Gün Batarken
Normalde böyle olaylar fena bir yağmur altında gök gürlerken yada havada boğucu bir pus varken olur. Fakat aksine hava ılık bir bahar havası. Hafif bir meltem, kuşlar ufka doğru uçuyor. Tam suyun gökle birleştiği o çizgiden bir bilinmeze doğru kayboluyorlar. Etrafta piknik yapan ufak kalabalıklar var. Hepsinden uzakta yanlız gibiyim ama tam ortalarında duruyorum. Onları duymuyor gibiyim ama görüyor hafif şen gülüşlerini hissediyorum. Gök kızılın mora hatta pembeye döndüğü bir renkte havada parçalanmış bulutlar var. Bulutlarda ufka doğru yavaşça seyrediyor. Aynı kuşlar gibi. Tam arkamdan çakıl bir yol geçiyor. Yolun öbür yanında suyun kenarında büyük bir taşın üzerinde oturuyorum. Hemen dibimde pek ufak sayılmayacak bir ağaç var. Gölgesi bana yetişmiyor. Kafamın içinde iki yana seken kurşunlar gibi düşünceler, duvarlara saplanıp duruyor. Yapacaklarım neleri değiştire bilir acaba? Hiç kelebek etkisini duydunuz mu? Ben hemen şuradan bir taş alıp arkamdaki çakıl yola yeni giren arabaya atsam. Avrupa’da falan bir savaş başlar mı? Başlamaz herhalde zaten aklımdaki daha farklı bir şey. Uzun soluklu bu gün başlayıp yıllar sonrasına etki edecek yavaş yavaş büyüyecek ve sonunda amacına ulaşacak bir şey. Kendi kelebeğim bu gün kanat çırpıcak belki Amerika’da bir kasırga kopmaz bilmem belki de kopar. Çakıl yoldan bir toz dumanı havalandı. Araba ağır ağır arkamdan geçip gitti. Camları açıktı içinde iki delikanlı biri direksiyonu saklarken bir yandan sigara içip heyecanla hemen yanında oturan arkadaşına birşeyler anlatıyor. Ötekinin gözünde güneş gözlüğü kafasını göle doğru çevirmiş sanki eşi benzeri bir daha gelmeyecekmiş gibi olan gün batımını izliyordu. Sevmedim söylediklerini diye bir ses evet arabının teybinde çalan şarkıdan bir tek bunu duyabildim. Etraftaki insanlar mutlu gibiydi. Mutluluk neydi ki. Bu hayatta bazen ömür çok kısa gibi gelir. Bazense hiç bitmeyecekmiş gibi. Hayatın sırrını çözdüğünü artık en uçta olduğunu hissedersin bezen. Ama öyle anlar gelir ki ne kadarda toy olduğunu anlarsın. Aslında tadılacak o kadar duygu varmış ki. O kadar tecrrübe... Milyonlarca ömür olsa yetmez gibi gelir. Her seferinde yokuşun başında gibi hissedersin. Bu yol zirvesi olmayan bir dağa tırmanmak gibi. İşte biz insanlar bu dağa isimler vermişiz. Mutluluk, hüzün, öfke, heyecan, ihanet, yanlızlık. Bu dağın ismi çok. Yolcusu olan milyonlar hatta milyarlar var. Şimdi bu etrafımdaki insanlar mutlu mu? Dağın zirvesine çıktılar mı? Yada daha ilerisi olduğunu bilmeden oraya bayğrağı diktiler mi? Ya ayakları kayıp yuvarlanmaya başlasalar. Eskiden zirve denilen bir yere mi gelecekler. Belki de aşağıya doğru kayarken başkasının bayrak direğine tutunurlar. Kim bilir. Birbirlerini kovalayan çocuklar mangaldan çıkan tütsülü duman. Doğanın can alıcı çıplaklığı. Ben her zaman derim biz bu dünyaya ait değiliz. Olamayız. Bu dünya için kanser gibiyiz. Gün ve gün onu öldürüyoruz. Belki de önceden birkaç dünya katletmişizdir. Şimdide yenilerini arıyoruz. Biz buralardan değiliz. Peki nereliyiz. Bizde bilmiyoruz. Saplanan kurşunların bazıları duvarları çatlatıyor hatta bazıları koca delikler açıyor. Ama deliklerin arkasından bir ışık içeri süzülmüyor. Arkası sadece karanlık. Aşamıyorum kabımı bütün duvarları yıksamda. Sanki tamamen karanlığa gümülecekmiş gibiyim. Derin bir nefes aldım. Ciğerlerime dolan hava işte buda bizlerin pırangası. İlginç varlıklarız. Planlar yapıyoruz. Hayaller kuruyoruz. Sanki ekmeğe suya havaya ihtiyacımız yokmuş gibi yaşıyoruz. Doğru ya insan pırangalarına muhtaç olduğunu bilerek yaşamak ister mi? Nankörüz, körüz bezen sağırız. Sığ suları severiz. Tabi hepimiz böyle değiliz canım. Derinlerde de boğulan çok. Durmadan usanmadan dağın zirvesine tırmanmaya çalışan, yanındakine tekmeyi basan da. Bende yaptım bir plan bir kaç saat sonra başlayacak ama ne kadar hesaplasamda sonunu bilmiyorum amacına ulaşacak mı? Bilmiyorum. Ömrüm yetmez herhalde. Aslında yeni bir şeyin farkına vardım. Büyük planlar ne kadar ön görülü olursan ol yanlız yapılmazmış. Kimler geldi geçti. Acaba biz hangi planın parçasıyız hangi çarkın dişlisiyiz. Farkında mıyız. Yada farkında olmadan kimlere nelere hizmet ettik. Körüz o kadar körüz ki artık karanlıkta kimsenin yardımı olmadan yürüye biliyoruz. Adımlarımız boşluklara değilde daha sert zeminlere basıyoruz hatta hiç düşmüyoruz. Hem iki seçenekmi var. Siyah ve beyaz mı hayat. Bazılarına göre yok. Milyonlarca seçenek var. Renkler gibi seçenek çok. Neden siyah olsun kırmızı varken. İşte böyle fakat ne siyah nede beyaz renkdeğil onlar sadece siyah ve beyaz. Gölde balık atladı. Kuyruğuyla güneşin bana doğru süzülen son damlalarına vurdu. Tekrardan maviliğin derinliklerine daldı. Zaman durdu sanki ama durmamıştı. İşte şu kısa ömrümden bir an daha geçti. Neler yaptık biz neler keşfettik ne müzikler ne lezzetler ne denli büyük hazlar, çılgın bağımlılıklar, sonsuz sorular, dolambaçlı cevaplar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.