- 471 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
BEN KEZBAN
Ben Kezban, dokuz yaşındayım. Adı Bulca olan bir köyde yaşıyorum. Küçücük, çatısı olmayan toprak evimiz, köyün biraz dışında. Babam para kazanınca çatı yaptıracak, öyle diyor. Okula uzak olmasa da yolu kötü. Yağmur yağdığında pabuçlarım çamura saplanıyor. Biri yırtık zaten. Babam söz verdi, yeni naylon pabuçlar alacak. Fakat bir türlü Kasaba’ya gidemedi .”İşim çok” diyor. Olsun söz vermişse alır.
Biraz dişimi sıkmam gerek. Onu çok seviyorum, o yüzden hatırlatmaktan kaçınıyorum üzülmesin diye. Babamdan başka zaten kimsem yok ki.
Bu sabah heyecanlıyım, hem mutlu hem de gururlu. Okula gitmek için, erkenden yola çıktım. Yağmur yağmamış, o yüzden yürümem kolay. Babam çoktan tarlaya gitmiş. Annem mi? Hiç görmedim ki. Fırtınalı bir kış gününde, Kasaba yolunda doğmuşum, annemi kurtaramamışlar. O’nu hiç hatırlamıyorum. Bazen arıyorum içim acıdığında.
Babamın yatağının başucunda, siyah beyaz bir fotoğrafı var. Düğünde babamla çektirmişler. Özlediğimde alıp öpüyorum. Bazen sarılmak geliyor içimden. Fakat o yok ki. Bu yüzden resmini göğsüme bastırarak sessiz sessiz ağlıyorum babam evde yokken. Çünkü babam üzülmeme dayanamaz.
Acele etmem gerek. Babamın hazırladığı çinko tastaki süte azıcık ekmek doğrayarak aceleyle yedim. Isıtmış ama yine de soğumuş. Babam, “kendi başına tüpü yakma tehlikeli” diye tembihlediği için azıcık soğuk yemem gerekti. Tahta kaşık biraz büyücek ama ben de büyüyorum. Zamanla alışacağım.
Ödevimi yaptığım defterle kalemimi bez torbama koydum. Boynuma takarak evden çıktım. Masamız olmadığı için yazılarım biraz kötü oldu. Fakat yine de özenerek yazdım. Güzel bir ödev oldu. Bu gün ayağa kalkarak, parmak kaldıracağım. Boyum küçük olduğu için öğretmenim görmüyor. Fakat neden en arkaya oturttuğunu bir türlü anlayamıyorum. Bir defasında hatırlattım. “Yerin iyi, şimdilik burada otur” dedi. Elbet bir bildiği vardır, O öğretmen, tabii ki her şeyin doğrusunu bilecek.
Öğretmenim sınıfa soru sorduğunda hepimiz parmak kaldırıyoruz. Çünkü öğretmenimiz her şeyi öğretiyor soruları biliyoruz. Benim parmağımı bir türlü fark etmiyor. Hep Fadime’ye, Aynur’a söz veriyor. Buna bir türlü anlam veremiyorum. Bazen bizlere de gülümseyerek söz hakkı verse, ne kadar mutlu olurduk. Karar verdim, bu gün ayağa kalkarak parmak kaldıracağım. “Ben de buradayım!...” diyeceğim.
Geçen gün oyun oynadık, Aynur’a mendil tutturdu öğretmenim. “Keşke ben de tutsaydım...” diye içimi çektim, öğretmenime bir türlü söyleyemedim. Bana da tebessümle cesaret verse, haykıracağım içimdeki özlemi. Fakat bir türlü cesaret edip konuşamıyorum. Bir gün ben de öğretmen olacağım, küçük çocukları en öne oturtacağım. Herkese gülümsemeyi de, asla unutmayacağım.
Öğretmenimi çok seviyorum Narin tertemiz ve çok güzel. En çok da adı Nazlı olduğu için seviyorum. Annemin adı da Nazlı’ymış. Babam bahsedince “Nazlım” diye konuşur hep. Ondan bahsetmesi beni çok mutlu ediyor. Hayranlıkla dinliyor mutlu oluyorum. Fakat nedense birden susuyor, bir yerlere bakar gibi gözleri dalıp gidiyor. O zaman ikimiz de sessizce kalkarak başka şeylerle meşgul olmaya çalışıyoruz. Galiba annemden fazla anlatmak ikimizi de kötü ediyor.
Bazen öğretmenimi çiziyorum, annemi de düşünerek. Elimden tutmuş, tebessüm ederken. Yeşil gözlü narin. Bir keresinde gösterdim fark etmedi. “Bu çizgiler de ne? Boş işlerle uğraşma, ders yapıyoruz” dedi. Çizgi sandıkları, ikimizdik aslında. Kargacık burgacık da olsa. Sevgi resimle nasıl anlatılır ki?
Dün öğretmenim bir soru sordu; “İki kere iki kaç eder...” diye. Cevabını biliyordum, hemen atılarak parmak kaldırdım. Uzun boylu çocuklar yine önümü kapattı. Bir fark edilseydim; “Sevgi eder!..” diye bağıracaktım. Yine Aynur’u kaldırdı gülerek. O da “dört eder” diyerek aferin aldı. Fakat benim cevabım daha güzeldi.
Olsun okula gidiyorum ya, bir gün boyum uzayıp, ellerim beyazlaşacak. Saçlarımı kendim tarayayacağım. Kararımı verdim. Herkesi fark eden ve seven, bir öğretmen olacağım.
Seyfettin Karamızrak
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.