- 353 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Zeytin Üreticisinin Hal-i Pürmelali
ZEYTİN ÜRETİCİSİNİN HÂL-i PÜRMELALİ
Aradan onlarca yıl geçtiği hâlde unutulmayan anılar vardır. Bu unutulmaz anılardan bazıları işitilen bir söz, seyredilen bir film sahnesi veya hain bir bakış olabilir.
13 Aralık 2021 Pazartesiyi idrak ediyoruz. Yaklaşık yirmi yıl önce, yine bir Aralık ayı ortasıydı, Bursa’da özel bir dershanede çalışıyordum. Teneffüs esnasında genç bir hoca hanım: “Çok dalgın ve düşüncelisin Erturan hoca, ne derdin var?” diye sorunca “Köyde toplanmayı bekleyen otuz ağaç zeytinim var,” dedim. Hoca hanım iyi niyetle ve kendinden emin bir tavırla: “Düşündüğün şeye bak; önümüzdeki hafta sonu dört beş arkadaş buluşuruz, alırız birer sepet, atlarız benim Reno’ya, gidip toplarız,” deyiverdi.
Hoca hanımın bu sözlerine çok şaşırmış ve zeytin toplamanın ne büyük çile olduğunu anlatmayı düşünmüştüm bir an; fakat hemen vazgeçtim. Vazgeçtim çünkü bu çileler zincirini on dakikalık zaman diliminde anlatamazdım, anlatsam bile o anlayamazdı. Anlaşılan o ki hayatında zeytin bahçesine girmemiş biriydi ve elma toplamak ile zeytin toplamayı aynı şey zannediyordu. Teşekkür edip “İnşallah!” diyerek konuyu kapattım.
Zeytin ve zeytinyağını sadece market reyonlarında görenlere diyorum ki:
Zeytin üreticisi hasattan hemen sonra -aralık sonunda veya ocak başında- yeni ürün elde etmek için çalışmaya ve dolayısıyla zeytin bahçelerine para saçmaya başlar. İlk işi ağaçlara göztaşı-kireç karışımı ilacı atmaktır. Akaryakıt istasyonlarından mazot, zirai ilaç bayilerinden göztaşı-kireç alınır, traktörlere bağlanan bir veya iki tonluk tankerlere su doldurulur ve zirai mücadeleye başlanır. Su hariç diğer her şey masraf demektir.
Sadece bunlar mı? Elbette hayır!.. Traktör ve tankerden başka römorkun olacak, bahçelerin imarı için pulluk, tas, tırmık alacaksın. Zeytinleri tuzlayıp koruyabilmek için iki, üç, dört tonluk beton havuzlar yapacaksın. En az birer tane zeytin silkeleme ve ayırma makinesi, ayrıca dokuz on tane 13 basamaklı merdiven temin edeceksin. Ardiyende 40 – 50 tane plastik kasa, 15 – 20 tane çul olacak. Sele olacak, sepet olacak; tuz olacak, testere olacak; taş olacak, su olacak… Ve en önemlisi de hasat mevsiminde zeytin toplamak için adamın olacak.
Zeytin üreticisi için şubat sonu demek “imar ve budama mevsimi” demektir. Bazı çiftçiler hayvan gübresi saçar zeytin diplerine, bazıları da suni gübre… Ardından traktörler pulluklarıyla boy gösterir bahçelerde. Bunların hepsi masraf demektir.
Ardından budamaya geçilir. Testereler belde, merdivenler sırtta o ağaçtan bu ağaca konar zeytinci. Ağaç gövdelerinde yeşerip uzayan gereksiz filizleri, kurumaya yüz tutan ve sıklaşan dalları kesip seyreltir. Merdiven tepelerinde devam eden bu uğraş aylarca devam eder.
Derken bahar gelir, taze filizlerin uçları tomurcuklanır, çiçek açar. Yeni bir zirai mücadelenin tam zamanıdır. Mazot ve ilaçlar alınır, tankerler dolar, traktörler harıl harıl çalışır; zeytin ağaçları en uçtan gövdeye kadar zirai ilaçlarla yıkanır. Bunların hepsi masraf demektir.
Bitti mi? Elbette ki hayır!.. Yaz gelmiştir; ağaç, su ister; sulama birliği ise dönüm başına iki üç yüz lira para ister. Ağaç köklerine suni gübre atılır, damlama usulüyle veya kökten köke sulanır ağaçlar. Hem de defalarca… Çiftçilere “Yan kurdu var, sap kurduna dikkat, zeytin sineğinden koruyun ağaçlarınızı,” diye akıl verenler çıkar. Ne yapsın zeytin üreticisi? Bu tavsiyelere uyar mecburen. Defalarca mazot alır traktörüne; beş, yedi, on defa zirai ilaçla yıkar zeytin dallarını. Masraf üstüne masraf, masraf üstüne masraf…
Nihayet ekim ayı bitip kasım gelir… Bu ay, hasat demektir zeytinci için. Zeytin hasadı ise az uyumak, az dinlenmek, çok çalışmak, sabretmek, ter dökmek, günlük hayattan ödün vermek anlamına gelir. Kuşluk vaktinde seleleri sepetleri, çulları merdivenleri, testileri tencereleri traktöre yükleyeceksin; sabah soğuğunda titreyerek, öğle güneşinde terleyerek, ikindi vaktinde ürpererek o daldan bu dala merdiven taşıyacaksın, en alt daldan en uç dallara tüm zeytinleri sıyıracaksın. Rüzgâr esecek, yağmur çiseleyecek, tarla çamur olacak; yılmadan yorulmadan çalışacaksın.
Ürünü topladın, getirdin eve. İş bitti mi? Elbette ki hayır!.. Zeytini irilik-incelik, siyahlık-yeşillik yönünden boy boy ayıracaksın; en kaliteli zeytinleri kooperatife veya tüccara satacaksın veya beton havuzlara koyup üstüne tuz sepeleyecek, su dökeceksin. Havuz zeytinle dolunca üstüne çul serdikten sonra bir tonluk havuza bir ton, iki tonluk havuza iki ton taş yığıp baskı vuracaksın. Kasım, aralık ve hatta ocak ayı bu çilelerle geçecek.
Bir yıl önce başlayan çile ve masraflar sona erdi mi? Elbette ki hayır!.. Zeytin en az altı ay havuzda bekleyecek, acı suyunu salıp tuzu çekecek ve yenecek duruma gelecek. Altı ay sonra tüccar gelecek havuz başına, havuzdan alınan numune zeytine bakıp “Çok tuzlu” veya “tuzu az” diyecek, “Yumuşamış”, “Ekşimek üzere”, “Danesi küçük” deyip binbir bahane bularak fiyat kırmaya çalışacak.
Neyse efendim, tüccar zeytini aldı diyelim. En az üç aylık çek kesecek. Ve nihayet çekte yazılan paranın günü gelecek. Zeytin üreticisi kalbi güp güp atarak bankaya gidecek. Aklında deli sorular?
“Ya tüccar iflas ettiyse? Çek karşılıksız çıkarsa? Tüccar hapse atıldıysa?”
Parayı aldığı an zeytin üreticisinin yüzü gülecek. Yüzü gülecek çünkü 21 ay önce sarf etmeye başladığı masraflarının ve emeğinin karşılığını almış olacak.
Acaba öyle mi? Zeytin üreticisi masrafının ve emeğinin karşılığını alabildi mi?
Bu soruya da siz cevap verin.
Kalın sağlıcakla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.