- 461 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Karşı Cinse karşı Ne Derece Dürüstüz?
Kutsal kitaplar ilk insan olarak yer karasına Âdem ve Havva’nın ayak bastığını yazar. Ve insanlığın bu ikiliden türeyip çoğaldığı belirtilir. Belli ki, koşulların dayatmasıyla cinsler arasında üstünlük mücadelesi yoktu. Bu bağlamda tarih öncesi çağlarda erkeklerin duruma ne derece egemen olduğu, kadınların ikinci sınıf muamele tabi tutulduğu dair elimizde kesin bulgulara sahip değiliz...
Anadolu ve Mezopotamya’da kurulan eski uygarlıklarda kadın sultanların krallar kadar saygı gördükleri hatta onlardan daha fazla el üstünde tutulduklarını elde edilen kalıntılardan öğreniyoruz. İslam öncesi Türker’de de kadına gerekli saygının gösterildiği bilinmektedir. Çok eşlilik olgusu Atalarımızda nadir görülmüş.
Çok eşlilik olgusunu İslam’ı kabul edilmesiyle daha çok yaşamımıza girdiği yadsınamaz bir gerçektir. Gerçi dinimiz çok eşliliği zorunlu kabul etmez. Fakat yasaklamaz da.
İlerleyen yıllarda köylümüz, çiftçimiz arasında çok eşliliğe nadir rastlanır. Ancak büyük toprak sahibi köy ağaları, varsıl kesimde çok eşlilik, kadını ikinci sınıf görme olgusu yaşandı bu topraklarda. Hele Arap dünyasında kadının tamamen bir meta olarak görüldüğü bilinir.
Doğa kanunudur. Az olan varlıklara duyulan ilgi her zaman yüksek olur. Erkekler birden çok kadınla evlendiklerinden olsa gerek evlendikleri eşlerini kolay ulaşılan, istediklerinde yol verilen değeri takdir edilmeyen bir varlık olarak görürler dersem yanıldığımı hissetmiyorum! Oysa yıllar içinden arınarak gelen kültürümüzde karşı cinse olan ne çok güzellikler barındırıyoruz.
Ferhat’a dağları deldirmişiz sevdiği kız Şirin’e kavuşmak için. Ya garip Kerem! Aslı’sının peşinden Anadolu’da basmadık toprak bırakmaz. Otuz iki dişini çektirir vefasız sevdiceğinin gözlerini biraz daha seyretmek, başını biraz daha uzun süre kızın bacaklarına koymak adına. Kara Koyun öyküsü… Daha nice trajik efsanevi aşk öykülerinde sevgiliye kavuşmak için katlanan zorluk anlatılır. Sadece eski aşk öykülerinde mi yaşanmış onulmaz aşklar? Elbette hayır! Erzurumlu şair ne diyor? Yağmur altında, çamur içinde taşı yastık ederken yar hanesinde gönlünün hoş olduğunu içtenlikle haykırıyor.
“Dün gece yar hanesinde
Yastığım bir taş idi
Dün gece yar hanesinde
Yastığım bir taş idi
Altım çamur, üstüm yağmur
Yine gönlüm hoş idi.”
Kadın annedir, bacıdır, yardır… Ve Atalarımız ne güzel sözler söylemiş analar için. “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz.”, “Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar. ”Ana hakkı ödenmez.” “Yuvayı dişi kuş yapar”… Zaten çağlar boyu, köylü toplumu olan halkımız kadın-erkek bir arada tarlada-çayırda, bağda-bahçede bir arada çalışmış. Karşılıklı sevgi, saygı çerçevesinde ilişkilerin sürüp gitmiştir.
Devletlerin en birinci zenginlik kaynağı insan gücüdür. Bu gerçeği içselleştiren devletler insan gücünün nitelikli, çalışkan, üretken olması için insana büyük yatırım yapıyor. Okullar açıyor, okullarda öğretim süresini artırıyor. Ve akıl ve bilimin ışığında hazırladıkları müfredat programlarıyla her yıl üstüne koyarak yurttaşlarını eğitiyorlar.
Kalkınmış uluslar kadın-erkek ilişkilerde kadınlara erkekler kadar haklar tanıyor. Kadınlar yurttaş olma bilinciyle insan onuruna yakışan ortamlarda hayata katılıyor. Çalışma hayatının hemen hemen her alanında kadınların çalışmasına olanak tanınıyor. Nitelikli yetişen kadınlar üretime büyük katkı sağlıyor. Elbette birer anne, anne adayı kadınlar çocuk bakımında aldıkları eğitim düzeyleri oranında anne olma yeterliliğini hayatlarına yansıtıyor.
Ülkemizde cumhuriyetle birlikte padişahlara kul olma aymazlığından kurtulup yurttaş olma hakkı elde ettik. Yurttaşlık bilincine erişme savaşında hayli yol aldık. Medeni Kanunla kadınlarımıza insan olma onuruna yakışan haklar tanındı. Eğitim-öğretim hakkı cinsiyet farkını ortadan kaldırıldı. Kız çocuklarımız da yaşıtları erkek çocuklar kadar okullarımızın her kademesinde okuma hakkına kavuştu.
