- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TANRI’NIN KRALLIĞI
Aslında bu yazım bir bütünün, küçük bir parçası, fakat önemli bir parçası…
Kullandığımız miladi takvimin başlangıcı, yani sıfır noktası, İsa Mesih’in doğumudur. Bu yazıyı okuduğunuzda takvimler hangi tarihi gösteriyorsa, İsa Mesih o tarihten, o kadar yıl önce doğmuş demektir.
Yazımda İncil’deki ayetlerden alıntı yapacağım, fakat size İsa Mesih’i anlatmayacağım.
İsa Mesih’in müjdesi olan İncil’in insanlara ulaşması için bazı seçilmiş insanların neyi/neleri göze aldığını anlatırken, müjdenin insanlara ulaşmasında insanları yönetenlerin çıkarını nasıl ön plana alıp, engel olduklarını anlatacağım.
Onların yerine kendinizi koymanızı isteyeceğim!
İsa Mesih’le ilgili ayrıca bir kitap çalışması yapıyorum; o başlı başına ayrı bir konu olmakla birlikte ben, size, William Tyndale’ni anlatacağım. Tabii ki o dönemin yöneticilerini de…
Ve en önemlisi Tanrı’dan gelen bilginin; ışığın ne demek olduğunu…
İsa Mesih’in doğumundan; yani miladi yıldan başlarsak, Hristiyanlığın İngiltere’ye girişi üçüncü veya dördüncü yüzyıllarda olmuştur. Fakat İngilizlerin İncil’i İngilizce okumaları bin yıldan fazla sürmüştür.
Düşündüğünüzde ilginç geldi değil mi?
İlk okuduğumda bana da çok ilginç gelmiş ve nedenini çok merak etmiştim.
Nedenini öğrenmek için devam edelim:
O çağlarda bütün Hristiyanlıklar Katolik olan ve merkezi Roma’da buluna Papa ve Papalığa bağlıydı. Yani tek otoriteye… O ne derse, o oydu…
Ve yine o çağda Roma İmparatorluğu’nun dili olan Latinceydi. Bu nedenle İnciller de Latinceydi. İncil’in başka dile çevirmek yasaktı.
İşte yazımın konusu olan William Tyndale’den bu yasağı çiğneyip, İncil’i İngilizceye çevirmiş kişidir.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki; o çağda sadece İncil’i başka bir dile çeviri yapmak yasak değil, çevirilere sahip olmak bile suçtu. Bu suçu işlemenin bedeli ise idamdı.
Düşünebiliyor muşunuz? İnsanlar, inandıkları inancın emirlerini içeren Kutsal Kitabı ellerine alıp, okuyamıyorlar. Kendi çocuklarına öğretemiyorlar. Kutsal Kitapta “Aldatmayacaksınız! Zina yapmayacaksınız!” diye yazıyor ve bu herkes için geçerli, fakat ülkeyi yöneten veya yetkiyi elinde bulunduran, halk tarafından bunun bilinmesini istemiyor… İstese, halkın okuması için anladığı dilde İncil’i çevirisine izin verecek…
İşte, William Tyndale 1517 yılında, “Çift süren bir oğlan ile bir piskopos, Tanrı’nın kelamını eşit derecede anlayabilsin” düşüncesiyle her şeyi göze alıp, İncil’i orijinal dili olan Eski Yunanca ve İbraniceden İngilizceye çevirmeye girişti. Tyndale her şeyi göze aldı, çünkü Kral ve Kilise, İncil’in herkesin anlayabileceği bir dile dökülmesine karşıydı.
Evet, yanlış okumadınız!
O zamanın Kral’ı ve Kilise’si, İncil’in herkesin anlayabileceği bir dile dökülmesine karşıydı.
William Tyndale, 1494 yıllarında İngiltere, Gloucestershire, Dursley yakınlarında bir köy olan Stinchcomber’daki Melkshyns Court’ta doğmuş, 1506’da Oxford ve Cambridge Üniversitesin’den mezun olmuş, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Latince, İspanyolca da dahil olmak üzere bir çok dili akıcı bir şekilde konuşabilen, kilise reformunun güçlü destekçilerinden olan (1521 yılında rahip olarak atanan) birisidir.
