ÖLMEDEN MEZARA GİRMEK NEDİR SİZCE?
1. Yusuf’um Bir Gün Gelir Mi?
İzvid-i Ulvi Köyünün (Yukarı Çağlar) askere gönderdiği gençler arasından Yemen, Suriye, Balkanlar ve Çanakkale Savaşlarından 84 tane dağ gibi yiğidin şehitlik haberi ulaşmıştır.
O zamanda Nevahi’den çıkıp Karaman’a gitmek için yolunun başlangıç noktası İzvid-i Ulvi Köyündeki su değirmenlerinin bulunduğu Değirmenönü’nden başlar Balkusan, Yellibel üzerinden Karaman’a ulaşılırmış. Nevahi’nin Karaman’a giden bu yol yaya ve katırla yolculuğa uygun bir yoldur. Değirmenönü; ayrılığın ve kavuşmanın başlangıç noktasıdır aslında.
İzvid-i Ulvi Köyünde yaşayan Yusuf ve Ayşe çifti yakın bir zamanda evlenmişler. Henüz yeni evli olduklarından çocukları yoktur. Lakin zaman kötü; düşmanlar yurdumuza göz koyup paramparça etmeye çalıştıkları bir dönem. Seferberlik ilan edilir, emir dâhilinde Ayşe gelinin civan gibi kocası Yusuf’ta Çanakkale’ye gönderilir.
Savaş başlamış, zaman ilerledikçe Çanakkale; Arıburnu’nda, Lâpseki’de, Anafartalar’da şehit düşmüş yiğitlerin şehitlik künyeleri Halimiye Askerlik Şubesinden köye ulaşıp okundukça köy mateme bürünüp yaslar tutulur olmuş.
Ayşe gelin yokluk, fakirlik içinde giysilerinde oluşan deliklerin üzerine bulduğu kumaş parçalarını yamayarak yaşamını devam ettirirken bir gün Yusuf’un da şehitlik haberi Halimiye (Tepebaşı) Askerlik Şubesinden şehitlik künyesi köye ulaşır. Feryatlar, figanlar yükselir, köylü tekrar mateme bürünür.
Ateş düştüğü yeri yakar. Bu defa ateş Ayşe gelinin yüreğinde harlar, kül içinde saklı kalan korlar ise yüreğinin içinde yanarda yanar. Bir yandan da fakirlik, Ayşe gelinin entarisine yama yama eklenir. Derler ki; entarisindeki bu yamaların asıl nedeni erkeklerin kendisine bakmasını engellemek, dikkat çekmemek, çirkin görünüp namusunu korumak içindir. Gün olur Ayşe gelinin lakabı üzerindeki yamalar nedeniyle Cubbalı Karı olarak söylenmeye başlar.
Cubbalı Karı kocasının şehit olduğunu haberini aldıktan sonra ömrü boyunca her gün Değirmenönü’ne gider. Değirmenönü yiğidinden ayrıldığı yerdir. Gözlerini yolun geldiği (İzvid-i Sufli) Aşağı Çağlar Kebeni’ne diker, iki gözü iki çeşme ağlar, yas tutar Karaman’dan gelenlere;
“Kocam yaşıyordur!
Yusuf’um yaşıyordur!
Yanlış görmüşlerdir Yusuf’umu.
Ölenlerin arasında o yaralı kalmıştır.
Yanlış görmüşlerdir Yusuf’umu, değil mi komşular?” diye gözyaşı dökermiş. Gözleri yeniden uzaklara takılır “Acaba Yusuf’um bir gün gelir mi?” diye konuşur, iç geçirirmiş.
Cubbalı Karı’ya umudu yok olmasın, kırmasın diye bir şey söylemezlermiş. Onun bu söyledikleri çevresinde bulunanlar ve konum komşu tarafından hep duyulurmuş.
Cubbalı Karı’nın ölümü yaklaştığı son günlerinde dahi “Acaba Yusuf’um bir gün gelir mi?” diye söylediğini hep duyanlar olmuş.
Taşeli’nin eskiden Nevahi olarak bilinen, şimdi ise Ermenek yöresinde 1450 rakımlı bir köyden 84 dağ gibi yiğitler cephelerde can verip şehitlik bildirileri Yukarı Çağlar’a ulaşmıştır. Geride kalan yakınlarının sinelerindeki yaraları, yüreklerinde yanan ateşleri hiç sönmemiştir. Ne var ki; o dönemde yaşayan analar, babalar, kardeşler yakımlar yakıp, nice yaslar tutsalar da o insanlar bir bir dünyasını değiştikçe şehitlerin adları da unutulmaya başlar.
Gün olur bu şehitlerin adları sadece müthiş bir avcı olan Süleyman Avcı (Deli Mahmut) adlı kişi tarafından sayılır olmuş. Yıllar geçtikçe şehitlerin adını sayarken o da birini artık hatırlayamaz olmuş. Deli Mahmut Süleyman’ı da dünyasını değişince köydeki şehitlerin adlarını sayan da kalmaz olmuş. Meraklanıp, araştırıp adlarını bir köşeye de yazan bulunmamış.
