meydana gelebilir ve yeni,
ilginç gelişmelerin ortaya çıkmasını umutla takip edebiliriz” (Capra, 1975:
10). Heisenberg’in gerçek etkileşim (real interactions), karşılaşma, ilişki gibi
teorik fiziğin olgusal terimleri ile betimlemeye çalıştığı kitabın içeriği, Doğu
mistisizminin spritüal tecrübesi ile Batı rasyonalitesinin deneysel bilim anlayışı
arasındaki karşılaşmanın bir fizikçi olarak Capra’nın zihninde gerçekleşmesi
ve bunun sonucunda ortaya çıkan entelektüel sentezdir.
20. yüzyılda atom ve atom altı yapının keşfi ile birlikte, klasik fiziğin bu
yeni durumları formüle etmek ve teorisini oluşturmak noktasında yetersiz
kaldığı görüldü. Her şeyden önce klasik fizikteki somut madde konsepti ile
atom altı dünyanın enerji temelli dalga boyları ve titreşimlerle ifade edilen
maddesi tam anlamıyla farklı bir değişimi içermekteydi. Uzay, zaman, neden
ve etki kavramları da bu yeni dünya da farklı bir boyuta taşınmaktaydı. Bu
yeni konseptlerin anlamlandırılması noktasında dünya kültürüne vukufiyeti
olan fizikçilerin hızla uzak Asya mistisizminden örnekler verdikleri görülmeye
başlanacaktır.
Örneğin Robert Oppenheimer’e göre varoluşun büyük Dırama’sında seyirciler
veya aktörler olarak pozisyonumuzu uyarlamak istiyorsak atom altı dünyada
karşılaşılan epistemolojik problemlerin çözümü için başvurmamız gereken
tarihsel miras bu problemlerle bizden çok daha önce karşılaşmış bulunan
Buddha ve Lao-Tzu gibi doğu filozoflarının düşünce sistemleridir. Yine Tao
felsefesi zıtlıkların diyalektik birliği anlayışı ile kuantum durumlarının anlaşılmasında
önemli bir anahtardır (Karpouzos, 2016: 20). Yine Heisenberg’e
göre 20.yüzyı fiziğinin iki büyük buluşu olan kuantum ve görelilik kuramları
bizi dünyayı Budist, Taoist ve Hinduist bir bakışla anlamaya zorlamaktadır.
Niels Bohr’e göre ise teorik fiziğe büyük bilimsel katkı son savaş sonrasında
uzak asya ve Japon biliminden gelmektedir. Yine Schrödinger’e göre ise
dalga boylarını temsil eden partiküllerin oluşturduğu bir evren hakkında konuşmanın
anlamı, dalga mekaniğinin süreklilik ve birliğinde Vedanta’nın her
şey ‘bir’dedir konseptinde süreklilik ve birliğinin yansımasını konuşmakla eş
değerdir. “Upanişadlarda belirtildiği gibi çokluk görünüştedir. Ancak bu yalnızca
Upanişadlara ait bir görüş değildir. Batı’da güçlü bir şekilde bulunan
önyargılar olmasa, birliğin Tanrı ile birlikte mistik tecrübesi düzenli olarak
bizi bu düşünceye götürecektir” (Schrödinger, 2012: 129).
Fizikçilerin bir ağızdan uzak Asya mistisizmine yönelik bu olumlayıcı tavırları
ruhsal tecrübe ile bilimsel deneyin aynı kozmozun iki ayrı görünüşü
olarak yorumlanmasına yol açmaktadır (2016: 4).
2. Kuantum Teorisi Oluşturmak
Tek başına “kuantum” kelimesi, küçük bir enerji paketi, yani çok küçük
bir paket anlamına gelir (Latince quandum). Kuantum teorisi ya da kuantum
mekaniği, maddenin temel anahtar taşlarıyla ilgilidir. Bunlar doğada her şeyi
oluşturan temel parçacıklardır. Bu parçacıklar atomları, molekülleri, nötronları,
protonları, elektronları, kuarkı ve ayrıca fotonları (temel ışık birimleri)
içerir. Bütün bu nesneler- eğer onları gerçekten böyle tanımlayabilirsek- insan
gözü tarafından görülebilen ve gözlemlenebilenlerden çok daha küçüktür. Rüyamsı
kuantum dünyasında: parçacıklar dalgaları ve dalgalar ise aynı zamanda
parçacıkları ifade eder. Yani, bir ışık huzmesi hem evrende yayılmış bir elektromanyetik
dalga hem de gözlemciye doğru hızla yöneltilmiş küçük parçacıkların
akışıdır. Böylece bir ışık demetini gözlemlemeden önce aynı anda hem
dalga hem de parçacık akışı olduğu önerilmektedir (2016: 13).
