- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
KORONA GÜNLERİNDE AŞK
KORONA GÜNLERİNDE AŞK
Ahsen Hanım çalan ev telefonu üzerine yüreği sökülürcesine ürperdi bir anda. Oysa kızı akşam aramıştı, öğleye doğru damatla gelerek alacaklar ve yazlığa götüreceklerdi onu. Neydi yüreğinin ürperişi, niye buruktu coşkuları diye iç geçirirken, usunda dolaşan kaygıların kaynağına hiç mi hiç inmek istemiyordu. Oysa can atıyordu görmeye; geçen yıl kızı Gülden Bodrum Yalıkavak’ta yeni inşa edilen güzel bir sitede dubleks yazlık almış, çekilen videolardan bilgilendirilmiş olmasına karşın oraları görme isteği soru işaretleriyle beklemekteydi ayrıntılı yanıtlar arayarak. Siteye ait havuz, havuz etrafındaki rengârenk çiçekler, yan komşu villa arasındaki zeytin ağacını ve her şey, usunun merkezinde o güzel görünümlü kareler dönüp durmaktaydı. Köy kökenli damarı kabarıyor doğa güzellikleri karşısında. Övgülerdeki; eşsiz bakir doğasıyla, tarlaların arasında, yamaca sırtını dayamış on beş villalı, şehir gürültüsünden uzak olan bu güzelim semti görme zamanı da gelmişti sonunda…
2019 yılı aralık ayının sonlarında ilk olarak, Çin’in Hubei Eyaleti’ne bağlı Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve dünyayı adeta alarma geçiren “(Covid-19)”. Derken Türkiye’de de salgın başladı ve 11 Mart’ta ilk olay görüldü. Binlerce can kaybının yaşandığı Korona virüsü nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü, salgını Pandemi olarak ilan etti. Özel bir okulda ‘Edebiyat Öğretmeni’ idi Ahsen Hanım. Salgın sonucu, internet üzerinden eğitime geçilmişti. Korona salgınına karşı yaşam şartlarına uymak hem kendisi için hem de toplumun vatandaşlık göreviydi. Herkes kendisine düşeni yapmak zorundaydı yurttaş olarak. Maske, sosyal mesafe, hijyen durumuna uyum ve evde kalarak hastalıktan korunma…
Erkenden uyanmış, kahvaltısını yapmış kuşluk vakti sade kahvesini içmişti içindeki kaygıları bastırarak. Özel eşyaları ve valizi, geceden hazır olmasına karşın eli ayağına dolaşmış, heyecan sarmıştı tüm damarlarını. Üç ay dolmuştu şehir dışına çıkmayalı, arkadaşlarından, komşulardan salgın nedeniyle ölenler vardı. İlçeden, kentten ayrılma düşüncesi sis perdesi gibi ruhunu gölgeliyor, bir suç işlemiş gibi huzursuzluk sarıyordu bedenini. Kapıdan çıkıp anahtarı çevirirken evine dönmek kısmet olmayacakmış gibi bir duyguyla eşyaları arabaya taşıyan damadını izledi. Kızı Gülden güler yüzle arabada bekliyordu: “Çok şükür anacığım kavuştuk birbirimize, kurallara uyarak haydi ver elini Bodrum”. Arka koltuğa el bagajını, yayvan sepette kızı için yetiştirdiği; küçük saksılarda fesleğen, üç renkte kaktüs ve ful çiçeğini yerleştirdi. Elini sürdükçe yüzündeki maskeye karşın, fesleğenlerden misler yayıldı yol boyunca. Dört saat üzerine İzmir’e yakın bir tesis önünde ihtiyaç molası verildi. Ah ki ah, ayakları hiç çekmiyor, Ahsen Hanım adım atacak ama, sanki katili olacaktı oralara gizlenmiş virüs olasılığı. Sendeleyerek de olsa içeriye girip bayanlar lavabosunu kaygı içinde kullandı içinin huzursuzluğunu engelleyerek, herkes yollardaydı, “HES Kodu alanlar şehirden uzaklara, yazlıklara kaçıyorlardı tatil nedeniyle. Arabaya yeniden binerken yüreği az serinlemiş, artık alışmaya başlamıştı, ruhunu yükseltecek güzel şeyler düşlemeye çalıştı. Bodrum Kara Yolu üzerinde muhteşem ötesi 3 katlı büyük bir tesiste yemek yerken iyice sakindi, enfes köftesiyle ünlü bu tesiste yok yoktu. Şu an sadece salgın şartlarına uygun verilen hizmeti, lokantanın kaliteli yemeklerini düşünüyordu. Bu denli kaliteli, güzel yerlerin varlığıyla içine düşen sevincin parıltısında umuda sarılmak güzeldi. Avrupa’nın en büyük entegre köfte tesisini işitmişti, yakından görüp lezzetinin tadına tanık olmak ise başkaydı güzeldi…
Gün parıltısını ufka teslim edip gök kırmızılarını giyinmişti ki Bodrum’a vardılar. Gurup vakti saltanatında güzel bir vadide sırtını yamaçları dayayan, Yalıkavak Mahallesi’ne ait siteye vardılar. Uzun yol yorgunluğu yanında, ilk yabancılığını üzerinden atınca Ahsen Hanım alıcı gözle evin her yanını gezdi, gerçekten çok güzeldi. Buraları iyiden iyiye gözleyip, iyice tanıma, derinden inceleme hevesini ertesi güne bıraktı. İlk kattaki salonun yan tarafındaki bağımsız odasına geçip eşyalarını düzenleyerek ilk gecesini merak ve düşler içerisinde güzel bir uyku çekerek tamamladı.
