Vicdanlara Dokunmak Gerek
Bir sofraya on çeşit yemek konsa, yemeği seçende olur, eleştiren de… Doymak gözle de olmaz, dille de olmaz, gönülle de olmaz. Hani israf etmeden, karınca kararınca atıştırmak ve yemeği yapana teşekkür etmek adettendir. Herkes aynı malzemeyi kullansa da tadı, tuzu, yağı yapanın doyurmaya yönelik iyi niyetidir. Bir yarışmada kazanmaya değil, kişileri doyurmaya çabalar. Verdiği mesaj ise iyi niyetidir. Ömüründen vakit ayırmıştır sonuçta…
Her işte bu böyledir. Eğer kişi eleştiri niyetiyle bir pencereden bakıyorsa, başka pencereleri görmez. Aynaya o kadar çok ışık gelir ki ama biz sadece kendimizi görürüz. O aynanın alanında olmayan bir kişiyi ne kadar istesek kendimizle birlikte göremeyiz. Görmek için o kişinin sizin sağınızdan, solunuzdan, üstünüzden altınızdan cambazlık etmesi gerekir, elbette sizin de buna izin vermeniz şartıyla. Kimse o aynaya gelen ışığı görmez, bu yüzden de eleştirmez. Tıpkı güneşi her gün gören kişilerin onu görüp eleştirmedikleri gibi.
Bir ceylan arıyorum
Gözleri ahu tüyleri pullu
Neslimi tükendi nedir
Göremiyorum…
Artık vaz geçtim aramaktan
Çölde mecnunu görmek gibi bu
Hani bu kuraklıkta her yer çöl olmaya aday ya
Yaşamak için içmek gerekir ya su
Ceylanı görmek karın doyurmuyor
Hani oturduğum yer neye yarar derlerse saray ya
Neye yarar düşman kurmuşsa pusu…
Mehmet diyenler, Mehmetçik diyenler, Çanakkale deyip o günü yad edenler… Haydi seferberlik var, yine aynı cepheye gidin deseler, vatan millet Sakarya dökülse arkanıza… Haydi ya bu hayalden başka bir şey değil. Hani ezber yaşayan bir Milletsek… Yalnızca taklit edip, o taklidin doyumsuzluğu ile teselli buluyorsak, dışında ten var sanıp giyiniyor ama kalbinde aşkı çoktan yok etmiş bir ruhsuz yaşam taşıyorsak! Oku dur geçmişte falan filanı ama gelecekte yok başka bir yükseliş ve üreticilik. Hani tereyağına margarin karıştırıp satmak gibi.. Hani bal diye şekerden üretilme kovanı satmak gibi… Başka dine inanan kişinin ben imamım, şeyhim dediği çağları yaşıyoruz. Ya Hu birde böylesi yok oluş var. Aldanış var.
Şairin dilinde bir ülkeyi şahlandıracak, duygu mu var. İşte geçmişte yaşamış falan filanından örnek sun dur. Ama onlar zamanının şairi idiler, yazdılar ve ses oldular gönüllere… Bu zamanın insanı, şartları ve dertleri değişti… Onu etkileyecek bir şeyler yazmak gerek. Mesaj vermek gerek. Milyonlarca şair var, hiçbiri birbirini sevmiyor ki? Onlar sevmezse, nasıl bir üreticilik doğacak ki? Yazanın eseri, acı çekmemiş, doyurmayan, iç sızlatmayan, taklidi bir hecede yahut serbest deyip toplumda hiç kimsenin anlamadığı bir üreticilikte olur mu? İşin aslı zamanı aşan birileri olmalı…
Sanat acının, çilenin içinde doğmuş… Mirasyedi ve zenginin yaşamında değil. Acı çekmiyorsun yazarım şairim… O festival bu festival deyip dolaşıp duruyorsun. Gönüle inen bir lokma ekmeğin bile senden şikayetçi…
Herkes çok para verip elbise alma derdinde kapış kapış… Ama yaşattığı teni kirli, kirli… Onu yıkayacak sularda bulunsa bile kirli… İnsan dışını güzelleştiriyor, insan zenginliği övülsün istiyor… Sokakta, komşulukta, akrabalıkta bir yarış var! İnsanlar kim övülecek unuttular! Haydi değiştir bu görüntüleri, elbise sen ol şairim… Öyle ki her giyenin kalbine dokun. Vicdanına dokun… Kibrine dokun.
Ahlaki çöküntü dursun ve insanlık kazansın…
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Düşündürücü güzel bir yazı,aynaya bakıp bazen insan kendini sorgulamalı,ben kimim,nerdeyim,kiminleyim,amacım,çabam gayem ne ,hangi kulvarlarda yüzüyorum,kime neşe,kime cefayım.
Ayak numaram kaç,üstüme çektiğim palto üzerime oturmuş mu,yoksa eğretimi duruyor.
Nitekim sorular çok,cevaplar yok.
Kutluyorum.Sağlıklı mutlu kalın.