- 338 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
VERMEZSEN DOKTOR KIZIYOR,VERİRSEN MELEKLER
Sabah ezanı okunuyordu.
“Essalatü hayrun min en nevm…”
Selami Bey o gün büyük bir acıyla kıvranarak kalktı.Kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıyor,yerlerde yuvarlanıyordu.
Selami Bey her gün erkenden kalkar;penceresini açar,tatlı tatlı ruhunu okşayan sabah ezanını dinlerdi.karanlıkları yırtarak yükselen bu büyülü sesi yudum yudum içer,ruhu huzurla dolardı.Ezan biter bitmez hemen kalkar,güzelce abdestini alır;ezanınn ve abdestin verdiği huzurla huşu içinde sabah namazını kılar,kendisinden önce kalkan eşi Nazlı Hanım’ın hazıladığı kahvaltı sofrasına oturur,birlikte kahvaltı yaparlardı.Nazlı Hanım da kendisi gibi namazında,niyazında bir hanımdı.Defterdarlıkta memurdu.Selami Bey otuz,Nazlı Hanım yirmi sekiz yaşındaydı.Beş yıl önce tanışarak evlenmişlerdi. Henüz çocukları yoktu.Mutlu bir evlilikleri vardı.Selami Bey,şehirden on km uzaklıktaki bir kasaba ortaokulunda matematik öğretmeni olarak çalışıyordu.İşlerine arabaları olmadığı için Selami Bey,belediye otobüsüyle,Nazlı Hanım,iş yeri yakın olduğu için yürüyerek gidiyordu.
Nazlı Hanım telaşla eşinin yanına koştu.Selami Bey çok perişan görünüyordu.Sanki yüzü incelmiş gibiydi genç adamın.”Ahh ölüyorum,sen yardım et ya Rabbi!”diyerek inliyor,kelime-şahadet getiriyor,elini sağ böbreğinin üstüne bastırıyordu.Acıdan yetmişlik dede gibi kırış buruştu güzel yüzü.Saman sarısı saçları darmadağınıktı.Yüzüne çok yakışan tebessümden eser yoktu.Gözyaşı değil,acı damlıyordu gözlerinden sanki.Her gün ruhunu ürperten,uyumlu nameleriyle coşturan,kalbine nihayetsiz vecd ve heyecan veren sabah ezanını bile şu anda dinleyemiyordu.Oysa ezanın ilk sözleriyle coşar,ruhu ezanın uhrevi ahengi ile derin bir girdap gibi kaynar, bütün vücudu cezbeye tutulmuş derviş gibi titrerdi.Ölümü ve kabri düşünür,coşkuya biraz da korku karışırdı.Bu korku ölümden değil,kabirde sorulacak sorulara cevap verememek ve cehenneme yuvarlanmak korkusuydu.Sonuçta o da bir insandı.Bilerek ya da bilmeden hataya düşmüş olabilirdi.Harama,helale,kul hakkına çok dikkat eder,ibadetlerini hakkıyla yerine getirmeye çalışırdı. Gönül adamı,edepli,zarif,kibar bir insandı.Güler yüzlü idi.Öfkesinde bile bir incelik,bir zarafet vardı.İdealist,iyi bir matematik öğretmeniydi.Aarkadaşları ve öğrencileri tarafından çok sevilirdi.Matematik dersini öğrencilerin korkulu rüyası olmaktan çıkarmış,çok sevilen bir ders haline getirmişti.Öyle ki öğrencileri matematik derslerini iple çeker hale gelmişti.Öğrenciler matematik dersinin olduğu günlerde asla devamsızlık yapmaz,hasta olsalar bile izin almazlardı.
Nazlı Hanım sabah namazını zor tamamladı.Hemen eşinin yanına koştu. Telaşla:
-Ne oldu Selami sana?dedi.
Selami Bey sağ böbreğini kuvvetle basırarak acıklı bir sesle:
-Şuramda dedi,çok şiddetli bir ağrı var.
