Altın, Dolar, Borsa Değil İyiler Kazanıyor
Umutlar, hayaller, kurgular, ben neymişimler bir kazanın içinde suyla kaynıyor. Kazanın ateşini ise şeytan harlıyor. Kazanın buharı etrafına yayılırken başka başka nefeslere ilham oluyor. Yine aynı yanılgılar, kaygılar, acılar… Ademden beri tekrarlanıp duruyor. Kimse bu kazan neden ki bedava, neden içinde su var, neden ateş sürekli harlanıyor merak bile etmiyor. Bu döngü geri besleme şeklinde kısır bir döngüyle devam ediyor duruyor.
Kim kimden üstün ki… Sonuçta onu yaratan aynı! Dünya kurallarına uysun diye her kişiyi en mükemmel şekliyle donatıyor ve yaşamasına izin veriyor. Heykelden, puttan farkı içinde ruhunun olması. Düşünmesi gereken, hayatını sorgulayan, dosdoğruyu araması hedeflenen bir eksende dizayn edilmiş. Hani içinde ruhu olmayana tapmak aslını inkar etmek, fıtratındaki güzellikleri çöpe atmak olan bir anlayışı elinin tersiyle itmesi murat edilmiş.
Öyle eserler ortaya çıkmış ki, adına sanat denmiş… İçinde isyana mum yakmış, gecesini aydınlatır diye güneşi inkar etmiş… Ben başka bir insanım, sıra dışı yaşarım, insanlarda üstünüm diyen bir yükseliş hep sanatın içine gizlenmiş. Hep öğretmen edası ile bir başkasını ayağının altına almayı marifet bilmiş. Tevazu yerine, kibir, insanlığa hizmet yerine savaşlar, insanı yaşatmak yerine atom bombaları icat edilmiş. Acıları gördükçe, ölenlere ayağını bastıkça, sefa içinde yaşarken… Sanki bu dünyanın insanı olmadığını ispat eder gibi yaşamış. Sanatı parayla alınıp satılmış, onun gibi mirasyedi ve parayı nereden kazandığı belli olmayan insanlarca. Sanat işte, kimin karnını doyurur ki eğer insanlığa hizmet etmiyorsa…
İnsan su içer, soğan ekmekle de doyar ve yaşar… Ama ihanetle, aşağılanmakla, bir işe yaramaz parayla, düşmanlıkla ne doyar ve yaşar da. Nihayet gün gelir ölür ve bedeni toprakta çürür ve zamanla kemikleri bile kalmaz. Dünyada insanlar yaşadıkça bu döngü devam edip sürmüş, maalesef sürecek de… Ama kötülerin elinde saltanat hiç bir zaman ebedi kalmamış. Hep eninde sonunda iyiler, insanlığı yaşatmak isteyenler hüküm sürmüş, Yusuf peygamber gibi. Kuyuya atılmış, karanlığa gömülmüş, kötülerin gazabına uğramış peygamber, sonunda kötülüğü yaşayan ve ona eziyet eden insanlara umut vermiş. İyiler olmalı, doğrular olmalı… Siz ne kadar güzel bir eserin, eser sahibinin önüne engel koyarsanız koyun, o bendi yıkıp akmaya devam edip, Yusuf gibi etrafına Allah’ın nimetlerini eninde sonunda dağıtacağını görceksiniz. Allah’a sırtını dayamış bir kulun, iyiye gönül vermiş bir ozanın, topraktan başını çıkartan bir goncanın yaşaması insanlığa hizmettir, rahmettir.
Allah’a gönül vermiş birine set olmak, onun yapmak istediğine engel olmak bunu yapana Ebu Cehil, Hitler kaderi yaşatır. Allah böylelerinden intikam alır. Elinde ki gücü yerle bir eder. O gücün verdiği kibri o ölmeden toprağın altında çürütür. Allah yolunda olan insanı yolundan geri çevirmek, ona işkence yaptığına inanmak o kişiye hiç bir şey kazandırmaz. Adalet sahibi olmak, liyakat sahibine makamı vermek, kendine iyilik etmektir. Kötülük asla büyüyen bir ağaç değildir. Eninde sonunda kurur ve çürür. Ne yapıyorsanız, eğer yaptığınız bir başka insanın kaderiyle oynamaksa iyice düşünün. Kendinizle barışın. Ne yapıyorsanız iyiyse iyi kötüyse kötü kendinize yaptığınızı unutmayın. Her yapılan kat kat misliyle size geri döner. Bunu asla unutmayın. Herkes Allah’ın önünde eşittir. En sonunda herkes aynı toprağa gömülecek ve çürüyecek… Herkes Allah’a döndürülecek ve yaptığının karşılığı hak sahibine verilecek.
Ne yaparsanız yapın insanlığın iyiliği için yapın. Zulmetmeyin. Dosdoğru olun. Tarihte ki şerlilerin kaybettiği kıssalardan ibret alın. Bu dünya emanet ve hiç bir şeyi ölünce bizimle gelmeyecek, amelimiz dışında… Hatta keşke bu dünyanın hiç bir şeyini sevmeseydim diyeceğiz de, çare olmayacak pişmanlıkla…
Saffet Kuramaz