Kuantum fiziği alanında her şey belirsizdir: ışığın, elektronun, atomun
veya kuarkın olup olmamasına bakılmaksızın, tüm varlıkları üzerinde belirsizlik
özelliği hâkimdir. Bu belirsizlik, belirsizlik ilkesi olarak bilinir ve
yalnızca bir parçacık için en muhtemel konumu ve tam konumu tahmin etmemizi
mümkün kılar. Dahası, tam hassasiyetle bir parçacığın konumu veya
momentumunu asla belirleyemiyoruz. Bu nedenle, sonuçlarla ilgili bilimsel
öngörülerin istatistiksel ve olasılıksal nitelikleri vardır. Üstelik, kuantum dünyasını
çevreleyen sisi kaldıracak hiçbir “gizli değişken” de yoktur. Bu nedenle,
evrenin kuantum yapısının ayrılmaz özellikleri büyülü, karanlık ve gizli
olarak kalmaktadır. Bu nedenle Kuantum Mekaniğinin yorumu için ontolojik
bir araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç vardır (2016: 13).
Bir foton (minumum sabitede bir ışık miktarı) veya bir elektron (negatif
yüklü bir temel parçacık), iki veya daha fazla durumun bir süper pozisyonunda
bulunabilir. Bu durumda artık “burada” VEYA “orada” hakkında konuşamayız.
Garip kuantum dünyasında yalnızca “burada” VE “orada” yı konuşabiliriz.
Normalde iki delikli bir film ekranına düşen bir ışık akışının bir parçası
olan bir fotonun iki delikten birini seçmesi gerekirken, foton iki deliğin her
ikisinden birden aynı anda geçebilir. Yine bir elektron çekirdek çevresinde
eğri bir yolu takip ederken mevcut olasılıklara göre aynı anda birden fazla
konumlarda yer alabilir. Kuantum karmaşıklığı (Kuantum Entangled) ile isimlendirilen
bu yapıda birbirlerinden milyarlarca kilometre uzaklıkta bulunan iki
partikül arasında tuhaf bir ilişki vardır. Bunlardan birinde oluşabilir ufak bir
değişim hemen diğerinde farklı bir değişikliğe neden olur (2016: 13).
Kuantum teorisi, nükleer güç, transistörler, elektron mikroskopisi, lazerler
ve süper iletkenler gibi parlak teknolojik gelişmelere ulaşılmasına yardımcı
oldu. Ayrıca, atomların ve çekirdeklerin yapısını, kimyasal bağları, katıların
mekanik ve termal özelliklerini, elektrik iletkenliğini, çökmüş yıldızların yapışkanlığını
ve diğer birçok doğal fenomeni açıkladı. Kuantum teorisi, ilgili
cihazların kullanıldığı dikkatle tasarlanmış bilimsel deneyler sonucu ortaya
çıkan verilerle büyük bir çoğunluğu kanıtlanmış bir teoridir. Bu nedenle teorik
fizikçilerin çoğu, görevlerini, kuantum teorisinin tuhaf felsefi imaları üzerine
düşünmeden yerine getirirler. Bu ise sağduyu ideolojisinin ve pozitivizm Batı
Medeniyetinin “kozmik bilgi teorisi” üzerinde egemen olduğunun bir kanıtıdır.
Öte yandan, Hilbert uzayının matematiksel teorisi, soyut cebir ve olasılık
teorisi, kuantum fenomenin açıklaması için kullanılan matematiksel araçlardır.
Bu matematiksel yöntemler fenomenin arka planını anlamaktan uzak olmakla
beraber deneylerden son derece kesin sonuçların tahmin edilmesine izin
verirler. Öyle görünüyor ki, kuantum sisteminin gizemli kutusu, gerçek anlamanın
insani sınırlarının ötesindedir. Kuantum mekaniğinin yorumlarından
birine göre (Copenhagen), kutuyu, sadece sonuçları kuantum doğası gereği
istatistiksel olarak tahmin etmek için kullanabiliriz (2016: 14).
Modern fizik ve matematiğin anlaşılması onların kendine özgü dillerinden
veya denklemlerinden değil, açıklamanın bu dil aracılığıyla ifade edilmesinin
öneminden kaynaklanmaktadır. Bu ise fenomenin yorumlanmasında gösterilen
çabanın epistemolojinin yatay matematiksel biçimciliğinin kullanılarak,
ontolojinin dikey matematiksel yapısalcılığına kaydırılması anlamına gelir.
Diğer bir deyişle, bilimcilikten felsefi bilime geçiş anlamına gelmektedir.
3. Değişen Madde-Zihin Anlayışı ve Vakum Teorisi
Bilim felsefecisi Karpouzos’a (1967- ) göre bilim adamları, kuantum vakumunun
doğası1 ile ilgili olarak gözlemlemeye başladığımız şey ışığında, tüm
uzay zamanının altında yatan enerji denizini esas alarak artık maddeyi birincil
ve uzayı ikincil olarak görmemektedirler. Uzay yahut daha doğrusu Vakumun
kozmik olarak genişletilmiş ‘Dirac-denizi’ anlayışı enerjiyi temel esas yapmaktadır.
