- 870 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
985 – AKINTI KUVVETLİ
Onur BİLGE
Dedenin notlarının neredeyse tamamı daktilo edildi. Çok azı eksik olduğu halde bir nüshasını kendisine verdik. Kalanını da yazınca getirip, teslim edecektik.
Notları eline aldı. Biraz karıştırdı. Neler hatırladı kim bilir! Biraz durgunlaştı. Düşünceli bir tavırla, kendi kendisine konuşur gibi bir konu ortaya attı. Uzun süre tartışıldı.
“Yazdıklarıma bakıyorum da… Bu kadar şiiri ve mektubu ben mi yazmışım! Kendime şaşıyorum! Sonra da durup düşünüyorum ve sanatçıya ilham geldiğini, ilhamın da Allah’tan olduğunu hatırlıyorum. O zaman çok normal geliyor. Düşünen düşündüren, yazan yazdıran hep O! Bana kalsa, dün ne yemek yediğimi hatırlayamıyorum.”
“Hatırlatan, unutturan kim azizim? Her şeyi sevk ve idare edenin, düşünceyi yönlendirmeyeceğini kim iddia edebilir! Hangi nehir kendiliğinden doğar ve yatağını kendisi seçer? Vücut, mevcut olandır. Hangi mevcut kendiliğinden vücut bulmuş ve başıboş ki?”
“Hırsıza arabayı çalması için izin veren de O’dur. O niyetini bildirmiş. O da ona o yolu kolaylaşırmış. Dileseydi engellerdi. O zaman da imtihan ve iyilerle kötüler diye bir ayrım olmazdı. Fail O’dur! Külli İrade karşısında cüzi iradenin lafı mı olur! Kulaç atmaktayız ama akıntı müthiş!.. Güç korkunç!.. Kul halsiz...”
“Yalnız, burada bir tehlike var. O halde tedbir almak gerekir. Kader akıntısından söz ederken, kulaç atmak yerine, güvenli, sağlam, konforlu bir su taşıtına atlayabilirsek, biraz daha avantajlı olacağımızdan eminim. Sohbetin başına döndük. Bir kurtarıcı gerekli azizim!”
“Üstadın: “Kurtarıcım! Efendim!” dediği bir kurtarıcı gibi mi? Kurtarıcı bulmak da çok zorlaştı bu devirde. Nerde o Necip Fazıl gibi birini dize getirecek Abdülhakim Arvasiler!”
“Anneler de mürşittir. İlk mürşidim annemdir benim. Uyurken, kulağıma sureler fısıldayarak, dualar ederek büyüttü beni. Onun için iliğime işlemiş bu aşk! Kemiğime nakşolmuş!
Sohbetime devam edeyim... Yarım kaldı. Olur ki sözlerimden, sapık fırka mensubu, Kaderiyeci falan olduğum zannedilebilir. Dediklerimi anlamadan benimseyenler olur da Maazallah helak olur! “Hırsız olmamı Allah istedi, ben de oldum. O yazmasaydı, olmazdım.” falan demeye kalkar da rahatça aklına eseni yapar! Öncelikle kul, niyetini düzeltecek, cüzi iradesini maksimum kullanarak direnecek, kötü bir olaya mahal vermemek için tüm tedbirleri alacak, yine de haliyle olacak olan olacak, ölecek olan ölecek.”
"Ben de devam edeyim, arkadaşım. Bu ilham denilen kışkırtıcı yaratık, gün oldu elimdeki en önemli işlerimi bıraktırdı, gün oldu uykumdan etti beni. Mecbur muydum bu kadar yazıyı yazmaya! Ekmek kadar, su kadar elzem miydi! Birkaç öğün atlasam olabiliyordu ama içimden yazma arzusu geldiği zaman önüme kimse geçemiyordu!
Yazma isteği de aşk gibi inzivaya çekilmeyi gerektirir. Yalnızlaştırır zamanla insanı. Gözlemlettirir, düşündürür, olayların sebeplerine indirir, sonuçlarını hesaplattırır, gören gözle bakmayı bilince, yaratılanların gözünden özüne inmeyi ve özünde Allah’ı görmeyi sağlar."
"Şairlerin ve yazarların hepsinin Allah’a varabildiğini söyleyebilir misin dede?"
"Öyle bir iddiam olamaz Orçun. İktisat ve ticaret okuyorsunuz. Alışverişin âlâsını öğreniyorsunuz. Bu da bir arz talep meselesidir. Allah, güzellikleri sergilemiş, tehlikeleri de göstermiş. Kim, hangisini talep ederse, ona o verilir. Tabii ki her şeyin bir bedeli vardır. Güzelliklerin bedeli iman ve itaattir.
Aynı sermayelere ve aynı imkânlara sahip müteşebbisler gibiyiz. Nasıl kâr edeceğimiz, nasıl zarara uğrayacağımız açık açık anlatılmış, bu ticaretin kuralları madde madde bildirilmiş. Sermayesini dünyada harcayan da olur, dünyevi ve uhrevi mutluluğu için yatıran da... Allah, kurallara uyanı kazandırır, kazancını bereketlendirir. Diğerinin iflasının sebebi, yanlış tercihidir."
"Ülkemizde fırsat eşitliğinin varlığından mı bahsettin dede?"
"Hayır Işıl! Allah’ın bahşettiği sermayeden bahsettim. Başta akıl! Sonra sağlık... Gözler, kulaklar, güç kuvvet... Kabiliyet maharet... Saymakla biteceğini bilsem sayarım da... Zaten çok fazlası gerekmiyor. Allah’ı bilmek için gerekenlere sahip olmak kâfi!"
"Ya dış etkenler? Yakın çevre... Anne baba, arkadaş falan..."
"Onlar iyi yolda da olabilirler kötü yolda da... Allah iyilerle karşılaştırsın! İşte Sadullah Bey yanlış yoldaki kişiler arasında kalanlar için kurtarıcı gerektiğinden bahsediyor. Anne baba, kendileri yanlışta olsalar bile evladının kötü yola sapmasını arzu etmez. Bütün kötü huylar, kötü örneklerden edinilir. Arkadaş arkadaşın şeytanıdır!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 985