7
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
825
Okunma
Yaşayan yaşadığını biliyor; zaman hükmünü yürütüyor.
Çok seviyorum “başa gelen çekilecek" sözcüğünü bu güne kadar da hep öyle yaptım. Başıma geleni çektim. Bazen olgunlukla, bazen suskunlukla, bazen de isyan ederek.
Çok seviyorum bu yirmi birinci asrın güzelliklerini. Hangi bir güzelliğini anlatayım şaşıp kalıyorum; mesela önceki gün üçüncü aşımı oldum. Bu gün öğlen vakti mis gibi doğada yürüyüşümü yaptım. Telefonda da olsa sevdiklerimle konuştum. Daha bu güzellikler yetmezmiş gibi aracıma atlayıp evimin eksiklerini tedarik etmek için bir uğraşa giriştim.
Aklımda birkaç gündür hayalini kurduğum yemek, alışverişimi yapıp geldim apartmanımızın kapısına.
Elimdeki nesneyi tuttum kapıdaki cihazın gözüne. Bekliyorum o dıııt sesi gelsin kapı açılsın diye. Ne mümkün kuş sesi, köpek havlaması, çığlık çığlığa çocuk kahkahaları, hatta giriş katta oturan Kadriye ablanın bile sesi geldi kulağıma. Ama ne bizim cihazdan ne de kapıdan tık sesi yok. Eyvah dedim, sesli bir şekilde ve çaresizce dış kapının klasik anahtarını çıkarıp açtım kapıyı ve girdim apartmandan içeri…
O süre içerisinde inşallah aklıma gelen başıma gelmez diye garipçe ve safça bir düşünceyi dillendiriyorum içimde. Ama maalesef! Korktuğum başıma geldi. Birkaç adım sonra asansör hazretleri karşımdaydı. Öylesine sessiz, öylesin dingin, öylesine bir huzura bürünmüştü ki bilmem saflığım tuttu, bilmem afalladım öylece ve öylece baka kaldım kırmızı ışıkların yanması gereken panoya…
Eee ne olmuş yani, diyenleri duyar gibiyim. Elimdeki poşetlerde yirmi kiloya yakın bir yük, sekiz kat merdivenle çıkılacak, sekiz çarpı on sekiz eşittir yüz kırk dört basamak merdiven. "Çık çıkabildiğin kadar, Çık ne olmuş ağır ağır çıkarsın, hatta; sağlıklı bir kalbe ve kuvvetli bacak kaslarına sahip olursun" diyenlerin seslerini de duyar gibiyim…
Eyvallah güzel insanlar!
Her düşünceye aşırı saygılıyım bu bilinsin lütfen…
Belki de;
Eeee mesele ne o zaman, sorusunu soracak olanlar olabilir. Mesele şu ki;
Yirmi birinci yüz yıl, Avrupa bizi kıskanıyor, ah ha kahrolası dış güçler, birçok bahane üretebilirim ama ben sadece gerçeği yazacağım.
On bir yıldır aynı semtte ve aynı binada ikamet ediyorum. Ve bu on bir yıl boyunca hiçbir şeyden çekmedim bu elektrik kesintilerinden çektiğim kadar. Çalmadığımız kapı, şikayet etmediğimiz makam kalmadı, ama ne hikmetse bizim bu varlı vakitli elektrik kesintimize bir çözüm bulamadık. Ne zaman bir yağmur yağsa, ne zaman orta şiddete bir rüzgâr esse o gün elektrik kardeş hiç usanmadan ve asla yılgınlık göstermeden gelir, gider. Bazen yüksektir voltajı elektrikli eşyalarımız zarar görür. Bazen düşüktür enerjisi, Allahlın hikmeti sarıya döner beyaz ışıklı ampuller…
Velhasıl; siz hiç rastladınız mı aynı günde ne günü ki iki saat içerisinde altı kez elektrik kesintisine ya da ayda en az iki kez ellerinizde kilolarca yükle yüz kırk dört basamağı çıkıp, mecburi spor yaptınız mı?
Fıkra anlatmak istedim umarım başarmışımdır.
Kahrolsun bizi kıskanan Avrupa ve dış güçler..,