Madde olarak bildiğimiz şey bu evrensel alanın derinliğindeki etkileşimlerin
sonucu olarak görülmektedir. Ortaya çıkan bu yeni konseptte ‘salt
anlamda madde’ yerine yalnızca enerji alanının ürettiği bir maddesel kesinlik
vardır (2016: 14). Yaşam ise bu yeni konseptte klasik olarak ‘madde’ olarak
bilinen dalga paketlerinin altta yatan vakum alanıyla ince bir etkileşim halinde
olması durumunun, sabitlenmesinden kaynaklanan bir tezahürü gibi görünmektedir
(2016: 15). Yaşayan dünya artık klasik Darwinizm’in tanımladığı
gibi her türün, her organizmanın birbirine karşı rekabet ve mücadele ettiği
zorlu bir alan değildir.
1 Kuantum Vakumu “tüm fiziksel özelliklerin sıfıra eşit olduğu bir durum olarak
düşünülür.” Peter W. Milonni, The Quantum Vacuum: An Introduction to Quantum
Electrodynamics, Academic Press, New York, 2013, s. 239. Vakum durumu maddeden
boş alan olarak tüm modellerin temel durumunu belirler. Buna göre Vakum, elektrik ve
manyetik alan operatörleri olmaksızın partiküllerin dalga mekaniğinin özgün durumlarını
belirler. Age, s. 48. Kalsik anlamdaki bir vakumda karşılıklı çekimi ifade eden iki kutup
vardır. Bu iki kutup dışardan bir etki olmaksızın vakumun içinde mevcuttur. Kuantum
vakumunda ise dışsal bir alan vardır. Ve bu alan Vakum alanı olarak isimlendirilmektedir.
Yine organizmalar artık biçimlenmiş bencil varoluşlar değildir ve rekabet
ise asla rastgele değildir. Yaşam, evrenin kendisinin gelişmesi gibi, altındaki
bir alanda gerçekleşen “kutsal bir dans” da gelişir. Bu, dans canlı varlıkları,
tüm biyosfere ve kozmosa ulaşan geniş bağlantılar dahilinde birbirine bağlı
her unsuru kucaklayan geniş bir samimi ilişkiler ağı içinde tek bir element
haline getirir (2016: 15).
Karpouzos yaşamın ve zihnin açığa çıkması ile Vakum yaklaşımı arasındaki
nedensel ilişkiyi vurgulamaktadır. Buna göre maddenin vakumun sıfır nokta
alanıyla birlikte evrimi sırasında hayat, zihin ve bilinç yaşamın daha üst düzey
alanlarında ortaya çıkar. Bu evrim konsepti gerçekliği canlı olmayan maddeye
(materyalizm olarak) indirgemez ya da (idealizm olarak) gayri maddi bir
zihne bağlamaz. Her ikisi de gerçektir ancak (Kartezyen düalizmden farklı
olarak) gerçekte orijinal unsur da değildirler. Madde ve akıl ortak bir kozmik
rahimden dışarıya doğru kuantum vakumunun enerji alanı olarak gelişmiştir
(2016: 15).
Kuantum teorisi, katılımcı bir evrende yaşadığımızı kabul eder- bağımsız,
dışsal bir gerçeklik olarak gördüğümüz şey, gözlemlediğimiz yolla bağlantılıdır.
Gözlem ve ölçüm yaparken, evrendeki her şey olan kuanta sürekli değişmektedir.
Bir gözlemci olmadan kuantanın özellikleri hakkında konuşmak bu
nedenle hiç mantıklı değildir. Evren, en temel parçacıklardan büyük galaksilere
kadar bilinçli gözlem aletleri ile birbirine bağlanır. Üstelik kuantum teorisi,
atomlar ve moleküller gibi gözlemlenebilir fenomenlerden önce olan kuantum
vakumuna dikkatleri çekiyor. Boş uzay sağduyu kavramının aksine, kuantum
vakumu teorisi potansiyel umutlarla doludur. Kuantum vakumu, fizikteki her
durum açısından zorunludur. Kuantum vakumu, zamanın, alanın ve fiziksel
anlamda son bulan sonsuzluğun ötesinde bir “uzay-zaman köpüğü” dizisidir.
Böylece Kuantum Teorisi, tüm maddenin ve enerjinin kaynağının bir vakum,
şimdiye kadar var olan veya var olabilecek her şeyin tüm olasılıklarını içeren
bir hiçlik olduğu noktasına gelmiştir. Bu olasılıklar daha sonra atomların
ve moleküllerin yapı taşları olan uzay ve zamanda parçacıklar olarak tezahür
eden lokalize kuantuma “çöküş” öncesi olanakları olarak ortaya çıkmaktadır.
O halde Kozmos ‘un aşkın alanı, evrensel uzay-zamanın herhangi bir yerinde
oluşabilecek tüm olasılıkların toplamıdır (2016: 11). Kuantum vakum, kuantum
seviyesinin alt tabakası olarak boş uzay yerine enerjiyle dolu bir yapıdır.
