- 718 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BULUT GELDİ PETAR'E
Bir süredir Petar tepesi üzerinde dolanan gri bulutlar ovaya bakıp durmuşlardı. Kaldıkları yerden sıkılmış olmalılar ki, griden karaya don değiştirdiler. Gri bulutların arasından yüzünü gösteren güz güneşi ikindiye varmadan kayboldu. Nihayet kararını vermişe benziyorlar, zamanıdır ne de olsa. Sonbahar bir kez daha bitti, bitecek. Yükseklerde asılı duran kara bulutların arkasında pusuda bekleyen kar, zaman geçirmeden iyiden iyiye kendini hissettirmeye hazırlanıyor.
Kurtik tepesine, oradan şehre bakan yana ağırdan alarak kaydılar. “Geliyorum, bekle beni” dercesine akıp giden ovaya göz kırptı en yüksekteki irice siyah bir bulut parçası, orada fazla eğlenmeden son hazırlıklarını çoktan tamamlamıştı.
Şehrin içini dışına getiren bir şimşek çaktı önce, birkaç defa üst üste. Sokak sakinleri başlarını gökyüzüne diktiler, endişeyle, umutla beklediler.
“Çok gecikti, yağmalı artık.” dediler.
Tepeden aşağı gümbürtüler indi şehrin üzerine, oradan ovanın en ücra köşesine kadar. Yeni nesil evlerin camları zangırdadı, çatılarda ne kadar kuş varsa, kondukları yerden uçtular. Sokakta top peşinde koşan çocuklar çift kale oyunlarını bıraktılar. Çarşı esnafı endişeli gözlerle başlarını kaldırdılar, dükkanların önünden sergilerini kaldırmaya çalıştılar. Evlerin balkonlarından gökyüzüne kırpık gözlerle bakanlar çoğaldı. Sokaklar doldu boşaldı, her taraftan aynı söylemler koro halinde yükseldi.
“Bulut geldi Petar’e
“Koşun gidin stare.”
Tepenin öte yanı, küçük vadinin içinde küçük bir köydür, Petar köyü. Çok eskilerden kalmadır bu sözler, kafiyeli, ahenkli, şiir gibi. Şehrin meteoroloji istasyonu görevini yapardı, Petar tepesi. Tecrübedir, ne zaman ki Petar tepesine gri bulutlar toplanırsa ardından yağmur yağması kaçınılmaz olurdu. Şehir halkı yüz yıllardan beri tecrübelerinden bir gün olsun yanılmamışlardı. Öyle de oldu.
Tanıdık, bilindik bir bulut inmiş ovanın düzüne, kapkara. Yabancısı sayılmaz, çok defalar gelip geçmiştir üzerinden, ala kargalar tez elden kondukları yerleri terk ederekten. Ova sallandı, aktı, durdu. Kara bulutun içinden arabalar geçti, telefon direklerine konan sığırcık kuşları sessiz beklediler.
Geceleri şehrin bütün sokaklarında Murat nehrinin hafif sesi duyulur. Suyun sesi rüzgarın uğultusuna karışır. Nehir boyunca iki yakasında gölgeleri suya düşen yaşlı söğütler vardır. Sazlıkların arasında otlar biter, çalı çırpılar diridir. Eski tarihi köprü düzlüğünün sazlığı sıktır, eskilerin dediğine göre su samurları yaşarmış, yeşilbaşlı ördekler eksik olmazmış. Gölcüklerin ortasında su tavukları, karabataklar balık yavrularını avlarlar.
Herkesin içinde kurak geçen yazın bir gölgesi kalmıştır. İnsanlar umutla gökyüzüne gözlerini diktiler. Şehir bir kez daha gürültüyle sallandı, kara sis bulutu içinde kaldı.
Mevsim, kışın başında pusuda bekler, donduran soğuklar şehrin insanlarının dudaklarına kilit vurma vakti. Çok geçmeden gökyüzü ağlamaya hazırlanan Handris’in ak leçekli anaların gözleri gibi buğulandı. Mavi ton günlerdir griye, griden karaya dönmüştü. Bulut kümeleri bir süre ordan oraya yer değiştirdiler. Gözyaşlarını fazla tutamadı, önce tane tane döküldü, ardından boşanıverdi. Ovanın üstü kapandı, mevsim dar. Çok yağacak, rahmettir.
“Zamanıdır.” Dediler, güngörmüşler.
“Bu yağmur karın habercisidir.”
Akşama kalmadan ovaya bakan yamaçlar yılın ilk karını gördü, ovada yağmur var.