Birçok alanda yaşadığımız şark usulü eksiklerimiz karşı cinsle olan ilişkilerimizde de devam ediyor. Ta 1930’larda kadınlara tanınan haklarda batı ülkelerine örnek olurken uygulamada aynı başarıyı gösteremedik maalesef. Hala geçmiş yüzyıllardan kalan kadını ikinci sınıf insan görme hastalığımız kronik olmaya devam ediyor. Diyanetimiz; kızlara 17 yaşında evlenme izni için görüş bildiriyor. Oysa 17 yaşı yaşayan çocuklarımız henüz 12 yıl zorunlu eğitim-öğretim süresini içindeler. Hesap ortada: 6 yaş okula başlama yaşı artı 12 yıl zorunlu eğitim eşittir 18 yıl…
Sadece bunlar mı karşı cinse reva görüler uygulamalar? Siyasilerimiz kadın-erkek eşitliğinden dem vururlar! Seçimlerde kadınlara %50 seçilme olanağı verilmez. Hele son yıllarda ortaya sürülen çağ dışı görüşler baş ağrıtacak düzeyde! Kadınların dışarda çalışması gerekmez(!) Kadının görevi evde kalıp çocuklarını büyütmektir(!) Akşam evine dönen beyinin ayaklarını yıkamak olmalı kadının görevi(!)diyecek kadar aymazca fikirler ileri sürülüyor.
Sözün özü ülkemizde karşı cinse karşı davranış ve uygulamalarda hangi görüşten olursa olsun başta siyasiler olmak kaydıyla yetesiye içtenlikli değiliz. Hala bu topraklardan “kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” anlayışını uygulayan yurttaşlık bilincine erişmemiş çokça yurttaşımız var. Bu gidişle Türk Kültürünü çağdaş uygarlık düzeyine değil çıkarmak krallarla, emirlerle yönetilen batının sömürgesi durumda yaşayan ülkeler düzeyine iyice yaklaşıyoruz.
Tek çözüm çağdaş, nitelikli eğitim-öğretim müfredatı ile tüm yurttaşlarımızı eğitmek ve kadınlarımıza kalkınmış batı devletleri gibi çalışma hayatının tüm alanlarında yer vermekten geçiyor. İşte ancak o zaman karşı anamız, bacımız, eşimiz olan kadınlara karşı insanlık görevlerimizi yerine getirme mutluluğuna ereriz.
YORUMLAR
Kadın hakları cumhuriyetin ilk yıllarında bir çok ülkeden ileriydi... Seçme seçilme hakkı bunların ne belirginlerindendir... Yurdumuzun Güneydoğusunda feodalite henüz tam anlamıyla yok edilebilmiş değil, bu da kadınlarımızın o bölgelerde pasif kalmasına ve sömürülmesine yol açmaktadır... Bunu en kısa zamanda kırmamız lazım... Hala bir çok İslam Ülkesinde kadınlar tek başına sokağa çıkamamakta, ehliyet alamamakta, kocasının izni olmadan başka bir şehre seyahat edememektedir, bunların aşılması lazım. Kadınları dövmek sövmek hakaret etmek hiç yapılmaması gereken davranış kalıplarındandır... Onlar anamız bacımız yârimizdir el üstünde tutalım kadınlarımız her zaman. Kutlarım yürekten Hocam...
Ahmet Zeytinci tarafından 10.12.2021 23:04:53 zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ
İbrahim Hocam!
Okullara ders, kulaklara küpe olacak bir yazıya imza atmışsınız.
Öncelikle, bu anlamlı yazıya hayat verdiğiniz için bütün kalbimle
tebrik ederim.
Ben MEB olsam, sizin bu değerli yazınızı bütün 0kulların giriş
panosuna hiç kalkmamak üzere asma zorunluluğu getiririm.
Mevcut iktidar ya da bakan böyle bir şey yapar mı?
İsmail Arar yaşasa "Güldürmeyin beni" derdi.
Elbette asmayacağını biliyorum. Zira tabi oldukları tarikat ve cemaat
buna asla izin vermez.
Öyleyse;
Benim önerim bu harika içerikli yazı altın portakal ödülüne layık görülmeli
Ansızın bu değerli yazıyı görmemezlikten gelemez diyor ve bekliyorum.
Harikasınız Yılmaz Hocam!
Selam ve saygılarımla.
İBRAHİM YILMAZ
Nihayet ben büyüklerin deyişiyle "ununu eleyip, eleğini asmış" emekli bir eğitim emekçisiyim.
başta başöğretmen Atatürk ve öğretmenlerim, okuduklarımdan öğrendiklerimi naçizane kalemimle yurttaşlarıma iletme gibi bir görevim var. Her ne kadar emekli bile olsam. Ülkemizin yatsınamaz gerçeklerini ancak sizin gibi ülkesini seven ve ülkesi adına gelecekten kaygı duyanlar anlıyor. Siz de aynı misyonun yılmaz bir savaşçısınız. Dilerim Atatürk izinde yolculuğumuz dikenli olsa bile devam edecektir.
Daha güzel yazılarda buluşmak dileğiyle selam ve saygımla esen kalın.