Böylece o dünyanın materyallerini oluşturan parçacıkların ve sistemlerin bulunduğu
kozmik matristir. Kuantum vakumu, enerji ve bilgi olarak düşünmeye
alıştığımız şeyin bir entegrasyonu ve bilinçli bir enerji alanıdır (2016: 12).
Evrenin materyali olarak gördüğümüz parçacıklar, bu kozmik matristeki
temel durumun karmaşık heyecanlarıdır. Madde parçacıklarından oluşan nesneler
olarak görünen sistemler ise, o matriste yerel olarak kendine özgü bir
heyecan uyandırmış gruplaşmaları gösterir. Big Bang’den sonra, ortaya çıkan
ilk varlıklar fotonlar, protonlar, nötronlar ve elektronlar ve diğer, daha kısa
ömürlü değişimi parçacıkları bu çok versiyonlu yerel evrenlerin büyük sıçramalarında
oluşan bir faz değişimi olarak görülüyor. Galaktik ve yıldız evrim
süreçlerinde, elementlerin atomları olarak bildiğimiz daha üst düzey konfigürasyonlar
ortaya çıkacaktır. Atomlar, moleküller, hücreler, organizmalar ve
mikroskobik gezegenler, yıldızlar, yıldız sistemleri ve galaksiler üzerindeki
Bütün bu sistemler parçacıklardan oluşur ve parçacıklar, matrisin sargılı heyecanlarıdır.
Tüm bunlar bilinçli enerjinin çeşitli seviyeli konfigürasyonlarından
ibarettir (2016: 12).
Zihin ve bilinçliliğimizin kuantum vakumuyla olan etkileşimi bizi çevremizdeki
diğer zihinlerle ve gezegenin biyosferiyle bağlar. Zihnimizi toplum,
tabiat ve evrene ‘açar’. Karpouzos’a göre bu açıklık, çağlar boyunca mistiklerce,
hassas kişilerce, peygamberlerce ve meta hekimler tarafından biliniyordu.
Ama modern bilim adamları ve modern bilimi gerçekliği kavrayışın tek yolu
olarak kabul edenler tarafından inkâr edildi (2016: 15). Ancak şimdi, açıklığın
tanınması, doğa bilimlerine geri dönüyor. Bilincimiz ile dünyanın geri kalanı
arasındaki trafik her iki yönde de sabit ve akabilir olabilir. Zihnimizde devam
eden her şey, dalga izlerini kuantum boşluğuna bırakabilir ve her şey orada
yayılmış olan ince şekillere nasıl uyum sağlayacağını bilenler tarafından oradan
alınabilir.
Tüm bu durumları özetleyen Einstein’in ifadesi ile tüm bilimlerimiz gerçekliğe
karşı bir ölçüm olarak çocuksu ve ilkeldir. Heisenberg’e göre ise mevcut
bilimsel kavramlar her zaman gerçekliğin yalnızca çok sınırlı bir bölümünü
kapsar ve henüz anlaşılmayan diğer kısım ise sonsuzdur. Yine Heisenberg
bu durumu şu şekilde özetlemektedir: Bilinen noktadan bilinmeyene yaklaştığımızda
anlamayı umut ediyoruz, ancak aynı zamanda “anlayış” kelimesinin
yeni bir anlamını öğrenmek zorunda da kalabiliriz (2016: 18).
Fakat mistiklerin şahit olduğu Hakikat, Hindu bilgesi Shankara’ya (MS
788-820) göre “duyuları kavramanın ötesindedir” İbn-i Arabi (1165-1240)
ise şöyle ifade eder: “Mutlak Hakikat herhangi bir rasyonel düşünce süreci
aracılığıyla akıl tarafından ulaşılamaz bir konumdadır.” (İbn-i Arabi, 1980:
122). Bu Mutlak Hakikat ancak Aydınlanma, Gerçekleşme ya da Gnosis olarak
adlandırılan üçüncü biliş biçimini gerektirir (2016: 18). Yine Budist üstat
Huang-Po’ya (MS 850) göre “görme özürlüler, işitme, duygu ve bilme ile kör
oldukları için, kaynak maddenin ruhani parlaklığını algılamazlar. Tüm kavramsal
düşünceleri yalnızca bir flaşla ortadan kaldırırlarsa, bu kaynak-madde,
güneş gibi boşluktan yükselen ve tüm evreni engellemeden veya sınırlamadan
aydınlatarak kendini gösterecektir.” (2016: 18)
Karpouzos’a göre tüm Mistiklerin birlikte tanıklık ettiği Hakikat, bilim tarafından
formüle edilen gerçeklerden tamamen farklı bir düzendedir. Hz. İsa,
“Gerçekleri bilin ve bu sizi özgür kılacaktır” dediğinde Görelilik teorisi hak443
kında konuşmuyordu. Ya da Buda “gerçekliğin armağanı en yüksek armağandır”
dediğinde, kuantum fiziğine atıfta bulunmamıştı. İşte Kuantum temelli bu
bilişte kişi “ne kendisi ne de bir başkası olmaksızın, bütün bilginin tamamen
bilinmeyen hareketsizliği ile fevkalade birleşir ve hiçbir şeyi bilmemek suretiyle
zihnin ötesinde olduğunu bilir” (2016: 19).