Çarşının içinden baş aşağı, tren istasyonuna doğru bir çağıltı başladı, sel olup aktı. Yazdan beri tozdan kaybolan kaldırımlar bir anda siliniverdi, cadde kenarları da öyle.
Kar serpişti. Yağmur karışık beyaz yaprakçıklar açıldı, büyüdü. Çatıların, yol kenarlarına park edilen arabaların üstü göz açıp kapayıncaya kadar beyaza büründü. Geceye doğru tipiye çevirdi. Göz gözü görmüyor, sokak araları bom boş. Kurtik tepesinden alabildiğine savuruyor, Murt suyuna kadar, oradan tüm ovayı dolandı.
Handris tepelerine çok kar yağar, toprak damlar boyunda.
Karasu ovanın ortasında küçük menderesler çizerek akar. Aceleci siyah yılan gibi kıvrılır, öyle ki ovanın sonunda Murat nehrine dökülene kadar. Kirlidir. Şehrin bütün kirlerini alıp Murat’a götürür.
Muş ovası kar altında inleyecek böyle giderse. Hatırlıyorum; eskiler karakış derlerdi, beyaz felaket yakıştırması vardı. Uzun geçecek serüven yeniden başlamalı, ova karsız, toprak yağmursuz olmaz, sevgililer kavuşmalı.
Şehrin daracık, eğri büğrü sokakları şimdiden ceremesini çekeceğe benziyor, başıboş dolanan insanların çok hikayeleri olacak, kahvehane kürsülerine kulak vermek gerek.
Ben sabırlıyım, dinleyeceğim, herkesin anlatılacak bir hikayesi var.
04 Aralık 2021
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Hayatın başında köydeysen şehir hayatını hayal edersin.
Akşam güneşi tepelerden dağa doğru son ışıklarını bırakıp usul usul çekilirken avluda elinde çay bardağının sıcaklığı, kokusuyla seyredersin masumiyeti. O anın kıymetini o an anlayamazsın.
Büyürsün, hayal ettiğin şehir hayatı ayaklarının altında ve sen koşuşturmaktan yorgunsun.
İşte o zaman çayın umudunun selâmına almak için yeniden eski günleri kucaklamaya hayal edersin.
Tersine döner hayaller...
Ne çok anımı hatırlattınız.
Teşekkür ederim.
Saygıyla selamlar.
Mehmet Burhan AKIN
Yazılarınız kadar yorumlarınız da çok etkileyicidir, işte kalemin bereketi buna derim.
"Akşam güneşi tepelerden..." ile başlayan cümlede bir anlatım vardır ki, betimlemelerin en şahanesi... okumaktan alamıyor insan kendini bir türlü, tam sevdiğim tarz. Ne mutlu sizin gibi değerli kalemlere, yazılarınız güven veriyor.
Geriye dönüp bakmak yok mu, bazen özlemini içinden atamadığın bir şeyler olur hani, çocukluktan kalma... İnsanoğlu işte, fıtratında var, yeryüzünde yaşadıkları sürece hayalleri yaşayacaktır, bazılarının sonu acı olsa da yine de güzeldirler.
Yorumunuz çok güzeldi.
Saygılarımla Efendim.
Çok güzel...
Dünya bu aslında...
Şu, betona boğulmuş şehirler değil...
Betonların içinde rüzgardan, şimşekten, yağmurdan, kardan, soğuktan korundukça birbirilerine söyleyecekleri şeyler her zaman maldan, mülkten, ticaretten, tüketimden, daha kısa yoldan daha çok kazanmaktan öteye geçemeyen insanların, gittikçe yalnızlaşan, robotlaşan, korkularla, kaygılarla, nefretle, kabalıkla yaşayan insanların dışında gerçek dünya, doğasıyla birbütün olan dünya...
Sohbet de orada, muhabbet de...
Türkü de orada, hikaye de...
Şehirde hemen her şey pornografik...
Güvnsiz, tekinsiz, tiksindirici...
..................
..................
Tasvirleriniz harika, değerli hocam...
Saygılarımla.
Mehmet Burhan AKIN
İnsanların enerjisi doğanın bozulmamış özünde gizlidir, mal da, mülkte, tüketim de... ve her şey. Tahlil doğru, ifade mükemmel Yekta Bey.
Toplumun gidişatı kahredici, yüreğimizde beslediğimiz küçük bir umut parçası doğsa da zaman zaman, o da ne zaman?... Bilinmez!
Saygılarımla Efendim.