Havuz karşısında çok güzel; önü açık, üstü kapalı geniş balkonda kahvaltı keyfi, derken kahve keyfi. Kızı ve damadı internet üzerinden şirket işlerini yürütecekleri için sessiz kalması gerektiğinden açık balkonda masa etrafındaki köşe koltukta uzanıp haberlere baktı. Büyük bir ilgiyle siteyi gezdi, çocukların havuzdaki bağrışmalarını seyretti. Öğle yemeği için az atıştırıp vadiyi keşfe çıktı. İlk gözüne çarpan şey; Kıbrıs iklimi ve bitki örtüsü benzerliği vardı burada, bu saklı vadi neredeyse doğduğu köyün ikizi gibiydi. Köyünün ağaçları, bitkileri, siteye bakan oto yol kenarındaki arkın su sesi, koyun-kuzu melemeleri, ineklerin ‘möö’ sesleri… Devasa bir çanağı andıran, cazibeli, gizemli yeni gelişen bakir bir bölgeydi. Çevreyi iyice inceleyince gözleri yaşardı; sanki köyünün kokusu, yaşam sesi buraya kondurulmuştu. İlgisini derinden çeken yamacın en doruğunda enerji sağlayan rüzgâr gülü vardı. “Rüzgâr Türbini” dedikleri. Vadinin doğusuna düşen arazilerde özel villaların önündeki bahçelerde akla gelen sebzeler, meyve, kokulu çiçekler, süs bitkileri. Yön olarak tam sitenin karşısına düşen bahçeli, müstakil bir evin avlusundan kuzuların melemelerinin yönüne doğru ilerledi Ahsen Hanım. Bahçe kapısı açıktı, giriş önünde seyre daldı ağıldaki irice kocaman üç kuzuyu. Başını uzatan ev sahibi selam verince utansa da resim çekmek için izin istedi. Nusret Bey dut meyvesi toplayıp bir kapta ikram etti Ahsen Hanım’a, böylece konuşup birbirleriyle ilgili bilgiler edindiler. Kızı Güldal’dan gelen telefon üzerine sohbetleri yarıda kaldı. Vedalaşırken Nusret Bey: “Yarın yine uğrarsanız sevinirim, yemeğe misafirlerim var, sizi tanıştırmak istiyorum, misafirin birisi de İstanbul’dan gelecek” dedi…
Öğleden sonra yanına son yayınlanan öykü ve şiir kitaplarından üçer adet alarak Nusret Bey’in bahçesine gittiğinde, ön girişte lüks üç arabanın olduğunu gördü. Ağaçlar altında masalar kurulmuş yemekler yenmiş, ballı sohbetlere geçilmişti bile. Ferzan Hanım Nusret Bey’in eşi karşıladı onu. Çekine çekine aralarına katılıp sohbetlere eşlik etmeye başladı. Gelenler arasında Nusret Bey’in kardeşi Ahmet Bey ve eşi, Ferzan Hanım’ın bayan arkadaşı ve eşi, bir de Nusret Bey’in askerlik arkadaşı İstanbul’dan öğretmen emeklisi Altan Bey vardı. Maskelerle, mesafeyi koruyarak tanışıp kaynaştılar. O arada Ahsen Hanım kitaplarını imzaladı, kibar naif görünümlü, elit yeni tanıştığı dostlara.
