Şerefle bitirilmesi icap eden en ağır vazife hayattır. -- toegueville
Salih koç
Salih koç
@salihkoc

TEGAVÜT

10 Aralık 2021 Cuma
Yorum

TEGAVÜT

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

564

Okunma

TEGAVÜT

TEGAVÜT
Evin iki kızından sonra dünyaya gelen çocuğun erkek olması memur Abdi’nin sokaktaki yürüyüşünü bile değişmişti. Devlet dairesinde memur olan Abdi bir erkek çocuğunun dünyaya gelmesinden sonra kasabanın ortasındaki Bol Kepçe Lokantası’na giden yolun üzerinde durur gözüne kestirdiği mesai arkadaşlarını öğle yemeğine davet ederdi. Bu sayede erkek çocuğu babası olmanın mutluluğunu çevresiyle paylaştıkça kendisini daha da rahat hissetmeye başladı.
Kendisi kasabada bir gözlü odada kalır, hafta sonları köyüne gelir, fırsat buldukça da köye kaçamak yapardı. Bazen amirinden, bazen de kafasında izin alır sık sık köydeki oğlunu görmeye gelirdi. İşi hep yaver giderdi. O daireden kaytardığı zamanlarda çoğu zamanda amiri işe gelmezdi. Zaten kasabadaki dairenin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Varlığı yokluğu pek de belli değildi. Böyle kaytarmaya müsait bir işte çalışmaktan çok mutluydu. Yılın yarısından çoğunu köyünde geçirirdi. İşinde gücünde çalışır, nasıl olsa devletten bir maaşı vardı. Ek işlerden eline geçenlerle de kasabada bonkörlük yapmaya çalışırdı.
Memur Abdi oğlan çocuğu işini çok sevdi. Aradan geçen birkaç yıl sonra bir oğlu daha dünyaya geldi. Artık iki kız iki de oğlu vardı. Emeklilik zamanları da gelmeye başlamıştı. Son yıllarda yılın yarısından çoğunu evinde geçirmeye başlamıştı. Emekliliğinin dolduğu yıllar askeri darbe zamanlarına denk gelmişti. Askeri dönemlerde memurun işinden ziyade güce itaat etmesi, kılık kıyafetine özen göstermesi her şeyden önemliydi. Memur Abdi’ye kravat takması çok zor geliyordu. Çoğu zaman evden çıkarken kravat takmasını unuturdu. Yolda kravatlı insanları gördükçe hemen yakasını yoklar, yine kravatını takmayı unuttuğunu anlardı. Eğer o gün daireyi kontrole gelen olursa çalıştığı büronun ortasındaki beton direğin duşunda durur, kravatsız olduğunu tespitten kurtulurdu. Bu denetimler darbenin ilk aylarında sıklıkla yapılmasına rağmen zamanla iyice gevşe de korkulu anlar yaşamaktansa dairedeki masasının çekmecesine bir bağlanmış bir kravat koyardı. Gelen olduğunu görür görmez el çabukluğu ile kravatını hemen takar sayım tekmiline kendisini hazırlardı.
Alışkın olmadığı bu stresli yaşam son zamanlarda canını iyice sıkmaya başlamıştı. Daha çalışırken kızların ikisini de evlendirmişti. Köyde kendisini bekleyen iki oğlu vardı. Onları ‘’Aslan parçaları’’ diye severdi. Varı yoğu oğlanları içindi. Kızlar var mı, yok mu pek de umurunda değildi. Nasıl olsa damatların ikisi de memurdu. Hem de kendi memuriyetinden daha prestijliydi…
Yılın yarısından fazlasını evinde geçirmeye alışmış Memur Abdi bu sıkı takip işinden kurtulmak istedi. Belli mi olurdu? Ya bir şikâyet eden olursa… ta Erzincanlara mahkemeye gideceksin. Geleceksin. Olacak iş değildi. Kendi tabiri ile ‘’Korkulu rüya görmekten uyanık kalmak daha iyidir’’ diyerek emekli olmaya karar vermişti…
İlk oğlu kendi deyimi ile biraz ‘’kafası kalındı.’’ Onu kuran kursuna gönderdi. Orada da yeterli başarıyı gösteremedi. Kurstan aldı. Köyde tarım işlerine merak sardı. Rast gelen yere meyve dikmeye başladı. Hatta bir fındık bahçesi vardı. O kadar sıktı ki köylülerin değimiyle ‘’Domuz sökmezdi’’ bahçeyi. Yüz yıllardır köylerde yerleşmiş bir kural vardı. Köyün bir tarafı buğday ekilirken öbür tarafa mısır ekilirdi. Hasat yapıldıktan sonra insanlar hayvanlarını salar ayrıca başlarına bir çoban da gerekmezdi…