-Böbrek sancısı olmalı dedi Nazlı Hanım.Bu sancı doğum sancısı gibidir.Doğum sancısı bütün kaburga kemiklerinin kırılmasına eşdeğer bir sancıdır.Nazlı Hanım anne olmadığı için doğum sancısını
tatmamıştı ;ama annesinden ve anne olan arkadaşlarından doğum sancısı ile ilgili çok şey duymuştu
Selami Bey,zamanın dışına çıkarak birden iki yıl önce kaybettiği annesini hatırladı.Demek annem beni doğururken böyle acı ve ağrı çekti.Şimdi daha iyi anlıyorum cennetin neden annelerin ayakları altında olduğu diye düşündü.Çok acı çekiyordu.Bu yüzden hemen o zaman tünelinden çıktı.
Nazlı Hanım bir tuğlayı ateşte ısıttı,temiz bir havluya sardı.”Aç”dedi ağrıyan yerini.Selami Bey uzandığı yerden pijamasını yukarı doğru kaldırdı.Nazlı Hanım sıcak sıcak tuğlayı ağrıyan yere bastırdı.
Bunu annesinden öğrenmşti Nazlı Hanım.Tuğlayı bastırdıkça ve hafif hafif ağrıyan yerin üstünde gezdirdikçe Selami Bey rahatlıyor,sanki damarlarından ılık ılık bir şeyler akıyor,ayak parmaklarının ucundan çıkıp gidiyordu.Hava da ağarmaya başlamıştı.Sıcak tuğlanın verdiği rahatlamayla ayağa
kalkan Selami Bey,balkon tarafındaki perdeyi araladı.Her gün gözü gibi baktığı,konuştuğu,şarkılar
söyleyip müzik dinlettiği balkon çiçeklerini seyretti uzun uzun…Balkonda sardunya,balkon gülü,
begonya,yıldız çiçeği,kadife çiçeği,ortanca…gibi çiçekler vardı.yaprakları buruşmuş,başları yere eğilmişti.”Canım çiçeklerim”dedi.Siz de mi üzüldünüz benim hastalığıma?Merak etmeyin,en kısa zamanda iyileşeceğim,yine sizlerle konuşacağım,müzik eşliğinde şarkılar dinleteceğim size!
Nazlı Hanım öteden seslendi:
-Selami,haydi hazırlan acile gidiyoruz!
-Tamam Nazlı,ne ile gideceğiz?
-Ambülans geç gelir,taksi çağırdım.
Şehirde iki tane ambülans vardı,gelmesi bazen iki saati buluyordu.
Selami Bey,oflaya puflaya giyinmeye başladı.Giyinmesine Nazlı Hanım da yardım etti.Kendisi zaten hazırdı.Selami Bey’in ağrıları,sancıları yine tutmuştu.İnleye inleye,ağrıyan yerini eliyle tutup o yöne yamularak eşinin de yardımıyla caddeye çıktılar.Taksi de hemen geldi.Selami Bey Nazlı Hanım’ın da yardımıyla oflya puflaya arka koltuğa uzandı.Nazlı Hanım ön koltuğa oturdu.Taksi uzun uzun korna çalalarak ve kendsine yol açmaya çalışışarak hızla ilerlerken Selami Bey,Fatih Sutan Mhmet’in sağlıkla ilgili şu beytini mırıldanıyordu:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
Taksi acil servise geldi.Görevliler Selami Bey’i bir sedyeye koyarak içeriye taşıdılar.Nazlı Hanım kayıt yaptırmak için Selami Bey’in kimliğini görevlilere uzattı.Kayıt işlemleri bittiken sonra hastayı muayene odasına aldılar.Hasta yatağına uzattılar.Selami Bey acıdan sancıdan kıvranıyordu.Doktor neyin var?dedi.Selami Bey güçlükle şikayetini anlattı.Doktor tansiyonunu ölçtü,hemen ağrı kesici bir iğne yaptı.”Böbrek rahatsızlığı”dedi.Acilen bir üroloji uzmanına görünmesini söyledi.Oradan çıkıp doğruca Selami Beyin Çalıştığı okula geldiler yine bir ticari taksiyle.Henüz ders zili çalmamıştı.Öğrenciler bahçedeydi.Selami Öğretmen,hem öğrencileri hem de arkadaşları arasında çok sevilen bir öğretmendi.Öğrencilerine matematik dersini o sevdirmişti.Bu dersi korkulan bir ders olmaktan çıkarmıştı Selami Bey.Bu sarı saçlı,mavi gözlü,oldukça yakışıklı bu öğretmene gülmek çok yakışıyordu.Fakat bugün hiç gülmüyordu.Acı çektiği yüz ifadesinden belliydi.Oysa onu o güne kadar hiç kimse böyle asık suratlı görmemişti.Öğrencileri her zaman olduğu gibi öğretmenlerinin etrafını çepeçevre kuşatmışlar,halka olmuşlardı.Öğrenciler,öğretmenlerinin rahatsız olduğunu hemen anladılar.