Şahsım memleket hasreti ile köyümüzn şehitlerini araştırmaya koyulunca Cubbalı Karı’nın da adının unutulduğunu tespit ettim. Sadece zihinlerde Cubbalı Karı[1] olarak yaşadığı görülmüştür. Onun adının değil lakabının daha öncelikli olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Cubalı Karı, gencecik bir gelin iken yalnızlığa düşüşü, yokluk, fakirlik içinde ar ve namusunu koruyarak “Yusuf’um bir gün gelir mi?” deyişi unutulur mu?
Bir şehit eşi olarak merhum Cubbalı Karı’nın mekânı cennet olsun.
2. “Ölmeden Mezara Girmek” Nedir Sizce?
19 Şubat 1915 yılında Çanakkale Boğazı’na ilk saldırılarla başlayıp, 18 Mart 1915 yılında asıl saldırı ile devam eden Çanakkale Savaşı 9 Ocak 1916 yılında zaferle sonuçlanmıştır.
İzvid-i Ulvi Köyünden Çanakkale Savaşında istikam eri olarak görev yapmış Osman Tüfekçi’nin yaşadığı bir hatırayı okuyunca tüylerinizin diken diken olmasına yeter de artar bile…
Halil Toslak, hayatta iken kendisi ile yaptığım bir görüntülü röportajımda savaş sonrası Çanakkale’de askerlik yaptığını anlattı. Terhisinden sonra Çanakkale Savaşında cephede istihkâm eri olarak savaşmış Osman Tüfekçi’nin yanına ziyarete geldiğini söyledi.
Osman Tüfekçi, Halil Toslak’ın Çanakkale’de askerlik yaptığını duymuş ve bir nevi askerlik anılarını canlı tutmak istemiş gibidir.
Savaştığı mevkilerin adlarını bir bir sorar. Bir mevkie gelir ve Halil Toslak’ın o mevkii tam olarak anlatmasını ister. O da anlatınca; Osman Tüfekçi içini çeke çeke ağlamaya başlar.
Neden ağladığı sorulunca başlar Cubbalı Karı’nın eşi Yusuf’u anlatmaya. Yusuf cephede yaralanmış, sıhhiye çadırına akın akın gelen yaralı askerler gibi o da getirilir.
Ülkenin tüm imkânlarını seferber edilmiş ekmek gibi, ilaçta yok sargı bezi de. İmkânlar kısıtlı, ihtiyaç çok fazla olduğundan gelen yaralıların başına doktor tek tek gelip inceler. Ağır olanlar tedavi için yatırılır, yarası hafifi olanlar hemen tedavi edilip, yeniden cepheye gönderilir. Ne var ki; bir de öyleleri var ki durumu vahim, kurtarılması imkânsız, ümitsiz gördüklerini “kaldırın” diyor.
“Kaldırılanlar” ölmeden mezara girenlerdir. Olanlara ağrıları biraz hafiflesin diye ilaç verilip yakındaki bir ağacın altında yatırılır. Ruhunu teslim etmesi için beklenir.
Osman Tüfekçi, o ağaç altına bırakılıp, ruhunu teslim etmesi beklenenlerden birinin de Yusuf olduğunu görür. Ruhunu teslim edenler bir bir kaldırılıp toprağa verilir. Yusuf, henüz nefes alırken o da kaldırılır ve kazılan yere götürülür. Nefes almaya devam ederken üzerine toprak atılır.
İzvid-i Ulvi’nin yiğitlerinden biri olan Osman Tüfekçi, köye dönüşünden sonra Yusuf her aklına düştüğünde gözyaşlarını tutamaz.
“Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni.”
Siz, bu mısraların nasıl mesajlar içerdiğini “Ölmeden mezara girmek…” nedir diye hiç düşündünüz mü? İsterseniz bu gece başınızı yastığa koyduğunuzda kendinizi Yusuf’un yerine bir koyun.
İzvid-i Ulvi’den 84 şehit. Nice Yusuflar, Arifler, Aliler, Mustafalar cepheye gitmişlerdir. Ve onlar bir daha geri dönmemişlerdir. Analar, babalar, eşler, çocuklar… Hep bir gün gelir mi diye yollarını gözlemişlerdir.
Bizler bugünlere işte o ölmeden mezara girenlerin yüzü hürmetine geldik. O kahraman Mehmetçiklerimizin ruhları şad olsun.
“Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale’den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale’den çıktım başım selamet
Anafarta’ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah”
Mekânları cennet olsun.
Yeniden Düzenleme: 05.12.2021
Durmuş Ali ÖZBEK
[1]2021 yılı Aralık ayı itibariyle 77 yaşlarında olan öz yeğeni İbrahim Doğancı’dan Cubbalı Karı’nın adının Ayşe olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.