Abdi emekli olduktan sonra herkes ona tegavüt demeye başladı. Artık adı tegavüttü. Abdi bu arada ilk kızından da bir torun sahibi olmuştu. Oğulları da büyümeye başlamış zaman zaman etraftaki garip kimselere de kafa tutmaya başlamıştı. Bu haberleri duyan Abdi oğluna ‘’aferin’’ diyerek ileride başına açılacak belalardan habersiz onu şımartmaya devam ediyordu.
Tarlalarını ilk defa avlu içine almaya başladı. Kendi hayvanları başkalarının yerinde otlarken, tarlalarının avlu içine alınması köyde hoşnutsuzluk yaratmaya başladı. Yüzyılların getirdiği kitaplarda yazmayan kurallar ihlal ediliyordu. Abisi okumasa da öğretmenin teşviki ile en küçük oğlu liseyi iyi kötü bitirdi. Yaz tatilinde baba oğul, abi kardeş birliği içinde köyde terör estirmeye başladılar. Büyük oğlanın askere gitmesiyle ortam biraz durulsa da bu çok uzun sürmedi. Küçük oğlan da ‘’Boynuz kulağı geçer’’ misali abisini aratmaz oldu. Çok mülayim bir görüntüsü vardı. İlkokul öğretmenine ‘’Senin okuttuğun çocuk köyün başına bela oldu’’ demesine inanamayan öğretmen duydukları karşısında şok oldu. ‘’Nasıl olur? Çok mülayim bir çocuktu.’’ diyebildi…
Oğlunun askerden gelmesiyle evlendirme telaşı başladı. Ne de olsa tegavüttü. Komşu köyden bir garibin kızını gelin olarak aldı. Yeni gelin çok rahat edeceğini düşündüğü koca evinin komşuları ile geçimsizliğini gözleri ile gördü. Daha önce bu aile için buna benzer şeyler duyardı ama böyle şeylerin olabileceğine ihtimal vermezdi. Oğlu cahil olsa da babası kasabada memurluk yapmış bir adamdı. Nasıl olur da böyle şeylere izin verirdi! Gördüklerine inanmak istemese de olaylar eskilerin deyimiyle ‘’Ayniyle vakiydi’’
Babalı oğullu bu aile iyice gemi azıya almıştı. Başlarına bir iş gelecek diye uykuları kaçan gelin, arada dayaktan da nasibini almaya başlamıştı… Bu arada üç de çocuğu olmuştu. Kocası, kayını ve kayınpederi haftada birkaç gün kasabaya mahkemeye gider gelirlerdi. Bir gün kocasını hapsedeceklerini düşünürken yıllar geçmiş ve de saçlarına erkenden aklar düşmüştü…
Baba evinde komşuları ile gül gibi geçinmeye alışık gelin bu eve gelin geldiğine çok pişman olmuştu ama iş işten geçmişti. Birkaç kez baba evine en küçük çocuğunu da alarak kaçsa da tekrar tekrar geri gelmek zorunda kalmıştı…
*
Yıllar böyle geçerken köyde iyice yalnız kalan gelin hanım da depresyona girmiş, tedavi maksadıyla ilaç kullanıyordu. Komşularıyla geçimsizlik karşı köylere de sirayet etmeye başlamıştı. Mahkemelerin biri biter diğeri başladı. Zaman zaman aldıkları cezalar paraya çevrilerek kazançlarının büyükçe bir bölümünü de avukatlara ve paraya çevrilen cezalara gitmesi evde yetişen çocuklar arasında da hoşnutsuzluklara sebep oluyordu.
Çocuklar evin büyükleri için:
‘’Herkes kötü, sadece siz iyisiniz! Öyle mi?’’ dedikleri duyulurdu ama dikkate alınmazdı. Artık Tegavüt Abdi de çokta eski gücünü kaybetmiş önce bastona binmiş, sonra da yatalak olmuştu. Gelen yok, giden yok. Torunlar da olmasa adam yerine koyan yoktu evde. En çok da yüz verip şımarttıkları oğullarında hakaret görüyordu. Karısı da zaten yıllar önce ölmüştü. Torunlar suyu bile parayla vermeye başlamıştı. En küçük oğlan ne de olsa tekne kazıntısıydı. Ona çok güvenirdi. Onun hatalı bir evlilik yapması hesaplarını bozdu. O da kendisi gibi dul kalmıştı.