-Geçmiş olsun öğretmenim!
Bir başka öğrenci,
-Neyiniz var öğretmenim?
Hemen hemen öğrencilerin tamamı öğretmenlerine” geçmiş olsun”dileklerini bildirdiler.Selami Bey,öğrencileriyle hastalığına rağmen tek tek ilgilendi.Hepsine tek tek cevap verdi.Son olarak şunları söyledi:”Çocuklarım,gördüğünüz gibi rahatsızım!Müdür Bey gelince sevk alıp hastaneye gideceğim.Beni hastaneye yatırabilirler;hatta ameliyat da gerekebilir.Belki bir süre gelemeyebilirim…”Hakkınızı helal edin”dedi.Çocuklar hep bir ağızdan”helal olsun öğretmenim,siz de helal edin”dediler.Bazıları ağlamaklı oldu.”Helal olsun yavrularım,derslerinize iyi çalışın,Allah’a emanet olun” dedi.Müdür Bey de geldi.Durumu müdüre anlattı Selami Bey.Hemen memura bir sevk kağıdı yazdırdılar.Müdür Bey imzalayıp mühürledi.Selami Bey’i”geçmiş olsun”deyip uğurladı.Yine bir ticari taksiye atlayıp devlet hastanesinin yolunu tuttular.
Hastaneye geldiler ve taksiden indiler.Nazlı Hanım eşinin koluna girdi.Biraz yürüdüler.Nazlı Hanım taksi ücretini ödemeyi unutmuştu.Birden geriye döndü,mahcubiyet içinde özür dileyerek taksi ücretini ödedi.Resmi işlemleri yaptıdıktan sonra üroloji kliniğine geldiler.Görevli hemşire gelmiş;doktor henüz gelmemişti.Hemşire,hastanın kaydını yapıp sıraya aldı.Selami Bey;iki büklüm olmuş kıvranıyor,birtakım iniltiler çıkarıyor,koridorda bir oraya bir buraya gidip geliyordu.
Nihayet Opr.Dr. Raşit Kaya geldi.Selami Bey’in önünde iki kişi vardı.Hemşireye, Selami Bey’i göstererek”Biz sıramızı bu arkadaşa veriyoruz”dediler.Hemşire Selami Bey’i içeri aldı.Selami Bey hasta yatağına uzandı güçlükle.”Şikayetiniz nedir?” dedi Dr.Raşit Bey.Sol böbreğinin üstüne elini koyarak”şuramda çok şiddetli bir ağrı var,”diyerek şikayetlerini anlattı doktora Selami Bey.Doktor,muayene ettikten sonra bazı tahlillerle böbrek filmi istedi.
Selami Bey,Nazlı Hanım’ın da yardımıyla doktorun istediği tahlilleri yaptırıp böbrek filmi çektirdiler.Aynı gün saat 14.30’da sonuçları alıp doktra getirdiler.Doktor tahlil sonuçlarını ve böbrek filmini inceledikten sonra:
-Böbreğinizde büyükçe bir taş var,acilen ameliyat olmanız gerekli…
-Hocam,ilaçla düzelmez mi?