Kuantum mekaniği ile onun uzak doğu mistisizmi aracılığı ile anlamlandırılmasına
yönelik bu yaklaşım taoist bir temelde hareket etmekle birlikte
üçüncü ilke olan chi’nin ya da kozmik insanın konumunu vakum temelinde
belirlemeye çalışmaktadır. Buna göre kuantum durumlarında karşılaşılan paradoksal
belirsizlik ve birliktelik yang/yang dikotomisi üzerinden Vakumun
ya da Tao’nun sıfır noktasındaki iki kutupluluğu ile anlam kazanırken, hayat
ve zihin de vakumun iç geriliminden kaynaklanan ara terim olarak chi’den
meydana gelmektedir.
4. Protagoras’ın Sosistik Bakış Açısı ve Bilim
Kuantum durumlarının doğu mistisizmi ile ilişkili yorumları kullanışlı gözükmekle
birlikte, tüm bu mistik yorumların gerçeğin doğası ile bütünleşmekten
kaynaklanan bir asli hakikat tecrübesi mi yoksa zihnimizin yeni olarak karşılaştığımız
doğanın bu eski durumunu çerçevelemeye çalışan bir anlamlandırma
çabası mı olduğu sorusu ucu açık olarak kalmaya devam etmektedir. Zira
spirtüel tecrübe ile deneysel bilimi aynı kozmosun iki ayrı olgusu olarak kabul
etmemiz, iki tecrübe arasındaki yakın ilişkiden yola çıkan bir anlamlandırma
veya bir anolojik akıl yürütme olarak gözükmektedir. Makro sistemin sayılabilir
parçalı düzenine uyum sağlayan zihnin determinist anlamlandırması mikro
sistemin belirsiz doğasına da uyum sağlamaktadır.
Buna göre ışık hızı, Planck Sabitesi, Proton ve elektronun kütle oranları
gibi tüm fiziksel sabitelerin ölçümünün insan gözleminin olguya rastlaşma
etkisi temelli olduğu iddia edilmektedir. Bu durum ise Protagoras’ın ölçü ifadesinden
öncelikle niceliksel bir ölçünün anlaşıldığı ya da yorumlandığı biçimindedir.
Böylece insan deney aracılığı ile planlı bir şekilde kendisini denk
getirdiği var olmayan aşamasından var olan niteliğine geçişin niceliksel ölçüsünü
fiziksel sabite olarak tespit eden bir ölçücü olarak kabul edilmektedir.
Zayıf yaklaşım bu denk gelmeyi bulunan tüm sonuçların insanın yeryüzündeki
yaşamına ve bu yaşamın geleceğine uygun olmakla sınırlamaktadır. (1986:
556)
Protagoras’ın insanı ‘ölçü’ kavramı ile özdeşleştirdiği yaklaşımı Heidegger
tarafından da ontolojik bir hermeneutiğin antik Grek’deki köklerini göstermek
anlamında yorumlanmaktadır. Buna göre Protagoras’ın sözü Descartes’ın
cogito’su bağlamında zihin kaynaklı bir gerçeklik olarak anlaşılmamalıdır.
Heidegger’e göre bu söz, insanın kendi sınırları dâhilinde olanı bilebileceği
bu nedenle de nesnel ya da mutlak bir bilgiye sahip olamayacağı şeklinde
anlaşılmalıdır. Ona göre Protagoras’ın ifade ettiği ölçünün manası aşikârlık
durumuna gelmiş olanın ölçülmesi algısı ya da niteliğidir.
Dönemi itibariyle Sokrates ve sofistler arasındaki tartışma bağlamında iyi
ve kötünün doğru ve yanlışın ya da kısaca hukuğun niteliksel farkını ölçümleme
işlevinin nesnel değil de insana ait niteliksel bir olgu olduğunu vurgulayan
Protagoras’ın yaklaşımı Heidegger tarafından nicel olana yönelik olarak anlaşılmamaktadır.
Yine Heidegger Protagoras’ın yaklaşımının öznel bir gerçeklik
iddiası içermediğini tespit etmektedir. Buna göre kuantum durumunu yorumlarken
var olanın varlığının veya var olmayanın yokluğunun gözlemciye bağlı
olduğu şeklinde Descartes’çi bir sofizm de diyebileceğimiz anlam ortaya
çıkmamaktadır. Protagoras, insanın kendisi tarafından var oldukları bilinen ve
yine kendisi tarafından var olmadıkları bilinen şeylerin bu aşikârlığının ölçüsü
olduğunu söylemektedir (Taminiaux, 1991: 165). Dolayısıyla Protagoras’ın
ifadesinde insanın kendi sınırları dahilinde olan bir bilmenin ölçüsü olduğu
vurgulanmaktadır.