Tyndale’nin reformcu düşünceleri dikkat çekip, tartışma yaratsa da, O, İncil’in Kilise’nin pratiğini ve doktrinini belirlemesi gerektiğini savunurken, insanların da kendi dillerinde İncil’i okuyabilmelerini tutkuyla inanıyordu. Yani Kral ve Papa’nın/Kilise’nin aksini düşünüyordu…
Düşüncesini gerçekleştirmek isteyen Tyndale 1523’te Londra’ya taşındı, fakat “İncili İngilizceye çevirmesi için onay alması gerektiği” söylenmesi üzerine, girişiminin burada da zor olacağını anladı ve 1524’te Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı. Almanya’da bu çalışmalarına devam etti ve 1525 yılında İncil’in çevirisini tamamlayarak basımını yaptırdı. Çevirisi yapılmış İncil’i ise 1526 yılının ortalarına doğru İngiltere’ye yollamayı başardı.
Tyndale’nin İngilizce çevirdiği İncil’e halk çok ilgi gösterse de, Kilise tarafından lanetlendi. O zamanın Londra Başpiskoposu, çeviri İncil’den 3.000 adet satın alıp St. Paul Kilisesi’nin önünde yaktırdı. Hatta bununla da kalmayıp, Tyndale’i kim tanıyorsa, onunla kimler beraber göründüyse, kitabını kimler aldıysa hepsi zindanlara atılıp, işkenceler yapıldı.
Tabii ki Tyndale’nin Almanya’ya kaçması, kurtulduğu anlamına gelmiyordu. Kralın adamları ile Papanın casusları Tyndale’in peşine düştüler ve 1535 yılında arkadaşı olan Henry Philips’in ihaneti sonucu Brüksel yakınlarında yakalayıp, bir kalenin zindanına attılar.
Zindanda bir yıl süren işkence sonrası Tyndale, “dinen kabul görmüş değerlere aykırı davranmak” suçuna mahkûm oldu.
Ve William Tyndale 6 Ekim 1536’da, bir direğe bağlanıp, herkesin gözü önünde önce boğularak öldürüldü ve sonra da cesedi yakıldı.
Öldürülmeden önce “Sapkınlıkla” suçlanan William Tyndale’ye, yaptıklarından pişman olup, geri dönmesi için son bir şans tanısalarda, o son nefesini yüksek sesle dua ederek kullandı ve son dua sözlerini şöyle haykırdı: “Ya Rab Tanrım! İngiltere Kralı’nın gözlerini aç.”
İki yıl sonra dünya çapında çapkınlığı ve caniliği ile ün yapmış Kral VIII. Henry, eşinden boşanıp, başka bir kadınla evlenmek istemesine papalık izin vermediği (16. Yüzyılda boşanmalar özel izne tabiydi. Boşanmak isteyen bir Kral olunca doğrudan Papa’nın kendisinden izin alınması gerekiyordu) için Kral gizlice evlenmişti. Kral’ın gizlice evlendiği haberini alan Papa, Kral’ı aforoz etti.
Papa ile arası bozulan Kral VIII. Hanry, İngiltere parlamentosundaki ağırlığını kullanarak kendisini kilisenin önderi kabul ettirdi ve Papa’nın otoritesini yok saydı. Kurduğu İngiliz Kilisesi’ni, Katolik Kilisesi’nden ayırdı ve bu ayrışımı kati bir şekilde kesinleştirmek için İncil’in İngilizceye çevrilmesini emretti.
William Tyndale’nin ölümünün üzerinden 4 yıl geçmişti ki, bu kez İngiltere Kralı’nın isteği üzerine Tyndale’nin çevirisini yaptığı İncil İngilizce olarak basılıp, çoğaltıldı ve böylece insanların Kutsal yazıları kendi ana dillerinde okuyup, öğrenmeleri sağlandı.
Yukarıda da okuduğunuz gibi insanların kendi çıkarı için yapamayacağı hiçbir şey yok. İnsanların çıkarı söz konusu olunca, gözlerini hırs bürüyünce yapamayacakları hiçbir şey yok.