-Hayır(,filmi göstererek),bu taş,bu da taşın düşeceği kanal…Bu büyüklükteki bir taş,daracık bu kanaldan düşer mi?
Selami Bey ameliyattan çok korkuyordu.Yüzünün rengi değişti,bütün vücudu gerilmiş, titriyordu.Nazlı Hanım da biraz bozulmuştu.İkisi de bir süre sustular.”Tamam hocam” ded Selami Bey.Nazlı Hanım da başını sallayarak onayladı.
Hataneye yatış işlemleri tamamlandı.Selami Bey,üroloji servisinin 11 nolu odasına yatırıldı.Üç günde on yıl yaşlanmış gibiydi.Yüzü kırış buruştu;hatta sarışın saçlarına ve sakallarına tek tük ak bile düşmüştü.Yüzünün rengi değişmiş,kendini tanıyamaz hale gelmişti.Bununla birlikte hiç umudunu yitirmemişti.Ölümden korkmazdı.Ölüm Allah’ın emriydi.Onun için önemli olan Allah’a isyan etmemekti.Bütün sebeplere yapışıp sonucu Allah’a bırakmak gerektiğini biliyordu.Sağlık,Allah’ın insanoğluna bahşettiği nimetlerin başında geliyordu.Her işin başının sağlık olduğunu,din ve dünya işlerinin ancak sağlıkla gerçekleşebileceğini,sosyal sorumlulukların yerine getirilmesinin sağlıkla mümkün olabileceğini de çok iyi biliyordu.Selami Bey;bunları düşünürken,şişmanca,buğday tenli,orta yaşlarda,uzunca boylu bir hemşire geldi ve bir ağrı kesici iğne yaptı.Biraz ağrıları dinmiş,rahatlamıştı.Acaba balkondaki çiçekleri ne olmuştu.Onların da yüzleri kırış buruş muydu?Onlara şimdi kim şarkı söylüyordu?”Ben onları özledim,onlar da beni özlemişler miydi?Ya öğrencilerim…”diye aklından geçirdi Selami Bey.Tek tek öğrecilerini hatırlamaya çalıştı.Bir ara daldı,kendini hastanede değil,sınıfta zannediyordu.Kısık bir sesle öğrencileriyle sohbet ediyor onlarla şakalaşıyordu.Dediklerini sadece Nazlı Hanım duyuyordu.Eşinin uyanıkken gördüğü rüyayı bozup kısa süreliğine de olsa mutluluğunu bozmak istemiyordu Nazlı Hanım.Doktorun içeri girmesiyle hastanede olduğunu fark etti birden Selami Bey.
Derken Yaşlıca bir doktor olan Raşit Bey odaya girdi.Tek tek hastalarının hal ve hatırını sordu.Ameliyat yerlerini muayene etti;çünkü buradaki hastaların Selami Bey hariç hepsi böbrek ameliyatı olmuştu.Reçeter yazdı herkesin durumuna göre.Hemşireye gerekli talimatları verdi.Sonra da herkese”geçmiş olsun”deyip çıktı.
Opr.Dr.Raşit Kaya,hafta içi her gün belirli saatlerde hastalarının yattığı odaları dolaşıyor,hal ve hatırlarını soruyor,Bazılarına durumlarına göre reçeteler yazıyor,iyileşenleri taburcu ediyor,yeni gelenlerden ameliyat olması gerekenleri bir gün sonra ameliyata hazır olmasını istiyor,hemşireye talimatlar veriyor;Selami Bey’e”nasılsın”demekle yetiniyor, hemşireden,ağrı kesici iğnelerin vurulmasına devam edilmesini istiyordu.Selami Bey,”hocam ben ne zaman ameliyat olacağım?”diye birkaç defa sormuş,her defasında”zamanı gelince”diye cevap vermişti doktor. Böylece on beş gün geçmiş,Selami Bey,hâlâ ameliyat olamamıştı.Bir gün dayanamayıp kendisinden sonra geldiği halde kısa sürede ameliyat olan bir hastaya sordu:
-Sen benden çok sonra geldiğin halde hemen ameliyat oldun.Ben senden çok önce gelmeme rağmen hâlâ ameliyat olamadım.Bunun sebebi nedir acaba?