İşte Heidegger’in yorumladığı biçimiyle Protagoras’ın insanı bildikleri
çerçevesinde her şeyin ölçüsü yapan yaklaşımı, karşılaşılan yeni bir durum
olarak kuantum dünyasının da insan için belli bir negatif aşikârlığı ifade ettiği
ve bu nedenle de insanın belirsizlik, eş zamanlılık gibi sıradışı olguları da niteliksel
olarak ayırt eden ve ölçen bir doğa olduğunu belirtmektedir. İnsanın kuantum
dünyasını yaptığı deneylerle kendi bilme sınırları içine almaya çalıştığı
görülmektedir. Nitekim kuantum dünyasına ait olan yeni kavramlarla ifadesini
bulan bu ölçücü yaklaşımdır. Böylece sınırlı olanın sınırsızdan, katı olanın
soyuttan, dolu olanın boştan, belirli olanın belirsizden, kesin olanın muhtemel
olandan ayrılmasını sağlayan algısal ölçü, insan denilen varlık aşamasından
ibarettir.
Kuantum doğasının temel unsuru olarak ifade edilen Vakum alanı partiküllerden
boş sıfır noktası olarak tüm oluşların kendisinden kaynaklandığı bir
zuhur noktası olarak betimlenmekteydi. Bu noktanın madde ve bilgiye birlikte
kaynaklık etme durumu insanın bilginin de kökenini oluşturan bu vakumun
yaşama evrilmiş biçimini oluşturması şeklinde yorumlanmaya müsait
gözükmektedir. Buna göre insan bedeni açısından Vakumun doğasından çıkan
maddenin en gelişmiş yaşam biçimini ifade ederken, zihinsel anlamda da niteliklerin
bilgisel ayrımlarının kendisinden çıktığı vakumun temsilcisidir. İnsan
zihninin herhangi bir şeye yönelmeksizin kendisinde barındırdığı gerilim, bir
tür vakum bir niteliğidir. Bu nitelik yöneldiği her durumun isterse o durum
bilinmeyen veya belirsizlik olarak ölçülsün, bilgisel karşılığını kendisinde
bulmaktadır. İşte bu nedenle de insan mutlak anlamda her şeyin varoluşsal
niteliğinin bilgi formunun vakum durumudur.
Heidegger’in “Var olan şeylerin ve var olmayan şeylerin” ifadesini niteliksel
olarak anladığı anlaşılmaktadır. Ancak bu yaklaşımın niceliksel yorumu
devre dışı bıraktığı da söylenemez. O halde başlangıç ya da temel doğa olarak
söz konusu ettiğimiz vakum durumunun nicel ya da nitel tüm ölçümleri içeren
doğasının insan adı altında bir yaşam formu olarak kozmik süreçlerin sonunda
açığa çıktığını söyleyebiliriz. Taoist felsefede ‘şeylerin dünyası’ ile ‘ondan
bahsedilebilir şey’ ve ‘kendisinden bahsedilemeyen şey’ olarak bir üçleme olduğunu
bilmekteyiz. İşte bu yaklaşımın rahatlıkla Protagoras’ın ünlü cümlesi
ile uyuştuğunu görmekteyiz. Buna göre Protagoras’ın yaklaşımından hareketle
var olan şeylerin varlığı ile var olmayan şeylerin var olmaması karşıtlığını
taoist bir dikotomide anlayabileceğimiz gibi, her iki karşıt kutbu Kuantum
Vakumundaki dipolarizasyona atfedebiliriz. ‘Şeylerin dünyası’ ifadesi ise ölçü
olarak insan terimi ya da açık bir biçimde chi ilkesi ile örtüşmektedir. Böylece
Protagoras’ın insancı ilkesi Taoist felsefedeki ara terim olan Chi’nin öne çekilmiş
bir biçimi olarak yorumlanabilecektir.
Sonuç
Uzak Asya kökenli mistik düşüncelerin ve bunlar içinde de özellikle Taoist
felsefenin kuantum durumları için oldukça kullanışlı bir açıklama potansiyeline
sahip olduğu açıktır. Bununla birlikte, kuantum durumlarını örnekleyerek
Taoist ve benzeri diğer mistik yaklaşımların evrenin temel durumuna ulaşmış
olmaktan kaynaklanan bir algı olduğunu ifade etmek bu başkalaşımın kendisinde
gerçekleştiği ‘insan’ öğesini ikincil plana itmektedir. Materyalist anlamda
olmasa bile spiritüalist anlamda nesnel bir hakikat dünyasının varlığını
iddia etmek negatif bir materyalizm anlamına da uygundur. Bu nedenle bu
yaklaşımlar alternatif bir bakış açısı olarak dikkatleri çekmekle birlikte, insan
doğasına vurgu yapmaksızın çelişik bir doğaya sahip gözükmektedir. Taoist
felsefenin ara terim olan chi üzerinden insan unsuruna yapmış olduğu vurgu,
mistik yorumlarda yeterince vurgulanmamaktadır.