Salı günü damatla Yalıkavak pazarını gezmek çok güzeldi Ahsen Hanım için, balkabağı çiçeği bulup almanın hazzıyla eve gelip zeytinyağlı dolma yapması kat kat mutlandırmıştı onu. Artık iyice alışmıştı saklı vadideki bu siteye ve sakinlerine. Çarşamba günü yürüyerek markete gitmeyi denedi, 1500 metre kadar uzaktaydı. Sıcaktan yılmayıp gidip kepek ekmeği ve mandalina suyu alıp geri dönerken yolun yarısında Altan Bey’le karşılaştı. Metalik turkuaz arabasıyla Nusret Bey’e gidiyordu. Korna sesine dönüp bakmasıyla Altan Bey’i görünce içini derin bir haz kapladı. Arabaya davet etmesine karşın yürümeyi uygun gördü, Altan Bey Ahsen Hanım’ın çekincesini olgunlukla karşılarken ona bir kartvizit uzattı. Ahsen Hanım durum böyleyken o da kendi kartvizitini verdi.
Temmuzun ilk haftası Altan Bey kırda dolaşmalarını önerdi ve vadideki yeşil alanları, tarlaları ark kenarları boyunca patika yolun ilerisine kadar olan yeşillikleri sohbet ederek gezdiler. O kendi anılarını anlatıyor, yaşamından kesitler veriyor, Ahsen Hanım da kendi yaşamından. Altan Bey bu yıl 63 yaşındaydı ve iki yıl önce eşini kaybetmişti. Ahsen Hanım 55 yaşında, 5 yılı geçmişti eşini kaybedeli. Acılarsa hep varlardı yüreklerin derinliklerinde. Ertesi günü Ahsen Hanım erkenden site arkasındaki tarlalara tek başına gitti. Ta ilk günden gezerken buraların şimşir bitkisinin kurularıyla dolu olduğunu görmüştü. Köyünde bu şimşir bitkisinin kurusundan rüzgâr gülü yapılıyordu, o da rüzgâr gülü yapıp ağaç altında rüzgâr gülünün fırıl fırıl dönüşünü seyretti çocukluğunun anı sayfalarını çevirerek. Heyecanla, derin bir içgüdüsel duyguyla, Altan Bey’den telefon gelir diye bekledi. Ona anlatıp göstermek istiyordu çocukluğunun tanığı olan şimşir otundan yapılan bu rüzgâr gülünü. Akşamüzeri siteye dönerken Nusret Bey’e uğradı elinde rüzgâr gülüyle, bahçe kapısını araladı ki ilaçlama yapıyordu Nusret Bey. İşaretleşerek gösterdi rüzgâr gülünü, belli ki Altan Bey bugün uğramamıştı. Akşam yemeğinden sonra Altan Bey’den yüreğini sevinçle dolduran güzel bir ileti aldı whatsapp üzerinden. “Merhaba, huzur dolu en güzel akşamlar sizin olsun. Nusret Bey’den öğrendim uğradığınızı, Bodrum’a inmiştim kaleyi gezdirmek için bir dostuma. Yarın erken saatte sizi su kenarındaki serviye sarılı üzüm asmasının yanında bekleyeceğim”. Altan Bey etkilenmişti Ahsen Hanım’dan, hele rüzgârın esintilerle dağıttığı, tenin kokusuna sinmiş o yasemin kokusuyla. Özgüven dolu, samimi duruşu, etkileyici sohbetleri. Şiirlerini, öykülerini okuyunca bir başka etkilendi, ince hassas bir kalbi olduğunu geçirdi usundan. Acılar çekmişlerdi ikisi de yaşam öykülerine göre, ama kim olgunlaşmış ki bu yaşamda acı çekmeden! Acılarla başlayan, tatlıya varan yolculuk değil miydi ömür çizgisi! Sezgilerine göre çekingen görünümüne karşın Ahsen Hanım da etkilenmiş olmalıydı ondan. Korona günleri, yok denecek kadar sosyal yaşam, bir dizi yasaklar, maske, mesafe kuralları, el ele dolaşamama, yüzden değil de daha çok gözlerin yaydığı tozpembe giyinişlerle yetinmek vardı…Olgun yaşta yeniden sevgiyi yakalamak, her ikisinin de kalbinde kıpırtılarla heyecanlanmalar vardı. Yaşanan deneyimlerden, yitiklerden sonra; ömrün son mevsiminin renk seslerini işitirken…
Ahsen Hanım gelen iletiyle düşler dünyasında gezinmeye başladı. Usunda bin bir soru cevapla çarpıştı geç saatlere kadar duygu duygu yoğunlaşarak. Gerçek bir uyumu yakalamak için insanların birbirlerini tam anlamıyla tanıması gerekiyordu. ‘Kaybedeceğim çok şey yok’ diye geçirdi içinden gelişmeleri zamana bırakarak. Beden yaşlansa da buna inat ruhunuz genç kalıyor. Mutluluğun sırlarından biri de ruh yapısıyla ilgiliydi aslında. Bu olgun yaşlarda insan her şeyden mutlu olmanın değerini iyi bilmeli diye düşündü. Yitiklerin acısı yanında, etrafına ördüğü kafesi aralayacak mıydı?