Ameliyat olan hasta,
-Sen doktru gördün mü?
-İşte hafta içi her gün görüyorum ya!
-Öyle değil.
-Ya?
-Özel muayenehanesine gideceksin,orada göreceksin.
-Anladım,dedi Selami Bey.
Bütün bu konuşmaları Nazlı Hanım da duydu.Ertesi gün doktoun kendilerine daha önce verdiği kartvizit yardımıyla doktorun özel muayenehanesini buldu.Muayenehane beş katlı bir apartmanın üçüncü katındaydı.Merdivenleri çıkıp kapıyı çaldı.Kapıyı doktorun bayan sekreteri açtı.”
-Buyrun,dedi.
-Doktor Bey’le görüşmek istiyorum,dedi Nazlı Hanım.
-Girin içeri.
-Tamam deyip,girdi içeri Nazlı Hanım.
-Sizi şöyle alayım deyip yer gösterdi sekreter.Özür dilerim,sizi biraz bekleteceğim;çünkü doktor Bey’in şu anda içeride hastası var,dedi.
İçerideki hasta çıkınca Nazlı Hanım içeri girdi.Selamlaştılar.Doktor oturmasını istedi el işaretiyle.”Hoşgeldiniz”dedi.Nazlı Hanım kendisini tanıttı.Niçin geldiğini anlattı doktora.Sorular sordu.Doktor gereken cevapları verdi Nazlı Hanım’a.Yaklaşık on beş dakika sürdü bu görüşme.Nazlı Hanım çıkmak için izin istedi ve çantasından çıkardığı 400 TL’yi doktorun masasına bıraktı Nazlı Hanım ve çıktı.Çıkarken ayağa kalktı ve teşekkür etti Nazlı Hanım’a doktor.
Ertesi gün hemşire saat dokuzda Selami Bey’in de yattığı odaya geldi.Selami Bey’e bir ağrı kesici daha yaptı.”Hazır ol,biraz sonra ameliyata gireceksin”dedi.Arkasından bir hasta bakıcı elinde yeşil ameliyat elbisesi olduğu halde içeri girdi ve Selami Bey’den bu elbiseleri giymesini istedi.Selami Bey yeşil ameliyat elbisesini görünce birden irkildi.Aklına idam makumlarına giydirilen elbiseler geldi;çünkü bu elbiseler ölümü hatırlatıyordu.Ameliyatta da ölüm riski vardı.O da ölümü hatırlatıordu.Diğer taraftan ameliyat olup sağlığına kavuşacağını da düşünüp seviniyordu.Sevinçle korku arasında gel gitler yaşıyordu Selami Bey.Yüzünde sevinç ile korku bulutları geziniyordu.Elleriyle sarışın saçlarını arkaya doğru taradı.Ölümden korkmazd; ama yine de ölümün yüzü soğuktu.Ölüm,onun için “şeb-i arustu.””Asude bahar ülkesiydi.”Fakat her insanın bilerek ya da bilmeyerek hatası olabilirdi.Bu bağlamda kendisinin de bilerek ya da bilmeyerek hatası,yanlışı olabilirdi.Korkusu bundandı.Yalnız peygamberlerin hatası,günahı yoktu.Nazlı Hanım da aynı duygular içindeydi;fakat korktuğunu eşine hissetimiyor;eşini teselli ediyor,içinden dualar ediyordu.Selami Bey kadere inanıyor,her türlü tedbiri aldığını,bütün sebeplere yapıştığını ve Allah’a tevekkül ettiğini düşünüyor ve biraz rahatlıyordu.