Bu geçmişte kalan bir şey değil. Devir değiştikçe olumlu yönde değişen bir şey değil. Bugün bile, üst kademlerinde ve hatta sokakta, Tanrı’ya hizmet ettiğini düşündüğünüz; Tanrı’nın sözlerini kendi çıkarı ve hırsı için kullanan çok kişi veya kişilerle karşılaşabilirsiniz. Hatta görevi insanlara Tanrı’yı anlatmak olanların, çıkarını düşünerek, görevlerini yapmadıklarını da görebilirsiniz…
Dönemler değişir, mekanlar değişir, makamlar değişir, fakat çıkar söz konusu olunca Tanrı’ya ihanet asla değişmez.
O dönemde insanların cahilliğinden beslendiği için İncil’in çevirisini yaptırmayarak, insanların Tanrı kelamını öğrenmelerine engel olanlar ülkeyi yöneten Kral veya Kilise yöneticisi olduğu gibi, -makamların adı farklı olsa da- bugün de olmayacak diye de bir şey yoktur.
Çıkarını ön planda tutanlar, cahillikten beslenir.
Cahillik, kötülüğü besler. Kötülük ise, Şeytanı. Çünkü şeytanın diğer adıdır kötülük…
Ve şeytan her daim kendine yakışan görevinin başındadır ve insanı ayartmak olan görevini mükemmel bir şekilde yapmaktadır. Çünkü onun kendine yakışan görevi, iradece özgür bırakılan insanları günaha sürükleyip, yani ayartarak günah işlemesini sağlamaktır. Başka bir deyişle Tanrı’ya karşı isyan ettirmektir.
Çünkü günah, düzeni bozar; insanlarla, insanlar arasındaki bağı kopardığı gibi insanlarla da Tanrı arasındaki bağı kopartır. İnsanlar arasındaki bağların kopması demek, Tanrı’nın istediği sevginin ve merhametin yerini, şiddet ve zulme bırakması demektir.
Ve şu kesidir ki; Tanrı’nın bütün planı, sevgi ve merhamet üzerine kurulu olduğu gibi, şeytanın da bütün planı günah üzerine kuruludur.
Kutsal Kitap, Yaratılış 3:1-5 ayetinde, “RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. ...” diyerek anlatıldığı üzere, Şeytan Havva’yı ayartıp, nasıl günah işlemine neden oldu ise, işledikleri günahlardan dolayı Tanrı ile araları açılan, fakat buna rağmen çok sevdiği insanların kurtuluşu için kurtuluş planı yapan ve Oğlu İsa Mesih’i aramıza gönderen ve canını bizim için verecek olan İsa Mesih’i bile şeytan ayartmaya çalışmıştır.
İncil, Matta 4:1-3 ayetinde Şeytanın, İsa Mesih’i ayartmaya çalışması şu şekilde anlatılır: "Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü. İsa kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. O zaman Ayartıcı yaklaşıp, "Tanrı’nın Oğluysan, söyle şu taşlar ekmek olsun" dedi."
Şeytan, İsa Mesih’in, Tanrı’nın Oğlu olduğunu bildiği halde, İsa Mesih’i kendi kimliğinden şüphe etmesini sağlatmak istemiştir.
İsa Mesih ise, Şeytana karşılığı Matta 4:4 ayetiyle verdi: " ’İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar’ diye YAZILMIŞTIR."
İsa Mesih’i ayartma girişimleri başarısız olan Şeytan bu kez ikinci şansını denemek için Adem ile Havva’yı ayarttığında kullandığı taktiği kullanarak, Kutsal Kitap’taki ayetler üzerinden yürüdü.
İsa Mesih’e, Matta 4:5-6 ayetinde anlatıldığı gibi yaklaştı: "Sonra İblis O’nu kutsal kente götürdü. Tapınağın tepesine çıkarıp, "Tanrı’nın Oğluysan, kendini aşağı at" dedi, "Çünkü şöyle yazılmıştır: ’Tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek.’ ’Ayağın bir taşa çarpmasın diye Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.’"
Kutsal Kitap, Mezmurlar 91:11-12’nci ayetinde Tanrı’nın vaadi: “Tanrı, senin için meleklerine buyruk verecek.’ ’Ayağın bir taşa çarpmasın diye Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.’" diye yazıyordu.
Matta 4:7 ayetinde yazıldığı gibi, "İsa İblis’e şu karşılığı verdi: ’Tanrın Rab’bi denemeyeceksin’ diye de yazılmıştır."
Kendisini ayartmak isteyen Şeytana, İsa Mesih’in cevapları verdiği cevaplar netti. Çünkü İsa Mesih, Tanrı’nın sözünde ne söylediğini biliyordu.