Kuantum üzerinden geliştirilen modern mistik kozmoloji yaklaşımlarına
karşın Protagoras’ın insanı her şeyin ölçüsü yapan yaklaşımından hareketle
ortaya konan Antropik İlke’nin bilimsel versiyonu ise gözlemciyi deneyin bir
parçası yapmakta ve bulunan sonuçların bu gözlemci etkisi doğrultusunda insanın
yeryüzündeki konumuna uygunluk ile sınırlı olduğunu tespit etmektedir.
Bu yaklaşım mistik tavrın aşkınlaştırıcı fonksiyonunun aksine kuantumda
ortaya çıkan nicel değerlerin gözlemci insan etkisinden ibaret olduğunu iddia
etmektedir. Kuantum doğasına insanın deney yoluyla denk gelmesi ve bu
karşılaşmanın antropik niteliği bu yaklaşımda vurgulanmakla birlikte, insan
öğesinin ölçüm yapan bir aletten öte bir konumu ortaya konmamaktadır. Bir
totoloji de diyebileceğimiz bu yaklaşım bulunan sonuçların gözlemcinin yeryüzündeki
yaşamına ve yeryüzündeki yaşamın da bulunan sonuçlara uygunluğu
esasına dayalıdır. Ancak bu denk gelmenin aynı homojen doğa içerisinde
olduğu düşünüldüğünde bu yaklaşım tatmin edici gözükmemektedir. İnsan
deneyine konu ettiği kuantum düzenine ait bir canlıdır. Dolayısıyla iki taraf
arasında gerçekleşen bir ilişkiden çok kuantum evrenleri içerisindeki bir ilişkiden
söz etmek gerekmektedir. Kuantum temelli bir bilincin kuantum doğasına
yönelmesi ise her şeyi içine alacak bütüncül bir yaklaşıma gerek duymaktadır.
Kanaatimizce mistik yaklaşımlarda bulunan insan eksenli eksiklik Antropik
İlke’nin mistik yorumlarla birlikte ele alınması ile aşılabilecektir.
Nitel ve nicel tüm ölçünün kendisinden kaynaklandığı Vakum durumunun
yaşam formuna ulaşmış biçimi olarak yorumladığımız haliyle insan ve bu insanı
esas alan Protagoras’çı bir yaklaşım, nesnel ve öznel ayrımına gitmeksizin
birleşik bir taoist gerçeklik algısına uygundur. Buna göre mistik ruhani
tecrübenin öznelliği ile deneysel bilim olgusunun nesnel tavrı bu tecrübe ve
deneyi birlikte gerçekleştirme imkânına sahip olan insan bilincinin kuantum
temelli doğasında birleşmektedir. Bu potansiyel imkâna sahip doğası ile insanın
salt deneysel bilgi formunu gerçeklik fenomeni olarak kabul etmesi eksik
bir ölçü olduğu gibi, aynı zamanda yalnızca ruhani tecrübenin gnosis’i
ile hareket etmek de noksan bir ölçü olacaktır. Her iki doğa tıpkı kuantumun
parçacık ve alan doğaları gibi tek bir gerçekliğin eş zamanlı iki ayrı olgusudur.
Bu iki ayrı olgu insan zihninin kozmik kökenine uygun olarak insan tarafından
ölçümlenmektedir. Bu nedenle Protagoras’ın ifadesini bir nihai mükemmellik
olgusu olarak anlarsak, ancak her şeyin ölçüsü olmayı başarabilmiş bir aydınlanma
kozmik kökeni itibariyle mükemmel insan formunun aktüalize edilmesi
anlamına gelecektir.
-etkileyici bir yazı dedektif , Tilda.
-maktülenin genç öğrencisi ile yazışmalarını okumamı istermisin?
-son mesaj öğrenciden yazılmış.
“derste eğildiğin sırada o sütun bacaklarımdan gözlerimi alamadım “ yazmış.
-şu çapkın öğrenci ile görüşmemiz gerek Theta.
Ekip otosuna biniğimizde Theta her zamanki gibi koltuğunun karşısındaki ayna yardımı ile makyajını tazeledi.
Kendimi onun kocası gibi hissediyordum.
Bir de evlat edinsek Theta yanıma otursa kucağında çocuğumuz olsa ne kadar mutlu olurdum !
Aradığımız öğrenci kantinde arkadaşları çayını yudumladıktan sonra bilardo maçına başlamıştı.
Kimliklerimizi gösterip kantindeki boş bir masayı işaret ettim.
Öğrenci XY 1.80 boyunda sakallı kahverengi deri montu ve ayağında postalları ile çekici olmaya çalışan bir tipti.
Sol kulağındaki küpe konuştukça sallanıyordu.
Hocası ile ilişkisi olmadığını sevgilisi ile evlenmeyi düşündüğünü anlattı.
Son mesajlarını önüne koydum.