Biraz sonra iki tane erkek hasta bakıcı tekerlekli bir sedyeyle içeri girdi.Ameliyat elbiselerini giymiş yatağın üstünde oturmakta olan Selami Bey’i sedyeye yatırdılar.Selami Bey eşinden hellallik diledi.Nazlı Hanım eşine helallik verdi ve “korkma,Allah’a güven”dedi ve yeniden eşine dualar etti.Hasta bakıcılar Selami Bey’i asansörle ameliyathaneye indirdiler.Doktor ve ekibi orada hazır bekliyordu.Selami Bey’i ameliyat masasına yatırdılar.Doktor gülümseyerek başını okşadı.Amacı ona moral vermekti.Selemi Bey de kendi duyacağı kadar ses tonuyla birkaç defa kelime-i şahadet getirdi.Görevli hemşire Selami Bey’e narkoz verdi.Selami Bey’in gözleri yavaş yavaş kapandı ve derin bir uykuya daldı.Bütün vücudunu kuşbaşı doğrasalar artık haberi olmazdı.
Bugün “Cuma”değildi.Öğle namazının vaktine de epeyce vardı.Sela veriliyordu.”Essaltü Ve’s-Selamü Aleyk…” Sela sesi evinin yakınındaki camiden geliyordu.”Galiba cenaze var”dedi Selami Bey.Ölen kimdi acaba?Hemen abdetstini aldı,hazırlandı,hızlı adımlarla camiye geldi.Musalla taşında bir cenaze vardı.caminin avlusu kalabalıktı.Selami Bey’in yakınları çoğunluktaydı.Eşi Nazlı Hanım da oradaydı.Selami Bey’in yakınları ve eşi hüngür hüngür ağlıyorlardı.Nazlı Hanım,çok perişan görünüyor,başkalarının desteğiyle ayakta durabiliyordu.Selami Bey,”Nazlı niye ağlıyorsun,ölen kim? diye sordu.Nazlı Hanım hiç cevap vermedi;hatta görmedi bile…Başkalarına da aynı soruları sordu;fakat aynı Nazlı Hanım gibi hiç kimse ona cevap vermedi ve kimse onu görmedi.Selami Bey büyük bir şaşkınlık içindeydi.İmam geldi ,Cenaze,göğsü hizasına gelecek şekildu önünde durdu.Cemaat imamın arkasında saf tuttu.Üç defa: “Er kişi niyetine!Uyun hazır olan imama,vecelleseneüke’yi unutmayın! Dedi imam.
Cenaze namazı kılındı,helallik dilendi.Herkes hakkını helal etti.Selami Bey de…Tabut omuzlara alındı.Selami Bey de tabuta omuz verdi.Yakındaki mezarlığa cenaze omuzlarda taşındı.Selami Bey bu duruma bir anlam veremiyor,şaşkınlığı gittikçe artıyordu.Mezarlığa geldiler,açılmış olan mezara cenazeyi yerleştirdiler.Üzerine toprak atıp mezarı kapattılar.Selami Bey de toprak att;ama yine kimse onu görmüyor,duymuyordu. Yasin okundu.İmam,cenazenin kabri başına gelerek cenazenin kendi ismi ve annesinin ismiyle üç kez telkin verdi.Bu arada cenazeye gelenler dağılıyordu.Üçüncü telkinden sonra Selami Bey,cenaza defnedilirken döşenen tahtalara”küt!”diye başını çarptı.Henüz kendisini taşıyan akraba ve yakınlarını ayak sesleri kesilmemişti ki,büyük bir korku ve dehşet içerisinde:
- Burası neresi?Ben nerdeyim?Bu karanlık da ne böyle?Allah’ım yardım et,boğuluyorum!gibi sözler söyledi ve Allah’a yalvardı.”Eyvaaaah! ben ölmüşüm,meğer kendi cenaze namazımı kılmışım,kendi cenazemi taşımışım.”dedi.Bütün vücudu cezbeye tutulmuş derviş titriyordu.Sık sık nefes alıp veriyor,psikolojik bir gerginlik içinde karnı inip inip kalkıyordu.