Tegavüt Abdi akıllı adamdı. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurmayı çok severdi. Çocuklar arasında rekabet yaratarak kendisine baktırmanın bir yolunu bulabileceğine inanırdı. Lakin bu hesap da tutmadı. Büyük kızı arada sırada ziyaretine gelerek kardeşlerine fırça atardı. Bu işlemden memnun kalan Tegavüt Abdi kızına kesenin ağzını açardı. ‘’İki kişi arasında olan sır değil’’ misali bu durumu duyan diğer kız kardeş ‘’kime para verirse o baksın’’ demeye başladı. Babalarının paralarını ablalarının yediğini kardeşler arasında husumetler başlar. Torunlar dedesinin kendilerinden bir hizmet talebi olduğunda:
‘’Paraları halama veriyorsun. Sana o baksın’’ demeye başladılar. Takip ettiği rekabet kardeşler arasında kazanın iyice kaynamasına sebep olmaya başlamıştı. Bir zamanları çok gözde olan oğlanlar artık babalarının yanına uğramaz olmuşlardı. Babalarını ahşap evde bırakıp kendilerine kaloriferli bir ev yaptırıp orada yaşıyorlardı. Dede torunlarına sobayı parayla yaktırıyordu. Gelin arada uğrasa da onun da işi zaten başından aşkındı.
Para lazım olduğunda büyük oğlan gelir:
‘’… kadar para Lazım’’ dediğinde hemen yastığının altındaki cüzdanı çıkarır. İstenilen miktar parayı verirdi. En küçük oğlanın dul kalması evde herkesin gelinin eline bakması demekti. Bu Tegavüt Abdi’nin bütün hesaplarını bozmuştu. Bazen ‘’Oğlanlara güvenip konu komşuyla kötü oldum. Benim cenazeme kim gelecek’’ diye düşünürdü. Bazen de ‘’amaaan ben öldükten sonra… ‘’ derdi.
Tegavüt Abdi’nin kendini ziyarete gelen kızlarına ‘’filan yerde çok iyi bir doktor varmış. Beni oraya götürün’’ demesine karşılık:
‘’Baba iki tane oğlun var. Ben şimdi kocama ne diyeyim. Ailesi ile iyi geçinmediniz. Oğlanlarına güvenip bütün köye karşı geldiniz. Zaten onunla da kaç yıldır dargınsın.’’ demesiyle başını öne eğen Tegavüt Abdi hiç de işlerin bu kerteye geleceğini hesap etmemişti. Geçmişindeki hataları bazen film şeridi gibi gözünün önünden geçirirdi. Şimdi de neredeyse on yıldır söylediği halde kendisini doktora götürmeyen oğlanlara kafayı takmaya başladı. Onlara öfkelendikçe ağrıları inadına azıyordu…
Son günlerde ‘’ben ölürsem cenazem orta yerde kalır’’ diye düşünmeye başladı. Tuvaletine bile zor gittiği evde tek başına yaşayan Tegavüt Abdi için artık ömür sona ermek üzereydi. Evin en küçüğü okula giderken ‘’dedem belki biraz para verir’’ diye dedesini yanına geldi. Dedesini uykudan uyandırmak istediyse de dedesi bir türlü uyanmadı…
‘’Dedem ölmüş’’ diye bağırarak evdeki herkese sesin duyurmayı başardı. Bir zamanları ‘’Aslan parçaları’’ dediği oğlanlarına güvenerek herkesle hasım olmuştu. Olmuştu da ne odu ki. Yolun sonuna gelmişti. Kendimi bildim bileli köyde bir cenaze olduğunda komşular hemen aralarında örgütlenir mezar yerini kazarlardı. Bu bir gelenekti. Lakin Tegavüt Abdi ile birlikte köyde bir ilk yaşandı. ‘’Aslan parçası’’ dediği oğlanları mezar yerini para ile kazdırdılar… Şehir dışındaki dört kız torunun da katılmadığı cenaze aile efradının ve birkaç komşu köylünün katılması ile kaldırıldı. O an dile getirmeseler de birçok yabancı katılımcı:
‘’Cenazede bir tek komşuları bile yok. Böyle yaşamanın…’’ diyerek defin işlerini tamamlayarak oradan ayrıldılar…

Salih KOÇ
kocsalih57@hotmail.com
ınstegram: kocsalih57



Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Tegavüt Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Tegavüt yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TEGAVÜT yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.