Yazışma tutanaklarını okuyunca yasak ilişkisini kabul etmek zorunda kaldı.
Hocası ile son kez onun odasında ilişkiye girdiklerini söyledi.
Öğretim görevlisinin geniş çalışma masasında ateşli sevişmeden sonra zevk sigarası için fakülte binasının dışına çıktığını o sırada kız arkadaşı ile karşılaştığını ve tekrar odaya dönemediğini anlattı.
XY aşırı derece ukela biriydi.
Çok fazla yakışıklı olduğunu düşünen , okuldaki her kızın kendisi ile birlikte olmak istediğini sanan bir tipti.
-hikayesini gerçekci buldun mu theta?
-kamera kayıtları onu doğruluyor efendim.
Odada kalma süresi makül bir sevişme için uygun bir süre.
Son kayıtta kantin kapısından binanın dışına çıktığı görülüyor.
-belki de ateşli genç ile sevişmek kalbinin durmasına sebep olmuştur.
-maktüle o kadar yaşlı değil. Ateşli sevişmeye kalbinin dayanacağını düşünüyorum.
Maktülenin sevişmeden sonra en azından on beş dakika içinde elbiselerini tekrar giymesi odasını yeniden düzene koyması gerekir.
Saçlarını taramak ve makyajını tazelemek için karşı koridordaki WC’ye uğraması gerekir.
Öğrenci XY ile öğrenci GY’nin tek bir ortak noktası var efendim.
Her ikiside sosyal medyada aynı gruba üye.
“geleceğin akademisyenleri grubu”
-en azındanbir ortak nokta bulabildik.
İki cinayet arasında bağlantı kuramayacağımızı düşünmeye başlamıştım.
-ne ilginç değil mi?
Grup yöneticisi bizim yaşlı dedektifimiz bay alpha.
-o yaşlı çapkının gençlerle ilişkisi olduğunu bilmiyordum theta.
Bu grup hakkında onunla konuşmak istiyorum.
Bize yardımcı olabilir.
Theta ile prefabrik eve vardığımızda alpha bahçe toprağını ters yüz etmekten ter içinde kalmıştı.
-hoşgeldiniz bayanlar.
Benim için geldiğinizi biliyorum.
-bizi aydınlatmanızı bekliyoruz bay alpha.
-o grubu kurarken işin bu noktalara geleceğini bilmiyordum.
Bana bir dosyanın ne zaman kapandığını sormuştun bayan Tilda.
Hatırladın mı?
Benim dosyam hiç kapanmadı.
Gençliğimde en büyük hayalim kriptoğrafi alanında öğretim görevlisi olarak çalışmaktı.
Ülkenin hemen her yerindeki üniversitelere başvuru yaptım.
Her seferinde tarikat üyeleri önüme geçti.
Benden daha başarısız olmalarına rağmen jüri tarafından seçilen onlardı.
Bir tepki olarak sosyal medyada o grubu kurdum.
Sosyal medyanın hayatımızda yeni yeni yer tuttuğu günlerdi.
Gruba katılımlar hızlı bir şekilde ilerledi.
Üniversiteye yakın kafelerde tanışma toplantıları düzenledik.
Gördüm ki benim gibi mağdur olan pek çok insan vardı.
(elindeki tırmığı bana soğru tutarken alnındaki teri sildi. .nedendir bilmem ondan ürkmeye başladım.
Bana doğru yürümeye başladı.)
Hepimiz tarikat mağduruyduk Tilda.
Hayallerimiz vardı.
Emeğimiz çalınmıştı.
İlk aşamada genç üyelerimiz tarikat sayesinde profesör olan üyeler ile ilişkiye girip daha sonra ifşa yolu ile üniversiteden atılmalarını sağlayacaktı.
(bana iyice sokuldu.theta elini silahının kabzasında tutuyor.)
Ancak bayan Tilda evdeki hesap çarşıya uymadı.
Öğrenci GY o yaşlı pislik ile oynaşırken adam nedendir bilinmez kafasında poşetle boğuldu.
GY o kadar kısa sürede boğulacağını düşünmemişti.
Talimatı benden almıştı.
Theta silahını doğrultu.
Ancak uzun tırmığın tek darbesi ile silah elinden fırladı.
Ben de aynı akıbete uğradım.
Hızla koşmaya başladık.
Bu dosyayı fazla kurdaladınız bayanlar.
Birden XY prefabrikten elinde silah ile çıktı.
Arabaya yetiştiğimizde alpha tırmıkla cama vurmaya başladı.
Motorun hemen çalışması için tanrıya dua ettim.
Ne yazık ki fazla ilerlemedik.
XY lastiklere nişan almıştı.
Hızla araçtan çıkıp yola doğru koşmaya başladık.
Theta birden kayboldu.
Geriye dönüpbaktığımda yerde yattığını gördüm.
Yola çıkıp geçen araçlardan yardım için yolu kestiğimde tırmığın soğuk demirlerini sırtımda hissettim.
SON-
-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.