İsa Mesih’i ayartma girişimlerinden sonuç alamayan Şeytan, Matta 4:8-9 ayetinde anlatıldığı gibi, "İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, "Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim" dedi."
İsa Mesih, Şeytana, Matta 4:10 ayetinde anlatıldığı gibi, "İsa ona şöyle karşılık verdi: "Çekil git, Şeytan! ’Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır" diyerek karşılık verdi.
Ayetlerden de anlaşıldığı üzere İsa Mesih, Şeytanı, Tanrı’nın adıyla kovuyordu ve İsa Mesih’i ayartma girişimlerinde sonuç alamayacağını anlayan Şeytan, Matta 4:11 ayetinde anlatıldığı gibi, "Bunun üzerine İblis İsa’yı bırakıp gitti."
Aslınsa Şeytanın ayartma metodu, bütün insanlara karşı da aynıdır. Sadece insanlar Kutsal Kitabı okumadıkları, Tanrı’nın kendilerine verdiği savunma sistemlerini; ayetleri bilmedikleri için şeytana yenik düşerler.
Şeytana karşı koymanın tek yolu, Kutsal Kitap, Yakup 4:7 ayetinde, "Bunun için Tanrı’ya bağımlı olun. İblis’e karşı direnin, sizden kaçacaktır" der.
Anlaşılan şudur ki; ne olursa olsun, merkezimize Tanrı’yı almalıyız. Çünkü yaratılışımızın maksadı bunu gerektirir. Tanrı’yı merkezimize almak için ise, Tanrı’yı tanımaktan geçer. Tanrı’yı tanımak, Tanrı’nın Sözü’nü tutarlı bir şekilde bilmek ve uygulamamızdan geçer.
Kısacası: İsa Mesih’in müjdesine inanmaktan, iman etmekten, müjdeyi insanlar arasında yaymaktan, imanlı sayısını çoğalmaktan geçer.
Bunları yapabilmek ise, Kutsal Kitabı okuyup, anlamaktan geçer.
Yazının başlangıcına dönecek olursak; Kral VIII. Henry ve Kilise yönetimi kendi çıkarını düşünerek, William Tyndale’ye Kutsal Kitab’ın İngilizceye çevirisini yaptırmaması, Sonrasında ise William Tyndale’nin düşüncesini gerçekleştirmek istemesi neticesinde; önce zindana atılması, zindanda işkenceler görmesi, boğularak öldürülmesi ve cesedinin yakılması aslında William Tyndele’ye yapılmış bir değildir. Çünkü Tanrı’nın ışığından yoksun bırakılarak karanlığa hapsedilen, o demenin İngiliz halkıydı. zindana atılan, o dönemin İngiliz halkıydı. Zindanda bir yıl işkence maruz kalan, o dönemin İngiliz halkıydı. Meydanda boğazlanarak öldürülen, o dönemin İngiliz halkıydı. Cesedi yakılan, o dönemin İngiliz halkıydı…
İsa Mesih’in doğumundan 2021 yıl sonraki bir zamanda yaşıyorsunuz ve hatta 2022’nci yıla girmek üzereyiz.
Siz istemediğiniz sürece kimse Tanrı ile aranıza duvar öremez ve kimseye de ördürmeyin.
Kimsenin sizi, Tanrı’nın ışığından yoksun bırakmasına izin vermeyin ki; karanlığa hapsolmayın. Kendinizi zindanlara atmayın. Kendinizi işkencelere maruz bırakmayın. Kendinizi boğazlayarak öldürülmeyin. Cesedinizi kendiniz yakmayın.
Yukarıda da gördüğünüz üzere. Bu dünyada gördüğünüz ve gözünüzde büyüttüğünüz Krallıklar sadece çıkar üzerine kurulmuştur. Ve kurulduğu gibi devrilmeye de mahkumdur.
Matta 6:19; 20; 21’nci ayetlerinde İsa Mesih şöyle der: “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. … Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. … Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.”
Tanrı size kendi Krallığında sonsuz bir yaşam vadediyor.
Tanrı’ya ait Krallığın vatandaşı olmak istiyorsanız, “Kapı Benim” diyen İsa Mesih’ten içeriye girmek zorundasınız.
#CengizKORKMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.