Derken içeri uzun boylu,mavi siyah renkli,tüyleri yerde sürünen iki kişi girdi.Sesleri gök gürültüsü gibiydi.Gözleri şimşek gibi çakıyordu.Selami Bey’in gözleri fal taşı gibi iri iri açılmış vaziyette ve büyük bir dehşet ve korku içerisinde”siz kisiniz?”diye sordu.
-Biz Münker ve Nekir melekleriyiz.
Selami Bey’i ortalarına oturttular ve başladı meleklerden biri,tok,kalın ve gökgürültüsünü andıran sesiyle soru sormaya:
-Rabbin kimdir?
-Rabbim Allah’tır.
-Peygamberin kimdir?
-Hz.Muhammed(sav)dir.
-Kitabın nedir?
-Kur’an-ı Kerim’dir.
-Bütün sorulara doğru cevap verdin,dedi melek.
Sağ taraftan bir pencere açıldı.Oradan bir ışık hüzmesi içeri girdi.Hoş kokular geliyordu.Pencereden dışarı baktı Selami Bey.Muhteşem güzellikteydi.”Burası cennet olmalı”dedi kendi kendine.
Diğer melek:
-Doktora neden rüvet verdin?Rüşvet vermenin günah olduğunu bilmiyor muydun?
-Be…be… ben rüşvet almanın günah olduğunu biliyordum;fakat vermenin günah olduğunu bilmiyordum,dedi büyük bir korku içinde Selami Bey.
-Bilmemek mazeret değil,rüşvet almak da vermek de günahtır dedi melek.
-Ben pişmanım,tövbe ediyorum dedi Selami Bey.
-Tövbe dünyada yapılır.Burası hesap yeridir.Artık tövben geçerli değildir,doğru cevap veremedin dedi melek.
Sol taraftan bir kapı açıldı.oradan cehennemin harareti,pis ve iğrenç kokuları geliyordu.Ayrıca alevler yükseliyordu.Bu kapının sağında ve solunda kara yüzlü,uzun boylu,güçlü kuvvetli,insanda korku ve saygı hissi uyandıran dev gibi iki kişi duruyordu.
-Siz kimsiniz dedi korku içerisinde titrek bir sesle Selami Bey.
-Biz cehennem zebanileryiz dediler.
Bir ses,
-Atın bunu cehenneme!Günahları nispetinde ceza çektikten sonra cennete alın,dedi.
Bu zebaniler Selami Bey’in,biri sağ koluna,diğeri sol koluna girerek cehennemin kapısına doğru sürüklemeye başladılar.Selami Bey Öyle feryat ediyor,öyle çığlıklar atıyordu ki,yer gök inliyordu.Öyle ki,bu feryatları ve çığlıkları insanlardan başka bütün canlılar duydu.Tam cehenneme atacaklardı ki,Selami Bey birden gözlerini açtı.Ameliyatı başarılı geçmiş, yatağına yatırılmıştı.Doğrulmak istedi,doğrulamadı.Kan ter içindeydı.Boğulacak gibi sık sık nefes alıp veriyordu.Saçları darmadağınıktı.Yüzü iyice incelmiş,tanınamayak haldeydi.Başını sağa sola çeviriyor ve hüngür hüngür ağlıyordu.Başucunda eşi Nazlı Hanım’ı gördü.Biraz ötede öğretmen arkadaşları bir grup öğrencisi duruyordu.Herkes “geçmiş olsun”diyor;fakat Selami Bey duymuyordu bile.
Doktora haber verdiler.Doktor geldi.”Açılın”dedi oradakilere…tansiyonunu ölçtü,kalp atışlarını dinledi ve bir serum taktı.”Endişe edecek bir şey yok,kabus görmüş olmalı.Biraz sonra düzelir”dedi ve oradan ayrıldı.
Selami Bey biraz sakinleşmşti.
-Nasılsın Selami dedi? eşi Nazlı Hanım.
Selami Bey,kısık bir sesle:
-Vermezsen doktor kızıyor,verirsen melekler…
]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.