Altan Bey çok şık giyinmiş, gülüşleri, bakışları güneş ötesi ışıl ışıl içe akıyordu adeta. Ahsen Hanım’la birlikte ark boyu yürüdüler, kuru otların arasında kendiliğinden yetişen altın çilek meyvelerinden koparıp yediler. Ahsen Hanım yan tarladaki büyük çitlembik ağacı altında soluklanmayı önerdi. Altan Bey çantasından iki tane değişik maske çıkarıp birini kendi taktı diğerini Ahsen Hanım’a takması için verdi. Çift maskeli bakışırlarken biran için: “Derin nefes al içinde tut bir dakikalığına” Diyerek Ahsen Hanım’ı nazikçe kucakladı. Sonra mesafeyi az aralayarak: “Canım Ahsen Hanım ‘çığım iki elini uzat bana “deyince Ahsen Hanım iki elini birden uzatınca Altan Bey, Ahsen Hanım’ın iki elini avuçlayıp okşadı. İkisi de şaşkındı bu ani sıcacık tutku esintisiyle yaşananlar karşısında, bir müddet sessiz kaldılar. Dilleri kitlenmişti adeta, belki bir an, belki sonsuz bakıştılar kalpleri titrerken. Altan Bey sessizliği bozdu: “Sizi Halamla tanıştırmak istiyorum, Nusret Beylerde şu an, ayrıca size “Mum Çiçeği, Hoya armağanım var. Yalnız bir de üzücü haberim var. Öğleden sonra halamla İstanbul’a döneceğiz. Sizi tanıdığıma çok ama çok memnun oldum. Koşullar ne olursa olsun birbirimizden kopmayıp iletişim içerisinde olacağız, İkinci bahar dedikleri büyüyü yakalamak adına…”
Ahsen Hanım ve Altan Bey için ayrılış zor oldu, o günün büyülü ışıltısı, mis kokulu Mum Çiçeği, Hoya armağanı, günün görkemi gölgelenmişti bir yerde. Mutlanarak gönül zenginliklerine güzellikler katarken, bu ayrılışın ardından zaman akışına bırakılmıştı çok şey. İlerleyen dostluk ve pekiştirilen sevi durumu kavuşma noktasına erememişti. Korona günleri 2021 yılında da sürmekteydi henüz, sosyal yaşamı, güncel değerleri etkileyerek. Öğretmen duyarlılığıyla ikisi de eğitim sistemi, online üzerinden olsa da öğrenciler açısından kayıp bir yıldı. Altan Bey, oğlu Doktor Yavuz sayesinde 2. Korona aşısını olmuş, antikor oluşmasını bekliyordu. 15 Şubat’ta yüz yüze eğitime geçilmesiyle öğretmenlere Korona Virüsü aşısı yapılacağı açıklandı. Ahsen Hanım dört gözle aşı müjdesini bekliyordu. Öyle ya sıcak gündem, öncelik salgın ve aşılanma durumuydu. Korona günlerinde inadına “aşk” deyip gün sayarlarken ikisi de içlerinde biriktirdikleri sevda ve tutku çağlayanlarını paylaşma ortamını çılgınca bekleyişteydiler. Duyumsuyordu ateşi giyinen bedenleri, aşka yükseliş ile alev alev yanan hücreleri bekleyişteydiler. Sezinliyorlardı ikisi de geceyi uyutacak ay ışıklı sevişmeler yakındı. Gönül zenginliği bilinciyle yaşamlarını birleştirmeye bekleyişteydiler…
Gülşen Şenderin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.